Geçenlerde elime bir kitap geçti ve içindeki bir bölümün içinden çıkamadım günlerdir. Yani çıkmak istemedim, hani bazen okuduğunuz birşey sizi kitler ya öyle…
sürekli bu okuduğum şeyi idraka işlemek için bi tuhaf bakıyorum etrafa, ne bileyim taşlara, bitkilere, çöpe…—evet çöpe ne olmuş? ve insanlara tabi… etrafta en çok onlardan var malum.
The Deluge’dan bahsedeceğim.
Günün tablosu ‘The Deluge’ yani ‘Tufan etüdü’
Leonardo Da Vinci’nin 1517- 18 arasında yaptığı söyleniyor.
Yukarıdaki tablo!
Az önce bahsettiğim kitapta okuduğum şeyi biraz idrak ettiysem bu tablo bir motion-picture .
Eni konu idrak ettiysem bu tablo bildiğin sinemanın ilk örneği.
Eh tabi tarihte biri sinema icad edilmeden sinema filmi çekecek olsa bu olsa olsa Leonardo olurdu.
Da Vinci tabiki.
Bu beni şaşırtmazdı.
Beni şaşırtan Leonardo Da Vinci’nin bu tabloya bir senaryo yazmış olması.
İşte bu senaryonun ingilizce çevirisine elimdeki bu kitap sayesinde ulaştım.
Bahsi geçen kitap Sergei Eisinstein (Potempkin Zırhlısı derdemez ışık yanar) Film Sense. Ve içinde dolaştığım bölüm ise “word and image”
İşte şimdi kelimelerin görüntüye dönüşeceği ve bu dönüşümden bir ses çıkacağı ana gelmiş bulunuyoruz.
Aşağıda paylaşacağım tekst bizzat Leonardo Da Vinci’nin kaleminden çıkmış.
Let the dark, gloomy air be seen beaten by the rush of opposing winds wreathed in perpetual rain mingled with hail, and bearing hither and thither a vast network of the torn branches of trees mixed together with an infinite number of leaves. All around let there be seen ancient trees uprooted and torn in pieces by the fury of the winds. You should show how fragments of mountains , which have been already stripped bare by the rushing torrents , fall headlong into these very torrents and choke up the valleys, until the pent-up rivers rise in flood and cover the wide plains and their inhabitants.
Again there might be seen huddled together on the tops of many of the mountains many different sorts of animals, terrified and subdued at last to state of tameness, in company with menand women who had fled there with their children. And the fields which were covered with water had their waves covered over in great part woth tables, bedsteads,boats and various other kinds of rafts, improvised through necessity and fear of death, Upon which were men and women with their children, massed together and uttering various crows and lamentations, dismayed by the fury of the winds which were causing the waters to roll over and over in mighty hurrocane, bearing with them the bodies of the drowned; And there was no object that floated on the water but was covered with various different animals who had made truce and stood huddled together in terror, among them woves, foxes, snakes and creatures of every kind, figitives from death. And all the waves that beat against their sides were striking them with repeated blows from the various bodies of the drowned, and the blows were killing those in whom life remained. Some groups of men you might have seen with weapons in their hands defeding the tiny footholds that remained to them from the llions and wolves and beasts of prey whoch sought safety there. Ah what dreadful tumults one heard resounding through the gloomy air, smitten by the fury of the thunder and the lightning it flashed forth, which sped through it, beating ruin, striking down whatever withstood its course! Ah, how many might you have seen stopping their ears with their hands in order to shut out the loud uproar caused through the darkened air by the fury of the winds mingled together with the rain, the thunder of the heavens and the raging of the thunderbolts! Others were not content to shut their eyes but placing their hands over them, one above the other, would cover them more tightlyin order not to see the pitiless slaughter made of the human race by the wrath of God. Ah me, how many lamentations! How many in their terror flung themselves down from the rocks! You might have seen huge branches of the giant oaks laden with men borne along through the air by the fury of the impetuous winds.
How many boats were capsized and lying, some whole , others broken in pieces, on the top of men struggling to escape with acts and gestures of despair which foretold an awful death. Others with frenzied acts were taking their own lives, in despair of ever being able to endure such anguish; Some of these were flinging themselves down from the lofty rocks, Others strangled themselves with their own hands; Some seized hold of their own children, And with mighty violence slew them at one blow; Some turned their arms against themselves to wound and slay; others falling upon their knees were commending themselves to God. Alas! How many mothers were bewailing their drowned sons, holding them upon their knees, lifting up open arms to heaven, and with divers cries and shrieks declaiming against the anger of the gods! Others with hands clenched and fingers locked together gnawed and devoured them with bites that ran blood, crouching down so that their breasts touched their knees in their intense and intolerable agony. Heards of animals , such as horses , oxen , goats , sheep, were to be seen already hemmed in by the waters and left isolated upon the high peaks of the mountains, all huddling together, and those in the middle climbing to the top and threading on the others, and waging fierce battles with each other, and many of them dying from want of food. And the birds had already begun to settle upon men and other animals, no longer finding any land left unsubmerged which was not covered with living creatures. Already had hunger, the minister of death, taken away their life from the greater number of animals, when the dead bodies already becoming lighter began to rise from out the bottom of the deep waters, and emerged to the surface among the contending waves; and there lay beating one against another, and as balls puffed up with wind rebound back from the spot where they strike, these fell back and lay upon the other dead bodies. And above these horrors the athmosphere was seen covered with murky clouds that were rent by the jagged course of the ragging thunderbolts of heaven, which flashed light hither and thither amid the obscurity of the darkness…
Tekstin drifter çevirisi;
Oradan oraya savrulan parçalanmış ağaç dallarıyla ve sayısız yaprakla karışmış karanlık ve kasvetli havanın devasa bir ağ gibi, biteviye yağan yağmura eklenen doluyla birlikte esen zıt rüzgarların hızına yenik düştüğü;
etrafında, rüzgarın şiddetiyle köklerinden sökülmüş ve parçalanmış kadim ağaçlar görülsün.
Dağlardan kopmuş kaya parçalarının, hızla akan sellerin içine yuvarlanıp vadileri tıkayarak, taşkın nehirlerin yükselmesine ve geniş ovaları ve düzlükleri kaplamasına yol açtığını göstermelisin.
Yine, dağların tepesinde toplanmış farklı türden hayvanlar… korkmuş ve nihayetinde evcilleşmişler. çocuklarıyla birlikte oraya sığınan kadınlar ve erkeklerle biraradalar.
Dalgalar altında kalmış tarlaların üzerini zorunluluktan ve ölüm korkusundan emprovize yapılmış sal işlevi gören masalar , karyolalar, kanepeler kaplanmış olsun. Üzerlerinde kadınlar, erkekler ve çocukları birlikte toplanmış halde, rüzgarların şiddetiyle çalkalanan dalgalarla birlikte yuvarlanıp duran suların ortasında, boğulmuşların cesetlerini sürükleyen güçlü kasırga karşısında korku içinde çeşitli çığlıklar ve ağıtlar yakarken görülsün.
Sular üzerinde yüzen tüm hayvanlar barış ilan etmiş ve korku içinde birbirine sokulmuş…farklı farklı hayvanlar…aralarında kurtlar, tilkiler, yılanlar ve ölümden kaçan her tür yaratık...
Bakanın izleyeceği şu;
Ve vuran her dalga, boğulmuşların cesetleriyle onlara tekrar tekrar darbe indiriyordu ve bu darbeler, hayatta kalanları öldürüyordu.
Bir yandan, kalan küçük ayak izlerini korumak için ellerinde silahlarla, aslanlardan, kurtlardan ve orada güvenlik arayan diğer yırtıcı hayvanlardan kendilerini savunan insan grupları…
Ah, ne korkunç bir kargaşa o kasvetli havada! Göğün öfkesinden gelen gök gürültüsü ve şimşekle dövülen hava, her neye çarptıysa onu yıkıma uğratarak yoluna devam ediyordu!
Ah, nasıl bir gürültü. İnsanlar, rüzgarın şiddetiyle yağmur, gök gürültüsü ve yıldırımların karıştığı o karanlık havada yükselen gürültüyü duymamak için elleriyle kulaklarını kapatıyordu!
Bazıları sadece gözlerini kapatmakla yetinmiyor, ellerini üst üste koyarak Tanrı'nın gazabıyla insanlığın acımasızca katledilişini görmek istemedikleri için gözlerini daha sıkı kapatıyordu.
Ah, ne çok ağıt!
Korku içinde kayalardan kendini atan kaç kişi vardı! Dev meşe ağaçlarının devasa dalları, rüzgarların şiddetiyle havada sürüklenirken üzerlerinde insanları taşıyordu.
tekneler devrilmiş ve kimisi bütün, kimisi ise parçalara ayrılmış bir şekilde, kaçmaya çalışan insanların üzerine düşmüş… insanların can havliyle sergilediği hareketler ve jestler korkunç bir ölümü önden haber veriyordu.
Bazıları ise çıldırmış, bu acıya daha fazla dayanamayacaklarını düşünerek kendi canlarına kıyıyorlardı; Bazısı kendini yüksek kayalardan aşağıya bırakıyordu. Kimisi kendi elleriyle kendini boğuyordu; Bazıları çocuklarına sarılıyor ve onları tek bir darbeyle öldürüyordu; Bazıları silahlarını kendilerine doğrultup kendilerini yaralıyor ve öldürüyor, bazıları ise diz çöküp kendini Tanrı’ya adıyordu. Ne yazık! Kaç anne boğulmuş oğullarına dizleri üzerinde ağıtlar yakıyor, onları kucaklarına alıyor, kollarını göğe açıyor ve çığlıklarla tanrının gazabına haykırıyordu!
Diğerleri ise yumruklarını sıkarak, parmaklarını kenetleyerek, onları kan akıtan dişlerle ısırıyor ve dizlerine kadar eğilmiş, yoğun ve dayanılmaz acılar içinde kendilerini yiyip bitiriyordu.
At, öküz, keçi, koyun gibi hayvan sürüleri suların ortasında veya dağ zirvelerinde mahsur kalmış görünüyordu. Hepsi bir araya toplanmış, ortadakiler yukarıya tırmanıyor ve diğerlerini çiğneyerek yaşamda kalma savaşı veriyor, birçoğu açlıktan ölüyordu. Kuşlar artık üzerinde canlıların bulunmadığı bir kara parçası kalmadığı için insanlara ve diğer hayvanlara konmaya başlamıştı.
Açlık, ölümün hizmetkarı, hayvanların çoğunun yaşamını almıştı, bu esnada ölü bedenler hafifleyerek derin sulardan yüzeye çıkmaya başlamış, çarpışan dalgaların arasında yüzeye vuruyorlardı; birbirlerine çarpıyorlar ve rüzgarla şişmiş toplar gibi çarpıştıkları yerden geri sekip diğer ölü bedenlerin üzerine düşüyorlardı. Ve bu dehşet sahnesinin üstünde, gökyüzü karanlık bulutlarla kaplanmış, göğün öfkeli şimşekleriyle yarılmıştı. Şimşekler bu karanlığın ortasında oraya buraya ışık saçıyordu...
Of Leonardo valla içim şişti. Git santa croche’de bi pizza ye yanına da bi toscana şarabı aç. Bu ne be, gece kıçın açıkta mı kaldı. El insaf!
Neys!
Bu da 1988 yapımı CGI