20 Temmuz 2024 Cumartesi

Drifter’la Prado’yu gezmek…#1


Drifter’la müze gezmeyi özlemişsinizdir diye düşünüyorum. 


Dedim ki temmuz sıcağında ne yapılır?  

-tabiki müze gezilmez; kışlar çuvala mı girdi drifter? 

Ama rüyamda velasquez’i ve küçük prenses Margaret Theresa’yi gördüm naapcan? 

Drifter rüyalarına verdiği anlamlar ve ani kararlarıyla meşhurdur. 

-dedim ki kendi kendime;  ben neden henüz Las Meninas’ı görmedim? 

Ben! 

Ki!

Bir vintage moda ikoncanı olan ben!   küçük prensesin yıl 1656 barok outfit detaylarını yakından görmeden mi öleceğim?


Yil 2024 

İstikamet Madrid Prado Müzesi. 


İşin aslı ruhen yorulduğum bir muayyen donemimde fabrika ayarlarıma dönmek için kendimi bir müzeye atmam gerekiyordu ve epeydir görmek istediğim bir kaç tablonun bir arada sergilendiği Prado’yu tercih ettim.  Temmuz’da yabancı turistin en az olduğu ispanya şehridir Madrid, bir de öyle birşey var. Turist niye Ankara’ya gitsin gibi birşey


Biraz Prado müzesinden bahsedeyim. 

En ciddi Velasquez ve Goya koleksiyonuna sahip. Son derece zor gezilen bir müze çünkü saçma bir mantıkla rota çizilmiş.  Ön hazırlık yapmadan girerseniz çok sıkılabilirsiniz ve müze haritasında belirtilen tabloları bile göremeden çıkarsınız. bu uyarımı dikkate alın derim.  Diğer seçenek rehberle gezmek ki bence süper gereksiz ve çok pahalı. okuyanlarım arasında tur rehberi olan yoktur diyerekten sallıyorum dikkat! Bugüne kadar wikipediden öteye birşey anlatan ilginç bir detay yakalayıp kafa yoran bir tane bile rehber görmedim. Ayrıca bir müzeyi rehberle geziyorsanız onun planına tabisiniz, istediğiniz tablonun önünde istediğiniz kadar duramazsınız.  Hayatımda bir kere rehberle müze gezecek oldum hiç bir keyif almadım akşam kitabı okuyup ertesi gün müzeye tekrar gittim. Benim kadar müze delisi olmasanız da ön hazırlık herzaman iyidir. 


Drifter kardeşiniz bunun için var zaten sizi Prado müzesine hazırlamak için…

Başlıyoruz o zaman.


17 yy  ispanya: 

denizlerin hakimiyiz dolayısıyla nerden geldiği belli olmayan bissürü altınımız var… uuu beybi zengin miyiz neyiz?  Mağriplilerden de kurtulduk turbo katolikleşme kafasını topluma işledik mi sırtımız yere gelmez.  O zaman haydi kilisecilik…


Ve fekat;

Bu arada tehlike Jaws müziğini vermiş alttan. Almanya’da Luther diyorum… 

Nemünasebetçilik. Ben ona öyle diyorum kısaca. 


Protestanlık = nemünasebetçilik :p 

Ne münasebet kilise alacakmış bütün altını… gibisinden.



Yani tehlike büyük o yüzden;

mendil kadar tavan bulsalar Meryem , İsa, melekler, kuzu filan çizilecek.  

Ressam aranıyor. 


İşte Prado müzesinin giriş katındaki salonların yüzde sekseni size bunu anlatıyor ve özel bir fetişiniz yoksa fazla sardırmamanızı öneririm. Aslında bayağı hipnotize edici bir huşu salıyor tablolar ama müze çok büyük yormayın kendinizi giriş katında.


Öyleyse devam edip biraz Velasquez görelim. 

Ne diyorduk? Hah Saraya ressam aranıyor. 



Habsburg sülalesi bi ilginç…hiç mi karışmamışlar bunlar? Philip II ve Philip III aynısının tıpkısı. sanırsın tek yumurta ikizi.  Philip IV ve kız kardeşi de tek yumurta olmayan ikizi. Hadi diyelim çocuk hem babasının hem halasının hem dedesinin hem büyük dedesinin aynısı oldu; havasından suyundan insan biraz ispanyol ifadesi taşımaz mı?

Bu tablodaki insanların ispanyol ırkıyla alakaları yok. 

Ya da Velasquez baya baya şıftırtmış. Veya söylentiler doğru mu?

Bu mesela benim çok garibime gitti acaba müzeyi gezen insanlar da benim düşündüğümü düşünüyorlar mıydı?


philippe 4 kendine planet King dedirtiyor ve sürekli portre siparişi veriyor. 

Bir yandan 30 yıl savaşları millet kan ağlıyor, adam kafayı portresiyle bozmuş.  Ah bi akıllı telefon çağına doğsaymış fenomen influencer…

Kral selfiye meraklı olunca Velasquez hemen boşluğu görüyor anında sarayın kapısında yatmacılık. 


Çok sıkıcı bir hayat gerçekten keşke birisi velasqueze deseymiş sen o güzelim yeteneğini ve bütün hayatını bu tuhaf sülalenin portrecisi olacam diye ne neden harcadın be güzel kardeşim? 


Birşey daha var. Hadi insan özenir, ‘bu kadar 4. Filip olmuşum benim de dedem gibi yakışıklı bi portrem olsun’ diyebilir anlıyorum ama sonucu görüp daha Israr etmenin ne anlamı var. Malzeme buysa Velasquez ne yapsın? Yine içlerinde en przentabl Philippe 2 gibi görünüyor. O da en en en max,  Justin Timberlake yani. 


Neys zaten biz outfitlerde kalalım. Velasquez’e portreci diyenler yanılıyorlar bana soracak olursanız ki sormasanız da söylüyorum bence velaskez moda fotografçılığının babası derdim. Bunu neden söylüyorum? Çünkü müzede philipler’den başka hatta çok daha ilginç kıyafetli saray insanının tablolaştırıldığını göreceksiniz bunların içinde soytarılar ve cücelerin fazla olduğunu söyleyebilirim. Ve yakaladığı detaylar, insan vücudu ve kıyafet ilişkisi, duruş, ifade ve stil armonisi vs çıplaklık imajı.  


İşte  bi bu noktada kalbimi çaldı Velasquez yoksa nato kafa nato mermer, boşa geçmiş bir hayat diyebilirim velasquez’inkine. Sanatı ve yeteneği için demiyorum. Kişisel gelişimi için diyorum.   Bir goya değil çünkü. Bunu neden söylüyorum? Sanatında bir transformasyon yok. onu görüyorsunuz. Ölene kadar aynı şeyi çizip durmuş.


Las Meninas’la ilgili söyleyeceklerime gelmeden önce bir ressama dikkat çekmek istiyorum. Yine Velasquez’le alakalı olduğu için. Juan Carreno de Miranda.

Saraya kraliçenin portrecisi olarak geliyor. Bana sorarsanız yine sormasanız da söyleyeceğim, müzedeki en görülesi tablolardan ikisi ona ait. Bu tabloları atlamayın derim. Arayın bulun, sorun.

Bu iki tablo Eugenia Martinez Vallejo tabloları. The Monster clothed and The Monster Undressed. 

İşte sanat tarihçilerinin ikiye bölündüğü noktadayız. 

En sevdiğim polemikler. 


Velasquez Las Meninas’ı 1656’da çizmiş. Tablo’da prenses haricinde bir çok insan var ve bu insanlardan iki tanesi ‘dwarfs’ tabir edilen sarayda kadrolu cüceler. entertainers diye de geçiyor ve Philip’in sarayında o kadar çok kadrolu ‘dwarf’ varmış ki inanamazsınız. hepsi birer şahsiyet düşünsenize portreleri çiziliyor veya tablolarda prensesin yanında resmediliyorlar. Bu noktaya dikkatinizi çekmek istedim çünkü Eugenia Martinez’le ilgili tartışma buradan başlıyor. 


Las Meninas’daki, sağ köşedeki Maribarbola ( bir dwarf ve prensesin maiyetinde) o kadar üzgün görünmüyor ama Eugenia bambaşka gerçekten içiniz parçalanıyor. ‘Neden’ diyip duruyorsunuz?  İsyan ediyorsunuz ama bir yandan da acaba o iki tablo olmasa nereden bilecektik? 


Eugenia’nın hikayesi şöyle. 

Saraya 6 yaşında 70 kilo olarak geliyor. Doğumu esnasında annenin yaşadığı bir komplikasyona bağlı prader willi sendromu gelişmiş çocukta. (Wikipedi öyle yazıyor.) Kimisine göre çok şanslı, bu sendrom sayesinde saraya alınıyor ve hayatı Kraliçenin yanında sarayın kadrolu ‘eğlendiricisi/soytarısı’ olarak garanti altına alınıyor. Kimisine göre ise hayatı boyunca obeziteden muzdarip ve her saray eğlencesinde bedeni teşhir edilen bir insan. 


Sonra bu Velasquezin gölgesinde kalmış saray portrecisi ressam Juan Carreno de Miranda Eugina’nin tablosunu yapmaya kalkışıyor. Iki tablo var birinde muazzam bir kırmızı balo elbisesi giydirilmiş. Ama elbisenin rengi Kumaşı detayları… masallardaki gibi. Diğer resimde ise çırılçıplak. Ve bu öyle bir çıplaklık ki mikelanjın şapel tavanına resmettiği boğumboğum etleri olan tatlı melek çocuklarla Michelin logosu sertliği arası bir imaj. Ve üstüne üstlük o kadar gerçek ki fırça darbeleri fotoğraf hissiyatında. Ve bununla beraber tek ilgilendiğiniz şey çocuğun yüzü, bakışı, gözlerindeki o kırıklık. 

Gerçekten üzülüyorsunuz. Asabınız bozuluyor, içinizden ve hatta dışınızdan küfrediyorsunuz ressama. Bu çocuğa bu işkenceyi nasıl yapabildin diye.  


Fakat bir an düşündüm. 

Bu en nihayetinde bir fotograf değil tablo. istese çocuğu daha mutlu bir ifadeyle çizebilirdi tıpkı o meleklerin bebekliğinde şekerliğinde pozitifliğinde. En azından bu kadar gerçekçi bir hüzünle çizmeyebilirdi çünkü söylüyorum gerçekten çok rahatsız edici. 

Öyleyse bunu bir amaca yönelik mi yaptı? Birşey mi anlatmak istiyordu, anlayana anlamak isteyene? O gün bu bir cesaret miydi? 


Bilemiyorum.

Ama şu gözlere bakın lütfen. 






Bir sonrakinde Goya'yı güzelleyeceğim inş. 

  


4 yorum:

buster dedi ki...

Negzel oldu ya gezme, özlemişiz hakikaten. Ve daha önce okumadığım ya da unuttuğum yazıları da okumuş oldum böylece. (Baya baya "müze" diye aratıp, evet.) Velazquez'in Goya ile aynı cümlede geçmesi kendisi adına bir onurdur ve drifter yine drifter'lığını konuşturup ilk moda fotoğrafçısı diye belki yaşasa onore bile olacağı bir yakıştırmada daha bulunmuştur, kendisini tebrik eder Goya güzellemelerini (ya da yeriyormuş gibi yaptığı güzellemeleri) bekliyoruz hahah

drifter dedi ki...

Ah evet ya; bunu hatırlattığın çok iyi oldu Buster’cığım etiketlemeyi bu kadar özensiz yapmamalıyım. 🫣 velaskez’leilgili benimle aynı fikirde olmana sevindim. Sergen’in Bobo için dediği gibi “adı güzel”hahahaha.

buster dedi ki...

Benim en güldüğüm anısı şu, belki bu karşılaştırma için de doğru anlatım olur hahahah:

Frikik olmuştur, Ahmet ile Sergen topun başındadır. Ahmet, Sergen'e "N'apıcaz abi," diye sorar. Sergen de, "Ne demek n'apıcaz, sen çekileceksin ben vurucam Ahmet," der.

Not: İlk yorumum da ne biçim yanlış bitmiş, "bekleriz" olacaktı.

drifter dedi ki...

Velaskez çekilmiş Goya vurmuş zaten çok doğru👌

Konuyla pek alakasız ama buna gülmeden geçemeyiz.
“Tabata bu takıma ancak baklava getirebilir” favorim 😆
Etikete sergen’i de ekleyeyim bari :)
Prado Müzesi; Velasquez ; Goya ; Sergen !