12 Aralık 2019 Perşembe

ROMANTIK MARATON #4 TIME - (kim ki duk)

Kim Ki Duk’u bi yakalasam bi yerlerde, soru manyağı yapacağım vallahi. o kadar bissürü soru sorucam ki bu filmle ilgili, gidip estetik ameliyatla yüzünü gözünü değiştiresi gelecek tanınmamak için o derece.


hayır bu kadar derin ve de muhteşem bir mevzuyu nasıl bu kadar berbat bir senaryo ile çektin biiir;  bu oyuncuları çok aradın mı iki !!!

bu filmi yeniden seyretmek bana ilk izlediğim seferdeki kadar karın ağrısı geldi onu belirteyim.
ancak dediğim gibi filmin sorunsalı çok cekici. keşke daha iyi sorulsaymış.
sorunsala gelmeden önce filmden biraz bahsedeyim.
---

Esas hanım kızımız, uzatmalı sevgilisi Ji wOO’nun, kendisine olan ilgisinin azaldığını düşünmektedir. Düşünmekle kalmayıp, olur olmaz yerlerde sinir krizleri geçirerekten, esas oğlan (demeye bin şahit ister  kanımca) Ji woo’ya tam bir azap olmaya başlamıştır. Sevgilisini başka bir kadına kaptıracağı kaygısı tüm kimyasını bozmaktadır.  Ji wh00 ise tam bi hödüktür. Kızın tımaraneye 5 kala olduğunun farkında değildir olana bitene maruz kalmaktadır.  Ayrıca kiz da pek haksiz degildir keza Jiwo’nun  gözü de göz değildir;  bi fırsatını bulsa... neyssse...

(simdi bu nokta da sormak istiyorum Kim Ki Duk’cuğum: niye bu kadar hödük olmak zorunda esas oğlan karakter? gerek yok ki! esas hanım kızımızın deliliği’ne odaklanmamız gerekirken esas oğlanın filmin başındaki halleri nedir allasen?

kim ki duk cevap verir:
- e iste oğlanın hödüklüğü kızı delirten.
drifter atılır:
- ne münasebet canım, kızı delirten aşk hali olmalıydı, aşkın nesnesi değil ki sen hiç anlamamışsınız mevzuyu )


kız kaygı bozukluğunun nirvanasına erişip kafayı çizdikten sonra kendini bir estetik kliniğine atar ve
fiziksel görünüşünü tümüyle değiştirmek istediğini söyler. Doktor orada, bunu iki kolundan tutup akıl hastanesine götüreceğine, kanlı bir ameliyat videosu izletir falan filan.
ilahi kim ki duk!

Kız klinikten bambaşka , yabancı bir kadın olarak çıkar. Ameliyat izleri iyileşip Tamamen doğal bir görünüme kavuşur kavuşmaz da gider sevgilisini bulur. Bu arada Ji woo onun yokluğunda yalnızlık basına vurmuş, şahken şahbaz olmuş; hödüklükte zirve yapmıştır. Ancak bu esnada kendisini terkettiğini düşündüğü sevgilisine çok aşık olduğunu farketmiştir.  Ji woo penceresinden bakarsanız aşıkken terk edilmiştir, kafası bozuktur bu duruma.

esas kızımız başka bir kız olarak Ji woo’yla bir ilişkiye başlar. Ji woo yeni sevgilisine açık açık eski sevgilisine aşık oldugunu, ama onun tarafından anlamsızca terk edildiğini söyler. (hödük diyorum inanmıyorsunuz :)  Bu ş mdi yeni sevgili olan eski sevgili esas hanım kızımızın kafasını yine bulandırır; kız yine su kaynatmaya başlar. bu sefer de yeni kendisini eski kendisinden kıskanır filan...
filmin bundan sonrasını bilmem izler misiniz ama; belki izlersiniz diye anlatmayayım. Sulandırmamak icin zor tutuyorum zaten...

Neyse arkadaşlar filmin bir kaç tane birden sorunsalı var ama ilki ve temel olanı 'biz aslında neye aşık oluruz?’; 'arzu nesnemizin görüntüsü duygu durumumuzda ne kadar etkilidir?’

aslında kim ki duk, benim burada gömdüğüm kadar kötü bir film çekmemiş tabiiki... melodram olsun istemiş; naturel ironi de olsun demiş; metaforik öğeler içerse fena mı olur diye düşünmüş;
e tabi sonuç itibariyle kompakt bir film olmamış. Dağınık yani.
metaforlar havalarda uçuşuyor, yakalayabilirsen ne ala...
sanki 'fill in the blanks’

mesela filmin adı  ‘zaman'
aşk üzerinde tam bir ikilem yaratıyor.
iliskiyi eskiterek yıpratıyor aynı zamanda iki insan arasındaki yaşanmışlıkları biriktirerek bağı güçlendiriyor.
insanı yaşlandırarak arzu nesnesi olmaktan çıkartıyor, aynı zamanda olgunlaştırarak bilgeleştiriyor.
herşey bir trade off yani.



Bir sonraki filmimiz yine uzak doğu sineması ama bu kez şiir gibi çekilmiş bir film. Toni Takitani.


2 yorum:

mabelard dedi ki...

Parlez-moi d'amour isimli şarkı "benimle aşk hakkında konuşun" mealinde bir söz dizimiyle başlar.

Kim Ki Duk bence sıradışı bir yönetmen.Boş Ev filmi hala belleğimdedir.

İnsan neye aşık olur ya da aşk nedir, arzu nedir, bu duygular nerde nasıl başlar nasıl eksilir, eksilince insan nasıl bir ruh haline evrilir, yanıtlanması çetrefilli sorular bunlar. Kim Ki Duk bu cevapları bulmaya yoksunluk üzerinden yürümüş diye düşünüyorum.
Hatta Sokrates'in meşhur denkleminden de mutlaka haberdardır diye düşünüyorum. Nedir bu denklem.

Aşk=Arzu=Yoksunluk

Ayna ve Gölgeler'i yazarken şöyle bir dize kurgulamıştım.

"İkiden bir olmayı/özlemiştik içten içe yanmayı/ birlikte varoluş bir mum alevinin is'indendir/iz bırakır"

Çünkü insan yarımdır, eksiktir. Bu sebeple kendini tamamlamak, bütünlemek ister, Diğer yarısını arayışı ve yoksunluğunu bitirmek istemesinin özünde,hanurunda, kimyasında aşk vardır. Yani, ikiden bir olmak ve yoksunluğu varsıllığa çevirmek. Mevzu uzun ve karmaşık olduğu için sözü fazla yormak ve dolaştırmak istemiyorum.

Esas kız filmin başında bir sahnede esas oğlana şöyle diyordu sanırım. "her seferinde aynı vücucu görmekten sıkıldın mı"

Platon'un bu söze verilecek muhteşem bir cevabı var.

"Güzel vücutlardan daha güzel bir şey vardır, O da güzel ruhlardır"

Geleneksel ödüllerinizi açıklamanızı bekliyorux :)

drifter dedi ki...

Sevgili Mabelard; öncelikle Rocco ve Kardeşleri için teşekkür ederek başlamak isterim. Siz olmasaydınız bu film karşıma çıkar mıydı bilemiyorum. Tam benlikmiş. İleride bir yazımda kesinlikle bahsetmek isterim ( zira bu film yorumlama işini pek sevdim)

Time'la ilgili kesinlikle haklısınız; jiwoo perspektifinden aşk yoksunluk üzerinden yorumlanıyor.
Oysa ötekinin yoksunluğuna yol açan ötekinin geri döndürülemez değişimi, başkalaşması. Aslında bir çeşit Leyla ile mecnun kafası... Artık kim kime aşık, kim kim, aşk ne ? Herşey arap saçı...

Oysa esas kızımızın hikayesini okuduğumuzda, onun deliliği aşıklığının önüne geçmiş görünüyor. Arzu etmeyi bırakmış, arzu edilmeyi arzu ediyor. Yani jiwoo dan çok jiwoo tarafından arzu edilme isteği histeri haline gelmiş görünüyor.

Dizeleriniz nefis.
Tam da bu noktada...
ikiyken bir olma yetisini kaybediyorlar ve ayrı düşüyorlar.

Kim ki duk'u ben de çok severim bakmayın. Dört mevsim'i de harikadır. Boş ev keza. Senaryo yazmayı hiç sevmezmiş. Bir röportajında okumuştum, karnına ağrılar giriyormuş. Çok dağınık düşünen biri, ondan bence. Anlayabiliyorum. Ondan seviyorum belki.

Aralık tahminimden daha yoğun geçiyor maratonu tamamladıktan sonra, ödül törenine geçeceğim haftaya inş. :))