9 Eylül 2018 Pazar

Torre Agbar

Eixample'nin ağaçlıklı tek şeritlik yollarını bitirip daha geniş bir caddeye varınca karşımıza çıkan bu saçmalığı gösterirken işte 'the giant vibrator of Barcelona' diyor Lynn. devam ediyor;


"Bunu buraya ne ara diktiler hiçbirimizin haberi olmadı - biraz da mahallenin dış çeperinde kalıyor- bir sabah uyandık hoppalaa...
Gerçi gece görmelisin çok acayip aydınlatıyorlar..."

Neyse bu muhabbetten sonra okudum öğrendim.
Binanın adı Torre Agbar, Jean Nouvel adlı fransız bir mimar tarafından 2005'de bitirilmiş. Lynn'e bakmayın onun kafası iyi, 34 katlı kulenin yapımı 6 yıl sürmüş. Yeşil Bina ödülü almış Avrupa konseyinden boru değil. Dizaynda ilginç olan; dış kaplamasındaki cam ve alüminyum paneller ototmatik olarak açılıp kapanmak süretiyle olabilecek maksimum doğal ışığı içe yansıtıyor. Gaudi'nin Sagrada Familiasından etkilendim aynı mantığı işlettim diyormuş Nouvel.


Gecenin espirisi ise;
renk değiştiren 45000 led panelle aydınlatılıyor ama ledler güneş enerjili olduğundan bu dev vibratörün aydınlatılmasının saati hepi topu 6$'a patlıyormuş. 




gece de görüntüsü böyle.
bizim köprünün ışıklandırması projesi için taa ozaman hürriyette haber çıkmıştı 1756 led kullanılıyor köprünün aylık elektirik faturası 80.000 tl diye. Şimdi ne oldu acaba fatura? Led teknolojisi bu kadar geliştiğine göre bizim sarfiyat da düşmüştür diye umut ediyorum.  

8 Eylül 2018 Cumartesi

drifter is back!

"pırıl pırıl güneşli olmakla birlikte , Cumartesi sabahı yine palto havası vardı ortalıkta..."

Allam bu iklime nasıl alışır insan?
sızlanmalarımdan anlayacağınız üzre Hollanda'ya intikal etmiş bulunuyorum.

Barcelona'da aklım,gözlerim,kalbim, böğrüm, ciğerim... işte işe yarar ne varsa orda kaldı. Ha bir de bilgisayarım... O, 'ben dönmem yazı olmayan memlekete beni buraya göm' dedi.
Huzuur içinde yat ey cefakar!

söz verdiğim gibi bir barcelona günlüğü tutamadığımı düşünüyorsanız çok yannış tanımışsınız beni. Tuttum! sadece dijital değil.
Yine birbirinden değişik izlenimler (bana göre tabi), pırlanta insanlar, alaca karanlık kuşağı hikayeleri, sanat ortamları dedikoduları falan filan...
Noolur yaz çok okumak istiyoruz dediğinizi duyar gibiyim.
Ayıbediyorsunuz tabiiki yazıcam.

önce size şu arkadaşları takdim edeyim.
'arkamdan konuşma' grubu ya da 'Habla de mi en presente' sokak müzisyenliğinden almış yürümüşler.  Dedim biz de de 'yüzyüzeyken konuşuruz' diye bi grup var, nezaketen etkilendiler.


bu da 
ev halleri 



canım üç sene önceki halleri; şimdi daha bi toparlanmışlar her biri düzgün bi kız arkadaş edinmiş filan; Barcelona'dan turneye çıktılar, Avrupa turnesi kapsamında yakında istanbul'a da geleceklermiş haberiniz ola...


  

29 Temmuz 2018 Pazar

özgürlük öpücüğü


Bu baktığınızda kocaman bir grafittiymiş gibi görünen duvar, aslında 6000 tane küçük seramikten oluşuyor.  Joan Fontcuberta'nın  El Món Neix en Cada Besada / The world begins with every kiss adlı eseri  Plaça d'Isıdre Nonell'de.
Kiss of Freedom duvarı diye sorarsanız tarif ederler.

Aslında Barcelona sakinlerinin ve yerel El Pais'in ortak çalışması.
El Pais gazetesi 2014'de Barcelona'nın düşüşünün 300. yıldönümü sebebiyle bir kampanya başlatıyor. İnsanlardan fotoğraf göndermelerini istiyor. Özgürlüğün bir ifadesi olduğunu düşündüğünüz her hangi bir fotoğraf gönderebilirsiniz diyor. 6000 fotoğrafın içinde yok yok. İnsanlar, binalar, heykeller, hayvanlar vs.vs. 6000 tane fotoğraf seramiğe basılmış. Çok etkileyici. insanın tek tek fotoğrafları inceleyesi geliyor ama birileri sürekli duvarla fotoğraf çektirmek istediği için fazla yaklaşamıyorsunuz. Bu durum biraz can sıkıcı.



Duvarın hemen yanındaki küçük tabelada da şöyle yazıyor:

The sound of a kiss is not as loud as that of a cannon, but it’s echo lasts a great deal longer.

yani;

Bir öpücüğün sesi bir mermininkinden daha gürültülü değildir belki ama yankısı çok daha uzun sürer.
-Oliver Wedell Holmes-



28 Temmuz 2018 Cumartesi

Barcelona'ya kaldığınız yerden...ve bir de sokak performansı!

Bukkadar global bir şirketin teknik servis hizmetinin bir ülkeden bir ülkeye bukkadar sinir bozucu şekilde değişik olmasına şaşırdım kaldım. 10 gün önce bilgisayarım sizlere ömür... Otopsiye götürdüm. 3 hafta ila 4 hafta alır dediler. Yok deve!
"iyi... datayı kurtarıp transfer edelim" dedim. Yeni yasa çıktı "dataya dokunamayız back up alsaydınız" dediler. "Time machine" diye bir şey varmış.  Barcelona'da Apple'ın kıçı kalkmış bundan bunu anlıyoruz. Sinirlenince de hemen "tranquila sinyorita" filan diyip adamı deli ediyorlar. Neyse çözdüm bişekil.

Barcelona günlüğüne kaldığım yerden devam edeceğim yani. Robert Hughes'un harika kitabı "Barcelona" eşliğinde "modernista" akımını ve Katalan kültürünü idrak ediyorum. 

Henüz Montjuic'e teleferikle çıkıp Miro müzesine gidemedim ; illaki gitcem. Kitapta da tam o kısımdayım. Çok enteresan bir tesadüf -tesadüf mü desem bilemedim, Hemingway sürprizli bir kişilik sonuçta- le karşı karşıyayım.

Jasint Verdaguer diye bir rahip-şair'in şu şiiri...

Dolça Catalunya,
patria del meu cor,
quan de tu S'allunya,
d'enyorça es mor.

ingilizcesinden çeviriyorum:

Tatlı Katalunya
kalbimin memleketi
senden uzakta olmak
hasretten ölmek demek.

"Enyorança" yani "sıla hasreti" 19. yy la kadar Katalan Edebiyatına bulut gibi çöken temel metaformuş. Şimdi bir zaman önce Miro'yla ilgili şu blogpostun https://justdriftingaround.blogspot.com/search?q=miro  son kısmında da not düştüğüm Farm ve Hemingway'in yorumunu hatırlatıyorum size.
 
Heyt be bir tabloya bakıp ne yorum yapmış diye düşünmüştüm. Vay uyanık meğer mevzuya hakimmiş. Miro'nun henüz yeniyetme bir sanat öğrencisiyken ilikerine işleyen metaforun farkındaymış. Eğer durum bu değilse ne diyim bilemedim.

bu da günün sokak hareketleri buyrun;




6 Temmuz 2018 Cuma

Art Nouveau’ ya giriş ve Gaudi demiş ki:


Doğa süslüdür!
süs renktir, pırıltıdır, ışıktır...
çiçekler binbir renktir. Aynı türden olsalar bile her birinin rengi; aynı renkten olsalar bile her birinin tonu farklıdır. Doğa hepsini müthiş bir estetikle takar takıştırır, zevkle taşır. Kırmızılar, maviler, sarılar, morlar; eflatunlar...
yeşile ne demeli? Binnn tonu yeşilin...

kontrast candır!

Akdeniz ışığı gibisi yoktur.
Muazzam bir armoni vardır Akdeniz ışığında.
Neden ?
çünkü ne yatay ne dikey düşer akdenize...

Kuzey ülkelerinde yataydır ışık ve azdır.
Tropiklerde sert ve dik gelir. işte onun için mimari Akdeniz’lidir.
çünkü mimari bir görsel sanattır. Doğadan ilham alacaktır Mimar.

Bi de krokodil derisi acayip bişeydir. Gökkuşağı gibi bişeydir.

(Yani kelimesi kelimesine bunları demiş olmasa da dediği bir sürü şeyden bunları anlıyorum;  özetledim size)


Art Nouveau’ya buradan gireceğiz demekki.  Mimaride Art Nouveau Katalanların adlandırmasıyla Modernizm ve bir visual artist olarak Gaudi’ye bu noktadan bakalım o zaman.      

La pedrera yani Casa Mila; Casa Battlio; Guel Parki ve tabiki Sagrada Familia. Hepsini anlatacağım yavaş yavaş.

Şimdi ömrünün son üc gününü geçirdiği Santa Creu hastanesinin avlusundayım. Tramvay çarptıktan sonraki 3 gün eskiden burada olan hastanede yatmış.  Artık burası hastane degil ; eczacılık fakültesi binası ve bir kütüphane var. Rambla’dan aşağıya inerken sağda Calle del Carmen veya calle del hospital aralığı gözünüze çarparsa hemen sapın ve bir avluya açılan kocaman eski bir kapı görene kadar ilerlerseniz kendinizi orada bulursunuz. Annem gunde 1500 tane whattsapp videosu gönderiyor olmasa iPhone 'storage full’ demezdi fotosunu çeker yapıştırırdım ama belki başka bir gün.

Şehrin göbeğinde ama sessiz sakin; aksam üzeri bir bank bulup oturup biraz Gaudi hakkında birşeyler okumak için çok uygun bir gizli bahçe.
Not; Sokağın basında da bir çikolatacı var CHÖK.








akşamüstü parçası; (gothic quartier - katedral meydani sokak performans)



Videoyu dün akşam çektim; taze yani! (rüzgar sesi biraz hışırtı yapmış gerçi... ama idare edicez artık)

bu arada...
Barselona’da sokakta çalıp söylemek icin baya baya seçmelere katılıp kazanmak gerekiyormuş. Sonra kurra çekiyorsun; mekan ve zaman için. Kafaya göre bi köşe kapmak yok yani. 

1 Temmuz 2018 Pazar

'Neydik ne olduk!' diye diye driftin’ in Barcelona!

Valla deniz-güneşe doyulmuyor! Barcelona 90’larin Turkiyesi gibi. Medeni! şen şakrak! her bakımdan cennet izlenimi veriyor. ( bu arada insan iç çekiyor neydik ne olduk diye.)  Amma! aynı zamanda aklı bir karış havada (burada da halkı bağımsızlık davasına uyutuyorlar), vurgunculuğa müsait,  bağımsızlık  derken faşizmin ayak seslerini duyamayacak kadar kavak yelleri kafasında bir Barcelona. Gelecekten geliyorum, bu saadet çok uzun sürmez görünüyor.  Ama Katalanlara (kadın, erkek, çocuk) hayranım. Gerçekten tatlı, kaliteli insanlar. (Izmirlilere benziyorlar biraz -90 ve öncesinin izmirlilerine ;b

Kendimi halk plajından ve deniz mahsülleri tapaslarından alabilirsem bu hafta; belki bir iki bina görür; mimaride art nouveau akımını yerinde idrak ederim; şu  'deli midir nedir’ diye arkasından konuşulan dahi Gaudi’yi iyice bi anlamaya çalışırım diyorum.

Bu arada o kadar da boş gezmiyorum. Gittim, çok kral bir retrospektif sergi gezdim.

Lita Cabellut.
Hala hayatta olan en beğendiğim ressamlardan biri. Ressam; şair vs. vs. Tam manasıyla sanatçı işte.
size de kıyağım olsun serginin 7 dakikalık videosu mevcut.
drifter proudly presents!



Enteresan bir kadın; özel bir hikayesi var.
1961’de küçük bir Aragon kasabasında -aslında çingene köyü diyebiliriz- doğmuş. 12 yaşına kadar Barcelona’da sokakta yaşamış, dilenmiş orda burda... sonra hali vakti yerinde bir Katalan aile tarafından evlat ediniliyor ve şansı dönüyor. Madrid’deki Prado Muzesine götürmüşler; orada Goya’yi görmüş vurulmuş.
Yetenegini fark etmişler ve sanat okuluna göndermişler. Böyle de insanlar var dünyada işte.
şimdi Hollanda’da yaşıyor. Büyük ölçekli portrelerde geleneksel fresk tekniği ile modern yağlı boya tekniğini kendine has biçimde - taklit edilemez şekilde- birleştirdiğini söylüyorlar sanat eleştirmenleri. Ben baktığımda gerçekten söyleyecek sözü olan biri yapmış bu resimleri diyebiliyorum.

size bir şiirini çevireyim: ('statement’ başlıklı)


Eğer fırça darbelerim konuşamasaydı;
gördüğümde bir perspektif yakalayabilmek icin
ayaklarım ileri veya geri bir adım bile atamasaydı
Eğer kafamda, çelişki ve şüphe hüküm sürüyor olmasaydı
gülüyor ağlıyor olmasaydım
beyazla kamaşmıyor, maviyle aşka gelmiyor olsaydım
ne yalnızlık, ne yalnızlık
olurdu bana kalan!



hybrid photography diyorlar; enstallasyon materyalini üc boyutlu efekt yaratacak sekilde fotoğraflıyor; bu da kendi yarattığı bir teknik 

27 Haziran 2018 Çarşamba

Barcelona’da summer solistice ya da San Joan festivali

Geldiğimden beri havai fişek patlatıyorlar. Ne ola ki dedim? En kısa geceleri kutluyorlarmış. Sokak aralarında, parklarda, teraslarda, plajda... havai fişekler, çatapatlar, kız kaçıranlar (gerçi kızların kaçtığı filan yok ya) vur patlasın, çal patlasın...
Biliyorsunuz böyle şeyleri öğrenmeye meraklıyım; historical background’u nedir filan... Onun için önüme gelene soruyorum haliyle. Bunlar da bizim gibi parti olsun da bağını sorma kafasındalar. Ama yok illa öğrenecem.  Barselonalı arkadaşım Lynn’e soruyorum. O bilir böyle şeyleri o da çok meraklı.






23 -24 Haziran en uzun gün; en kısa geceler...
Güneşin dünyaya bahşettiği enerjinin en fazla olduğu günler. Güneş verimliliği sembolize ediyor. Verimliliğini arttırmak ona biraz daha güç vermek icin insanlar da ateş yakıyorlar.
şimdiyse ; modern zamanların icadı havai fişek...

Sant Joan’in uç sembolu var: ateş, su ve otlar.
ateş saflığı sembolize ediyor; onun için ateş yakıyorlar etrafına geçiyorlar seyrediyorlar arınıyorlar:  su iyileşmeyi bu yüzden gece denize girip yıkanıyorlar; yaralar filan iyileşiyormuş ve son olarak otlar şifayı sembolize ediyor: rivayet o ki o iki gece yenen otlar şifa açısından 100 kat daha etkiliymiş.

Geç bunları...
Bu tarihlerde barcelona’da olacaksanız şanslısınız sabaha kadar çılgın partiler var. Bunu bilin yeter bence!




26 Haziran 2018 Salı

Ronaldo’dan hoşlanmıyorlar degil; hakkında baya pis konuşuyorlar!

Ispanyolların en sevdiğim yanlarından biri de tıpkı bizde olduğu gibi futbolun ve siyasetin sosyal hayatlarının, muhabbetlerinin bir parçası olması. (Hollanda’da asla böyle değil; hem futboldan hem siyasetten konuşan bir hollandaliya rastlamanız neredeyse mümkün değildir.) Ama burada, Futbolla hiç ilgilenmeyen biri bile o aksam maç olduğunu; kiminle oynandığını biliyor. Biraz daha zorlasan hakemin adını söyleyecek.

Bir de herşeye bizim gibi duygusal bakıyorlar.
Iran maçını izlerken Ronaldo gol atınca mevzu acıldı. Barcelonalılar abartılı şekilde Ronaldo’dan haz etmiyorlar. Katalan spor basını Ronaldo hakkında çok nadiren olumlu haber yaparmış. Ronaldo’yu severim; Messiyi sevdiğim gibi...Futbolcu olarak bir kademe de önde görüyorum Messi’den, ne yalan söyleyeyim.  Ben biraz övgüyle bahsedince suratlar düştü hemen.  Garipsedim koca koca insanlar neticede!



25 Haziran 2018 Pazartesi

tatil o zaman!

Sizin için nedir bilmem ama benim için tatil kendini unutmak.  Dayatılanı; kim olduğunu unutmak… anne olduğunu  çocuk olduğunu  koca olduğunu  öğretmen, bankacı, öğrenci, dişçi bilmem ne; artık cemiyet hayatında ne diyorlarsa size işte onu yoksaymak…
Yenilmiş olduğunu unutmak mesela…
böyle 36 derecelik hükmü olan bir enerji kaynağı olarak dolaşmak orda burda. Mümkünse başka bir yerde; bambaşka bir yerde…

Teoride iyi de; bakalım…

Derken kendimi yine barcelona’da buldum. 
Bu kez biraz uzun kalacağım. Bir Barcelona günlüğü yazacak kadar diyelim. 
Bu parça da Kahramanmaraş'tan ilk kez milletvekili çıkartmış CHP’ye gelsin. Kaldıysa öyle bir şey!


"in politics nothing happens by accident if it happens you can bet that it was planned that way."
-Franklin D. Roosevelt-



10 Haziran 2018 Pazar

çok güzel pazar #2


"Sylvia Says"
I sweep the cobwebs away
Rise from the slumber room
Kicking around come what may
Sell me a trick or two
The rising sky up above
Always au rendez-vous
Somewhere I've been dreaming of
Over the rainbow too

I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says
I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says

Picking my socks for the day
Quietly states my mood
Can shape the future with clay
Stars waltzing out in blue
All is beyond and above
Nothing like deja vu
This time I let down the gloves
Awaking to bring me through

I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says
I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says

What does the book have to say?
I really don't have a clue
If by the end of the day
Happy fool I salute
For what I'm about to receive
May the lord make me true..
..ly thankful, then I'll believe
Any crap, any cue...

I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says
I shut my eyes and all the world drops dead
Sylvia says
I lift my lids and all is born again
Sylvia says



bahsedilen şiiri bir de bu kız çok güzel okuyor.



6 Haziran 2018 Çarşamba

Herkesin cehennemi kendine!

Robert Rauschenberg’in ‘1958-60 Dante Çizimleri' ortalığa saçılmış, nispeten yüksek çözünürlüklü. Ancak idrak edebilmek icin Dante okumuş olmak yetmiyor maalesef; Altmışlı yılların; -Bin dokuz yüz altmış- mevzularına da hakim olmak gerek çünkü diyip parantez açıyorum: - büyücek bir parantez olacak ocakta yemeği olan varsa...
hatta zaten olay parantez onun için kapatmayabilirim de....

Rauschenberg kim?
Andy Warhol’dan bir adım geri at; Rauschenberg orada. Pop-Art’a önayak olmaktan sorumlu....

daha çok 'de Kooning tablosunu silen adam' olarak ün yapmış bir sanatçı, grafiker falan filan... Oysa Canyon (1959) çok muhteşemdir; yakından görmüşlüğüm yok ama görsem bayılırdım. Google’dan sorun derim. Sonra bir 'Yatak' tablo’su varki sanat tarihi kitaplarımdan birinde görmüştüm çok etkileyici bulmuştum.



Silme mevzuna gelirsek; o doğru.
Hakkaten bir Willem de Kooning tablosu satın almış ve silmiş.
Niye yapmış böyle bişeyi?

Yaa iste bunlara Neo-Dadaist diyorlar. Bi garip adamlar bunlar... Jasper Johns falan...

Neyse,
Fotoğrafın üstüne resim çizersen veya resmin üstüne ciklet kağıdı yapıştırırsan; bir ambalajın üstüne başka bir nesne kondurursan; artık o,  senin eserin mi olmuş oluyor tartışmasını bir garip noktaya çekiyoruz:

Başkasının yaptığı bir tabloyu silersen artık o senin yaptığın bir tablo olur mu?

Bal gibi olmuş bak! Altında kimin adı yazıyo?


soru o değil akıllım :b
Bir sanat eseri bir başka sanat eserini silmek suretiyle yaratılabilir mi?

önemli olan bunu yaparak ne statement ortaya koyduğun. Dönem o dönem statementsız sanat sanat değildir donemi!  mesela demiş ki: The artists job is to be a witness to his time in history! Inferno’ya buradan bağlanıyoruz.

Bi rivayete göre de feci kötü bi tabloymuş de Konning’in yaptığı! Kendisi vermiş silsin diye...


Dante diyorduk;

bak şimdi aklıma geldi anlatıyım.
bu Dante’yle ilgili hiç unutamayacağım bir lise anım var benim.

Edebiyat dersindeydik; Cahit Sıtkı’nın şiirindeki o dizeyi şöyle okudu bizim arkadaş:

Dantel gibi ortasındayız ömrün.

Hoca 'Dante' oğlum deyince;
'ben de yazım hatası yapmışlar düzelteyim dedim' diye üste çıktı bizimki.
Haberi yok garibin Dante’den falan.  Sınıfın bir kısmınınsa allahtan duymuşluğumuz var- gülüyoruz karnımızı tuta tuta.

Birden arka sıralardan sinsi bir soru geldi:
Herşey 'Hocam şair burada neden Dante gibi ortasındayız ömrün diyor?' sorusuyla başladı ve acayip bir tartışma alevlendi aslında arkadaşın değil, hocanın cehaleti sebebiyle.

Soruya dikkat!

Hoca da herkes gibi Ilahi Komedya'yı tabiki okumadığı ve de Dante hakkında son derece yüzeysel bilgi sahibi olduğu için,  danteli de düzelttiğine bin pişman- lafı geveleyerek; Dante’nin Ilahi Komedya’yı 35 yaşında yazdığını ve orada 35 yaşın ömrün yarısı olduğunu söylediğini filan zırvaladı.  Bir sınıf otoritenin bir anlık boşbulunmasını yakaladığında ne olursa o oldu.  Gırgıra başladı sınıf. Kimisi dedesinin 80 yaşında babaannesinin 50 yaşında öldüğünü söyleyerek aklınca böyle bir genelleme yapılamaza getirdi.  Kimisi kafiye bulamamış Dante demiş ; Dantel dese daha mantıklı olurmuş; dantel sonuçta masanın ortasına koyulabilir birşey diye mantığı sulandırdı... yani bi dolu rezillik.

Sonradan öğrendik Tarancı’nın neden dantel değil de Dante dediğini o mısrada.

Dante 1265 doğumlu: Ilahi Komedya'yı 1307’de yazıyor yani 35 yaşında değil. Ama ilahi Komedya şöyle başlıyor:

Nel Mezzo del cammin di nostra vita mi ritrovai per una selva oscura; 
yani
Hayat yolumuzun yarısında kendimi karanlık bir ormanda buldum.

35 yaşında olduğunu söylemiyor ama; Cahit Sıtkı bunu nerden çıkartıyor?
yaa Cahit Sıtkı okumuş demekki Ilahi Komedya’yı önsözüyle birlikte; Ana Britanica’dan bakıp öğrenecek değil ya.

Olay şu : Dante 1300 yılında yani tam 35 yaşındayken Papa’nın düzenlediği jübile yılına katılmak icin  Roma'ya gider. Jübile yılı da 00; 25 ve 75le biten yıllar. Bu yıllarda papa günahları bağışlıyormuş.
ilahi komedi!
İşte aslında Dante’nin Ilahi Komedya’da anlattığı cehenneme seyahati, bu Roma seyahatinin alegorisi. Dante orada bu seyahatle olgunlaştığı ve ortamları, mevzuları sorgulamaya başladığını anlatıyor. Insan ömrünün yarısında bi cehenneme gidip gelirse diyor... gerisini tamamlayın artık.

Rauschenberg’den bahsedecektim nerelere geldik? Ama baştan uyarmıştım.

Bahsettigimiz Dante Drawings adı altında 34 çizimlik bir seri.  34 çizim Ilahi Komedya'nın en meşhur bölümü olan Inferno’nun 34 kantosu’nu yorumluyor. Çizimlerine koyduğu isimler Ilahi Komedya’nın  John Ciardi 1954 ingilizce çevirisindeki başlıklarla örtüşse de resmedilen Rauschenberg’in kendi cehennemi! Illüstrasyonlarda John F Kennedy, Richard Nixon filan gibi figürler göze çarpıyor. Daha pek çok figür var ama bilemiyoruz anlayamıyoruz; bu komedyayı anlamak icin klavuz lazım.

Düşünelim nedir ortam?  Savaş sonrası delilik; insan haklari hareketi; cinsiyet ve cinsellikle ilgili kaynamalar; anti komunist paranoya vs. Tabi çok muhafazakar bir donem olduğu düşünülürse meramını biraz üstü kapalı anlatmak akıllıca olmuş.




son bir Rauschenberg alıntısıyla bitireyim bu yazıyı istiyorum ilginç bulan gerisini internetlerden araştırsın öğrensin.

demiş ki;

Screwing things up is a virtue. Being correct is never the point. I have an almost fanatically correct assistant, and by the time she respells my words and corrects my punctuation I can not read what I wrote. Being right can stop all the momentum of a very interesting idea!

yani

işleri sıçıp batırmak iyidir; mesele hiç bir zaman doğru olmak olmadı. Bir asistanım var mesela; fanatiklik derecesinde düzeltme hastası; ne zaman imla hatalarımı cümle düşüklüklerimi  filan düzeltse yazdığımı okuyamıyorum. Bazen doğru yapmaya çalışmak çok iyi bir fikrin momentumunu bozabilir.
Bırak dağınık kalsın.


34 ilustrasyon da bu linkte incelenebilir. Afiyetle !
https://www.rauschenbergfoundation.org/art/series/dante-drawing



“From there we came outside and saw the stars” 
― Dante AlighieriInferno


1 Haziran 2018 Cuma

29 Mayıs 2018 Salı

drifter’ın düşünce balonu

yappmiyim yappmiyim diyorum dayanamıyorum.  şampiyon da olduk, bi sus sesini çıkartma ama yok! buna yorum yapmazsam valla uyuyamam!

Aziz’ciğim demiş ki: (Sözcü’de gördüşurda : http://skor.sozcu.com.tr/2018/05/29/aziz-yildirimdan-aykut-kocaman-ve-altyapi-aciklamasi-734571/)

“Aykut karakterli bir çocuk, teknik adam. Dürüst, namuslu birisi. Toplumda böyle insanları bulmak zor. İşini seven, size zarar vermeyecek pozisyonda çalışan birisini bulmak gerçekten zor. Aykut’un bir hatası var. Çabuk morali bozulan, her şeyde % 100 sorumluluk aldığı için, yanlış giden bir şeyde hemen mutsuz olan bir kişi. Tüm dünyası hemen değişiyor. O an kırılma noktasını yaşıyor. Daha cesaretli olsa, ‘sonunda hesabını veririz’ dese hem kendisi rahatlayacak hem biz rahatlayacağız.”

Birinci cümleden 'teknik adam’ tamlamasını çıkart. Sanırsın kötü bir sezon geçirmiş  yıldız adayı futbolcusundan bahsediyor.

'çabuk morali bozuluyo;  yanlış giden bir şeyde hemen mutsuz oluyo' ne ya?

tam da bir teknik direktörde aradığımız özellikler :b

Canim Aziz ya... 
nerdeyse üzülcem Fenerli arkadaşlar için...

27 Mayıs 2018 Pazar

drifter’s pick! pazar akşamı şarkısı : şahane ain’t no sunshine cover’ı...


Yeni Netflix dizisi, Danimarka yapımı 'The Rain’ in soundtrackinden...
iddialı bir soundtrack!  

22 Mayıs 2018 Salı

Haftanın şarkısı; parcels/ tied up right now


so let’s  just wait a while ...

7 Mayıs 2018 Pazartesi

17 Nisan 2018 Salı

'söylemeyeceğim:  teslim olmak istemeyen bir şehir olduğumdan değil. Kuşat beni. Asıl sebep: derin ve de serin bir piramidim ben. Içimden geç; tüm odalarıma gir ve gizli geçitlerimi öğren. Fakat sen şimdi tam da küçük bir odanın önünden geçiyorsun ki onu kapalı tutmak isterim; ve sen anlayamazsın.  Bir sır var. Benim bile bilemediğim, sadece olduğunu bildiğim...' 

“I will not say: that is because I am a city that does not want to surrender. Beseige me. It is because I am a deep, cool pyramid. Go through me. Pass through all my rooms and know my subterfuge. But you are passing right by the little room that I want to keep closed, and you don't see it. There is a secret. I myself do not know it, I just know it exists.” 
― Hélène CixousThe Book of Promethea

15 Nisan 2018 Pazar

pazar günü şarkısı : DERBY DAZE



başakşehiri yendik diye!

28 Mart 2018 Çarşamba

çok güzel film!!


Tam bizim seveceğimiz türden!!!
iyi senaryo!

tr. altyazılı link burda!
veya 

çok güzel klip


parça eh işte! ama klip çok güzel olmuş.

23 Mart 2018 Cuma

son 15 yılda 3.3 oranında ömürü uzamış yurdum insanına cuma Şarkısı

https://soundcloud.com/awesometapesfromafrica/hailu-mergia-dahlak-band-wede-harer-guzo



22 Mart 2018 Perşembe

Turk Basın tarihinde 21 Mart 2018





   

Yeni Medya Imparatorumuz: Bıyıklı Yıldırım Paşa...  

Bence yakıştı cuk oturdu.
Hayırlara vesile olsun!



19 Mart 2018 Pazartesi

pazartesi şarkısı


hava -4’ten +4’e çıktı diye seviniyoruz! Andrew Bird dinleyip ıslık çalıyoruz!
en azından güneş var!
pollyannayım ben!

16 Mart 2018 Cuma

cuma akşamı warm up kafalar:


https://www.youtube.com/watch?v=kJZTcrB4boA

15 Mart 2018 Perşembe

Drifter’ın düşünce balonu;



vay namussuz ne sevimli yapmış siteyi de... ne yalan söyleyeyim Habeş tavuğundan alasım geldi!
bugun de biri twit atmış:
'Mehmet Aydın Turkiye’nin en büyük sığır çiftliğini kuruyorum dediğinde kimse inanmamıştı:)))’ diye... durup durup gülüyorum :)))Tövbe tövbe!

   

14 Mart 2018 Çarşamba

Gecenin stand up’ı Kurt Vonnegut’tan; on the Shapes of Stories



Aslında konuya A Man without a Country kitabında daha uzun değiniyor. Cindrella’dan sonra Kafka’ya ordan da Hamlet’e bağlıyor... Okunası!
Bu konuda yazdığı master tezi chicago üniversitesinden red yemiş ama kitap kim bilir kaçıncı baskıda... 





25 Şubat 2018 Pazar

22 Şubat 2018 Perşembe

Bugünlerde en sevdiğim şarkı bu:

buzzy lee - coolhand Nicolas Jaar abimiz yapmış.

19 Şubat 2018 Pazartesi

gecenin animasyonu: düşerken

                 

15 Şubat 2018 Perşembe

Son sahnesini görseniz de izlemek isteyebileceğiniz film: SWEET LIFE

(tür: pathetic-romantik)
Geçmiş sevgililer günü bayramınız mübarek olsun!

31 Aralık 2017 Pazar

DRIFTER AWARDS 2017 YILIN DUMURU

TIKLA TIKLA CEKINME:

http://bitcoin.tlkur.com

DRIFTER AWARDS 2017 YILIN SARKISI

DRIFTER ÖDÜLÜ The Babe Rainbow'un



Ama bunlar da bu yıl en severek dinlediğim parçalardı... Herkese iyi yıllar!


little big lies




Gus Dapperton "Prune, You Talk Funny" from Itsbongoboy on Vimeo.


AYAYAYAAY !!! BRATIO STEREO






25 Aralık 2017 Pazartesi

23 Aralık 2017 Cumartesi

DRIFTER AWARDS 2017 YILIN EN SUPER FILMI

Bu sene hakikaten hoşuma giden bir kaç film seyrettim: hiç biri 2017 yapımı değil ama olsun.

ilki PATERSON: onun linki burada:

https://justdriftingaround.blogspot.nl/2017/03/paterson-diyorum.html

sonra

Saygin Vatandas diye çevirmişler:
Orijinal ismi : El Ciudadano Illustre; Hiç fena degildi.







fakat bu yılki ödül Adult Life Skills’e gidiyor.


yani öyle 'hilariously funny' filan degil ama samimi; tatlı bir film.


DRIFTER AWARDS 2017 YILIN 'EKSIK BIRSEYLER VAR'I

22 Aralık 2017 Cuma

DRIFTER AWARDS 2017 YILIN SOZCUGU

Bu yılın kelimesi oxford dictionary tarafından YOUTHQUAKE seçilmiş:
anlamı şu  linkte; merak eden okusun.

https://en.oxforddictionaries.com/word-of-the-year/word-of-the-year-2017

The Guardian yazarı Martin Kelner şu yazısında;

https://www.theguardian.com/commentisfree/2017/dec/18/word-of-the-year-2017-oxford-dictionaries-youthquake

scheerfatigue; trumprace; onnan-occupier; mudclear; gorpcore  filan gibi alternatiflerden bahsediyor.


geçicen bunları bir kalemde!

Bu yılın sözcüğü  'YOK HUKMUNDE’ var mi ötesi?

DRIFTER AWARDS 2017 YILIN FOTOGRAFÇISI

Bu yılın fotoğrafçısı Tim Walker/ Alice in Pirelli-land ! 





DRIFTER AWARDS 2017 YILIN ŞİİRİ


“May your love for me be 

like

the scent of the evening sea



drifting in

through a quiet window



so i do not have to run

or chase or fall

... to feel you



all i have to do

is 

breathe.” 

― Sanober KhanA Thousand Flamingos



Türkçe’ye böyle çeviresim geldi;


aşkın 
deniz kokusu gibi olsun
-akşamüstü-
denizin kokusu nasıl savrulursa sessiz bir pencereden iceri
öyle...

yani koşmak zorunda kalmamalıyım
pesinden;
ya da düşmek...

hissetmek icin seni,
nefes almam yetmeli...




Sanober Khan is a Mumbai-based poet and freelance writer. Her work has been published in various journals, including the Taj Mahal Review and the First Literary Review-East. In 2012, her first book "A touch, a tear, a tempest' was shortlisted for the Muse India National Literary Awards. She enjoys reading poetry from around the globe as much as she enjoys writing them.