28 Mart 2020 Cumartesi

AÇIK VE SEÇİK BİR BAKIMA DA BELİRSİZ GÜNLER #1

Bu günlerde aklıma takılıyor Lars von Trier’in Melancholia’sı!



Şubat ortalarında günlerden bir gün...

Sabah 10 civarı, hava 3 bilemedin 4 derece olmalıydı.
Kafeteryanın dışarıya açılan kapısı aşırı rüzgardan sebep, itince açılmıyor.  ‘Eeeh-lla' diyerekten başladığı cümlesini okkalı bi küfürle bitiriyor Maria, bir elinde tuttuğu karton bardaktaki kahveden bir kaç damla kabanına sıçrayınca, kapıya yüklenirken.
Yunanca küfür dağarcığımda bu seferki yok. Mealini sormama fırsat bırakmadan resmen bir tokat akşediyor sağ yanağıma rüzgar.
'Küfrü o salladı tokadı biz yedik, iyi valla' diye geçiriyorum içimden.
'Sigaraya başlamasaydık iyidi' diyorum; 'kasırgayla hiç iyi gitmiyor.' Maria ters ters bakıyor; 'sabah bi kahve-sigara keyfimiz var; suratsızlığınla onun da içine etme' diyor.
- Ben mi suratsızım? Az önce ağız dolusu küfrettin be, gelmişine geçmişine...
- Ettim ne var? ben bu gri gökyüzünün... kasırgasına da...Ben küfredip atıyorum bünyemden. Sen mızmızlanıp karanlığı daha da karartıyorsun. Sende ‘seasonal affective disorder’ var.
diyor Maria kahvesini yudumlarken. Bir yandan da ikinci sigarasını çıkarmaya çalışıyor kutudan. ilkinin yarısını rüzgara kaptırdı çünkü.

-Buyur afedersin?
-Tabi öyle! SAD’sin sen Sad.
-Bi yürü git!

Gülüşüyoruz ama biraz da Sad’im doğru, o sıralarda.
Dedim ya, o zamanlar henüz Olric yok ve ne tuhaftır ki hava raporları günlük bültenlerden sonra degil önce okunuyor bir haftadır, zira Kiera kasırgası Çin’de hızla artan korona ölümlerinin bir haber önünde.    

Maria 'çin’in toplam nüfusu düşünülürse biraz abartılıyor gibi geliyor bana bu rakamlar' diyor.
'bizim basında da senin gibi düşünenler var' diyorum. 'Bu söylentileri çin'in belini kırmak için çıkartıyorlarmış...'
- hatta bir bayram tatilinde 250-300 kişi kaybediyoruz trafik kazasında diye yazmış bir köşe yazarı.
-exactly! diyerek heyecanlanıyor yine.
-virüsün aşısı bulunur, hastalıktan kurtulunur da; cahillik ve yoksulluktan nasıl kurtulur insanlık? bu düzen hepimizi yutacak niye görmüyorlar?

hemen yapıştırıyorum lafı gediğine.

- S.A.D !!!

biz bu minvalde, cin fikirliliğimiz, bilimum kültürlülüğümüz ve yeri geldiğinde yere göğe sığdıramadığımız, yeri geldiğinde gömdüğümüz akdenizliliğimizle, dünya ahvaline çemkirerek havadan sudan anksiyetelerimizi yarıştırken;  ispanyol Santiago yaklaşıyor yanımıza.  O da tüttürecek bi sigara, yarısından fazlasını rüzgarla paylaşaraktan...

O da herkes gibi havadaki ağır kasvetten dem vurdu sigarasını yakar yakmaz işte.
- Önümüzdeki hafta için izin istedim bir hafta Bergamo’ya gideyim, kayak tatili çekeyim kendime diyorum.

Maria’yla, ikimiz birden, aynı anda; ‘nerede orası?’diye soruyoruz.
'İtalya;  Milano’nun kuzeyinde' diye anlatmaya başlıyor bizim tıfıl ispanyol. Lombardia kış tatili için muazzam bir yerdir.

Maria atılıyor:
'kış tatili kavramı çok saçma geliyor bana' diyor. Bizde kışın tatil olmaz. kışın gezi filan olur. Tatil dediğin denizdir; malak gibi güneşin altında yatmaktır diyor. Bana dönüyor onay almak istercesine...
'yoooo' diyorum 'biz de vardır kış tatili kavramı'
'Uludağ olayı var bizde.'
karneyi aldın mı çekersin kar botlarını, montlarını çıkarsın uludağa... kayak, kızak, teleferik, kar helvası...artık doğa ne verdiyse;  neye gücün yetiyorsa. Babam her 15 tatilde, günübirlik bile olsa götürürdü bizi çocukken, kuzenler filan.
Maria yorumuna onay alamamanın isyankarlığıyla ‘peh!’diyor alnını buruşturarak. Biz de de Parnassos var ona bakarsan.
İşte o anlardan biri... yine yedi golü, Yunan damarına bastım, Hahayt.

Arada yapıyoruz bunu birbirimize, bazan o da benim Türk damarıma basıyor. Ama hep kendi içimizde kapışıyoruz. yoksa genelde Hollandalıların arasında birbirimize asla toz kondurmayız. Aynı coğrafyanın  insanıyız diye. Kardaşız o bağlamda. Bir tek dolma hadisemiz var ki:  Milou şahit olmuş; epey bi gerilmişti.
Bilirsiniz işte, ‘dolmanın orijini Turk mutfağından mı Yunan mutfağından mı’ sorunsalı.

'Tabiki Türk!!!' diye tepiniyordum. 'Ne münasebet' diyordu Maria. 'Pekiala Yunan olabilir, ki öyledir!'
'Peki' diyordum söyle o zaman Yunanca ismi ne?
- Dolmaki
- Tamam anlamı nedir 'dolmaki' kelimesinin?
- yahu 'dolmaki' yemegin adı.
- tamam ama kelimenin bir kökü, bir tanımı var değil mi? niye 'dolmaki' koymuşlar bu yemeğin adını?
- ne bileyim ben?
- peki yemek haricinde nerede kullanılır bu 'dolmaki' kelimesi?
- hiç bi yerde!
- neden? düşün bi! çünkü Türkçe! Bizde dolmanın bir anlamı var. Dolmak, doldurmak fiilinden geliyor. Peki bu yemek Yunan mutfağına aitse ne diye Turkçe bir isimle adlandırılıyor?
- ne bileyim ben? bizde bi sürü yemek var bi anlama gelmeyen.
- onlar da Türk yemeğidir de ondan.
- peh!

evet o zaman da peh! demişti aynı burun kıvırma nidasıyla hatırlıyorum.
Santiago lafa giriyor. öyle dudak büküyorsun Maria ama buradan daha güneşli bir yer Bergamo. Telefonundan bi google image buluyor gösteriyor. İşte ilk kez o gün görüyorum o güne kadar adını duymadığım Bergamo’nun resmini. Bayılıyorum.

 herşeyi duyuyoruz hiç bir şeyi bilemiyoruz OLRIC!


DEVAM EDECEK...


25 Mart 2020 Çarşamba

Drifter is Back!

En çok kafam bozuk olduğunda, bissürü işim olduğunda, epey yorgun olduğumda, çok ağlayasım olduğunda, karnım ağrıdığında, kalın bi kitaba daldığımda ya da yolda olduğumda blogdan uzak kalıyorum.
Hepbirinin sözkonusu olduğu nadir bir ay geçirdikten sonra Drifter is back!!! Savulun!

Bi Andrew Bird mü dinlesek?

https://www.instagram.com/tv/B-IKTjGAfBe/?utm_source=ig_web_button_share_sheet

Corona günlerinde canım andrew bird çaldı çaldı söyledi maaşallah! Hırkasına atkısına ve anlamsızca dağınık saçlarına zeval gelmesin!

Anlatıciim...

Mart başında kendime bir kafa izni çekeyim diyerek skyscanner'dan amsterdam-istanbul biletlerine bakarken henüz italya'da sokağa çıkma yasağı filan yoktu. O zamanlar daha Olric yoktu. Henüz durum bugünkü gibi açık ve seçik, bir bakıma da belirsiz değildi.

Hayatta en çok sevdiğim şey evde kalmakken ve sağdan, soldan, önden, arkadan, her bir yandan "evde kal!" anonsları geçerken, evde kalmak bir yana dursun; evime dönüp dönemeyeceğimi bilemediğim iki haftayı, döndükten sonra kendimi karantinaya aldırabilmek için attığım kırk taklayı, öncesini, sonrasını ve şimdisini anlatıciim.

Drifter Hollanda'nın korona kırmızısının en yoğun olduğu bölgeden, virüsün ilk görüldüğü ve hala en fazla kol gezdiği şehir Tilburg'dan bildiriyor. çok havalı!

Geliyor yazı dizisi; "AÇIK VE SEÇİK BİR BAKIMA DA BELİRSİZ GÜNLER"


Bu parçayı daha bi çok beğendim.

https://www.instagram.com/tv/B92LagHAwe7/?utm_source=ig_web_button_share_sheet