DIŞARISI
Hayır, hareket etmek sizi tüketir diye korkmayın. Evdeki sükunetiniz, eve olan aşkınız buna
engel olmamalı.
Hava! Özgürlük! Hadi dışarı çıkalım biraz. Evi geride
bırakıyoruz. Şehri geride bırakıyoruz. Bana güvenmeniz gerektiğini pek
söyleyemem ama, korkmayın da. Şehrin evlerinin bitiminde, kıra açılan şu
sokaktan beni takip edebilir misiniz lütfen?
Evet, evet, bu sokak. Bana hayır deme ihtimaliniz beni ciddi
biçimde ürkütüyor. Sokak. Güçlü, kavrayan sokak. Ah, basamaklara dikkat edin.
İşte bakın aydınlık dikkatle yaklaşın.
Ah şu uzakta görünen masmavi dağlar! Ben mavi diyorum, siz
de mavi görüyorsunuz, değil mi? Anlaştık. Şu dağın eteğinde gözükenler kestane
değil mi? Bakın nasıl da anlaşıyoruz? Kahverengi kestaneler. Ardından da bakın
ne güzel bir vadi uzanıyor. (yeşil ha? Sizin için de benim için de yeşil. Hayret
verici derecede kolay anlaşıyoruz.) Bakın şu çimenlere, gün ışığında nasıl da
pancar gibi yanıyorlar. Nasıl? Bebeklerin kırmızı şapkaları gibi mi? Nasıl da
körüm. Tabi haklısınız, yün kırmızı şapkalar gibi. Bir an pancar gibi
gözüktüler gözüme demek ki. Ve sizin
boyun bağınız da saf kırmızı. Bu hoş serin havada dolaşmak ne harika, mavi
göğün altında, yeşillikler içinde. Gökyüzü berrak. Saçlarınıza biraz ak mı
düşmüş ne? Ah ne güzel bir hava. Ah ne güzel kırlar ve siz. Tanrı sizi
kutsasın! Pantolonunuzdaki siyah pötikarelerle siyahları görseniz… Aşağı doğru bakın
ceketin altında. Ne kadar da şeye benziyor. Neyse.
Ah doğa, kırlar! Ne başka bir sükunet değil mi? Biraz
gevşediniz bakın. Nereden mi biliyorum? Sakinliğinizden. Aman aman endişe
etmeyin. Sizin de burada hissettiğiniz tam bir huzur hali değil mi? Anlaşıyoruz
ne hoş. Bu uyumumuzu bozmayalım aman.
İzniniz olursa şunu da belirteyim, benim burada gördüğüm, yani içimde duyduğum
his, yoğun bir aptallık, yüzünüze bakınca, ve zannediyorum ki benim de öyledir.
Sadece yaşamış olmak için yaşayan ve ancak, bu eblek ruh haliyle yaşamasına
imkan olan toprağın yasından, hüznünden bize bulaşmış hoş bir salaklık
yayılmıştır yüzümüze.
Bu yüzden içimizdekinin huzur olduğunu söylüyoruz. Size de
öyle gelmiyor mu? Ve bu hissin kaynağı ne biliyor musunuz? Hiç lafı
dolandırmadan söyleyeyim, bir şehri geride bırakmış olmanızdan kaynaklanıyor bu
huzur. İnşa edilmiş ve neden inşa edildiğini, neden yaşadığını bilmesi gereken,
üstüne üstlük bunun hakkını vermesi gereken, buradaki doğa gibi öylesine
yaşamaktan mahrum, istek, arzu, his duyması gerekli evler ve insanlar ve şehir
geride kaldı. Kimseye faydası olmayan bir hırs ve telaş. İşte yine üstünüze bir
zayıflık çöktü ve ardından melankoli.
Anlıyorum, anlıyorum. Sinirleriniz boşaldı. Gevşediğiniz an
vazgeçtiğiniz andır zaten.
LUIGI PIRANDELLO - BİRİ HİÇ BİRİ BİNLERCESİ (Aylak Adam, Haz. 2013, istanbul)