31 Aralık 2018 Pazartesi

DRIFTER AWARDS 2018 MABELARD YILIN ŞİİRİ ÖDÜLÜ


Benim için yılın şairi kesinlikle John Berryman yeni tanıştığım için kendisiyle buldumcuk oldum tabi. Ayrıca okuduğum hiç bir şiirini tam çözümleyemiyorum. Referansların içinden çıkamıyorum; başım dönüyor, bazen gözüm kararıyor. Bazen de gün içinde bi mısra aklıma geliyor olmadık bi yerde başıma Newton elması düşmüş gibi 'haaadi be tabii yaa oraya gönderme yapıyoooo vay arkadaş' filan gibi kendi kendime söyleniyorum.  

yılın şiiri olarak hangi birini seçsem bilemediğim için hiç birini seçmiyorum ama size Berryman's Sonnets den birini yazacağım. 

# 27 

In a poem made by Cummings, long since, his
Girl was the rain, but darling you are sunlight
Volleying down blue air, waking a flight
of sighs to follow like the mourning iris
your shining-out-of-shadow hair I miss
A fortnight and to-noon.
What you excite 
You are, you are me as light's parasite
For vision on...us.
O if my syncrisis 
Teases you, briefer than Propertius'in this paraphrase by Pound - to whom I owe three letters-
why run through me like a comb:
I lie down flat! Under your discipline I die.
No doubt of visored others, though..
the broad sky dumb with stars shadows me home.


Neyse sonra 
NewYorker bu yıl A.E. Stallings adlı şairi seçmiş, Berryman çeviremiyorum (sıkar tabi biraz) bari Stalling çevirmiş olayım
buyrun:

After a Greek Proverb

Ουδέν μονιμότερον του προσωρινού
We’re here for the time being, I answer to the query—
Just for a couple of years, we said, a dozen years back.
Nothing is more permanent than the temporary.

Şimdilik buradayız diyorum cevaben
bi kaç yıl için dedik bi düzine yıl önce
hiçbişey geçiciden daha kalıcı değil.

We dine sitting on folding chairs—they were cheap but cheery.
We’ve taped the broken window pane. tv’s still out of whack.
We’re here for the time being, I answer to the query.

katlanır sandalyelerde yiyorduk yemeğimizi- ucuz ama neşeli diye
kırık camları bantladık, televizyonunsa hala ayarı bozuk
şimdilik buradayız, hiçbirşey gecici kadar kalıcı değil.

When we crossed the water, we only brought what we could carry,
But there are always boxes that you never do unpack.
Nothing is more permanent than the temporary.

suyu geçerken ancak taşıyabileceğimiz kadar almıştık
ama heryer asla açmayacağın kutularla dolu.
hiç bişey geçici olan kadar kalıcı değil. 

Sometimes when I’m feeling weepy, you propose a theory:
Nostalgia and tear gas have the same acrid smack.
We’re here for the time being, I answer to the query—

bazen ağlak olduğumda ortaya bi teori atıyorsun
nostalji ve göz yaşartıcı gaz aynı acıtan şaplak etkisine sahip
şimdilik buradayız diyorum cevaben

We stash bones in the closet when we don’t have time to bury,
Stuff receipts in envelopes, file papers in a stack.
Nothing is more permanent than the temporary.

kemikleri dolapta istifliyoruz gömmeye zamanımız olmayınca
faturalar zarflarda , dosya kağıtları zula.
hiçbişey geçiciden kalıcı değil.

Twelve years now and we’re still eating off the ordinary:
We left our wedding china behind, afraid that it might crack.
We’re here for the time being, we answer to the query,
But nothing is more permanent than the temporary.

12 yıl sonra şimdi ve hala sıradanı yiyoruz
düğün takımlarımızı geride bıraktık çatlayacak diye
şimdilik buradayız diyorum da cevaben sorguda
hiçbişey geçiciden daha kalıcı değil.



Fekat bu da yılın şiiri değildi!

yılın şiiri !
Cevat Çapan'dan. Eski bir şiiri bu yıl karşıma çıktı onun için bu yıl karşıma çıkan dizelerden en hoşu olarak onu seçtim.


Buradan 
Bu külrengi düzenden uzakta
Fenikeli martılar olmalı
Sevişen
Sevişmeyi düşünmeden.

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN FİLMİ

Ridley Scott'ın son filmini seyerttiniz mi? Zoe.
(cık! o değil!)
bu yıl en son bu filmi , kızı seviyorum diye izledim, Lea Seydoux...
yapay zeka olduğundan bihaber bir yapay zekayı canlandırıyor; sonra öğrenince işler karışıyor filan.
yani Ridley abimiz de black mirror seyretmiş. Emeğe saygı tabi de pek yavan. Aklımda bu konuyla ilgili deli sorular varken bana öyle geldi en azından.
bu konuyla ilgili epey bi okuyorum aslında çok acayip makaleler yazılıyor bu ara çok seksi konu malum. geçenlerde okuduğum bi makalede - machine learning'le ilgili- yazar bilim insanı şöyle bir iki soru sormaya çalışmış; (yani en azından ben öyle anladım, çünkü bu tip makaleleri tam olarak yüzde yüz anlamak anlamlandırmak henüz o kadar basit değil. )

biz mi makineleri yapıyoruz , makineler mi bizi yapıyor?
are we becoming machines? or are we? (yani makine mi oluyoruz yoksa olduk mu? )
soru güzel
bundan sonra üretilecek yapay zekalar bizi insan türü olarak nereye evrimleştirecek?
işte filmde bu soruların hiç biri yok
onun için yılın filmi seçmiyorum Zoe'yi. Ama siz denk gelirseniz izleyin tabi. Hem Evan Mcgregor'da var.


Bu yıl çok güzel pek güzel filmler izledim. çok görülesi olanları da gecesini de gündüzünü de sevdiğim blogumda paylaştım vicdanım rahat.
şuralarda.


Yılın ennn güzel filmi ise Ahhhlat Ağacı tabiki!


seyrettikten sonra bi mutlu oldum ki... iyi ki Nuri Bilge Ceylan var. 

bi de sizi şu alıntıya götürmek ve Yusuf Atılgan'a bi selam çakmak istiyorum:


Ruhu şadolsun, sizlerin de sinemadan çıkmışlıklarınız bol olsun!

bu sahne müthişti.



28 Aralık 2018 Cuma

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN ANİMASYONU


Budur buyrun ya da Drifter proudly presents!


künyesi;

Réalisateur / Director : Mohamad HOUHOU
Contact : ostrich@gobelins.fr
Facebook:facebook.com/OstrichPolitic
Twitter: twitter.com/OstrichPolitic 
Instagram: instagram.com/ostrichpolitic/
Musique / Soundtrack : Amandine ROBILLARD, Anna CORDONNIER
Année de production / Production year : 2018

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN EN BOMBA KARİKATÜRÜ

Mizah'a tolerans sıfır malum; en çok mizah dergileri kan ağlıyor ve can çekişiyor. Penguen'i geçen yıl kaybettik. Elimizde Uykusuz ve Leman kaldı. Yılın dergisi açık ara Uykusuz.
karikatürlere geçiyorum. 


Papaz espirirlerinden bunu seçtim;


soğan espirilerinden en çok buna güldüm;

bu da iyiydi.


bu hakkaten ince'ydi.



                                           ama yılın karikatürü ödülümün sahibi;




27 Aralık 2018 Perşembe

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN KELİMESİ

Oxford'un seçtiği bu yılın kelimesi 'Toxic' bildiğimiz toksik, zehirli manasında.. Peki neden seçmiş Oxford bu kelimeyi? çünkü 2018'de çok farklı içeriklerde en çok bu kelime kullanılmış sözüm ona.
onu da sıralamış şu mevzularda yazılmış çizilmiş şeylerin içinde bi toksik mutlaka geçiyormuş.
kimya, çevre, toplum, cinsiyet, kültür, ilişkiler, atıklar, hava, gaz.

Cambridge'in seçtiğini daha çok beğendim.

nomophobia

'cep telefonunu unutma, çaldırma veya kaybetme korkusu'

var böyle bişey değil mi arkadaşlar?
tıbbi anlamda tam bir fobi sayılmasa da fena bir endişe biçimi.

peki bu yıl google'da en çok aranan kelime ne olmuş biliyor muydunuz?
bunu tahmin edebilirsiniz sanırım
'Dolar'

ardından soy ağacı, bedelli askerlik, dünya kupası filan geliyor...
ama 7. sıradakini tahmin edemezsiniz bence.

'Yeşil uzaylı'

alla'şkına ben aramadım demeyin, sen aramadın ben aramadım da kim aradı bu yeşil uzaylıyı?



26 Aralık 2018 Çarşamba

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN FOTOĞRAFÇISI

Amsterdam'da Foam Fotoğraf müzesi var. Orada acayip güzel sergiler oluyor bu yıl kim geldi biliyor musunuz?

    
Masahisa Fukase

Solitude of Ravens diye bir serisi var şurda 
şöyle fotolar var




Ama bu yılın fotoğrafçısı tartışmasız;
Etinosa Yvonne ve 'It's all in my head' fotografik montaj projesi...

Proje Terör saldırısı veya şiddet mağdurlarının hikayelerini anlatıyor. Travma ve hafızanın o kişinin portresinde yansıtıldığı çok özel fotoğraflar. Hayran kaldım. Hikayeler çok dokunaklı.
2016 kasımında Nijerya'da azınlık bir etnik grup olan Egun halkı devleti arkasına alan Yoruba elitleri tarafından varlıklarına topraklarına el koymak için zorla evlerinden çıkartılıyorlar. Yağmalama, yakma, zulüm her türlü insanlık dışı eyleme maruz kalıyorlar. Olaylar esnasında 11 çocuk ölmüş çoğu boğulmuş.

ilk hikaye Jimoh Boton; 35 yaşında Nijerya Logos köyünden;


"Balık'tan dönerken kara bir duman fark ettim, evimin yandığını gördüm. 4 çocuğum içindeydi ve yaralıydılar. Onları hastaneye götürdüm bir ay hastenede kaldılar. Karımın dükkanı ve içindeki tüm eşyalar da yandı. İyi bir balıkçıydım herşey bir günde yandı kül oldu. Mutsuzum, çoğu gün ölmek için dua ediyorum. Ne çocuklarıma ne kendime bakabiliyorum. Herşeyimi kaybettim."

Janet Apontinme 48, Lagos Nijerya.

"Sürpriz yapar gibi geldiler, kimse nereden çıktıklarını anlamadı, geldiklerinde kaçmak zorunda kaldık. Öncesinde güzel bir hayatımız vardı, toprağım vardı büyük bir dükkanım vardı satışlarım iyiydi. Herşey elimden alındı. Dükkanımı evimizi yaktılar, aliemle evsiz kaldık, bir kaç gün dışarıda kayıkta yattık. Şimdi sıfıra yakınım, düşündükçe ağlıyorum, bunlar hiçbirzaman geri gelmeyecek.


Tina Hungbo 30, Lagos Nijerya

Son çocuğuma hamileydi, saldırdıklarında terzi dükkanımdaydım. Bir sürü adam, geldiler ateş etmeye başladılar. Koşabildiğim kadar hızlı kaçtım. Koşarken suyum geldi, doğum başlamıştı. Bir kaç kadın beni aldı ve doğurmama yardım etti. Yeni doğurduğum için ailemi düşünemiyordum. Sonradan söylediler. Doğum yaptığım gün iki çocuğum boğularak can vermiş.Ölen çocuklarımdan sadece birinin fotoğrafı var, ve bazı günler ona bakarak ağlıyorum. Çocuğunu kaybetmek yangından daha fazla can yakıyor.


diğer fotoğraflar ve hikayeler için web adresi;
http://www.etinosayvonne.me/its-all-in-my-head









24 Aralık 2018 Pazartesi

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN MAÇI

 Önce yılın futbol rezaletinden başlayayım;

Galatasaray Fenerbahçe derbisi tabi. Bana bir kez daha; 'Fatih Terim hatıralarımızda yaşasın, artık tribunlerden izlesin; takımın başına filan geri dönmesin!' dedirten maç. Hala da öyle düşünüyorum. Bundan sonra oturuşu, kalkışı Galatasaray'a zarar bence.

'icat çıkarma!' sözündeki anlamıyla Yılın Futbol icadı  VAR Yani vidyo hakem uygulaması.
Ben böyle saçma şey görmedim.
Neymiş Almanya uyguluyormuş. Heryerimiz Almanya ya bizim; geri kalmayalım tabi.
Yılın sonuna kadar bu vidyo hakem uygulaması çok can yakmış olacak. Ne federasyon kalacak ne klübünün başında klüp başkanı kalacak. saçma sapan işler.

klüp başkanı demişken Yılın utancını da unutmayalım. Şu bildiriyi diyorum!!! Hani Fikret Orman ve Ali Koç'un isteğiyle kaleme alınan ve bazı klüp başkanlarının biz okumadık bile içeriğiyle ilgili fikrimiz yoktu dediği bildiri. O bence yılın utancı. Yazıklar olsun dedirten cinsten.

Neyse Yılın En Süper Maçı'na gelelim. Bu yıl biz Cimbomluların pek tadı yok inşallah ikinci yarıda işler değişir diyorum keyifler yerine gelsin diye Lokomotif Moskova'yı 3 -0 yendiğimiz maçı hatırlatıyorum. Gary Rodriguez, Eren Derdiyok ve Selçuk İnan'ın 3 gol attığı maçı yılın maçı seçiyorum.
Gomis'li güzel maçlarımız da vardı ama Gomis de gidenlerden; kalan sağlar'a bakıcaz.

Yılın golü'nü de seçtim.
Fatih Terim'in; Ryan'ı soktum, Donk diye kafayı vurdu! dediği gol :D hoca bazen ince espiri yapar!
şu;






  

22 Aralık 2018 Cumartesi

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN EN SÜPER REKLAMI

Ben reklam severim, reklamda kanal değiştirene söylenirim. Valla ciddiyim; zeka pırıltılısını da mide bulandırıcı şekilde kötü çekilmişini de... hiç ayırdetmem seyrederim. Bazı reklamlardan tiksinmeye bayılırım. Sinemada salona reklam seyretmek için erken girerim. Öyle huyum kurusun.

Bu yıl o kadar az televizyon izledim ki sadece google reklamlarına maruz kaldım onları da hiç sevmiyorum google beni profillemede çok yanılıyor, beni çoğu zaman beyaz orta yaşlı tıknaz hali vakti yerinde kumarbaz bekar bir erkek sanıyor.

Neyse Reklam candır onu diyeceğim.
Bu yıl en beğendiğim basılı reklamlar




sugar free chupa chups 


  tabiki Volkswagen her zaman en sevdiğim reklamlar onların.



bir de bu;
sabah şehrin kuzey tarafında biyere giderken tesadüfen gördüm; kötü fotoğraf acelem vardı sonra daha güzelini çekerim dedim ama çabuk kaldırdılar bi daha da görmedim. 
Jumbo xl market açılmış o sokağa o kadar xl ki reklam panodan taşmış çok hoşuma gitti.



                                                        geçelim vidyolara;

bikere barcelona'dayken denk geldiğim ikea reklamı var şu;


IKEA. Relojes. from Al on Vimeo.

airbnb reklamı var şu



çok güzel budweiser reklamı var çok sevdim. Google search reklamı gibi ama süper bence.
şu




volkswagen'in şu reklamı da çok tatlıydı





ve sonunda yılın reklamı
bullying jr.



21 Aralık 2018 Cuma

DRIFTER AWARDS 2018 YILIN EN SUPER DİZİSİ

Dizi yazarı bir arkadaşım var, pek tutan dizilerin yazar ekiplerinin vazgeçilmez elemanlarından adını vermeyeceğim. Son bi kaç yıldır hiç tadı yok, genel olarak depresyonda, acı çekiyor. Geçenlerde özel olarak telefon etti ve dedi ki; bak nezaketen izlediğini biliyorum, izleme, izlettirme! lütfen! rica ediyorum! dedi. (Yok yav nezaketen bile izlenecek gibi değil deyip yarasına basmadım.) 

Biz netflixlere hbo'lara bakalım.
 
Hiç uzatmayacağım yılın dizisini zart diye açıklayacağım tabiki 'La Casa De Papel'


çok güzel senaryoydu.
sanki seyirciye satranç öğretiyordu.
güzel bir açılışla oyunu kurdu, bi sonraki hamlesini gördüğünüz anda değiştirdi başka bir oyuna geçti.
Tamam olanlar, herşey süper saçmaydı, romantikti ama bayaa samimiydi. Karakterlere bağlandık resmen.
Ah o canım Berlin'in kendini intiharlı ölüm sahnesi yok muydu? Kahkaha mı atsam hüngür fişek ağlasam mı tarifsiz duygularla... öyle işte.

Onun dışında daha önce de yazmıştım Olive Kitteridge (şurda https://justdriftingaround.blogspot.com/2018/09/olive-kitteridge-proudly-presents-77.html ) gerçekten güzel yapımdı.

ben bu sene bişey daha izledim bu arada. Geç de olsa zikretmek lazım.
2014- 2015 sezonunun Steven Soderbergh dizisi
The Knick

Clive Owen  başrolde  (müthiş oyun çıkartmış söylemek lazım zaten hastasıyız) yine doktor bu kez;
1900'lerin başları NewYork'ta bir hastane. Hardcore ameliyat sahneleri filan;  acayip güzel çekimler kostüm, mekan...
neyse uzatmayacağım şimdiye kadar seyrettiğim en başarılı dönem dizilerinden biri diyebilirim.


Ne yazık ki zart diye bitti 2 sezonda. Yapım fazla kaliteli beklenen reytinge ulaşamayınca 3 sezon izni çıkmamış. Doğru dürüst bir sezon finali bile çekmemişler öyle diyeyim. Bence Soderbergh sinirlenmiş telefonu filan kapamış, çekmiş gitmiş.  O kısmı hayal kırıklığı. Yine de öyle bile olsa değer.

Neyse canım biz bi bella ciao sahnesi izleyelim o zaman Profesör ve Berlin'den;



 




18 Aralık 2018 Salı

DRIFTER AWARDS 2018 AÇILIŞ TÖRENİ

4 gözle beklediğiniz 4. Geleneksel Drifter Ödülleri Açılış Törenine teşriflerinizden dolayı hepinizi ödüllendiriyorum.
Siboneyle...
neyle neyle? dediğinizi duyar gibi oldum.
radyoda çaldı bugün çok özendim açılış töreni parçası yaparım ben bunu dedim ve akabinde yaptım. Radyo ne güzel bi olgu diye Guglielmo Marconi'yi gani gani rahmetle anıyoruz. Anmışken Tesla'yı  da sıraya koyuyoruz. Koymazsak fena bozuluyor çünkü.

(kulaklı tavsiye edilir)



Çok sevgili Blogger Camiası, 2018'i de 'önceki kayıtlar' sayfalarına gönderiyoruz. Geçen yıl içime doğduğu gibi  en süper bi yıl filan olmadı tabiki; E malum Çinli de olmadığımızdan krizi fırsata çeviremedik zira milletçe kriz psikolojisiyle birbirimize negativite ve agresyon ve bilimum  moral çöküntüsü bulaştırdık. Ama öyle böyle idare ettik işte. 2019 daha iyi olur inşallah.

Lord Tennyson ne demiş?
 
Hope smiles from the threshold of the year to come, whispering, 'It will be happier.'


O zaman fazla da şeytmiyoruz direkt kategorilere geçiyoruz;


Yılın Sözcüğü
yılın Karikatürü
yılın  Dizisi
yılın Animasyonu
yılın Maçı
yılın Filmi
yılın Kitabı
yılın Fotoğrafçısı
yılın Kısası
yılın Sokak Performansı
yılın Şiiri
yılın Dumuru
yılın Keşfi
yılın Reklamı
yılın Şarkıları

8 Aralık 2018 Cumartesi

cumartesi kısası; komikli Daniel Koren vidyosu (yepisyeni!)


bu Daniel iyi dostum olsun isterdim; güldürürken düşün-dürtüyor beni o bakımdan.

mesela herkesin yaşadığı şehirde bir bankı gözüne kestirmesi 
ara ara aklına geldikçe bankı boş mu, oturan var mı orda filan diye yoklaması lazım.
mesela benim var bi bankım burda
bence şehrin en güzel bankı... 
fotosunu çektim geçenlerde...
şu

oturunca şöyle şeyler görüyorsun


1 Aralık 2018 Cumartesi

gecenin animasyonu; 'the blissful accidental death'

dutch winter blues




Geçen hafta hava eksi dereceye düşünce haliyle yatak döşek hasta oldum ama çalıştığım haftaya denk geldiği için yatak döşek olamadım ayakta vitaminler suplamentlerle geçirmeye çalıştım.
süründüm resmen. Hava berbat; depresif, karanlık, herkesin yüzü asık falan...Bi de sinterklas artı kristmas şeysi başladı tam oldu.

başlık modumuzu yansıtsa da
günün parçası güneşi çağırmak için Polo ve Pan'dan Canopee.

Bunun dışında acayip saçma birşey okudum bi kitapta; (çünkü burayı biraz daha gömesim var) Şimdi bunlar nerdeyse 1700'lere kadar elmadan başka meyve bilmiyorlarmış. Bir gün çinden portakal gelmiş ona çin elması demişler. öyle kalmış yani Hollandaca (üff öyle mi denir ona flemenkçe diyoruz; mesela belçika'da olsaydım flamanca diycektik) portakal 'sinaasapple' elma da apple. Bu nasıl bir kalaslık?  Hayır bi bak bakalım portakal'ın tadıyla yapısıyla elmanınki bir mi? nasıl aynı meyve olabilirler? Yuh! PES!
Gerçi sonra burda kendi yetiştirdikleri bütün meyvelerde tek bir tat tutturmayı başarmışlar nasıl yaptılarsa güneşsizlik etmeni de yardım etmiş sağolsun. Hemen hemen bütün meyvelerin tadı aynı diycem abartıyorum sanacaksınız. Valla öyle. Kışın özellikle  elma, şeftali, kavun ve mürdüm eriğini bir tabağa keseyim gözlerinizi bağlayayım ayırt edemezsiniz hangisi hangisi. Bi de yazı kışı yok bu meyvelerin hepsi her mevsim var. öyle bişey olur mu? Ama bura böyle.

Bu arada portakalla ilgili bir başka komedi de.
biz mesela bize Portekizden geldiği için Portakal diyomuşuz. Narenciye ve turunç biliniyor ve kullanılıyor oysa o esnada.  Onlar da naraç kökünden ve narenciyeden bozma naranja diyorlar iyi mi?

Bu da çok portakalsuyu içmekten  drifter'ın midesi bulanmış portakal kafası oldu.
Ben gideyim acık yatayım. iyi haftasonları herkese ozaman.


19 Kasım 2018 Pazartesi

Şimdi canlı: lofi hip hop radio - beats to relax/study to


Youtube'un canlı yayınları çok hoşuma gidiyor. Bi değişik radyo kafası.10398 kişiyiz. Parçaların isimleri yukarda yazıyor.  o sırada kediyi yoklamayı ihmal etmiyoruz.

10 Kasım 2018 Cumartesi

gecenin şarkısı; Lola Marsh'dan müthiş yorum!


https://www.youtube.com/watch?v=wTQxiGJzR_I

3 Kasım 2018 Cumartesi

drifter'ın düşünce balonu;

Derbinin 11'i sahaya çıktığı an:
- Belhanda mı o? Hoca çok yanlış baştan söyleyeyim!

ilk Golü attıktan sonra:
Hoca şu Belhanda'yı değiş gözünü seveyim golü de attık. Bak milletin sinirleri zıpladı artık.

ikinci golü attıktan sonra:
Hoca hadi ama Belhanda'yı al feguliyi filan sok. Donku öne çek; forvet oynasın zaten Donk bence.
bak bi gol yersek dağılırız çok fena beni dinle.

ilk gölü yedikten sonra:
vara yoğa var! tövbe estaaafuru
Eh Muslera! iş mi yaptığın?
Hoca sıktın artık şu belhanda'yı al diyorum!


ilk değişiklik
Hocaaa naaptın yahu onyekuru çıkar mı şu dakka?
Bari Belhanda'yı da al

Ohoo belhandayı al diyoruz Selçuğu sokuyosun!  Bak yedircen üçüncü golü o olacak?

Soldado ve Belhanda kafa tokuşturması diklenmesi şeysi sonrası;

bu Belhanda başımıza daha ne işler açacak acaba?

Maç sonu


Hasan Şaş!!!  
düşünce balonum şişerken haddini aştı ve patladı. 
eror!






27 Ekim 2018 Cumartesi

Puppy eyed John Mayer klipli Cumartesi parçası

Bizim kızların seçimi; klibe hasta oldum!


26 Ekim 2018 Cuma


başlarını gökyüzüne kaldırmadan cennet düşü kuranlar
şiirin çıplak bir adamla çıplak bir kadın arasındaki mesafe olduğunu duymuşlar mıdır?
diye sorar Ferlinghetti.

21 Ekim 2018 Pazar

Saygı Duruşu

Geçen hafta Hollanda, tarihinde ilk defa ekimde 28 dereceyi gördü.  Bazı ağaçlar yine bahar geldi sanıp bir hafta önce budandığı dallarından yeşil yeşil sürgün verdi. Süper saçma!  Millet kudurdu. Havuz partileri filan verdi insanlar... Gerçekten tuhaf bir haftaydı.

vaktim de vardı o gün Schveningen'e gidelim teklifini geri çevirmedim Amanda'nın.
biraz sahilde yürümece, birilerinin köpekleriyle oynamaca  filan... yazın kapanışını yapmak için daha uygun bir yer yok buralarda. Bungy tepesinde bir adam atlayış yaptı. Ne güzel vidyo çekerdim diye kızdım kendime fotoğraf makinemi çantaya atmadığım için. Böyle parçalı bulutlu filan oldu bi ara akşama doğru; kuzey denizi iyice bronzlaştı, ortam doğal sepya oldu, çok aşerdim makineye.

Iphonum da eski model diye burun kıvırıyorum, anneminki bile bundan fazla ayarlı efektli filan diye. Aklıma geliyor ben 'singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim' dediği Ara Güler'in. Mesele makine değil yani... huysuzluk mekanla yalnız kalamamaktan bir türlü... 

Özlemişim galiba bir ara sırf fotoğraf çekmek için gelsem keşke dedim kendi kendime. Sonra döndük. O akşam haberlere göz gezdirirken bir baktım Ara Güler ölmüş.

yani ölümle hiç yan yana koyamadığım biri daha...
ölmezmiş gibi geliyordu Ara Güler bana.
'ölüyo insan yahu' dedirten bir an yaşadım duyduğumda.
Bi boşluk bi donup kalmaca...

Mekanı cennet olsun.


    Bir daha dünyaya gelirse tramvay olmak istermiş! Anlaşılır bir şey! enteresan insandı.

1 Ekim 2018 Pazartesi

Rüya Şarkıları/ Berryman



öncelikle hemen düzeltiyoruz Dream Songs toplamda 385 şiirden oluşuyormuş toplam iki cilt; biri '77 Dream Songs' (1964) başlıklı diğeri 'His Toy His Deram His Rest' (1968)

Arkadaşlar ne Dream Songs ne John Berryman çevrilemez. Çevrilse de bişeye benzemez. Benzer de yazdığına benzemez. Çünkü yazdığı dilin grameri yok. Kimi zaman güneyli ağzıyla kimi zaman iki çocuk konuşur; hatta küfürleşir gibi, kimi zaman ağır zenci aksanı,kimi zaman sarhoş kimi zaman kafası iyi,  bir dolu yazım hatası , cümle düşüklüğü, anlam kayması... argo, bi sürü kısaltma;  Onun zamanında emoji olsaydı kesin bazı mısraları emojili olurdu kanımca.

Ama söylemeliyim benzersiz bir deneyimdi.

Haaa bir de Henri ve Mr Bones olayı var ki;
önce Henry'ye alterego dedik ama öyle alter ego olmaz olsun; evlere şenlik.
Yok bence alteregosu değil.
çevirecek olsaydım
'Adem' derdim.
isim çevrilir mi demeyin, bence şiirinde çevrilecek tek şey Henry. (abartıyorum tabi)
Mr. Bones da 'iyi dostu'  gibi bişeysi.

Pek bişey anlamadığınızın farkındayım onun için...
size en çevrilebilir olanlarından bir iki tane paylaşıyorum hadi yine iyisiniz. :D


#13
God Bless Henry. He lived like a rat,                                   Tanrı Henry'i kutsasın
with a tatch of hair on his head.                                            Fare gibi yaşadı mübarek,
in the beginning.                                                                    kafasında darmadağın bir kaç tel saç
Henry was not a coward. Much.                                            Başlarda,
He never deserted anything; instead he stuck,                      Henry korkak değildi. Fazla.
when things like pity were thinning.                                     Hiç bişeyi terketmezdi; onun yerine 
So maybe Henry was a human being.                                   saplanıp kalırdı, acıma gibi şeyler
                                                                                               iyice zayıfladığında.
                                                                                               O zaman belki de Henry insanoğluydu.
Let's investigate that.                                                            Bunu bir soruşturalım.
We did; Okay.                                                                       Yaptık; Tamam.
He is a human American man.                                             O bir insan, Amerikalı adam.
That's true. My lass is barking.                                             Doğrudur. benim kız havlıyor.
My brass is aching. Come & diminish me &
map my way.                                                                          Benim üflemeli ağrıyor.
                                                                                               Hadi gel ve eksilt  beni ve yolumu çiz.


God's Henry's enemy.                                                           Tanrı Henry'nin düşmanı
We're in business...                                                               Biz işbirliğindeyiz.
Why,                                                                                     Neden
what business must be clear.                                                Bitmesi gereken iş ne?
A cornering,                                                                         viraj almak
I couldn't feel more like it. - Mr. Bones,                              tam da havamdayım - Mr. Bones,
as I look on the saffron sky,                                                 Safran gökyüzüne baktıkça
you strikes me as ornery.                                                      bir adi gibi vuruyorsun beni.


(Tamam bu şiirden bişey anlamadık ama Henry ve Mr-Bones'la olan ilişkisini çakozlamak için iyi bir örnek; bir sonraki Dream song biraz daha Berryman'ın hangi kafalarda olduğunu anlatabilir)
Meşhuur 14 numara, google'da kendi sesinden vidyosu bile var.



# 14
Life, Friends, is boring. We must not say so.
After all, the sky flashes, the great sea yearns,
we ourselves flash and yearn,
and moreover my mother  told me as a boy
(repeatingly) 'Ever to confess you're bored
means you have no
Inner Resources. 'I conclude now I have no
inner resources, because I am heavy bored.
Peoples bore me,
literature bores me, especially great literature,
Henry bores me, with his plights &gripes
as bad as achilles,

who loves people and valiant art, which bores me.
And the tranquil hills & gin, look like a drag
and somehow a dog
has taken itself & its tail considerably away
into mountains or sea or sky, leaving
behind me wag.

yani türkçesi;

Hayat arkadaşlar sıkıyor. Böyle dememeliyiz tabi.
Nihayetinde gökyüzü çakıyor, koca okyanus hasret çekiyor
biz kendimiz yanıp sönüyoruz. (çakıyor ve hasret çekiyoruz) 
Dahası annem ben çocukken (mütemadiyen) derdi:
Sakın sıkıldığını itiraf etme, hiç 'özyeti'n kalmamış anlamına gelir.
Şu an açıklıyorum son tahlilde:
hiç 'öz yetim' yok. Çünkü bayaa iyi sıkılıyorum.
İnsanlar beni sıkıyor
edebiyat beni sıkıyor, özellikle iyi edebiyat,
Henry beni sıkıyor bütün o en az aşilinkiler kadar kötü olan
talihi ve şikayetleriyle,
ki o da beni sıkan insanları ve yürekli sanatı sever.
Ve sakin tepeler & cin, sürüklenmiş gibi görünüyor
bişekil kendisini ve kuyruğunu olabildiğince uzağa çekmiş bir köpek
dağlara veya denizlere veya gökyüzüne
arkada bırakarak; beni
sallayarak


# 36
The high ones die, die. They die. You look up
and who's there?
-Easy easy , Mr. Bones. I is on your side.
I smell your grief.
-I sent my grief away. I cannot care
forever. With them all again&again I died.
and cried , and I have to live.

-Now there you exaggerate, Sah.  We hafta die.
That is our 'pointed task. Love&die.
-Yes; that makes sense between , then? What if I
roiling &babbling & braining , brood on why
and
just sat on the fence?

-I doubts you did or do. De choice is lost.
-It's fool's gold. BUt I go in for that.
The boy & the bear
looked each other. Man all is tossed &lost with groin-wounds by the grand bulls,
cat.
William Faulkner's where?
(Frost being still around.)


Bütün o büyük adamlar ölüyor, ölüyor.
Onlar ölüyor. Sen yukarıya bakıyorsın kim var orada?
- Dur dur yavaş gel, Mr Bones. Ben senin tarafında.
kederinin kokusunu alıyorum.
- Ben kederimi uzaklaştırdım. Umursayamam
sonsuza kadar. Onlarla tekrar tekrar öldüm ve ağladım ve yaşamam lazım.

-Şimdi de sen abarttın, Sah. Ölmemiz gerek.
bize yazılmış görev bu; sev & öl.
- evet mantıklı.
Ama ikisinin arasında nasıl bir mantık var o zaman?
Ya ben kendi sorunlarıyla & boşboğazlık ederek & beyin ütüleyerek
neden diye haykırıyorsam
sadece bir çitin üzerinde oturup?

-Öyle yaptığından veya yapıyor olduğundan şüphem var.
Seçim kayıp.
- Tam bir 'enayi altını/fool's gold' ama ben ondan alıcam.
Çocuk ve ayı birbirine baktı. Adamım ikisi de atıldı ve
koca boğaların açtığı kasık yaralarıyla kaybettiler,
kedi.   
William Faulkner'inki nerde?
(Frost hala buralardayken.)


John Berryman böyle işte arkadaşlar;
bi müzik bişey açın da kendimize gelelim!

23 Eylül 2018 Pazar

Olive Kitteridge proudly presents 77 Dreams Songs!

Şu bir sezonda, hatta bir kaç bölümde lafı toparlayıp, diyeceğini diyen ve biten dizileri seviyorum. Tavsiye üzerine iki dizi seyrettim biri Sharp Objects. Amy Adams'ı severiz diye tereddüt etmedim. Hakkaten çekimler, renkler, müzikler, esrarengiz ambians (çok komik ambiyans yazınca zambiya, ambians yazınca ambulans olarak düzeltesi geliyor spellcheckimin) filan.

Neyse bence dizi olacak birşeyi yoktu. film olsaymış da olurmuş.

öbürü enteresan asıl; 
Olive Kitteridge. 
Kadına bitiyorum. Bende bağımlılık yaptı. İki gün görmesem google image'dan resmine bakasım geliyor o derece. 
Frances McDormand. 
Bunun bir de 4 bilbords Outside Ebbing Missouri diye bir filmi var. Görülesi! Oyunculuk göz yaşartıyor. Şov yapıyor!


Olive Kitteridge  Elizabeth Strout'un aynı isimli romanından uyarlanmış. Dizide Richard Jenkins ve Bill Muray de var ki McDormand'dan gözümüzü alabilsek onların oyunculuğunu da öve öve bitiremeyiz muhakkak. 
Asıl mevzuya geliyorum; 
John Berryman şiirleri. Bu mini dizi sayesinde John Berryman'ın 'Dream Songs' adını verdiği 77 şiirden oluşan ama aslında bu kısa şiirler pekiala tek bir şiir olarak da algılanabilen serisini keşfediyoruz. Freud'un dream-works prensipleriyle alteregosu Henri üzerinden stres yüklü dünyada hayatta kalma savaşı veren insanın hallerini anlattığı bu şiirlere ulaştım dün itibariyle. Acayip keyifliyim. Azıcık tadını çıkartayım bir ikisini paylaşırım ilerleyen günlerde.






  

17 Eylül 2018 Pazartesi

16 Eylül 2018 Pazar

Bahçeler, kediler ve başka bisürü şey!


Nereye varacağı belli olmayan bir patikanın ortasında bir kadın. Mevsim bahar, doğa renk cümbüşü... aksine siyahlar içindeki bu kadının bir elinde kağıt, bir elinde kalem. Kalem tutan eli havada ve bilinmeyen bir yere bakıyor; sanki yabani çiçeklerin bittiği kara ormana doğru... ilhamı orada bulacağını düşünür gibi...hatta sanki bulmuş gibi... Ve tabi çeşme ayrıntısı. Kadını yolundan çeviren asıl unsur.  'water of life/hayat suyu' Insanoglunun hayatta kalma , yaşama arzusunu sembolize eden Farsi kökenli -Rumi nin en çok kullandığı- meşhur metafor. Çeşmenin aynısının tıpkısı Cau Ferrat müzesinde...

Bu tablo bir Rusiñol arkadaşlar; ismi  'Alegoría de la Poesía' yani 'şiirin alegorisi'

Santiago Rusiñol  Barcelona'lı ressam-şair-ehlikeyif. Katalan modernizm akımının öncülerinden. Genç Pablo'yu en çok etkileyenlerden biri olduğu söyleniyor gerçi Picasso'nun etkilenmediği ressam yok o ayrı. 
Bahçeler, bahçeler... elit kesimden kadınlar (kendi çevresinin insanları... sonuçta hali vakti yerinde bir aileye doğmuş ) güneşli günler... hep pozitif bir sembolizm. Hayat ona güzelmiş gibi görünüyor.
Bir tablosu var yalnız; adı 'morfine' ! Morfin bağımlısı bir kadını yatakta çizmiş gerçekten etkileyici.  

Barcelona'ya 35 km uzaklıkta Sitges kasabasındaki hem evi hem atölyesi olan Cau Ferrat'ı 1893'de 'Güzellik tapınağı' ilan ediyor. 3. Geleneksel Modernizm festivali esnasında şu sözlerle;

 “the harmony the soul seeks so eagerly; it is the beauty the spirit dreams of; it is the perfumed essence that rises up like incense from the very depths of matter and takes the form of a cloud that envelops the heart of man [...] When beauty awakens, it opens the doors of the day; when it falls asleep, it lights up the stars in the sky; when it passes, the clouds know; they follow it majestically to the beyond, to the chariot of dawn or the beautiful farewell of the sunset. When it stops, it spouts poetry and sings random songs. When it dreams, all the poets dream, when it weeps, all souls tremble; and when it prays, man falls silent, the wind falls silent, the voices of the forest fall silent; and the windows to glory half open and the angels kneel"

Şair adam tabi olcak o kadar.
Cau Ferrat 1933'de public museum olarak halka açılıyor.

Sitges kasabası hakkaten şahane bir kasaba; Festivalleriyle ünlü. En önemlisi Film festivaliymiş; ekimde oluyormuş bu yıl kaçırmış oldum.


Nefis bir plajı var; falan, gezilesi bir yer. 

ama asıl Rusiñol ile ilgili başka bir yerden bahsedeceğim ben. Barcelona'ya ayak basıp oraya gitmezseniz hatırım kalır. 

Binsekizyüzlerin sonlarında Barcelona'ya yolu düşüp 'nerededir buranın ehlikeyifleri, yok mudur sohbeti güzel? diye' soran kişiye tarif edilen adres Casa Marti'nin giriş katı 'Els Quatre Gats' cafe, cabaret, bar işte ne derseniz. Barcelona modernista akımının şekillendiği bohem, sanatçı ne kadar ehlikeyif varsa toplanıp yiyip içtiği uğrak noktası. Katalanca '4 kedi' manasında ama bu bir Katalan deyimi. Marjinal, değişik, bohem insanlar için "a few people" manasında kullanılıyor.  Hani biz de deriz ya 'şunun şurasında üç beş kişi' diye... 

Buradaki 4 kedi'den biri Santiago Rusiñol. Oradan bağlanıyoruz. Fikrin hayata geçmesi ve sonrasında da hayatta kalabilmesi için sermayeyi koyanlardan başlıcası.
Fikrin babası ise Pe' Romeu; kafenin sahibi ve Kedilerden ressam, şair, yazar filan olmayan tek kişi. Ama işte fikir öyle güzel ki bir sanat akımının bir şehre doğmasına vesile olmuş.  Zamanında Paris'teki Le Chat Noir'de çalışmış.  Oradaki ortamın kralını yaparım ben Barcelona'da demiş ve Rusinol'la Ramon Casas'ı kafalayıp Meşhur Mimar Cadafalch'ın binasının giriş katına açmış cafeyi.



Duvarında Ramon Casas and Pere Romeu on a Tandem isimli şu resim var.


Sağ köşesinde şöyle açıklıyor: 'bisikleti sırtın dik süremezsin' yani iyi bişey büyük bişey yapmak için biraz farklı bir çaba, biraz ağrıması, geleneğin yıkılması gerekir baabında.

Yıl 1897, cafe açılır açılmaz ilgi odağı oluyor tabi sonuçta Barcelona küçük şehir duyan geliyor. Acayip bir sanat ortamcılığı, o şekil vur patlasın çal patlasın!  yemeklere gelince vasat diyelim ayıp olmasın ama içki kalite. Kimler geliyor kimler geçiyor kimler oturup kalkamıyor aklınız durur. Picasso 17 yaşında takılmaya başlamış mekana öyle diyeyim. sokağın başındaki afişi ona tasarlatmışlar, hala duruyor.  Böyle sürüp gidiyor bir dönem tatlı hayat ama 4 kedinin dördünde de para kazanma kaygısı olmadığından ve aaaa o bizim bilmemkimin kardeşi, aaaaa bu benim atöylede genç asistan parası az, aman Santiago'nun Paris'ten arkadaşı gelmiş yok Ramon bundan hesap almayın dedi derken cafe batıyor tabi...


Bunlar sergiydi, dergiydi biraz birşeyler denkleştirmeye çalışıyorlar ama nafile... o hayata can mı dayanır? Romeu batınca cafe de kapanıyor. Adamcağız tüberkülozdan ölmüş. Rusiñol ardından şöyle dokunaklı birşeler yazmış (yine):

«that picturesque place, full of dreams, which frightened the artisan; those pictures on the walls that the girls of the house could not go to see because they liked them too much; that smoke of pipes that made the parishioners of the house drunk of ideas; friend, who you deserve you it, sleep in peace. You had only made the good, and you do not have sorrow of leaving! Yes, we will miss you, and in you we will miss a period in the one that the fantasy made us live».

Yaa işte böyle. 
sonra İspnya İç savaşı herşey herkes bir yana savruluyor filan...
70'lerin sonlarında üç gastronom girişimci bir araya gelip 4 cats cafe'nin kapılarını yeniden açıyorlar o gün bugündür  aynı adreste bir tarih yatıyor. 


bu da 4 kedi kitabından bir sayfa Romeu'yla ilgili bişeyler anlatıyor herhalde Katalanca.




12 Eylül 2018 Çarşamba

excursionistas; drifter kafası gibi bişey!

'excursionism' diye bir kavram varmış okuyup öğreniyoruz.
insanın yaşadığı coğrafyayı keşfedip, görüp, tanıması; kültürüyle bağlantı kurması için yapılan gezi manasında kullanılıyor. Çok güzel, ne güzel tabi keşke herkesin fırsatı olsa. Gezmek görmek gibisi var mı? yok!

Bir de bu Katalanlarda assesyonculuk/klüpçülük almış yürümüş  hala da öyle. Hemen herşeye bir assesyon kuralım oradan yürürüz kafasında bakıyorlar.  O da hoş!

İşte bu excursionism Katalan rönesansı esnasında epey popüler olmuş bir kavram. Şairler, ressamlar, mimarlar filan hemen bir assesyon kurup üye oluyorlar başlıyorlar turlara... Entellektüel elitin disiplinlerarası etkileşim için bulunmaz fırsat saydığı bu turlara katılmayan kalmamış ... Gaudi maudi (maudi mi yazdım ben?) hepsi en az bir defa gitmiş.





Bu da eşli çocuklu filan excursionistalar. Ne şeker foto.