2025’i de devirdik millet!
yıl bitmeden verip de tutamadığım sözlerden bir ikisini tutar gibi yapayım bari dedim.
Size Tilburg’dan Valensiya’ya göç ederken, Hollanda defterini kapatmadan birkaç şey anlatacağımı söylediğimde Haziranmış. Kac aydır ne yaptın, anlatacaklarım var dedin bi kelam etmedin diye soracak olursanız, bi çok şey ve hiç bişey özünde ama o hiçbirşeyin çoğu yabancılık kaynaklı tutulma, kaybolma… bi durma.
Italo Calvino’nun yazdığı birşeydi. insanın içinde uyuyan yabanıllık hissi yeni bir şehre ayak bastığında birden uyanıyor. Bir anda herşey yepyeni, herşey keşfedilecek yeni bir dünya, sen bebeksin insanlar ilginç, dil sana meydan okuyor ve hem heyecan hem korku hem enerji dolusun hem yorgun. Tuhaf bir tezatta sürükleniş. Bana iyi geliyor. O ayrı.
Size de olur mu bilemiyorum ama aralık ayı beni uyandıran aydır. Belki huyum kurusun hep geç uyanma eğiliminde olduğumdan yılın son ayı bi farkındalığım artıyor, bi ayılıyorum bi duyargalarım açılıyor. Ne bileyim seviyorum bu biten yıl gelen yıl hadisesini.
Vikingleri seyrediyordum… seyredenleriniz hatırlayacaktır Athelstan karakterinin çarmıha gerilip son anda King Ecbert tarafından kurtarılışından hemen sonra devreleri yaktığı ve sürekli halülülüler gördüğü bölümlerdi. Birden aklıma Bosch geldi.
En son Drifter’la Prado’yu gezmek başlıklı müze postunda
ki su oluyor- https://justdriftingaround.blogspot.com/2024/07/drifterla-pradoyu-gezmek1.html söz verdigim gibi Goya’dan değil size Hieronymous Bosch ve en yaygın bilinen ismiyle Garden of Earthly Delights tablosundan bahsedeyim diye düşündüm. Goya’ya da bir ara değiniriz inş.
Garden of Earthly Delights
Bu tabloyla rotamız örtüşüyor. O da tıpkı benim gibi Kuzey Brabant’dan önce Bi Belçika yapıyor sonunda kendini Ispanya’da buluyor.
İlk belgelenmiş sahibi 1517 civarında Henry III of Nassau
Triptik deniyor ama bence pentaptych çünkü mevzuya dış panellerden girmiş.
Bu III Henry’nin mekanı olan Baarle Nassau nasıl bir yer biliyor musunuz?
Uff tam bi muamma, ne idüğü belirsiz derler ya.
Belçika Hollanda sınırında parçalanmış bir köy. Birbirinin içine geçmiş enklavlar, içinden sınır geçen evler.
Gerçekten öyle.
birkaç evin bir kısmı Belçika bir kısmı Hollanda.
ki bu evler öyle çiftlik tipi dönümlerce araziye yayılmış evler değil; bildiğin iki buçuk katlı flaman evleri. Sokakta yürürken ülke değiştiriyorsun.
Bu arada , ‘canım ülke değiştiriyorsun dediğin, Hollanda’dan Belçika’ya geçiyorsun, ikisi de aynı demeyin. Inanın aynı topraktaki iki ülkenin huyunun suyunun bu denli farklı olabileceğine inanamazsınız. Şu hayatta beni gerçekten hayrete düşüren bir durumdur.
Tabloya donelim.
Yani tablo belirsizliğin mekanında bir süre final destination rotasına hazırlanmış.
Sap ve sol kapak insan öncesi dünya, iç sol panel cennet, iç sağ panel cehennem ve ortada dünyevi zevklerin ifşa edildiği Beş panel. Ama üç panel olarak sahnelendiği icin triptik deniliyor.
Prado’da tabloyu hakkıyla incelemeniz çok zor ve bu sinir bozucu çünkü iç panellerin önünde neredeyse sabit ve dağılmayan bir güruh var, rehberli gruplar. Kültür bakanı olsam ilk icraatım müzelerde rehberli gezme işine bir son vermek olurdu. Tam bi salaklık onu söyleyeyim. o rehberin anlatacağı herseyi daha kısa sürede wikiden okursunuz. Neyse bu başka bir mevzu.
Evet iç panelleri stadyum konserinde şarkıcıyı görebildiğiniz kadar görebiliyorsunuz ki bu görememek demek.
bu tablo aslanda yalnız bir tablo olmak için yaratılmış ama insanevladının eline düşmeyegör.
Velhasıl dış panellerle kimse ilgilenmiyor, sinek gibi rehbere yapıştıkları için.
Oysa hikaye tam da orada başlıyor.
Triptik kapalıyken gördüğümüz sahne grisaille. Bu bir çeşit dil resim sanatında, Bu nerdeyse renksiz diyebileceğiniz gri tonların kullanıldığı bir teknik.
Ortada Dünya diye tahmin ettiğimiz bir Küre içinde cılız bitkilerden başka birşey yok. Ve gri.
Bosch burada bir iletişim kuruyor. Mesaj şu.
Renk yok! yani hayat yok! yani arzu yok! yani günah yok!
Üst köşede küçücük bir yaşlı adam, keşiş gibi bişey elinde bi kitap veya defter.
Aaa tanrıymış O.
Sonra bir yazı; Latince klasik
Ipse dixit, et facta sunt; ipse mandavit, et creta sunt.
O söyledi ve oldu, buyurdu ve yaratıldı.
Yani Dünya tanrının iki dudağı arasından bu şekilde çıktı.
Gri ve anlamsız!
Yok mu buranın ehlikeyifleri?
Öyleyse ortamı bi şenlendirmeyelim mi?
Triptik panellere geçmeden önce biraz daha Bosch ve bu benim dile kolay 10 yılımı geçirdiğim Brabant bölgesinden bahsetmek isterim ey dostlar.
Hieronimous Bosch, 's-Hertogenbosch diye yazılıp den boş diye okunan - hep diyorum dili yapmadan yazmayı öğrenselermiş hayırlı olurmuş diye- küçük bir Brabant kasabasında yaşamış hayatı boyunca. Tilburg’a en yakın yerleşim yerlerinden biri. Ben tablonun philip’in koleksiyonunda ve Prado’da olduğunu duyduğumda bir yaşıma daha girmiştim.
Neden? Nasıl yani?
İkinci Felipe Bosch’a mı takıntılıymış? Ne alaka?
hakkında bildiklerimiz, bu Bosch denilen zatın, doğduğu kentten çıkmadığı ve yaşamı hakkında neredeyse hiç bişey bilinmediği. O zaman Philip Bosch’u nereden biliyor olabilir muammasını çözeyim size.
Illustrious Brotherhood of Our Lady
Uuuu beybi…
Illuminati gibi tınladı degil mi?
Çok tarikatish bir duyumu var.
Yani tarikat demeyelim de bir çeşit Brabantlı elitler klübü.
Flemenkçesi Illustre Lieve Vruwe Broederschap; 14. yy gibi kurulduğu düşünülüyor ama altın çağı Hieronimous Bosch’un yaşadığı 15. yy sonu. Bunlar o bahsettiğim Nassau çevresinde yerel bir aristokrasi, zengin tüccarlar, şehir yoneticileri, din adamları ve sanatçılar… şirket kurmuşlar bildiğin.
Gizli değil ama elitist, ezoterik değil ama ritüel dolu. Allam en sevdiğim…
Eski Godet gibi :D
Hieronimous Bosch klübe sworn member. Dolayısıyla sanatı kendisi kadar izole değil. İşleri simsarlar aracılığıyla dünyayı dolaşabiliyor. Zaten bu simsarcılığın üssü antwerp 20-30 km bilemedin.
Tamam da dostum bu çizdiğin şeyler çok ayıp diyen olmamış mı?
İşte bu noktada ortaçağ insanına göre sanata ne kadar konservatif baktığımızı bi durup düşünmek lazım.
Ne var yani bilincaltının gündüzvakti yakalanmış hali.
Jung’dan yüzyillar önce , insanın bastırdığı her şeyi alıp’ bak bu da sensin’ diye önümüze koyduğu için adama demediklerini bırakmamış bu sanat tarihçiler.
Kimi delirmişti diyor, kimi Nostradamus gibi sanrılar görüyordu diyor, kimi çok okuyordu Dante filan kafayı çizmişti diyor… dur dur en güzel yorumlardan biri ormanda asit çakıyordu diyen.
Hani ‘bişey yemişler tüm köy bir hafta delirmişti, deli deli hareketler, herkes tozutmuş filan diye bi mit var ya. en sevdiğim.
Bu Brabantlilarin eskiden tuttukları bir oruç ile bağlantılı bir ergot miti.
Lent: Büyük perhiz.
Bu Brabant orucu olarak biliniyor. Paskalya’dan önce 40 gün, et hayvansal yağ ve süt ürünleri yasak. Oldukça ağır bir oruç ve ortaçağda çok kati tutuluyormuş. Ekonomi-politik bakmak lazım.
zor bir coğrafya. Bölgede kış aylarında özellikle, kaynak yok denecek kadar az. Bölge fakir, tahıla dayalı beslenme teşvik edilmeli. Çavdar ekmeği misal. İşte Ergot riski taşıyan da bu. Çavdar.
Bu ergot mantarı Çavdar’a karışıyor.
Bu mantar halusinojenik, damar daraltıcı ve sinir sistemine direkt etki yapan bir mantar. Eh zaten et yememişsin, protein almamışsın, yağ da yasak; vücut zayıf, bağışıklığın yerlerde… bir de farkında olmadan mantarı yedin mi…gelsin halülülüler gitsin toplu taşkınlık, efendime söyleyeyim dini hezeyanlar, şeytan önce görmecilik sonra çıkartmacılık, bilimum temiz delirmecilik.
Meşhur Karnaval oruçtan hemen önce yapılıyor.
Mevzu şu; son kez ye, iç taşkınlık yap, 40 gün ölüm gibi oruç tutacaksın seve seve.
Sosyal rollerin tersine dönmesi, maskeler, müstehcenlik,hayvanlaşma aşırılık…bu kilise için bile bir emniyet sübabı aslında toplumsal olarak delirme izni. Neden?
Alternatifi, yani bu insanoğlunu ve dahi bilincaltını yok sayma daha tehlikeli de ondan.
Öyleyse biraz panelleri inceleyin ben de bu triptik hikayesinin devamını yazayım.
Link burada
details-from-bosch-s-garden-of-earthly-delights-ca-1500

