14 Ağustos 2013 Çarşamba

yoldaki drifter'dan zamansız tutarek notları # 5

Bu arada şehirden uzak bir yerde epey durdum. Sahi ne yapmıştı şehir bizlere, aklıma bile gelmedi… çalılar diz boyu, sararana kadar bekledim, çalıların arası bir dolu yaşam, çalılar sararana kadar kimileri dayanamadı öldüler, kimisi yaşıyor fazla düşünmeden. ‘İçimde bir tedirginlik’ günleri geçmiş gibi, ara ara olurdu, ne zamandır yoktu, geride bıraktım. Böceklerden hiç ürkmedim, ürkebilirmiş gibi göründüm hep. Beni öyle bildiler. Sonra çok sıcak oldu, çok sıcak çok dert olmadı hiç benim için. Yağmur yağar toprak çamur olurdu, öyle de oldu bir ara, 
yağdı … çamur oldu…
ozaman neden çamurluk değil de bataklık? Ve tek bir bataklık ismi bile bilmediğimi fark etttim… bataklıklara neden isim koymuyoruz…şöyle büyücek bir bataklık bulursam ona bir isim vermeye karar verdim;   ıslanma devam etseydi biraz daha; çalılar sararmaktan vazgeçmek üzereydiler. Ben de çalıbozan bataklığı koyacaktım adını durduğum yerin.  Çok sıcak yine… üşümekten iyidir, ıslanmaktan iyidir,  yooo niye öyle dedim ki?  ıslanmak iyi geldi aslında.  Mühim değil bazen sözler düşünceleri kısıtlar ya da tam tersi olur. olmaz mı? ıslanmak fena bişey değildir diyeceğim buydu, çamur da pis değildir. üşümekti fena olan…sabaha karşı geliyordu o da…yıldızlar sönüyordu da ondan diyip geçiştiriyordum.
Yeniden ortaya çıkıyoruz, ellerimde karıncalanmalarla. Toprağa basıyorum. Nasıl da kasten ve bu sakinleştiriyor beni. Karıncalardan da küçük karıncılar bileklerimden yol bulup dizlerime doğru tırmanıştalar.karnıma varacaklar mı? onlara izin veriyorum, kaşıntıya aldırmadan, zaten çok sıcak ve kimseyi öldüresim yok. Belki de rüzgarda hareket eden çalılar sararırken oluyordu bunlar, toprağa basan insan hep tedirgindir.
Doğruluyorum başımı topraktan kaldırıp; hala toprağa basıyor ayaklarım. Yüzümü güneşten çektim, saçlarımın nemi boynumu serinletiyor, çok fazla böyle kalamam. Belki bir süre daha.

Sonra yürüdüm, sözcükleri durup beklemedim, onlar ağar ağar…yetişemezlerse geri döneceğim belliki... yan yatarsam toprağa yanağımı koyup, yüzümü güneşten çekebilirim boynumu ağrıtmadan. Çünkü güneş sadece yüzüme çok sıcak.

13 Ağustos 2013 Salı

yoldaki drifter'dan tutarsız zaman notları # 3

Yola çıkmadan önce almıştım kitapçıdan yeni çıkanlar rafında görüp;  Susan Sontag; 1947-1963 arasında tuttuğu günlükler ve defterlerin derlemesi YENİDEN DOĞAN;  agora kitaplığından ilk basımı Haziran 2013;  lise arkadaşım Begüm’ün çevirisi üstelik;  daha bir heveslendirdi beni bu durum. Begüm hem çok iyi çevirmendir hem de ne tatlı insandır.  Begüm’ü hemen arayasım geldi ama sonra dönünce ararım dedim; hep böyle oluyor, Salman Rushdie çevirilerini okurken de böyle olmuştu; Begüm’ü hep arayasım var ya neyse…
Sontag da
15 yaşında şöyle yazmış defterine;

“Bütün varlığım öyle gergin öyle beklenti dolu ki…”

tam sopalıkmışsın Susan Sontag...

yoldaki drifter'dan tutarsız zaman notları #2


uyanmamı bile beklemedin sabah alacağın olsun!
hayatta unutmam ben bu günü.
5 ağustos 2013'ü günlüğüme not düşüyorum. (evet hala bir günlüğüm var çok şükür.)
Rimbaud'dan şu satırlarla hislerimi anlatmak istiyorum;

"daha çok adaletten sakınmalı. -Hayat zor, alıklaşma basit, - duyarsızlaşmış yumruk, tabutun kapağını hafifçe kaldırmak, içine oturmak, boğulmak.. Böylece ne yaşlanma, ne de tehlikeler söz konusu: terör fransıza göre değil.
De profondis Domine, (Enginlerden seni çağırdım ya Rab!) ben ne aptalım!"

hocaya 86 yıl vermişler pes!


Ahmet Erhan sen de, bir gün daha ölmeseydin ya!
hatırladım bak şey dediğini bir anda;

'ölsem kimsenin umrunda olmayacak
öyleyse beni alnımdan öpsene toprak!'

gidiyorum ben ya!
bozburun kalkan 3.5 saat