Bazı kitaplar vardır, kütüphanenizden 1 hafta uzaklaşsa yoksunluğunu duyarsınız. Mesela eve gelen bir misafire, "ben bunu okuyup verebilir miyim?" dediğinde "tabi" derken bile tuhaf bir endişeye kapılırsınız; sanki daha o anda hissedersiniz yokluğunu...
ya da hisseder misiniz?
bilmem..
yani yaparsınız edersiniz diyorum ama,
herkese olmuyordur belki de..
bana oluyor bazen de o bakımdan...
neyse,
bana böyle hissettiren kitaplardan biri Huzursuzluğun Kitabı'dır.
Başımın ucunda durmuyor olsa da "başucu kitabı" kabilinden benim için...
Ben üniversite'de edebiyat okudum; Bu da ne saçma bir cümle tabi; Topu topu 4 senede insan nasıl edebiyat okumuş oluyorsa artık... olmuyor tabi;
üniversite'de çok az edebiyat okudum;
bunun en büyük kanıtıdır ki; üniversiteden mezun olduğumda "Pessoa" hakkında hiç birşey bilmiyordum. Adını duymamıştım.
çook sonraları;
hyperreal personalities/ hiperreal kişilikler olgusundan bahseden bir makalede karşıma çıktı. üstelik makale medya ve psikoloji bağlamında "imaj" kavramını inceliyordu ve Pessoa'dan sadece bir paragraf kadar bahsediyordu. Ve o paragraftan sonra Pessoa'nın peşine düşmemek imkansızdı. "Pessoa" Pessoa tarafından neredeyse istemsizce yaratılmış, hiperreal bir edebiyat projesiydi" ve çok ilginçti. Belki de bu yüzden şiirlerinden önce hayatını /günlüğünü merak ettim.
Huzursuzluğun Kitabı takip ettiğim bir kişisel blog gibi... Pessoa şahane bir blogger olurdu yaşasaydı, çok da keyif alırdı kanımca...
Neyse;
Başka bir kitap var elimde şimdi.
Uzaklıklar, Eski Denizler;
Herbiri aynı adamın "öbür kendisi" olan 4 şairin; yani Alberto Caeiro, Alvaro De Campos, Ricardo Reis ve Fernando Pessoa'nın şiirleri-
nin;
-burası çok önemli-
Cevat Çapan (ki en sevdiğim Edebi-Çevirmen'dir kendisi) çevirisi.
Kapak resmini çok tuhaf bulduğumu belirtmeliyim. Ama kapağın hiç önemi yok,
Şiirlere geçmeden önce Cevat Çapan'ın Pessoa'yı anlattığı iki sayfalık bir bölüm var. O bölümde Cevat Çapan, Pessoa'nın yabancılaşma ve kimlik arayışı serüvenini açıkladığı "Yabancılaşmanın Ormanında" başlıklı bir yazısından alıntı yapıyor. Ben de aynen koyuyorum;
"1912 yılında birtakım pagan nitelikli şiirler yazmayı düşündüm. -Alvaro De Campos'un biçeminden değişik-Ölçüsüz uyaksız bir şeyler karaladım ve sonra bundan vazgeçtim. Gene de, o bulanık alacakaranlıkta bunları yazan birinin belli belirsiz bir görüntüsü ortaya çıktı.(böylece ben farkına varmadan Ricardo Reis doğmuştu.) Bir buçuk, iki yıl sonra, Sa- Carneiro'ya bir oyun oynamak geçti içimden . Kişiliği biraz karmaşık pastoral bir şair yaratmak ve onu, Sa Carneiro'ya gerçekmiş gibi tanıtmak istedim. Bir kaç gün bu işle uğraştımsa da bir yere varamadım. Tam vazgeçmek üzereydim ki, bir gün -8 Mart 1914 günüydü bu- çekmeceleri olan yüksekçe bir dolabın önünden bir tomar kağıt alıp (her fırsatta yaptığım gibi) ayakta yazmaya başladım. Nasıl olduğunu açıklayamayacağım bir coşkuyla art arda 30 kadar şiir yazdım. Hayatımın zafer günüydü bu; bir daha da böyle bir günüm olacağını sanmıyorum. Önce bir başlık koydum yazdıklarıma: "Sürülerin Çobanı" Bunun ardından hemen Alberto Caeiro adını verdiğim biri belirdi içimde. Değimin saçmalığını bağışla ama böylece içimdeki ustam ortaya çıkmış oldu. İlk duyduğum heyecan buydu. 30 şiiri tamamladıktan sonra da başka bir kağıda hiç ara vermeden Fernando Pessoa imzasıyla " Eğik Yağmur" u yazdım.Hemen o anda ve eksiksiz olarak.
Fernando Pessoa- Alberto Caeiro'nun Fernando Pessoa'nın kendisine dönmesiydi bu. Ya da daha doğrusu, Fernando Pessoa'nın Alberto Caeiro olarak var olmayışına bir tepkiydi. Alberto Caeiro ortaya çıkınca doğal ve iç güdüsel olarak ona bir takım tilmizler bulmaya çalıştım. Henüz tam olarak ortaya çıkmamış olan Ricardo Reis'i sahte paganizminden kurtarıp ona kendi adını ve kişiliğini kazandırdım; çünkü heyecanımın doruğuna ulaştığım o anda onu görebiliyordum. Ve birden Reis'e karşıt bir kaynaktan bir başka kişi korkusuzca belirdi. Bir darbede ve hiç ara vermeden Alvaro de Campos'un "Zafer Şarkısı" önümdeydi. O adlı şiir ve o adı taşıyan şair."
hissiyatı nefis anlatmış;
bu blogpost'a bir resim koymak için google image search yapıp üstteki fotoğrafını seçmemin sebebi o bakışı gözlüksüz gözlerinde görmek. Gözleri erken bozulanlardan demek ki Pessoa çünkü diğer fotoğraflarında hep gözlüklü.
ve şu şiir:
özruhsalöykü
numaracı biridir şair.
Öyle ustaca numara yapar ki,
Gerçekten acı çekerken bile
Rol yapıyormuş gibi görünür.
Ve yazdıklarını okuyanların
İyice hissettikleri
Onun çifte acısı değil,
Sahte acılarıdır kendilerinin
Böylece döner durur raylarda
Eğlendirmek için aklımızı
Kalp adını verdiğimiz
O küçük oyuncak tren.
(1931)