barcelona günlüğü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
barcelona günlüğü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2018 Pazar

Bahçeler, kediler ve başka bisürü şey!


Nereye varacağı belli olmayan bir patikanın ortasında bir kadın. Mevsim bahar, doğa renk cümbüşü... aksine siyahlar içindeki bu kadının bir elinde kağıt, bir elinde kalem. Kalem tutan eli havada ve bilinmeyen bir yere bakıyor; sanki yabani çiçeklerin bittiği kara ormana doğru... ilhamı orada bulacağını düşünür gibi...hatta sanki bulmuş gibi... Ve tabi çeşme ayrıntısı. Kadını yolundan çeviren asıl unsur.  'water of life/hayat suyu' Insanoglunun hayatta kalma , yaşama arzusunu sembolize eden Farsi kökenli -Rumi nin en çok kullandığı- meşhur metafor. Çeşmenin aynısının tıpkısı Cau Ferrat müzesinde...

Bu tablo bir Rusiñol arkadaşlar; ismi  'Alegoría de la Poesía' yani 'şiirin alegorisi'

Santiago Rusiñol  Barcelona'lı ressam-şair-ehlikeyif. Katalan modernizm akımının öncülerinden. Genç Pablo'yu en çok etkileyenlerden biri olduğu söyleniyor gerçi Picasso'nun etkilenmediği ressam yok o ayrı. 
Bahçeler, bahçeler... elit kesimden kadınlar (kendi çevresinin insanları... sonuçta hali vakti yerinde bir aileye doğmuş ) güneşli günler... hep pozitif bir sembolizm. Hayat ona güzelmiş gibi görünüyor.
Bir tablosu var yalnız; adı 'morfine' ! Morfin bağımlısı bir kadını yatakta çizmiş gerçekten etkileyici.  

Barcelona'ya 35 km uzaklıkta Sitges kasabasındaki hem evi hem atölyesi olan Cau Ferrat'ı 1893'de 'Güzellik tapınağı' ilan ediyor. 3. Geleneksel Modernizm festivali esnasında şu sözlerle;

 “the harmony the soul seeks so eagerly; it is the beauty the spirit dreams of; it is the perfumed essence that rises up like incense from the very depths of matter and takes the form of a cloud that envelops the heart of man [...] When beauty awakens, it opens the doors of the day; when it falls asleep, it lights up the stars in the sky; when it passes, the clouds know; they follow it majestically to the beyond, to the chariot of dawn or the beautiful farewell of the sunset. When it stops, it spouts poetry and sings random songs. When it dreams, all the poets dream, when it weeps, all souls tremble; and when it prays, man falls silent, the wind falls silent, the voices of the forest fall silent; and the windows to glory half open and the angels kneel"

Şair adam tabi olcak o kadar.
Cau Ferrat 1933'de public museum olarak halka açılıyor.

Sitges kasabası hakkaten şahane bir kasaba; Festivalleriyle ünlü. En önemlisi Film festivaliymiş; ekimde oluyormuş bu yıl kaçırmış oldum.


Nefis bir plajı var; falan, gezilesi bir yer. 

ama asıl Rusiñol ile ilgili başka bir yerden bahsedeceğim ben. Barcelona'ya ayak basıp oraya gitmezseniz hatırım kalır. 

Binsekizyüzlerin sonlarında Barcelona'ya yolu düşüp 'nerededir buranın ehlikeyifleri, yok mudur sohbeti güzel? diye' soran kişiye tarif edilen adres Casa Marti'nin giriş katı 'Els Quatre Gats' cafe, cabaret, bar işte ne derseniz. Barcelona modernista akımının şekillendiği bohem, sanatçı ne kadar ehlikeyif varsa toplanıp yiyip içtiği uğrak noktası. Katalanca '4 kedi' manasında ama bu bir Katalan deyimi. Marjinal, değişik, bohem insanlar için "a few people" manasında kullanılıyor.  Hani biz de deriz ya 'şunun şurasında üç beş kişi' diye... 

Buradaki 4 kedi'den biri Santiago Rusiñol. Oradan bağlanıyoruz. Fikrin hayata geçmesi ve sonrasında da hayatta kalabilmesi için sermayeyi koyanlardan başlıcası.
Fikrin babası ise Pe' Romeu; kafenin sahibi ve Kedilerden ressam, şair, yazar filan olmayan tek kişi. Ama işte fikir öyle güzel ki bir sanat akımının bir şehre doğmasına vesile olmuş.  Zamanında Paris'teki Le Chat Noir'de çalışmış.  Oradaki ortamın kralını yaparım ben Barcelona'da demiş ve Rusinol'la Ramon Casas'ı kafalayıp Meşhur Mimar Cadafalch'ın binasının giriş katına açmış cafeyi.



Duvarında Ramon Casas and Pere Romeu on a Tandem isimli şu resim var.


Sağ köşesinde şöyle açıklıyor: 'bisikleti sırtın dik süremezsin' yani iyi bişey büyük bişey yapmak için biraz farklı bir çaba, biraz ağrıması, geleneğin yıkılması gerekir baabında.

Yıl 1897, cafe açılır açılmaz ilgi odağı oluyor tabi sonuçta Barcelona küçük şehir duyan geliyor. Acayip bir sanat ortamcılığı, o şekil vur patlasın çal patlasın!  yemeklere gelince vasat diyelim ayıp olmasın ama içki kalite. Kimler geliyor kimler geçiyor kimler oturup kalkamıyor aklınız durur. Picasso 17 yaşında takılmaya başlamış mekana öyle diyeyim. sokağın başındaki afişi ona tasarlatmışlar, hala duruyor.  Böyle sürüp gidiyor bir dönem tatlı hayat ama 4 kedinin dördünde de para kazanma kaygısı olmadığından ve aaaa o bizim bilmemkimin kardeşi, aaaaa bu benim atöylede genç asistan parası az, aman Santiago'nun Paris'ten arkadaşı gelmiş yok Ramon bundan hesap almayın dedi derken cafe batıyor tabi...


Bunlar sergiydi, dergiydi biraz birşeyler denkleştirmeye çalışıyorlar ama nafile... o hayata can mı dayanır? Romeu batınca cafe de kapanıyor. Adamcağız tüberkülozdan ölmüş. Rusiñol ardından şöyle dokunaklı birşeler yazmış (yine):

«that picturesque place, full of dreams, which frightened the artisan; those pictures on the walls that the girls of the house could not go to see because they liked them too much; that smoke of pipes that made the parishioners of the house drunk of ideas; friend, who you deserve you it, sleep in peace. You had only made the good, and you do not have sorrow of leaving! Yes, we will miss you, and in you we will miss a period in the one that the fantasy made us live».

Yaa işte böyle. 
sonra İspnya İç savaşı herşey herkes bir yana savruluyor filan...
70'lerin sonlarında üç gastronom girişimci bir araya gelip 4 cats cafe'nin kapılarını yeniden açıyorlar o gün bugündür  aynı adreste bir tarih yatıyor. 


bu da 4 kedi kitabından bir sayfa Romeu'yla ilgili bişeyler anlatıyor herhalde Katalanca.




12 Eylül 2018 Çarşamba

excursionistas; drifter kafası gibi bişey!

'excursionism' diye bir kavram varmış okuyup öğreniyoruz.
insanın yaşadığı coğrafyayı keşfedip, görüp, tanıması; kültürüyle bağlantı kurması için yapılan gezi manasında kullanılıyor. Çok güzel, ne güzel tabi keşke herkesin fırsatı olsa. Gezmek görmek gibisi var mı? yok!

Bir de bu Katalanlarda assesyonculuk/klüpçülük almış yürümüş  hala da öyle. Hemen herşeye bir assesyon kuralım oradan yürürüz kafasında bakıyorlar.  O da hoş!

İşte bu excursionism Katalan rönesansı esnasında epey popüler olmuş bir kavram. Şairler, ressamlar, mimarlar filan hemen bir assesyon kurup üye oluyorlar başlıyorlar turlara... Entellektüel elitin disiplinlerarası etkileşim için bulunmaz fırsat saydığı bu turlara katılmayan kalmamış ... Gaudi maudi (maudi mi yazdım ben?) hepsi en az bir defa gitmiş.





Bu da eşli çocuklu filan excursionistalar. Ne şeker foto.


9 Eylül 2018 Pazar

Torre Agbar

Eixample'nin ağaçlıklı tek şeritlik yollarını bitirip daha geniş bir caddeye varınca karşımıza çıkan bu saçmalığı gösterirken işte 'the giant vibrator of Barcelona' diyor Lynn. devam ediyor;


"Bunu buraya ne ara diktiler hiçbirimizin haberi olmadı - biraz da mahallenin dış çeperinde kalıyor- bir sabah uyandık hoppalaa...
Gerçi gece görmelisin çok acayip aydınlatıyorlar..."

Neyse bu muhabbetten sonra okudum öğrendim.
Binanın adı Torre Agbar, Jean Nouvel adlı fransız bir mimar tarafından 2005'de bitirilmiş. Lynn'e bakmayın onun kafası iyi, 34 katlı kulenin yapımı 6 yıl sürmüş. Yeşil Bina ödülü almış Avrupa konseyinden boru değil. Dizaynda ilginç olan; dış kaplamasındaki cam ve alüminyum paneller ototmatik olarak açılıp kapanmak süretiyle olabilecek maksimum doğal ışığı içe yansıtıyor. Gaudi'nin Sagrada Familiasından etkilendim aynı mantığı işlettim diyormuş Nouvel.


Gecenin espirisi ise;
renk değiştiren 45000 led panelle aydınlatılıyor ama ledler güneş enerjili olduğundan bu dev vibratörün aydınlatılmasının saati hepi topu 6$'a patlıyormuş. 




gece de görüntüsü böyle.
bizim köprünün ışıklandırması projesi için taa ozaman hürriyette haber çıkmıştı 1756 led kullanılıyor köprünün aylık elektirik faturası 80.000 tl diye. Şimdi ne oldu acaba fatura? Led teknolojisi bu kadar geliştiğine göre bizim sarfiyat da düşmüştür diye umut ediyorum.  

8 Eylül 2018 Cumartesi

drifter is back!

"pırıl pırıl güneşli olmakla birlikte , Cumartesi sabahı yine palto havası vardı ortalıkta..."

Allam bu iklime nasıl alışır insan?
sızlanmalarımdan anlayacağınız üzre Hollanda'ya intikal etmiş bulunuyorum.

Barcelona'da aklım,gözlerim,kalbim, böğrüm, ciğerim... işte işe yarar ne varsa orda kaldı. Ha bir de bilgisayarım... O, 'ben dönmem yazı olmayan memlekete beni buraya göm' dedi.
Huzuur içinde yat ey cefakar!

söz verdiğim gibi bir barcelona günlüğü tutamadığımı düşünüyorsanız çok yannış tanımışsınız beni. Tuttum! sadece dijital değil.
Yine birbirinden değişik izlenimler (bana göre tabi), pırlanta insanlar, alaca karanlık kuşağı hikayeleri, sanat ortamları dedikoduları falan filan...
Noolur yaz çok okumak istiyoruz dediğinizi duyar gibiyim.
Ayıbediyorsunuz tabiiki yazıcam.

önce size şu arkadaşları takdim edeyim.
'arkamdan konuşma' grubu ya da 'Habla de mi en presente' sokak müzisyenliğinden almış yürümüşler.  Dedim biz de de 'yüzyüzeyken konuşuruz' diye bi grup var, nezaketen etkilendiler.


bu da 
ev halleri 



canım üç sene önceki halleri; şimdi daha bi toparlanmışlar her biri düzgün bi kız arkadaş edinmiş filan; Barcelona'dan turneye çıktılar, Avrupa turnesi kapsamında yakında istanbul'a da geleceklermiş haberiniz ola...


  

29 Temmuz 2018 Pazar

özgürlük öpücüğü


Bu baktığınızda kocaman bir grafittiymiş gibi görünen duvar, aslında 6000 tane küçük seramikten oluşuyor.  Joan Fontcuberta'nın  El Món Neix en Cada Besada / The world begins with every kiss adlı eseri  Plaça d'Isıdre Nonell'de.
Kiss of Freedom duvarı diye sorarsanız tarif ederler.

Aslında Barcelona sakinlerinin ve yerel El Pais'in ortak çalışması.
El Pais gazetesi 2014'de Barcelona'nın düşüşünün 300. yıldönümü sebebiyle bir kampanya başlatıyor. İnsanlardan fotoğraf göndermelerini istiyor. Özgürlüğün bir ifadesi olduğunu düşündüğünüz her hangi bir fotoğraf gönderebilirsiniz diyor. 6000 fotoğrafın içinde yok yok. İnsanlar, binalar, heykeller, hayvanlar vs.vs. 6000 tane fotoğraf seramiğe basılmış. Çok etkileyici. insanın tek tek fotoğrafları inceleyesi geliyor ama birileri sürekli duvarla fotoğraf çektirmek istediği için fazla yaklaşamıyorsunuz. Bu durum biraz can sıkıcı.



Duvarın hemen yanındaki küçük tabelada da şöyle yazıyor:

The sound of a kiss is not as loud as that of a cannon, but it’s echo lasts a great deal longer.

yani;

Bir öpücüğün sesi bir mermininkinden daha gürültülü değildir belki ama yankısı çok daha uzun sürer.
-Oliver Wedell Holmes-



28 Temmuz 2018 Cumartesi

Barcelona'ya kaldığınız yerden...ve bir de sokak performansı!

Bukkadar global bir şirketin teknik servis hizmetinin bir ülkeden bir ülkeye bukkadar sinir bozucu şekilde değişik olmasına şaşırdım kaldım. 10 gün önce bilgisayarım sizlere ömür... Otopsiye götürdüm. 3 hafta ila 4 hafta alır dediler. Yok deve!
"iyi... datayı kurtarıp transfer edelim" dedim. Yeni yasa çıktı "dataya dokunamayız back up alsaydınız" dediler. "Time machine" diye bir şey varmış.  Barcelona'da Apple'ın kıçı kalkmış bundan bunu anlıyoruz. Sinirlenince de hemen "tranquila sinyorita" filan diyip adamı deli ediyorlar. Neyse çözdüm bişekil.

Barcelona günlüğüne kaldığım yerden devam edeceğim yani. Robert Hughes'un harika kitabı "Barcelona" eşliğinde "modernista" akımını ve Katalan kültürünü idrak ediyorum. 

Henüz Montjuic'e teleferikle çıkıp Miro müzesine gidemedim ; illaki gitcem. Kitapta da tam o kısımdayım. Çok enteresan bir tesadüf -tesadüf mü desem bilemedim, Hemingway sürprizli bir kişilik sonuçta- le karşı karşıyayım.

Jasint Verdaguer diye bir rahip-şair'in şu şiiri...

Dolça Catalunya,
patria del meu cor,
quan de tu S'allunya,
d'enyorça es mor.

ingilizcesinden çeviriyorum:

Tatlı Katalunya
kalbimin memleketi
senden uzakta olmak
hasretten ölmek demek.

"Enyorança" yani "sıla hasreti" 19. yy la kadar Katalan Edebiyatına bulut gibi çöken temel metaformuş. Şimdi bir zaman önce Miro'yla ilgili şu blogpostun https://justdriftingaround.blogspot.com/search?q=miro  son kısmında da not düştüğüm Farm ve Hemingway'in yorumunu hatırlatıyorum size.
 
Heyt be bir tabloya bakıp ne yorum yapmış diye düşünmüştüm. Vay uyanık meğer mevzuya hakimmiş. Miro'nun henüz yeniyetme bir sanat öğrencisiyken ilikerine işleyen metaforun farkındaymış. Eğer durum bu değilse ne diyim bilemedim.

bu da günün sokak hareketleri buyrun;




6 Temmuz 2018 Cuma

Art Nouveau’ ya giriş ve Gaudi demiş ki:


Doğa süslüdür!
süs renktir, pırıltıdır, ışıktır...
çiçekler binbir renktir. Aynı türden olsalar bile her birinin rengi; aynı renkten olsalar bile her birinin tonu farklıdır. Doğa hepsini müthiş bir estetikle takar takıştırır, zevkle taşır. Kırmızılar, maviler, sarılar, morlar; eflatunlar...
yeşile ne demeli? Binnn tonu yeşilin...

kontrast candır!

Akdeniz ışığı gibisi yoktur.
Muazzam bir armoni vardır Akdeniz ışığında.
Neden ?
çünkü ne yatay ne dikey düşer akdenize...

Kuzey ülkelerinde yataydır ışık ve azdır.
Tropiklerde sert ve dik gelir. işte onun için mimari Akdeniz’lidir.
çünkü mimari bir görsel sanattır. Doğadan ilham alacaktır Mimar.

Bi de krokodil derisi acayip bişeydir. Gökkuşağı gibi bişeydir.

(Yani kelimesi kelimesine bunları demiş olmasa da dediği bir sürü şeyden bunları anlıyorum;  özetledim size)


Art Nouveau’ya buradan gireceğiz demekki.  Mimaride Art Nouveau Katalanların adlandırmasıyla Modernizm ve bir visual artist olarak Gaudi’ye bu noktadan bakalım o zaman.      

La pedrera yani Casa Mila; Casa Battlio; Guel Parki ve tabiki Sagrada Familia. Hepsini anlatacağım yavaş yavaş.

Şimdi ömrünün son üc gününü geçirdiği Santa Creu hastanesinin avlusundayım. Tramvay çarptıktan sonraki 3 gün eskiden burada olan hastanede yatmış.  Artık burası hastane degil ; eczacılık fakültesi binası ve bir kütüphane var. Rambla’dan aşağıya inerken sağda Calle del Carmen veya calle del hospital aralığı gözünüze çarparsa hemen sapın ve bir avluya açılan kocaman eski bir kapı görene kadar ilerlerseniz kendinizi orada bulursunuz. Annem gunde 1500 tane whattsapp videosu gönderiyor olmasa iPhone 'storage full’ demezdi fotosunu çeker yapıştırırdım ama belki başka bir gün.

Şehrin göbeğinde ama sessiz sakin; aksam üzeri bir bank bulup oturup biraz Gaudi hakkında birşeyler okumak için çok uygun bir gizli bahçe.
Not; Sokağın basında da bir çikolatacı var CHÖK.








akşamüstü parçası; (gothic quartier - katedral meydani sokak performans)



Videoyu dün akşam çektim; taze yani! (rüzgar sesi biraz hışırtı yapmış gerçi... ama idare edicez artık)

bu arada...
Barselona’da sokakta çalıp söylemek icin baya baya seçmelere katılıp kazanmak gerekiyormuş. Sonra kurra çekiyorsun; mekan ve zaman için. Kafaya göre bi köşe kapmak yok yani. 

1 Temmuz 2018 Pazar

'Neydik ne olduk!' diye diye driftin’ in Barcelona!

Valla deniz-güneşe doyulmuyor! Barcelona 90’larin Turkiyesi gibi. Medeni! şen şakrak! her bakımdan cennet izlenimi veriyor. ( bu arada insan iç çekiyor neydik ne olduk diye.)  Amma! aynı zamanda aklı bir karış havada (burada da halkı bağımsızlık davasına uyutuyorlar), vurgunculuğa müsait,  bağımsızlık  derken faşizmin ayak seslerini duyamayacak kadar kavak yelleri kafasında bir Barcelona. Gelecekten geliyorum, bu saadet çok uzun sürmez görünüyor.  Ama Katalanlara (kadın, erkek, çocuk) hayranım. Gerçekten tatlı, kaliteli insanlar. (Izmirlilere benziyorlar biraz -90 ve öncesinin izmirlilerine ;b

Kendimi halk plajından ve deniz mahsülleri tapaslarından alabilirsem bu hafta; belki bir iki bina görür; mimaride art nouveau akımını yerinde idrak ederim; şu  'deli midir nedir’ diye arkasından konuşulan dahi Gaudi’yi iyice bi anlamaya çalışırım diyorum.

Bu arada o kadar da boş gezmiyorum. Gittim, çok kral bir retrospektif sergi gezdim.

Lita Cabellut.
Hala hayatta olan en beğendiğim ressamlardan biri. Ressam; şair vs. vs. Tam manasıyla sanatçı işte.
size de kıyağım olsun serginin 7 dakikalık videosu mevcut.
drifter proudly presents!



Enteresan bir kadın; özel bir hikayesi var.
1961’de küçük bir Aragon kasabasında -aslında çingene köyü diyebiliriz- doğmuş. 12 yaşına kadar Barcelona’da sokakta yaşamış, dilenmiş orda burda... sonra hali vakti yerinde bir Katalan aile tarafından evlat ediniliyor ve şansı dönüyor. Madrid’deki Prado Muzesine götürmüşler; orada Goya’yi görmüş vurulmuş.
Yetenegini fark etmişler ve sanat okuluna göndermişler. Böyle de insanlar var dünyada işte.
şimdi Hollanda’da yaşıyor. Büyük ölçekli portrelerde geleneksel fresk tekniği ile modern yağlı boya tekniğini kendine has biçimde - taklit edilemez şekilde- birleştirdiğini söylüyorlar sanat eleştirmenleri. Ben baktığımda gerçekten söyleyecek sözü olan biri yapmış bu resimleri diyebiliyorum.

size bir şiirini çevireyim: ('statement’ başlıklı)


Eğer fırça darbelerim konuşamasaydı;
gördüğümde bir perspektif yakalayabilmek icin
ayaklarım ileri veya geri bir adım bile atamasaydı
Eğer kafamda, çelişki ve şüphe hüküm sürüyor olmasaydı
gülüyor ağlıyor olmasaydım
beyazla kamaşmıyor, maviyle aşka gelmiyor olsaydım
ne yalnızlık, ne yalnızlık
olurdu bana kalan!



hybrid photography diyorlar; enstallasyon materyalini üc boyutlu efekt yaratacak sekilde fotoğraflıyor; bu da kendi yarattığı bir teknik 

27 Haziran 2018 Çarşamba

Barcelona’da summer solistice ya da San Joan festivali

Geldiğimden beri havai fişek patlatıyorlar. Ne ola ki dedim? En kısa geceleri kutluyorlarmış. Sokak aralarında, parklarda, teraslarda, plajda... havai fişekler, çatapatlar, kız kaçıranlar (gerçi kızların kaçtığı filan yok ya) vur patlasın, çal patlasın...
Biliyorsunuz böyle şeyleri öğrenmeye meraklıyım; historical background’u nedir filan... Onun için önüme gelene soruyorum haliyle. Bunlar da bizim gibi parti olsun da bağını sorma kafasındalar. Ama yok illa öğrenecem.  Barselonalı arkadaşım Lynn’e soruyorum. O bilir böyle şeyleri o da çok meraklı.






23 -24 Haziran en uzun gün; en kısa geceler...
Güneşin dünyaya bahşettiği enerjinin en fazla olduğu günler. Güneş verimliliği sembolize ediyor. Verimliliğini arttırmak ona biraz daha güç vermek icin insanlar da ateş yakıyorlar.
şimdiyse ; modern zamanların icadı havai fişek...

Sant Joan’in uç sembolu var: ateş, su ve otlar.
ateş saflığı sembolize ediyor; onun için ateş yakıyorlar etrafına geçiyorlar seyrediyorlar arınıyorlar:  su iyileşmeyi bu yüzden gece denize girip yıkanıyorlar; yaralar filan iyileşiyormuş ve son olarak otlar şifayı sembolize ediyor: rivayet o ki o iki gece yenen otlar şifa açısından 100 kat daha etkiliymiş.

Geç bunları...
Bu tarihlerde barcelona’da olacaksanız şanslısınız sabaha kadar çılgın partiler var. Bunu bilin yeter bence!




26 Haziran 2018 Salı

Ronaldo’dan hoşlanmıyorlar degil; hakkında baya pis konuşuyorlar!

Ispanyolların en sevdiğim yanlarından biri de tıpkı bizde olduğu gibi futbolun ve siyasetin sosyal hayatlarının, muhabbetlerinin bir parçası olması. (Hollanda’da asla böyle değil; hem futboldan hem siyasetten konuşan bir hollandaliya rastlamanız neredeyse mümkün değildir.) Ama burada, Futbolla hiç ilgilenmeyen biri bile o aksam maç olduğunu; kiminle oynandığını biliyor. Biraz daha zorlasan hakemin adını söyleyecek.

Bir de herşeye bizim gibi duygusal bakıyorlar.
Iran maçını izlerken Ronaldo gol atınca mevzu acıldı. Barcelonalılar abartılı şekilde Ronaldo’dan haz etmiyorlar. Katalan spor basını Ronaldo hakkında çok nadiren olumlu haber yaparmış. Ronaldo’yu severim; Messiyi sevdiğim gibi...Futbolcu olarak bir kademe de önde görüyorum Messi’den, ne yalan söyleyeyim.  Ben biraz övgüyle bahsedince suratlar düştü hemen.  Garipsedim koca koca insanlar neticede!



25 Haziran 2018 Pazartesi

tatil o zaman!

Sizin için nedir bilmem ama benim için tatil kendini unutmak.  Dayatılanı; kim olduğunu unutmak… anne olduğunu  çocuk olduğunu  koca olduğunu  öğretmen, bankacı, öğrenci, dişçi bilmem ne; artık cemiyet hayatında ne diyorlarsa size işte onu yoksaymak…
Yenilmiş olduğunu unutmak mesela…
böyle 36 derecelik hükmü olan bir enerji kaynağı olarak dolaşmak orda burda. Mümkünse başka bir yerde; bambaşka bir yerde…

Teoride iyi de; bakalım…

Derken kendimi yine barcelona’da buldum. 
Bu kez biraz uzun kalacağım. Bir Barcelona günlüğü yazacak kadar diyelim. 
Bu parça da Kahramanmaraş'tan ilk kez milletvekili çıkartmış CHP’ye gelsin. Kaldıysa öyle bir şey!


"in politics nothing happens by accident if it happens you can bet that it was planned that way."
-Franklin D. Roosevelt-