26 Ocak 2023 Perşembe

gecenin parçası; sha la shallala



Odalar arasındaki gezintisi, salonun meydanı gören geniş penceresinin önünde son bulmuştu yine. Elindeki porseleni içindeki çay hala sıcakmış da avuçlarını ısıtacakmışcasına kavradı ve nefes aldı. 

Bulutlar akşam üstüne doğru süzülürken öğleden sonra güneşini de peşlerinden sürüklüyorlardı.  ‘Ne ara dört olmuş?’ dedi kendi kendine. karşı sıradaki eczanenin elektronik bilboard’undaki 5 saniyede bir değişen fosforlu yeşil yazılar; önce saat, sonra tarih, sonra dereceyi gösteriyordu. Ne zaman meydanı kolaçan etmek için pencerenin önüne yaklaşsa bu fosforlu tabelayı takip ediyordu gözleri istemsizce.     Bakıyordu ve görüyordu da: fakat öyle bir yaşam seçmişti ki kendine,  çoğu zaman bu üç bilgiden herhangi birini bilmenin bir anlamı yoktu onun için.   

Önce saat, sonra gün, ay, yıl ve son olarak da havanın o an kaç derece olduğu. Buna rağmen sırf bakmış bulunduğu için sonuna kadar takip ederdi her defasında. Saat 15;48, tarih 22/01/2023, dereceyi tam seçememişti; elektronik harflerin bazıları birbirine benziyordu. 01 ve 07 uzaktan pekala karıştırılabilirdi. Gözlerini kıstı ve bakışını yoğunlaştırdı tam emin olmak için, ancak 5 saniye dolmadan emin olamadı ve yeniden saat’e dönen bilboard’u, derece bilgisi çıkana kadar takip etmeye karar verdi. Dışarı çıkacağı filan yoktu aslında, dışarıda havanın kaç derece olduğunu bilmeye ihtiyacı yoktu. Buna rağmen bekledi derecenin 1 mi 7 mi olduğundan emin olmak için. 

01c. 

Eczanenin tabelası onu oyalarken epey yaşlı bir kadın yarılamıştı meydanı bir uçtan bir uca. Kendi kökünden ve bastığı topraktan mütevellit bir canla ayakta duran yıllanmış ağaçlar gibi iyice eğrilmişti omurgası kadının. Yürüyordu. Evet kadın tam da o incelmiş ve dallarını göğe değil de topraga doğru uzatmış ağaçlara benziyordu. 

Kurumamıştır, yeşil de değildir artık, ama içinde öyle bir can ve güç vardır ki hala: kıramazsınız, gövdeden ayıramazsınız diğer kuru dallar gibi. Kadını gördüğü an ve kadının o anki imgesi yüzünden bunları mi geçirmişti içinden? 

 

Gözleri kadını takip etmeye başladı. kadın yürüdü, yürüdü, yürüdü ve meydanı bitirip, meydanın köşesindeki ışıklara kadar geldi; yaya geçidinde durdu.  Yeşil yanınca yavaşça hareket etti ve yanından hızla karşıya geçen insanlara, bisikletlere hiç aldırış etmeden,  tıpkı kabuğuna güvenen bir kaplumbağa gibi, kendi zarif salınımıyla, yayalara ayrılan sürenin tamamını kullanarak caddenin karşısına geçti. Kadının karşı kaldırıma vukuatsız varmış olması içini rahatlatmıştı. Sanki kadın yaya geçidinde ilerlerken karşıya varana kadar tıpkı heyecanlı bir maraton seyreder gibi nefes almamıştı. Kadını izlemeye devam etti. Nereye gidiyordu bu buz gibi soğukta, bu kadar yaşlı, bu kadar eğrilmiş omurgasıyla? Nereye?

 

Kadın karşı kaldırımın geridönüşüm konteynerlerinin olduğu köşeye yöneldi ve yeşil renkli şişelerin atılması gereken konteynerin önünde durdu.  Poşetinden çıkarttığı, uzaktan seçemediği ve şarap şişesi olduğunu düşündüğü veya o an öyle düşünmek istediği şişeleri konteynıra attı ve biraz ilerideki durağa doğru yine yavaş ve biteviye yürüdü. 

‘Demek otobüse binecek!’ dedi kendi kendine. 

Kendisi O yaşa geldiğinde ve omurgası tıpkı ağaçların o dallarına benzediğinde, tüm kırılganlığına rağmen kıramadığınız hani… işte o kadar yavaşladığında hızı, ve yine de yürümek geliyorsa içinden ve otobüse binmek…

kesinlikle 01 derece olmamalıydı dışarıda hava. 

Yine Valensiya’yı düşündü, bir ay öncesini ve güneşli sabahları. Hatta tam o günü.  Tam 1 saat 18 dakika boş boş oturup kalkamadığı o banki düşündü. Herşeyin spontan bir sonsuzluğa yayıldığı o 1 saat 18 dakikayı…İçini sımsıcak ama sımsıcak bir nefes kapladı. O nefesi bırakmak istemedi bir an ve neredeyse tüm hücrelerinde dolaştırdı. Mevzu dönüyor dolaşıyor Valensiya’ya bağlanıyordu bir zamandır. 


....


Drifter hava dışarıda 01 dereceyken evine kapanmak suretiyle  bir yazmaya başlarsa onu kimse durduramazdı. 


Istanbul'a Waldeck geliyormuş nasıl içim gitti.




 







23 Ocak 2023 Pazartesi

kılıç ve beyin

Bulutlar akşam üstüne doğru süzülürken öğleden sonra güneşini de peşlerinden sürüklüyorlardı.  Ne ara dört olmuş dedim kendi kendime. 


Bunun gibi iki cümleyle hikayeye başlanabilirdi… de, kim oturup yazacak şimdi? onun yerine newsletter’ıma düşen 1920’lerdeki retro-fütürizm belgeseline takılayım dedim. 

retro-futurizm deyince de hep Cüneyt Arkın’ın ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ ındaki 'kılıç ve beyin' gelir aklıma. Hay allah. 

İzlediğim kısa dokümenter 1920’lerde yayımlanmış Science and Inventions diye bir dergideki görselleri anlatıyordu.  Retro-fütürizm, geçmiş dönem bilimkurgusu diye çevrilebilir.

Steampunk’dan bahsediyordu başında. 1920’lerdeki bilimkurgu, hala mekanik. Jules Verne ve H.G Wells kafası. Anachronistic teknolojiler, zeplinler, analog bilgisayarlar, bilgisayar öncesi hesap makinaları filan. 


Gelecekte steampunka geri döner miyiz diye düşünmeden edemedim. Enerji problemi gün geçtikçe hayata yayılıyor. artık herkes sürdürülebilirlikten bahseder oldu. Ama sürdürülebilirlik sürdürülebilir değil. Sürdürülebilir teknolojiler üretmek sürdürülemez bir ekonomi gerektiriyor. Ve bunu sadece Avrupa ülkelerinin zengin olanları bir miktar karşılayabiliyor. Elektrik ileride (çok uzak değil) ciddi problem. Su keza.  elektrikli araba mevzusu çıktı ve şehirler ona göre düzenlenmeye başlandı. Teşvikler vs. 10 sene içinde avrupa tamamen elektrikli arabaya geçecek dendi. Insanlar panikledi filan. Bu otomotiv şirketlerinin işine geliyor tabi. Yeni üretim yeni kasalar vs. Şimdilerde enerji probleminin buna izin vermeyeceği konuşuluyor. Yazın kapısı açık klima çalıştıran dükkanlara cezalar yağdı. Havaalanlarında yürüyen merdivenler durduruldu vs.  İşe bak. 

E bu durumda elektrikli arabalar yalan mi oldu acaba?  


Yarın retrofuturist tabir edeceğimiz bugünün zihni sinirleri bi hesap hatası yapıyorlarsa bu neye malolacak acaba? 

Oysa dünyanın hep ileri gideceğine dair bir inancım vardı. 


Ama sahne çok iyi.


Sarışın kadın : Başardınn!!!!  ( Cüneyt Arkın’a diyor. Bi kutu var elinde, onu uzatıyor kapağını açıp Cüneyt Arkın’a)

Cüneyt Arkın: hınnn??? (ya da ona benzer anlamsız bir ses çıkartıyor) Ilk defa konuşuyorsun. (Kadına diyor.)

Sarışın Kadın: kılıç ve beyin ölümlü insanın eline geçene kadar konuşamazdım.

Çünkü bu sırrı ancak ben biliyordum.


Kutuda beyin var, Cüneyt Arkın’in elinde de kılıç. Ele ele tutuşup sahneden bi çıkışları var ki…

Beyin hadi neyse de kılıcı görmeniz lazım. 


Film YouTube’da varmış, linki burada. 


https://www.youtube.com/watch?v=JKhHPdfmx8k





20 Ocak 2023 Cuma

Drifter's friday warm up #123

  

Drifter's friday warm up # 123 

https://open.spotify.com/playlist/5w1wHmoyPSU5HWU5TLyjLg?si=US8jnTxFSlmFCzK0Bq59yQ

1.  Chassol - Reich & Darwin - Chassol x Karen Ann x Yuksek rework  2. Gold Junkies- Melanie De Biasio 3.  La fete noire - Flavien Berger - 4. Does She? - Kid Francescoli , julia Minkin 5. Rafale - Alligator 6. Futuro Pelo- Adventures 7. Seratonin Rushes - Fujiya &Miyagi 8. Les Heros de Barbes - Juniore 9. Boney M Down -Lindstrom, Prins Thomas