gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
Nomen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nomen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
23 Temmuz 2013 Salı
13 Haziran 2013 Perşembe
Kurtla Kuzu
Nomen İma'nın son blogpostunu okuyunca aklıma 3 yaşındayken annemin bana ezberlettiği ve orda burda, "hadi kızım oku bakalım amcalara teyzelere ezberlediğin masalı" diye; ufacık beni, elalemin önüne ittirdiği La fontaine'in masalı geldi.
daha dilim bile dönmüyordu;
"kuzununun biyi su içiyormuş pıyıl pıyıl deyeden, aç bi yukağdan kuyt gelmiş" diye başlıyordum masala...
millet kırılıyordu gülmekten...
vayy be! dedim şimdi.
hayat ne acayip!
bugün bu masalın ampul gibi zihnimde yanması ne acayip!
bugün bu masalın ampul gibi zihnimde yanması ne acayip!
masalın gerisini tam çıkaramadım, sadece amcaların teyzelerin kahkahalar attıkları kısımlar var ezberimde.. masal komik olduğundan değil ben bazı kelimeleri doğru telaffuz edemediğimden gülüyorlardı tabi...
onlar güldükçe ben masalın sonundaki kuzuyu düşünüp ağlayacak gibi oluyordum.
onlar gülüyorlardı ağlanacak halimize!
neyse google'dan buldum, masalın tamamı şöyle:
onlar güldükçe ben masalın sonundaki kuzuyu düşünüp ağlayacak gibi oluyordum.
onlar gülüyorlardı ağlanacak halimize!
neyse google'dan buldum, masalın tamamı şöyle:
Kuzunun biri su içiyormuş, tertemiz pırıl pırıl bir dereden. Aç bir kurt yaklaşmış yanına, belikli av istemiş canı.
- Vaayy demiş, sinirle.Sen kim oluyorsun da suyumu bulandıruyorsun, şimdi gösteririm sana.
- - Aman efendim, demiş kuzu: Kızmayın bana ne olur. Hem bir bakın hele ben nerdeyim. Bulunduğum yerden suyunuzu nasıl bulandırabilirim. Hem bakın bakın, siz benden yukarıdasınız, bulandırsanız suyu siz bulandırırsınız.
Kurt doğruları biliyormuş da , bu doğrular işine gelmiyormuş. Üstüne yürümüş kuzucuğun.
- Onu bunu bilmem demiş canavar: Bulandırıyorsun işte o kadar.Hem dahası bile var. Sen bana geçen yıl küfretmiştin ya, nasıl unuturum ben onu ?
Kuzucuk itiraz etmiş;
- Efendim ben geçen yıl yoktum ki. Daha bu yıl doğdum inanın.
Kurt bozulmuş ya belli etmemiş. Sendeğilsen kardeşindir ukala demiş.
- Kardeşim yok ki küfretsin demiş kuzu.
Kurt ısrar etmiş;
- Seninkilerden biridir mutlaka. Benden iyi mi bileceksin.İşiniz gücünüz benimle uğraşmak,çobanlarınız ve köpekleriniz anlattılar bana. Sana ve senin gibilere haddini bildirme zamanı artık geldi. Kurt kapmış kuzuyu koşmuş ormana. Kuzucuğu gören olmamış bir daha.
- Vaayy demiş, sinirle.Sen kim oluyorsun da suyumu bulandıruyorsun, şimdi gösteririm sana.
- - Aman efendim, demiş kuzu: Kızmayın bana ne olur. Hem bir bakın hele ben nerdeyim. Bulunduğum yerden suyunuzu nasıl bulandırabilirim. Hem bakın bakın, siz benden yukarıdasınız, bulandırsanız suyu siz bulandırırsınız.
Kurt doğruları biliyormuş da , bu doğrular işine gelmiyormuş. Üstüne yürümüş kuzucuğun.
- Onu bunu bilmem demiş canavar: Bulandırıyorsun işte o kadar.Hem dahası bile var. Sen bana geçen yıl küfretmiştin ya, nasıl unuturum ben onu ?
Kuzucuk itiraz etmiş;
- Efendim ben geçen yıl yoktum ki. Daha bu yıl doğdum inanın.
Kurt bozulmuş ya belli etmemiş. Sendeğilsen kardeşindir ukala demiş.
- Kardeşim yok ki küfretsin demiş kuzu.
Kurt ısrar etmiş;
- Seninkilerden biridir mutlaka. Benden iyi mi bileceksin.İşiniz gücünüz benimle uğraşmak,çobanlarınız ve köpekleriniz anlattılar bana. Sana ve senin gibilere haddini bildirme zamanı artık geldi. Kurt kapmış kuzuyu koşmuş ormana. Kuzucuğu gören olmamış bir daha.
22 Ekim 2012 Pazartesi
Nomen'in Kapitalizmin Soytarısı yazısı'na yan okuma :
Nomen’in Eski Tas Blogundan nefis bir animasyon ve nefis bir
yazı daha… Şaka maka müdavimi olduğum blogunda yorum kısmı açık olmadığı için
ve zaten birazdan yazacağım yorum mahiyetindeki yazı da biraz uzun olacağı için
kendi bloğumda paylaşmak istedim.
Önce linki vereyim zira onun bloğuna uğramadan bu yazıyı
okumanızın hiçbir anlamı olmayacaktır.
Tamam mı okudunuz mu, animasyonu da seyrettiniz mi?
Çok iyi…
Şimdi gelelim bu mevzu üzerine düşünürken atlamamamız
gereken further reading kısmına… Tabiki Jean Baudrillard’ın Tüketim Toplumu’ndan
bahsediyorum.
Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’ından bir alıntıyla
açılış yapıyor Baudrillard;
Bütün maddi tatminleri
sağlayın ona, öyle ki uyumak, çörek yemek ve dünya tarihini sürdürmeyi dert
edinmekten başka yapacak birşeyi kalmasın; yer yüzünün tüm mallarına boğun ve
saç diplerine kadar mutluluğa gömün; bu mutluluğun yüzeyine küçük kabarcıklar çıkacaktır, suyun üzerinde
olduğu gibi.
Tüketimin Toplumsal Mantığı bölümünde Baudrillard şöyle diyor: İhtiyaçlar üzerine her söylem naif bir antropolojiye dayanır: Mutluluğa duyulan doğal eğilim antropolojisi…reklamların arkasında parlak harflerle yazılan mutluluk, tüketim toplumunun mutlak göndergesidir…mutluluğun ölçülebilir olması gerekir.Demokratik toplumların her zaman daha fazla toplumsal yazgıların ortadan kaldırılması ve tüm kaderlerin eşitlenmesi olarak, refaha eğilimi olduğunu daha önceden saptamış olan Tocqueville’in dediği gibibu mutluluğun nesneler göstergeler, konfor aracılığıyla ölçülebilirrefah olması gerekir. Bütünsel ya da iç haz olarak mutluluk, başkalarının ya da bizim gözümüzde kendisini bağımsız kılabilecek göstergelerden bağımsız olan ve kanıtlara ihtiyaç duymayan bu mutluluk, tüketim idealinden hemen dışlanır.
Popovic’e dönersek smiley ekranların işlevini çakozluyoruz
hemen.
Bir de Levi Straus’un ilkesi var, Baudrillard şöyle açıklıyor: Tüketime toplumsal olgu niteliğini
kazandıran , doğal olanı (tatmin, haz)muhafaza etmesi değil, doğadan koparken
izlediği temel yoldur. Tüketim sitemi …ihtiyaca ve hazza değil, bir göstergeler
ve farklar koduna yaslanır.
Popovic’e yeniden dönelim o zaman, Palyaço niye palyaço?
Baudrillard’ın bölüm başlığı niye “Fun-system ya da haz
zorlaması” ise ondan.
Şöyle diyor bu bölümde: Tüketimin
ilkesinin ve erekselliğinin haz olmadığının en iyi kanıtlarından biri, bugün
hazzın bir zorlama olması ve hak ya da zevk olarak değil, ama yurttaşlık görevi
olarak kurumsallaşmış olmasıdır. (Tam da Nomen’in söylediği gibi.) Tüketici
insan kendisini haz almak zorunda olan şey olarak bir haz ve tatmin işletmesi
olarak düşünür. Mutlu, aşık, övgüye boğan/boğulan, baştan çıkaran/çıkarılan,
katılımcı, keyifli ve dinamik olmak zorunda olan olarak.
Animasyondaki kervanın izlediği yol boyunca ordan burdan
düşen / çıkan malların sepete gelişigüzel atılması Riesman’ın “Objectless craving” kavramına gönderme sanki.
Yani Nesne istifçiliğinin nesnesi yoktur diyor. Nesne ve hazza yönelikmiş gibi görünen tüketim davranışları aslında
tamamıyla başka amaçlara yanıt verir.
Bir detay daha var Popovic’in toplum dışı adamının kervanın
peşine takılması tam olarak toplumun tamamını uyandırmaya çalışması
olmayabilir. Zira sadece kadınlarla ilgileniyor. Yani kendine eş arıyor.
Şöyle diyor Baudrillard:
Evlilik kuralları
toplumsal grup içerisinde kadınların dolaşımını güvence altına alma, yani
biyolojik kökenli bir kan bağı ilişkileri sisteminin yerine sosyolojik bir
ittifak sistemi yerleştirme biçimlerini temsil ederler. Böylece evlilik
kuralları ve akrabalık sistemleri bir tür dil gibi, yani bireyler ve gruplar
arasında belli bir iletişim tipini güvence altına almaya adanmış bir işlemler
bütünü gibi düşünülebilir
….
Hiç kuşkusuz mallar
üretilirken bu kadınlar için söz konusu değildir ve mallar sözcüklerden farklı
şekilde üretilir.
Dolayısıyla Popoviç’in adamın kendi ittifakını kurmak için kadının
ekranını sökmesi, onu farklı bir iletişim sisteminin olabileceğine ikna etmesi
gerekiyordu. İşte zor olan bu girişimdir. günümüzde tanık olduğumuz dişil modelin tüm tüketim alanına yayılmasıdır. Çünküüü, kadının sürekli göz ucuyla
takip edilmesi ve ivedilikle müdahale edilmesi ve başının mütemadiyen okşanması
gerekir… Bu okşama işini bıkmadan sıkılmadan üstlenense kapitalizmin
soytarısıdır. Onun için She Who Measures
ismini daha çok tuttum ben.
Bu arada
Mayer tarafından yazılmış önsözün son cümlesi şöyle; “Genç kuşak Tüketim Toplumu’nu titizlikle
okumalıdır. Söz konusu kitap, belki de
kitle iletişim araçları ve özellikle de televizyon tarafından aşırı şekilde
desteklenen nesne bolluğunun korkutucu yada edepsiz bu dünyasını , bizi
hepimizi tehdit eden bu dünyayı parçalama uğraşına katkıda bulunacak.”
Nomen’e teşekkür
ediyor beyin açıcı, bilgi tazeleyici paylaşımlarının devamını diliyorum.
Etiketler:
Baudrillard,
Dostoyevski,
Levi Straus,
Mayer,
Nomen,
Popovic,
Riesman,
Tocqueviller
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)