gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
12 Temmuz 2023 Çarşamba
28 Şubat 2021 Pazar
Poetry is all things born with wings that sings
Herkese iyi pazarlar blogger halkı.
Lawrence Ferlinghetti 22 şubatta vefat etmiş diye duyunca Bloga dönmemin vakti geldi diye düşündüm.
Tam 101 yaşında olduğunu biliyor muydunuz? Bu adam bir asır yaşadı arkadaşlar, neler gördü geçirdi.
Yayıncılıkta bir devrime öncülük etti. Hayatı boyunca düşündü, konuştu, yorumladı, yazdı, çizdi, yayınladı. 80 yaşında “şiir nedir” sorunsalına son moktayı koydu.
Şöyle diyordu;
şiir mi nedir?
bana bir daha bu soruyla gelmeyin; alın bu son cevabımdır bu soruya;
Şiir bilincin sınır boyundan gelen taze haberdir.
Şiir hayat yolculuğumuzun tam ortasında karanlık bir ormanda uyandığımızda haykırdığımızdır.
Şiir meleklerle şeytanların argolaşması/sokakağzıdır.
Şiir bi anlam ifade eden hislerin anarşisidir.
Şiir şarkı söyleyebilen tüm kanatlı doğanlardır...
Böyle gidiyor definitionlar ardı ardına...
Ben en çok The world is a beautiful place şiirini severim.
The world is a beautiful place
To be born into
If you don’t mind happiness not always being
So very much fun
If you dont mind a touch of hell
Now and then just when everything is fine
Because even in heaven they dont sing all the time
Büyük adamdı, ne güzel, ne çok yaşadı.
Beat kuşağının ne yaptığını en iyi o tanımladı. Çünkü o kuşağa çatıydı city lights yayın evi. O barındırdı beat şairlerini yazarlarını.
Bana biri sormuştu Beat nedir diye. Neden “beat” demişler,neden edebiyatta ayrı bir yere sahiptir?
Ferlinghetti’den cevabı yapıştırıyoruz;
The Beats, sokağın ritmini, kuşların kanat çırpışını ve jazın nabzını getirdiler edebiyata ondan!
Nur içinde yat!
21 Ekim 2018 Pazar
Saygı Duruşu
vaktim de vardı o gün Schveningen'e gidelim teklifini geri çevirmedim Amanda'nın.
biraz sahilde yürümece, birilerinin köpekleriyle oynamaca filan... yazın kapanışını yapmak için daha uygun bir yer yok buralarda. Bungy tepesinde bir adam atlayış yaptı. Ne güzel vidyo çekerdim diye kızdım kendime fotoğraf makinemi çantaya atmadığım için. Böyle parçalı bulutlu filan oldu bi ara akşama doğru; kuzey denizi iyice bronzlaştı, ortam doğal sepya oldu, çok aşerdim makineye.
Iphonum da eski model diye burun kıvırıyorum, anneminki bile bundan fazla ayarlı efektli filan diye. Aklıma geliyor ben 'singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim' dediği Ara Güler'in. Mesele makine değil yani... huysuzluk mekanla yalnız kalamamaktan bir türlü...
Özlemişim galiba bir ara sırf fotoğraf çekmek için gelsem keşke dedim kendi kendime. Sonra döndük. O akşam haberlere göz gezdirirken bir baktım Ara Güler ölmüş.
yani ölümle hiç yan yana koyamadığım biri daha...
ölmezmiş gibi geliyordu Ara Güler bana.
'ölüyo insan yahu' dedirten bir an yaşadım duyduğumda.
Mekanı cennet olsun.
22 Mart 2018 Perşembe
11 Kasım 2016 Cuma
28 Ekim 2013 Pazartesi
28 Eylül 2013 Cumartesi
Ah be abi!!!
"...Kaz dağına doğru yola çıkıyoruz. Kaz dağında "ilyada'yı yeniden yazıyoruz. Yapacaklarımızın birçoğunu burada anlattık. O zeytin ağaçlarının, o çam ormanının, o örümcekgibi gökyüzüne doğru ağan incir ağaçlarının binlerce yıl önceki insanın macerasına şahit olduğunu biliyorsun artık. İşte achilleus bu çayda sulamış atlarını. Paris burada çobanlık yapmış, Selmani Farisi Sarı Kız'la burada birlikte olmuş. Kibele'nin dağı. Burada yaşanacak, yaşamak demek, yani yaşamanın bir parçası demek, tiyatro demek, sinema demek, müzik demek. Hayatımın sonuna kadar hep bir yaratma duygusu içinde yaşayacağım. Az zaman kaldı, çok iyi çalışmak lazım. Sağlıklı olmak lazım. Yaşamak güzel şey abi."
13 Ağustos 2013 Salı
yoldaki drifter'dan tutarsız zaman notları #2
uyanmamı bile beklemedin sabah alacağın olsun!
hayatta unutmam ben bu günü.
5 ağustos 2013'ü günlüğüme not düşüyorum. (evet hala bir günlüğüm var çok şükür.)
Rimbaud'dan şu satırlarla hislerimi anlatmak istiyorum;
gidiyorum ben ya!
bozburun kalkan 3.5 saat
20 Temmuz 2013 Cumartesi
çocuk gibi küskünüm Leyla Erbil'e, bütün gün surat asıcam, belki biraz ağlayabilirim bile...
-seni isterim ! ne yapıyorsun?
-ne mi yapıyorum,,, irmik helvası.
....
-ölmüş kuşakların geleneği bütün şiddetiyle yaşayanların üzerine çöker, değil mi?
- ne dedin, ne dedin? işitilmiyor buradan azıcık yükselt sesini.
-ölmüş kuşakların geleneği bütün şiddetiyle yaşayanların üzerine çöker, diyorum.
-irmik helvasını sevmediğini biliyorum ama ne yapayım özür dilerim.
-...
-bence herkes sever irmik helvasını, ben de severim, sen neden sevmezsin acaba?
-ben fransiskenleri severim!
-iyi edersin.
-bizim melamileri de severim,,,hani bir hırka bir sopayla dolaşan,,,
bu diyaloğun sonu "unutmam merak etme sen." diye bitiyor.