Haruki murakami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haruki murakami etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2019 Cumartesi

ROMANTİK MARATON #5 TONY TAKITANI

'Onunla evlenerek Tony Takitani hayatının yalnızlık dönemini kapatıyordu. Sabahları uyandığında ilk işi onu aramaktı;  onu yanında uyurken bulduğundaysa hissettiği, rahatlama duygusuydu. Eğer yanında değilse huzursuzlanıyor kalkıp evin içinde onu arıyordu. Yalnız hissetmemekle ilgili ona tuhaf gelen birşeyler vardı. yalnız olmayı sonlandırdığı gerçeği,  tekrar yalnız kalabilme olasılığının sebep olduğu bir korkuyu tetikliyordu’  [Haruki Murakami]


“By marrying her, Tony Takitani brought the lonely period of his life to an end.
When he awoke in the morning, the first thing he did was look for her. When he found her sleeping next to him, he felt relief. When she wasn't there, hefelt anxious and searched the house for her. There was something odd for him about not feeling lonely. The very fact that he had ceased to be lonely caused him to fear the possibility of becoming lonely again.” 



Murakami’nin ayni isimli öyküsünden beyazperdeye uyarlanmış film 'görsel bir şiir’ diye ifade edildi pek çok film eleştirmeni tarafından. Katılıyorum. Jun Ichikawa sofistike zevkleri olan sinema seyircisinin önüne bir kup limonlu dondurma koyuyor sanki.

Minimal fotoğraf ilginizi çekiyorsa bu filmden hiç sıkılmayacaksınız, hayran hayran bakacaksınız. Aksi durumda biraz baygın (bir arkadaşımın bizzat yorumu böyleydi)  gelebilir.   
zira şöyle fotoğraflar göreceksiniz film süresince... 

(son zamanlarda benim de takıntım minimal fotoğrafları layklamak. Kendimi alamıyorum  Instagram’a teslim olmamı sağlayan da minimal fotoğrafçılık itiraf ediyorum. Neyse sulandırmayalım.)











gibi...


Hoşuma giden bir diğer şey de sayfa çevirme efekti yaratan çok yumuşak sahne geçişleri. Gerçekten  ara ara, 'kitap mı okuyorum film mi seyrediyorum belli değil' diyor insan.

Gelelim mevzuya;

Toni Takitani, annesi o bebekken vefat etmiş, babası ise bir jazz müzisyeni olduğu için sürekli turnede; bu sebeple yalnızlık küçüklüğünden beri tam içine işlemiş olan bir insandır. Çizim yeteneği olduğundan dışavurumu resimle olsun istemiştir vefekat çizdiklerinde duygu eksikliğine karşı şekli doğruluk öne çıkınca illustrator olmaya yönelmiştir. Boylece zaman gecmis, Tony Takitani, orta yaşlı, münzevi bir grafik tasarımcı olarak takılmaktadır. 

Bir gün ofiste bir sekreter alımı görüşmesinde adaylardan birine karşı birşeyler hisseder. Önce karar veremese de, kız ise başladıktan bir sure sonra ona aşık oldugunu fark eder ve ona evlenme teklif eder. Bu kız kendisinden epey genç , kendisi kadar yalnız ve bir o kadar da ilginç biridir.  İlginçliği takıntısından gelmektedir. Kızda giyim takıntısı vardır. Dolayısıyla da alışveriş manyağıdır.  

Murakami, kızın takıntısının onun kişiliğinin belirleyici özelliği olduğu konusunda net; oyunun kahramanı Tony ise bir ikilem yaşıyor. oraya sonra gelelim.

Ana mevzu; bir yalnız bir yalnızla artık yalnız olmamaya karar verirse bunu ne kadar başarabilir?

alt sorunsallar: 

- kişinin sanatı tiryakiliği olabilir mi? bu engellenmeli midir?
- ‘tekrar yalnız kalma korkusundansa yalnızlık yeğdir' midir?

son bir alıntıyla noktayı koyalım.

Each memory was now the shadow of a shadow of a shadow. 

'Her hatıra şimdi gölgenin gölgesinin gölgesiydi.'

12 Ağustos 2019 Pazartesi

bir Murakami romanı bittiğinde...


Sadece roman okumuş olmazsınız.!

Norwegian Woods'u ele alalım; Türkçe'ye İmkansızın Şarkısı olarak çevrilmişti.

Bikere içinde Brahms, Sergent Pepper Lonely Club Band, bolca Beatles, Pat Powel, Thelonious Monk, Bacharach, Miles Davis, Rolling Stones, Jim Morisson, John Coltrane, Tony Bennet, Coleman, Ravel, Drifters, Carlos Jobim, Sarah Vaughan ve dahasının sıralanmış olduğu coşkun dalgalı jazz ağırlıklı bir playliste sahipsinizdir artık. Bildiğiniz şarkıları, okurken fonda duyarsınız; bilmediklerinizi de açıp dinlemek istersiniz.

sonra;
kitaplığınızdan bir iki kitaba yeniden göz atasınız gelir; yada romanı bitirir bitirmez kitapçıya gidesiniz...
çünkü mesela şu kitapların ismi geçmiştir.
Joseph Conrad- Lord Jim
Thomas Mann- Büyülü Dağ
Marx- Kapital
Faulkner- Ağustos Işığı
Hermann Hesse - Çarklar Arasında
Fitzgerald- Muhteşem Gatsby
gibi.
Tenesse Williams, Boris Vian, Eurupides, Georges Bataille, Balzac, Dante, Dickens okuyan karakterlere imrenirsiniz.

sonra tutar bir karaktere şöyle dedirtir:
"Çağdaş edebiyata güvenim yok demiyorum. Ama değerli vaktimi de zamanın vaftiz etmediği eserleri okuyarak ziyan etmek istemem. Hayat zaten yeterince kısa."


bi de üstüne
iştahınız açılır; karakterler laf olsun diye restoranda buluşmazlar, gidince eni konu yemek yerler, içki içerler. Ayrıca yemek de yaparlar, en az bir yemek tarifi alırsınız özellikle Japon mutfağından...

yani bir gün Japonya'ya gidecek olursanız aç kalmazsınız; restorana gittiğinizde menüde içinde ne olduğunu bildiğiniz bir iki yemek bulursunuz.

başkaa...
karakterlerin ilgi alanlarına ve birikimine bağlı değişen konularda- ki bazen hakkaten romanın gidişatıyla hiç bi alakası olmaksızın- gerekli gereksiz çeşitli pratik bilgiye maruz kalırınız. Bu bilgilerin bazıları hayatta işinize yarayacaktır.

enteresan kelimeler , kavramlar öğrenirsiniz.
Deus ex machina falan gibi..


-Söylesene , zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun?
-Hayır.
-Paran olmadığını söyleyebilmektir.

filan gibi diyaloglar geçince o ana dek geyik muhabbeti yapan karakterler arasında; hoppalaa der durur düşünürsünüz acık.


nihayetinde de;
ucu açık bi sonla bırakır sizi keyaki yapraklarının uçuştuğu saçma sapan çıkmaz bir sokakta mesela...
 

20 Şubat 2015 Cuma

Murakami'den son hikaye Kino

benim gibi haruki murakami hastasıysanız müjde
Yeni hikaye Kino bomba!
Linki de burada...

http://www.newyorker.com/magazine/2015/02/23/kino