Baykuşa sorarız dedik de baykuş’dan edineceğimiz malumat ne kadar güvenilir, insana ne hayrı dokunur o bi muamma işte.
Bak bu baykuş’u düşününce bir kitap kapağı bana direkt görsel çağrışım yaptı.
Nick Bostrom Superintelligence. Kitap önermeyi çok sevmem ama adını zikretmekte bir beis görmüyorum benim kitaplığımda saklanası/korunası kitaplar rafında duruyor. AI mevzuna ilişkin ince detaylar var ama süksesi ‘bilgi kıyameti’ sorunsalını masaya yatırmasından. Bu yapay zekalar insanlığın sonu mu olacak?
‘Bilgi şeytani olabilir mi?’ sorusunu geçeli çok oldu. Insanevladının iyiyle kötü ayrımını yinyangla geçiştirdiği, bir çırpıda atlanan o eşik, bu soruyu gereksiz kıldı.
Tabiki olabilir de tehlike bu değil.
Tehlike yapay zeka değil, amaçsız zeka.
Çünkü şeytani bilincin bile bir fonksiyonu var. Oysa bilginin kontrolsüz biçimde optimize edilmesi????
Tek bir kötü optimize edilmiş super zeka, internette dolaşan bilgiyi manipüle edebilir, bağlayabilir, boğabilir ,değersizlestirebilir ve gürültüye çevirebilir. Sonuç epistemik kaos.
Mesela bir super zekaya ‘istikrarı sağla’ hedefi verilirse ve istikrar tanımlanmazsa…
Caligula
Güç sınırsız ama ahlaki çerçeve yok.
Sonuç : keyfi yıkım
Bilgi tabiki yok edilemez ama anlamsızlaştırılabilir pekala.
Bosch’un orta panelindeki Dünyanın büyük bir orgy sahnesi olarak resmedilmesine gelirsek;
Nick Bostrom kitabı kaç yılında yazmış bakıyoruz…
2014
Bosch tabloyu kaç yılında çizmiş?
1490-1510 arası bir yerde.
Kaygı aynı kaygı, distopya simetrik.
Insanın temel duygularından biri olan korkuyu düşünüyorum. Insanın hayvandan korkmasıyla insanın kendinden korkması farklıdır. Vahşi bir hayvanla karşı karşıya kalan insan bir adrenalin yüklenir ve onu varoluş hieararşisinde hayvandan üstün kıldığına güvendiği özelliklerini kullanmaya yeltenir.
bu başka türlü bir hayatta kalma motivasyonudur. Oysa insanın kendinden korkması müthiş bir karanlık ve boşluk hissidir. Umutsuzluk taşır ve yorar.
Bir dirençtir.
Garden of Earthly Delights tıpkı Bostrom’un kaygıları gibi insanlığın akibeti için veya hakkında bir gamlı baykuş mudur?
Şu videoda ‘Great art explained!: Garden of Earthly Delights’ şöyle bir giriş yapıyor. Çeviriyorum:
‘Bu tablonun cinsel özgürlük, veya ortaçağda bir acid trip hadisesini resmettiğini düşünmüyorum. Bu Bosch’un erotik fantezisi veya düpedüz kiliseye heretik bir saldırı değildi. Özgür aşk tarikatının bir üyesinin çizdiği bir resim de değildi. The Garden Of Earthly Delights açıkça Hardcore Christianity dir.’
Linki buraya bırakıyorum. Tablodaki ayrıntıları figürleri tek tek metaforların nerelere dayandığına kadar anlatıyor. Ilgilenenler detaylara bayılacaktır. Ama bence bu giriş, bu statement! fazla mutlak, fazla iddalı ve dolayısıyla bence gereksiz.
https://www.youtube.com/watch?v=vBG621XEegk
15.yy’da Kilisenin cennet tapusu sattığı ve Brabantta bu indulgence belgelerini hazırlayıp pazarlayan en önemli kurumlardan biri olan (kayıtlarda öyle geçiyormuş) Kilisenin en has destekçisi bir elitler klübü üyesinin Cennet, Dünya ve Cehennemi tek bir mekan olarak resmetmesi, yani insanın cenneti de Cehennemi de Dünya üzerinde ve kendi iradesindedir demesi… bilemiyorum. Bu işte bir iş var dedirtiyor.
Reform hareketine 20 ,30 yıl var daha.
Neler oluyordu? Bu Bosch ve etrafı neler okuyordu, neler duyuyordu, nelerden rahatsızdı?
Henry of Nassau ve büyük kankası ve bankası olduğu bilinen Yakışıklı Philippe Bu tabloyu sipariş ederken Bosch’un toplum içindeki imajına mı bu kadar güvendiler? Çünkü biraz irdelediğimde bence bu tablo tam bi Truva atı. Iğneyi sapkınlara batırıyor anladık da çuvaldızı kime Allah bilir.
Dünyayı kazanabilirsiniz.
İnsan kontrolsüz kalırsa herşeyi ister ve biri cıs! demezse uzanır alır. insanın default hali budur. Ama kontrolsüz haz, kaynak kıtlığına yol açar ve insan dünyayı kurutur, çöle çevirir.
Misal izmir, su bitene kadar izmirli villa bahçesi sahipleri bahçe suladılar, havuz doldurdular, araba sahipleri araba yıkadılar. Hudutsuzca su sarfettiler. Oysa su sıkıntısı yeni bir gündem değildi. Ve şimdi çekilen çileye bakar mısınız? Izmir gibi bir cennet büyük şehirde su sınırlı veriliyor ve deposu olan su verildiği zaman deposuna stokluyor. Insanlık budur çünkü. Kendi hazzından başka birşey düşünmemek, önünü arkasını görmemektir. Oysa medeniyet ve aydınlanma sancılıdır. Afedersiniz amiyane olacak ama götünü sıkmaktır.
Boşverin biz tabloya dönelim.
Sanatçıların birşey söylerken son tahlilde vardığı yeri kendisi de tahayyül edememiş olması vaka-ı adiyedendir. Kimisi haddimi aşmışım diye af diler, kimisi inkar eder yakayı kurtarır, kimisi inkar etse de yırtamaz başlatı gider. Önemli olan yaratım sürecidir ve bir sanatçıya önceki işlerine bakarak bu şucudur bucudur diyemezsin, çünkü insan fikri değişkendir. ufacık bir şüphe, ufacık bir sinyal düşüncenin yönünü ve keza inanışı 180 derece döndürür. Burada olan bu mudur bilemiyorum. Ama ben bu adamın ne okuduğunu ne düşündüğünü nasıl bir entelektüel iklimde varolduğunu çok merak ediyorum. Bana Kilisecilikten çok insan doğası uzerine kafa yorduğunu anlatıyor bu tablo.
Ve sanki üstünden yüzyıllar üstü yüzyıllar geçmemiş gibi hala aynı sorunsalla meşgul gündemimiz. Taşkınlık sapkınlık suç mudur değil midir? Taşma izni kime verilmelidir? Herkes taşarsa deniz biterse ne olur? Marsa taşınırsak sorun çözülür mü? Marsta ot biter mi dahası yetiştirmek caiz midir?
Vay be nerden nereye…
Bir sonraki yazımda Bosch’un o dönemlerde neleri okumuş olabileceğini, reforma giden yolun başında neler olduğundan bahsederek bu seriyi tamamlamayı ve yeni yıl gerisayımına geçmeyi planlıyorum. Herkese iyi pazarlar. En büyük Cim Bom :p
