Şimdilerde bi durup düşünmeye vakti olmayan (muhtemelen
durursa, la boom!) drifter’ın bir aktarmalı uçuş esnasında ‘Aynalı Denemeler’i
okurken kendini düşünür bulmuş gibi yapması üzerine notlar:
Ece Ayhan aşkımı hiç sorgulamadım sorgulamam. İlk dizede aşk
benimkisi… Ece Ayhan’ın Nilgün Marmara
aşkını hiç sorgulamadım sorgulamam. (Aşk sorgulama huyum yoktur zati) demiş ki:
‘Ben, Nilgün Marmara’yı İskenderiye’li , stigma’lı çentikli bir arkadaş
sayıyorum.’
“Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiç
bir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin
bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.” (Nilgün Marmara- Canım Sıkıntı
Sınırı şiirinden)
Eduard Munch- La danza de la vida (1899)
Kanat üstü cam kenarına denk gelmişim, kanadın ucunda
kanatlı at’a güneş vurunca pegasus’un logosunun hoş olduğunu düşünüyorum. Sonra
aşağıya bakıyorum. Dağlar boyutsuz. Cama yansıyan aksimde bir düşünce balonu
oluşuyor, tacımın hemen üstünde. “Ön bahçede barbekü partisinde kemikleri
sıyırırken dünyanın bir de arka bahçesi olduğunu bilmeyenler, bilip de
bilmezden gelenler, bilip de bilmeyenlere anlatanlar, bilse de oraya hiç çıkası
gelmeyenler, bi vesileyle çıkıp, çıkar çıkmaz hemen içeri geri kaçanlar…bir de
arka bahçedeyken üstüne kapı kapananlar var.
intihar için hep bir sebep bulunur, yaşamaya sebep çoğaltmak lazım.”
Mehmet Irgat: To ma masi to muni; ahbarın gıdın gıdın
gıllangur! (son şiirler s. 17) sanırım ilki rumca ikincisi Ermenice sinkaf
küfürleri ama yine de bana ‘akılötesi bir dil’in parçaları gibi geliyor.
“Ayıptır söylemesi Rimbaud” bölümü 1992 Beyaz
Tom Wilson kellet – ıts only you i talk to all day.
Özgünlük amuda kalkmak değildir
bölümünde; “Çanakkaleli melahattan bakarsak sivil tarihi daha iyi alatabiliriz
cümlesiyle başlayan paragrafı okurken uçak türbülansa girdi, Melahat’in
memeleri sallandı.
Gülin Tokat – Ece Ayhan muhabbeti:
EA: “Ben sıkı sinema diyorum.
Sıkı şiir deyince akla şunlar geliyor: Pound, eliot, Dylan
Thomas, Cemal süreya, ismet özel…
Yani şair sinemacı Tarkovsky! (…kara sinekler gibi
üşüşmüşler Tarkovski’ye… uzak duruyorum… oysa … ivanın çocukluğu filmini bizim
altın saçlı Nahit hanım bile
hatırlıyor.)
Acaba Jim Jarmush bir Jean vigo olabilir mi?
Jim Jarmusch’un Türk sinemasında bir karşılığı olmasını
isterdim. “
Gülin Tokat da iyi ama kim görecek ? diye soruyor bunun
üstüne…
Kim kimin sureti’nde
İlhan Berk – Madonna
Edip Cansever – Muazzez Abacı
Kendisi –Rasputin
Kim Yves Montand bilin…
Mehmet Fuat’ın maestro olduğu dinar bandosu’nda alt metin ne
ola ki?
Neyse İ’geceler Bay Attila İlhan. Bekleriz. (Ay hiç kin
tutmuyor, La lune ne garde aucune rancune)
Uçak inişe geçerken bizim Mithad Selim’e bir selam
çakıyorum, iki senedir uğramadığım istanbul’u bana update etmişliği için; metrosundan
metrobüsüne, kuş cıvıltısından, inşaat
gürültüsüne, vapurunun denizin üstündeki köpüğüne kadar… kıyılar mutedil, yabancı hissetmiyorum.
4 yorum:
mİTHAD Selim değil mi iyi ki yazıyor. istanbulu
çeşitli açılardan yaşıyoruz sayesinde..
Mithad Selim tabi...CS resurrection diyorum ben ona. Sivil şair/yazar/dinler.
Sevdiğimiz impresyonist bakış şehre...
Yazma sürekliliğine de ayrıca hayranım.
dört buçuk aydır bu kulak çınlamasının peşindeyim. tanıdığım tanımadığım herkesi, yolcusu, hancısı fark etmiyor acaba kulağımı çınlatan siz misiniz? diye çeviriyorum. fakat her seferinde hayal kırıklığı. nihayet buldum müsebbibleri. heyhat nihayet :)
yalan tabi. şimdi gördüm bu beni hem şımartan hem de yanaklarımı orta üçe giden mithad'ın yanakları gibi elma elma yapan güzel sözlere.
tuhaf işte.
hem ne yalan söyleyeyim; marmara'nın bir kıyısından denize salınan devrik ve umarsız kelimelerin böyle bir etki yaptığını görmek, duymak çok hoş.
sağ olun. var olun.
:)
Güzel çınlatmışız ama Pelin'le hakkaten.
Gördüğünüz gibi Mithad Selim ; blogger bi blogu beğeniyorsa, yorum yapmadan duramaz. yorum şeysi kapalı olsa da gider başka blogda yorum yapar, yine de yapar! :D
Yorum Gönder