pessoa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pessoa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2013 Cuma

Pessoa / uzaklıklar, Eski Denizler


Bazı kitaplar vardır, kütüphanenizden 1 hafta uzaklaşsa yoksunluğunu duyarsınız. Mesela eve gelen bir misafire, "ben bunu okuyup verebilir miyim?" dediğinde "tabi" derken bile tuhaf bir endişeye kapılırsınız; sanki daha o anda hissedersiniz yokluğunu...
ya da hisseder misiniz?
bilmem..
yani yaparsınız edersiniz diyorum ama,
herkese olmuyordur belki de..
bana oluyor bazen de o bakımdan...
neyse,
bana böyle hissettiren kitaplardan biri Huzursuzluğun Kitabı'dır.
Başımın ucunda durmuyor olsa da "başucu kitabı" kabilinden benim için...

Ben üniversite'de edebiyat okudum; Bu da ne saçma bir cümle tabi; Topu topu 4 senede insan nasıl edebiyat okumuş oluyorsa artık... olmuyor tabi;
üniversite'de çok az edebiyat okudum;
bunun en büyük kanıtıdır ki; üniversiteden mezun olduğumda "Pessoa" hakkında hiç birşey bilmiyordum. Adını duymamıştım.

çook sonraları;
hyperreal personalities/ hiperreal kişilikler olgusundan bahseden bir makalede karşıma çıktı. üstelik makale medya ve psikoloji bağlamında "imaj" kavramını inceliyordu ve Pessoa'dan sadece bir paragraf kadar bahsediyordu. Ve o paragraftan sonra Pessoa'nın peşine düşmemek imkansızdı. "Pessoa" Pessoa tarafından neredeyse istemsizce yaratılmış, hiperreal bir edebiyat projesiydi" ve çok ilginçti. Belki de bu yüzden şiirlerinden önce hayatını /günlüğünü merak ettim.
Huzursuzluğun Kitabı takip ettiğim bir kişisel blog gibi... Pessoa şahane bir blogger olurdu yaşasaydı, çok da keyif alırdı kanımca...

Neyse;
Başka bir kitap var elimde şimdi. 
Uzaklıklar, Eski Denizler;
Herbiri aynı adamın "öbür kendisi" olan 4 şairin; yani Alberto  Caeiro, Alvaro De Campos, Ricardo Reis ve Fernando Pessoa'nın şiirleri-
nin;
-burası çok önemli-
Cevat Çapan (ki en sevdiğim Edebi-Çevirmen'dir kendisi) çevirisi.

Kapak resmini çok tuhaf bulduğumu belirtmeliyim. Ama kapağın hiç önemi yok,

Şiirlere geçmeden önce Cevat Çapan'ın Pessoa'yı anlattığı iki sayfalık bir bölüm var. O bölümde Cevat Çapan, Pessoa'nın yabancılaşma ve kimlik arayışı serüvenini açıkladığı "Yabancılaşmanın Ormanında" başlıklı bir yazısından alıntı yapıyor. Ben de aynen koyuyorum;

"1912 yılında birtakım pagan nitelikli şiirler yazmayı düşündüm. -Alvaro De Campos'un biçeminden değişik-Ölçüsüz uyaksız bir şeyler karaladım ve sonra bundan vazgeçtim. Gene de, o bulanık alacakaranlıkta bunları yazan birinin belli belirsiz bir görüntüsü ortaya çıktı.(böylece ben farkına varmadan Ricardo Reis doğmuştu.) Bir buçuk, iki yıl sonra, Sa- Carneiro'ya bir oyun oynamak geçti içimden . Kişiliği biraz karmaşık pastoral bir şair yaratmak ve onu, Sa Carneiro'ya gerçekmiş gibi tanıtmak istedim. Bir kaç gün bu işle uğraştımsa da bir yere varamadım. Tam vazgeçmek üzereydim ki, bir gün  -8 Mart 1914 günüydü bu- çekmeceleri olan yüksekçe bir dolabın önünden bir tomar kağıt alıp (her fırsatta yaptığım gibi) ayakta yazmaya başladım. Nasıl olduğunu açıklayamayacağım bir coşkuyla art arda 30 kadar şiir yazdım. Hayatımın zafer günüydü bu; bir daha da böyle bir günüm olacağını sanmıyorum. Önce bir başlık koydum yazdıklarıma: "Sürülerin Çobanı" Bunun ardından hemen Alberto Caeiro adını verdiğim biri belirdi içimde. Değimin saçmalığını bağışla ama böylece içimdeki ustam ortaya çıkmış oldu. İlk duyduğum heyecan buydu. 30 şiiri tamamladıktan sonra da başka bir kağıda hiç ara vermeden Fernando Pessoa imzasıyla " Eğik Yağmur" u yazdım.Hemen o anda ve eksiksiz olarak. 

Fernando Pessoa- Alberto Caeiro'nun Fernando Pessoa'nın kendisine dönmesiydi bu. Ya da daha doğrusu, Fernando Pessoa'nın Alberto Caeiro olarak var olmayışına bir tepkiydi. Alberto Caeiro ortaya çıkınca doğal ve iç güdüsel olarak ona bir takım tilmizler bulmaya çalıştım. Henüz tam olarak ortaya çıkmamış olan Ricardo Reis'i sahte paganizminden kurtarıp ona kendi adını ve kişiliğini kazandırdım; çünkü heyecanımın doruğuna ulaştığım o anda onu görebiliyordum. Ve birden Reis'e karşıt bir kaynaktan bir başka kişi korkusuzca belirdi. Bir darbede ve hiç ara vermeden Alvaro de Campos'un "Zafer Şarkısı" önümdeydi. O adlı şiir ve o adı taşıyan şair." 


hissiyatı nefis anlatmış;

bu blogpost'a bir resim koymak için google image search yapıp üstteki fotoğrafını seçmemin sebebi o bakışı gözlüksüz gözlerinde görmek. Gözleri erken bozulanlardan demek ki Pessoa çünkü diğer fotoğraflarında hep gözlüklü.

ve şu şiir:

özruhsalöykü

numaracı biridir şair.
Öyle ustaca numara yapar ki,
Gerçekten acı çekerken bile
Rol yapıyormuş gibi görünür.

Ve yazdıklarını okuyanların 
İyice hissettikleri 
Onun çifte acısı değil,
Sahte acılarıdır kendilerinin

Böylece döner durur raylarda 
Eğlendirmek için aklımızı
Kalp adını verdiğimiz 
O küçük oyuncak tren. 
(1931)  





14 Temmuz 2012 Cumartesi

kedi postu (yok o anlamda değil!)




ve evet ben hiç kendimi kandırmayayım; kediler hususunda ayrımcıyım! kesin tekiri daha çok seviyorum.


hayattan, kendiliğinden sunduğu şeylerden ötesini beklemeyip içgüdüsel olarak güneş varken güneş, güneş yokken de her nerede olursa olsun, sıcaklık arayan kedileri örnek alana ne mutlu. Ne mutlu hayalgücü uğruna kişiliğinden vazgeçip başka hayatları seyretmekten keyif alana, duyguların kendisini değil, dış dünyada oynanan halini yaşayana. Ve nihayet ne mutlu herşeyden vazgeçene; herşeyden vazgeçtiğine göre hiç bir şeyi elinden alınamayacak, eksiltilemeyecek olana.
(F. Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı, 232)



Kedileri Adlandırmak
Kedileri Adlandırmak zor meseledir,
Tatil oyunlarınızdan biri kesinlikle değildir;
Bir kedinin ÜÇ DEĞİŞİK ADI olmalı dediğimde
Bir zırdeli olduğumu düşünebilirsiniz önce.
Aile arasında günlük kullanılan adlar vardır öncelikle,
Peter, Augustus, Alonzo ya da James gibi,
Victor ya da Jonathan, George ya da Bill Bailey gibi –
Bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Eğer kulağınıza şirin gelirse daha göz alıcı adlar da vardır,
Bazıları centilmenler, bazıları da hanımefendiler için adlardır:
Plato, Admetus, Electra, Demeter gibi –
Fakat bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Ancak demem o ki, bir kedinin hususi bir adı olması gerektiğidir,
Kendine has ve daha kellifelli bir adı olmalıdır,
Yoksa nasıl dik tutabilir kuyruğunu,
Ya da yayabilir mi bıyığını, ya da okşayabilir mi gururunu?
Bu tür isimler arasında şunları yeterlice sayıyorum,
Munkustrap, Quaxo, ya da Coricopat gibi,
Bombalurina, ya da olmazsa Jellylorum –
Bu adları asla taşıyamaz bir tane kediden başkası.
Fakat bunların haricinde hâlâ bir ad daha vardır ki,
Asla tahmin edemezsiniz bu adı;
Bu adı hiçbir insan araştırması keşfedemez –
Ancak KEDİNİN KENDİSİ BİLİR, ve bunu hiç ifşa etmez.
Engin bir tefekkür içinde görürseniz bir kediyi,
Hep aynıdır, efendime söyleyeyim, bunun nedeni:
Aklı meşguldür esrimeli bir dalgınlıkla
Düşünmekten, düşünmekten, düşünmekten kendi adını:
Tarifsiz tarifli
Tarifi imkansız
Derin ve esrarlı tekil Adı’nı.

T.S.Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi).
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

orijinalini de eklemeliyim yoksa içimde kalır

The Naming of Cats is a difficult matter,
It isn't just one of your holiday games;
You may think at first I'm as mad as a hatter
When I tell you, a cat must have THREE DIFFERENT NAMES.
First of all, there's the name that the family use daily,
Such as Peter, Augustus, Alonzo or James,
Such as Victor or Jonathan, George or Bill Bailey—
All of them sensible everyday names.
There are fancier names if you think they sound sweeter,
Some for the gentlemen, some for the dames:
Such as Plato, Admetus, Electra, Demeter—
But all of them sensible everyday names.
But I tell you, a cat needs a name that's particular,
A name that's peculiar, and more dignified,
Else how can he keep up his tail perpendicular,
Or spread out his whiskers, or cherish his pride?
Of names of this kind, I can give you a quorum,
Such as Munkustrap, Quaxo, or Coricopat,
Such as Bombalurina, or else Jellylorum-
Names that never belong to more than one cat.
But above and beyond there's still one name left over,
And that is the name that you never will guess;
The name that no human research can discover—
But THE CAT HIMSELF KNOWS, and will never confess.
When you notice a cat in profound meditation,
The reason, I tell you, is always the same:
His mind is engaged in a rapt contemplation
Of the thought, of the thought, of the thought of his name:
His ineffable effable
Effanineffable
Deep and inscrutable singular Name.


bir de böyle danseden adamı yanaklarından öpesim gelir!



                                          bu da işin fantazi boyutu artık!