17 Mart 2012 Cumartesi


bu derbiyi alıcaz; şampiyon olucaz,
işte bu da şarkısı...


16 Mart 2012 Cuma



Thom York demişken bir de bunların PJ Harvey ile düetleri vardı... (bu arada PJ Harvey diyince hep aklıma pj erhan geliyor ama alakası yok aslında, kadıncağızın adı polly jean,  benim de adım polly olsaydı ben de kısaltırdım, polly ve molly ismini hiç tutmam...)

"This mess we're in"
bu gecenin parçası olsun bari...



Can you hear them? 
The helicopters? 
I'm in New York 
No need for words now 
We sit in silence 
You look me 
In the eye directly 
You met me 
I think it's Wednesday 
The evening 
The mess we're in and 
The city sun sets over me 

Night and day 
I dream of 
Making-love 
To you now baby 
Love-making 
On-screen 
Impossible dream 
And I have seen 
The sunrise 
Over the river 
The freeway 
Reminding 
Of this mess we're in and 
The city sun sets over me

What were you wanting? 
I just want to say 
Don't ever change now baby 
And thank you 
I don't think we will meet again 
And you must leave now 
Before the sunrise 
Above skyscrapers 
The sin and 
This mess we're in and 
The city sun sets over me 


hayır herşey tamam da;

"we sit in silence
you look me
in the eye directly"

bu bölümde yıkılıyorum, sanki dizlerimden kırılıyor bacaklarım, öylece bombalanmış bina gibi yığılıyorum...

bu ne cüret ama? Insan nasıl bakabilir direkt gözlerinin içine?
yapamam, nasıl yapılır?








15 Mart 2012 Perşembe

tam iki saat kaldı. iki saat sonra 24 saattir sigara içmemiş bir insan olacağım;
"insan" burada kilit kelime.
çünkü bu süre zarfında inanın ne bir sinir krizi, ne bir şirretlik, ne bir çatışma...

neyse şöyle söyleyeyim, son sigarayı içtikten sonra (ah! dün gibi hatırlıyorum);
evet hemen 20 dakika sonra, kan basıncı normale dönüp kalp atışları yavaşlıyormuş; el ve ayaklar ısınırmış;
bu 20 dakikaya fazla takılmamak lazım, önemli olan ilk 8 saat...
kandaki karbonmonoksit seviyesi normale dönüyor ve oksijen seviyesi yükseliyor. ilk sekiz saati geçirince kendinizi temiz havaya çıkarın biraz nefes alın ciğerlerin kapasitesini zorlayın diyorlar; bu arada ilk sekiz saat içinde en az 18 tane craving geliyor...üff acayip yokluyor yani...
bir şişe şarap işe yarayabilir;
ben bu 8 saatin en azından 6'sını uykuda geçirdim...yani gece bırakmak mantıklı olabilir.

bugünü de yatakta geçirdim. müzik dinleyip, film seyredip, blog okudum (depresif olmayanları- en çok olağanüstü sıradana takıldım; bir de siminya'ya tabi.)
Emre'yi evden gönderemiyorum ama odadan atmayı başardım...bu sayede vukuatsız geçirdik bu günü diyebilirim.

cravingler azaldı gibi. yarın daha önemli bir gün; yarın bu saatlerde koku alma ve tat alma duyularımda değişiklik olacakmış; sinir uçlarımdaki hasar tamir olmaya başlayacakmış, sinir uçlarımda hasar oluğunun farkında bile değildim.

yarını da atlatırsam işim kolaylaşacak, bir tek derbiden korkuyorum, yani derbiden sonra mı bırakmaya kalksaydım şu sigarayı diyip duruyorum kendime...

filmi de seyrettim, sıradan bir rom-com; başındaki kadın erkek diyaloğu olmasa woody allen filmi bile demem.
"sevişirken ölümü unutmak ya da  ölüm korkusunu unutturan sevişme" beni biraz etkilemiş olabilir.
ama söyleyeyim o kız puppy bakışlı owen wilson'ı iki günde oklavayla kovalar...



ama bu Angus nasıl bir adamdır?
bu nasıl hisli bir erkek sesidir?
tom york vardı bir de...yok yok bu Angus başka...