29 Kasım 2013 Cuma

alıntı

"nothing speaks anymore. Against all expectations,
an irresistable tide, a more distant new beginning,
the movement, detached from itself, now distributes the distances and roles on the other side,
it continues to weave its unfatiguable function.
Today, in the past, beyond.
while a light, a blinding awakening, overwhelms and covers everything in silencewhere we are no more than a dot, increasingly forgotten and distant. "
 
Philippe Sollers - Mediteranee
 
 
hiçbirşey konuşmuyor artık.  Tüm beklentilerin aksine,
karşıkonulamaz bir gelgit, çok daha uzak bir yeni başlangıç,
hareket,
kendisinden ayrı düşmüş; şimdi öbür taraftaki mesafeleri ve rolleri paylaştırıyor,
bitap düşürülemez fonksiyonunu örmeye devam ediyor.
Bugün, geçmişte, ötede.
bir ışık,
kör edici bir uyanış, sessizlik içindeki herşeyi kaplarken ve yutarken;
bizim, bir noktadan başka bir şey olmadığımız yerde;
(bizim)
giderek unutulmuş ve uzak...

 

27 Kasım 2013 Çarşamba

kairosclerosis!

ne muhteşem bir blog sabahı!
onun için bu şarkıyı dinliyoruz;


sonra bu kelimeyi idrak ediyoruz;

kairosclerosis
n. the moment you realize that you’re currently happy—consciously trying to savor the feeling—which prompts your intellect to identify it, pick it apart and put it in context, where it will slowly dissolve until it’s little more than an aftertaste.

neymiş?
: an itibariyle mutlu olduğunuzu farkettiğiniz şimdi.
farkettiğiniz anda da, hoop uçtu gitti bile... geçmiş olsun!

yeni bir site keşfettim sabah sabah;
the dicitionary of obscure sorrows
http://www.dictionaryofobscuresorrows.com/

onu da keşfetmeme sebep bu video var.

 
 
hayat tesadüflerden ibaret...

aslında en başından alayım;

bir süredir; özellikle üşenmeyip scribd'e paypalla abonelik parası gönderdiğimden beri blogspota nadiren uğruyordum. o da şey yüzünden oldu;
ipad.
onun bunun elinde görüp çocuk gibi özenip; hah tam da ihtiyacım olan şey diye edindiğim mini-ipad.
mesaj insanı olmadığım, klavye insanı olduğum için; (yaşlandığımı hissettim bir an ne tuhaf) ve ipad'e yazı yazamadığım için, tam birine hediye etmek üzereyken;
scribd'i keşfettim.
süper bişeymiş;
amoazondan kitap sipariş etmeye son!
ne keyif anlatamam; böyle işaret parmağınla sayfaya dokununca gerçek kitap sayfası çevriyormuşsun gibi oluyor. nerdeyse işaret parmağını tükürükleyesin geliyor.
öyle gerçekçi...
bi'tek, kitap kokusu yok.
kitapçıda kilitli kalmış gibi bişey;
istediğin kitabı al, bir kaç sayfa çevir, bırak başkasını al.
scribd müptelası oldum, bir aydır okumadığım kitap kalmadı;
alex ferguson'un biyografisini bile okudum. Cüneyt çakırdan da bahsediyor...

neyse,
sabah breakfast at tiffany's filminin yapımıyla ilgili kitabın son sayfasını çevirince blogspot'u özlediğim aklıma geldi.
blogpostun birinde
WAKE UP AND SMELL THE ROUTINE
yazısını gördüğümde mutfakta kahve yapıyordum.
bu la petite morte 'un "türk kahvesi ve saba makamında okunan romantik ezanlar"  başlıklı yazısını okumadan bir iki dakika önceydi.
bu arada bulut aras kim?
neyse;
sonra
"herkes andrey platonov okusun istiyorum." diye başlayan post dikkatimi çekti. Dikkatsiz Okur, nadiren yazanlardan olduğu için dikkatinizi çeker hemen.

o sırada bir süredir yazmayan Nomen'in bloğuna baktım;
bu konuda bir tek ben mi endişeleniyorum acaba?
yazmayı bıraktı mı?

sonra sevgili toosuk'cuğumun sıradışı bloğuna girdim;
kendisi Feroz kondozi'yle bozmuş bu aralar;
o değil'de, 
o profil resmi nasıl bişey allasen?
enson bu resmi gördüğümde;

 kairosclerosis yaşadığımı farkettim.
sonra geçti.







 

20 Kasım 2013 Çarşamba