Lars von Trier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lars von Trier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2020 Çarşamba

AÇIK VE SEÇİK BİR BAKIMA DA BELİRSİZ GÜNLER # 5



ve beklediğim telefon çalıyordu. Hemen açtım.
uğultulu ve cızırtılı bir iki saniye... yarı kısık, karga gibi bir ses.

oooooooooooo
hişşşşş
biiir
ikiii
üç
(ve koro)
laylaylaylaylaylaylaylaylay
ooooocimbombom
laylaylaylaylaylaylaylaylay
ooooocimbombom

En az beş altı kişi varlardı. Kudurmuşlardı. Gözlerim doldu haliyle.

- olm niye görüntülü aramıyosunuz?
- şeklimiz bozuk.
- çok mu sevindiniiiiz?
- bildiğin gibi diiiil. Gördün mü Melo'nun videoyu.
- gördüm gördüm, tam da tercüman olmuş hislere namussuz. iyi bari hayırlı olsun.
- hepbirimize  hepbirimize.

arkadan hala gürültüleri geliyordu.

- kim kimsiniz?
- herkes burda; adrenalin rush!
-maaşallah maaşallah; en kötü günümüz böyle olsun.
- Aminnnn! aldın mı izni geliyor musun?
- geliyorum geliyorum. 7 mart.
- bende mi kalcan Merve’de mi? senin ev kirada, degil mi hala?
- kirada kirada. Sende veya Merve’de kalırım.
- iyi iyi. kızım italya’ya sıçramış diyorlar Corona, oralarda durum nasıl?
- e orda çok Çinli nüfus var. Tekstil işçisi çok. Burda bişey yok.
- valla dikkat et, Çin’de durum çok vahim yav.
- Tilburg’da olmaz korona morona. Ne alaka?
- iyi bari... Tamam.  Geleceğin zaman haber ver. Öpüyorum aslan kardeşim.
- Ben de, ben de! Ha Gokçee,  herkes oradayken hazır, sor bakalım birşey isteyen var mı?
-Tamam ben sorayım siparişleri yazarım sana.
- ok.

Süper Aslan kardeşlerim, tarihi gecede, 20 yıl sonra gelen derbi galibiyetini tabiki bensiz kutlamayacaklardı. Uzaktan da olsa bi tribün keyfi yaşatmışlardı bana. Pek keyifliydim o gece. Epey bi yorum dinledim canlı tv yayınlarına bağlanarak. sanki istanbul’da evimde dijitürkümün karşısında zaplıyormuşum gibi. O gün günlerden Galatasaraydı.

birkaç gün içinde italya’da vaka sayıları 3 günde tuhaf ve beklenmedik bir hızla artmıştı. Tedirginlik yükseliyordu herkeste. İş yerinde de yavaş yavaş mevzu olmuştu ama hala ana gündem Karnaval’dı.

Karnaval

Beşinci karnavalım. öyle sıkıcı ki. üçüncüden sonra şişmiştim zaten. Her sene aynı şey, kıç kadar kasabada aynı tipler, kostüm mağazalarından alınmış aynı hazır kostümler; yaratıcı hiç birşey yok. Aynı bandolar. aynı aptal müzik, devasa kartonlardan yapılmış dev kuklalar, yine Tramp kuklası en önde; bu yıl Greta da var galiba... Bol schrobeller, parası yetmeyene bol bira. birinci yıl , ikinci yıl enteresan geliyor da...

Neyi kutluyorlar? baharın gelişini mi?
yooo. daha çoook var. En az bir ay daha dinmez bu yağmur. Ama anlatıyorum size insan şişiyor burda kışın. Şubatta zirve yapıyor depresyon. Bişey lazım.

aslında bunlar hep Katolik kilisesinin işleri. Bu karnaval eskiden 'ash wednesday’ dedikleri paskalya öncesi 6 haftalık oruç arifesinde, tüm sosyal normların bir kenara bırakılıp kudurulduğu bir geleneğe dayanıyor. Bizimki gibi değil; sadece et yemiyorlarmış; bir iki bişey daha vardı da karışık çok ilgilenmedim. Zaten günümüzde böyle bir oruç tutan yok pek. O eskidenmiş. Oruç bitmiş karnaval baki kalmış. Sabahlara kadar için kuduruyorlar saçma sapan.

Bi de nasıl yağmur yağıyor. Hayatta çıkmam sokağa ben bu yağmurda dedim Maria’ya. İyi dedi ben çocuklarla buluşucam istersen gel. Gelmem dedim. Gitmedim de.
Karnavaldan sonraki hafta ofis çalkalanıyordu.
iki önemli mevzu vardı.
Biri: Lemy karnaval haftasonunda kız arkadaşını terk etmiş; ofisten Janneke ile sevgili olmuştu.
ikincisi: Hollanda’daki ilk corona virüs vakası Tilburg’da tespit edilmişti ve Santiago ortada yoktu. en son karnavalda görülmüştü.

aradınız mı?  dedim.
telefonu kapalı. Öksürüp duruyordu bütün parade süresince; sonra da büyük partiye katıldık. Herkes kendini kaybetti zaten. Kim nereye savruldu belli değil. O gün bugün yok ortada.
- canım hastalık izni almıştır,  sordunuz mu müdürlere?
- yok aramamış; onlar da ulasamamışlar.
- Tuhafff
- bak ne diycem bu o lombardiaya gittiydi ya?
- eee
- Korona vakası Santiago olmasın. vakanın yakın zamanda italya’da tatile gittiği yazıyordu gazetede.
- E hani gittiğine inanmıyordunuz? evde yatıyordur diyordunuz.
- Vallahi de tesadüfün bu kadarı fazla.
- yav yok! o telefonunu kaybetmiştir, çıkar gelir yarın. Italya’dan doneli on gün oldu, hasta filan degildi, ayrıca çok merak ediyorsanız akşam bi uğrayın kapıdan.
- ben uğrayamam, müdürler gitsin baksın. dedi Casper.

Janneke ve Lemy’nin sevgililik ifşa çikolatalarını yiyorduk bir yandan da.
O da neyin nesi diyeceksiniz.
Çok garip huyları var. Ofiste ilişki yaşamak yasak değil ama gizli yaşamak yasak. Onun için biriyle sevgili olacaksanız tüm departmanı doyuracak kadar çikolata (şeker filan bütçene göre artık) alıp geliyorsun ve sevgililik durumunu ifşa ediyorsun. Seni kutluyorlar vs.vs Doğum gününde; çocuğunun sünnetinde filan da aynı şekil. oyun parkı gibi bir yer; millet nelerle uğraşıyor bunlar ne kafalardalar. Çok gereksiz işler ya neyse...

Santigo için gerçekten endişelenmemiştim. Çok saçma olurdu öyle bisey. Nietzche ne demiş? "Birey herzaman sürü tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir.”
Günümüz insanının veri işleyişi tıpkı bir bilgisayar yazılımı gibi sağduyu ve açıklanamayan altıncı histen yoksundu. ya sıfır ya bir.

Santiago’yla ilgili tüm belirsizlikler bir bakıma açık ve de seçik, coronaya işaret ediyordu.
ama...

“Cennet muhallebiden duvarlar demek değildir sayın yetkili cennet insanların birbirlerini dinlemeleri demektir birbirlerine aldırmaları birbirlerinin farkında olmaları demektir” 

ve fakat; 











Devam edecek...
tabiki.


 






28 Mart 2020 Cumartesi

AÇIK VE SEÇİK BİR BAKIMA DA BELİRSİZ GÜNLER #1

Bu günlerde aklıma takılıyor Lars von Trier’in Melancholia’sı!



Şubat ortalarında günlerden bir gün...

Sabah 10 civarı, hava 3 bilemedin 4 derece olmalıydı.
Kafeteryanın dışarıya açılan kapısı aşırı rüzgardan sebep, itince açılmıyor.  ‘Eeeh-lla' diyerekten başladığı cümlesini okkalı bi küfürle bitiriyor Maria, bir elinde tuttuğu karton bardaktaki kahveden bir kaç damla kabanına sıçrayınca, kapıya yüklenirken.
Yunanca küfür dağarcığımda bu seferki yok. Mealini sormama fırsat bırakmadan resmen bir tokat akşediyor sağ yanağıma rüzgar.
'Küfrü o salladı tokadı biz yedik, iyi valla' diye geçiriyorum içimden.
'Sigaraya başlamasaydık iyidi' diyorum; 'kasırgayla hiç iyi gitmiyor.' Maria ters ters bakıyor; 'sabah bi kahve-sigara keyfimiz var; suratsızlığınla onun da içine etme' diyor.
- Ben mi suratsızım? Az önce ağız dolusu küfrettin be, gelmişine geçmişine...
- Ettim ne var? ben bu gri gökyüzünün... kasırgasına da...Ben küfredip atıyorum bünyemden. Sen mızmızlanıp karanlığı daha da karartıyorsun. Sende ‘seasonal affective disorder’ var.
diyor Maria kahvesini yudumlarken. Bir yandan da ikinci sigarasını çıkarmaya çalışıyor kutudan. ilkinin yarısını rüzgara kaptırdı çünkü.

-Buyur afedersin?
-Tabi öyle! SAD’sin sen Sad.
-Bi yürü git!

Gülüşüyoruz ama biraz da Sad’im doğru, o sıralarda.
Dedim ya, o zamanlar henüz Olric yok ve ne tuhaftır ki hava raporları günlük bültenlerden sonra degil önce okunuyor bir haftadır, zira Kiera kasırgası Çin’de hızla artan korona ölümlerinin bir haber önünde.    

Maria 'çin’in toplam nüfusu düşünülürse biraz abartılıyor gibi geliyor bana bu rakamlar' diyor.
'bizim basında da senin gibi düşünenler var' diyorum. 'Bu söylentileri çin'in belini kırmak için çıkartıyorlarmış...'
- hatta bir bayram tatilinde 250-300 kişi kaybediyoruz trafik kazasında diye yazmış bir köşe yazarı.
-exactly! diyerek heyecanlanıyor yine.
-virüsün aşısı bulunur, hastalıktan kurtulunur da; cahillik ve yoksulluktan nasıl kurtulur insanlık? bu düzen hepimizi yutacak niye görmüyorlar?

hemen yapıştırıyorum lafı gediğine.

- S.A.D !!!

biz bu minvalde, cin fikirliliğimiz, bilimum kültürlülüğümüz ve yeri geldiğinde yere göğe sığdıramadığımız, yeri geldiğinde gömdüğümüz akdenizliliğimizle, dünya ahvaline çemkirerek havadan sudan anksiyetelerimizi yarıştırken;  ispanyol Santiago yaklaşıyor yanımıza.  O da tüttürecek bi sigara, yarısından fazlasını rüzgarla paylaşaraktan...

O da herkes gibi havadaki ağır kasvetten dem vurdu sigarasını yakar yakmaz işte.
- Önümüzdeki hafta için izin istedim bir hafta Bergamo’ya gideyim, kayak tatili çekeyim kendime diyorum.

Maria’yla, ikimiz birden, aynı anda; ‘nerede orası?’diye soruyoruz.
'İtalya;  Milano’nun kuzeyinde' diye anlatmaya başlıyor bizim tıfıl ispanyol. Lombardia kış tatili için muazzam bir yerdir.

Maria atılıyor:
'kış tatili kavramı çok saçma geliyor bana' diyor. Bizde kışın tatil olmaz. kışın gezi filan olur. Tatil dediğin denizdir; malak gibi güneşin altında yatmaktır diyor. Bana dönüyor onay almak istercesine...
'yoooo' diyorum 'biz de vardır kış tatili kavramı'
'Uludağ olayı var bizde.'
karneyi aldın mı çekersin kar botlarını, montlarını çıkarsın uludağa... kayak, kızak, teleferik, kar helvası...artık doğa ne verdiyse;  neye gücün yetiyorsa. Babam her 15 tatilde, günübirlik bile olsa götürürdü bizi çocukken, kuzenler filan.
Maria yorumuna onay alamamanın isyankarlığıyla ‘peh!’diyor alnını buruşturarak. Biz de de Parnassos var ona bakarsan.
İşte o anlardan biri... yine yedi golü, Yunan damarına bastım, Hahayt.

Arada yapıyoruz bunu birbirimize, bazan o da benim Türk damarıma basıyor. Ama hep kendi içimizde kapışıyoruz. yoksa genelde Hollandalıların arasında birbirimize asla toz kondurmayız. Aynı coğrafyanın  insanıyız diye. Kardaşız o bağlamda. Bir tek dolma hadisemiz var ki:  Milou şahit olmuş; epey bi gerilmişti.
Bilirsiniz işte, ‘dolmanın orijini Turk mutfağından mı Yunan mutfağından mı’ sorunsalı.

'Tabiki Türk!!!' diye tepiniyordum. 'Ne münasebet' diyordu Maria. 'Pekiala Yunan olabilir, ki öyledir!'
'Peki' diyordum söyle o zaman Yunanca ismi ne?
- Dolmaki
- Tamam anlamı nedir 'dolmaki' kelimesinin?
- yahu 'dolmaki' yemegin adı.
- tamam ama kelimenin bir kökü, bir tanımı var değil mi? niye 'dolmaki' koymuşlar bu yemeğin adını?
- ne bileyim ben?
- peki yemek haricinde nerede kullanılır bu 'dolmaki' kelimesi?
- hiç bi yerde!
- neden? düşün bi! çünkü Türkçe! Bizde dolmanın bir anlamı var. Dolmak, doldurmak fiilinden geliyor. Peki bu yemek Yunan mutfağına aitse ne diye Turkçe bir isimle adlandırılıyor?
- ne bileyim ben? bizde bi sürü yemek var bi anlama gelmeyen.
- onlar da Türk yemeğidir de ondan.
- peh!

evet o zaman da peh! demişti aynı burun kıvırma nidasıyla hatırlıyorum.
Santiago lafa giriyor. öyle dudak büküyorsun Maria ama buradan daha güneşli bir yer Bergamo. Telefonundan bi google image buluyor gösteriyor. İşte ilk kez o gün görüyorum o güne kadar adını duymadığım Bergamo’nun resmini. Bayılıyorum.

 herşeyi duyuyoruz hiç bir şeyi bilemiyoruz OLRIC!


DEVAM EDECEK...