gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
8 Nisan 2019 Pazartesi
7 Nisan 2019 Pazar
Aktarmalı okumaları #2
Poetry dergisi 1919, ekim sayısında yayımlanan Wallace Stevens'ın şiiri; 'The Indigo Glass in the Grass'
ÇİMLER İÇİNDEKİ CAMGÖBEĞİ ŞİŞE
Hangisi gerçek-
çimler içinde bu camgöbeği camdan şişe mi,
Yoksa sardunya saksılı peyke, lekelenmiş şilte ve güneşte kuruyan tulum mu?
Hangisi gerçekten içine almış dünyayı?
Hiç biri, ya da ikisi birden.
çeviri: Talat Sait Halman
okumayı özlediklerim oluyor
gibi yazıyorum kendime...
-hani ıssız yolda yürürken kendine fıkra anlatıp kahkaha atan adam fıkrası var ya; arada elini sallıyormuş'geç allasen' der gibi. Ardında yürüyen adamın dikkatini çekmiş, yetişip sormuş; 'kahkaha atmanızı anladım da o arada yaptığınız el hareketi ne?' diye; ' eh bazen bildiklerim denk geliyor' demiş.
inoportuno
o günün kelimesi paraketa'ydı ve ben bu kelimeyi Sait Faik'in bir hikayesinden hatırlayıvermiştim birden!
otoparkta boş park yeri bulmak için kubera mudra.
Barefoot in the park -James Blake feat. Rosalia güzel parçaymış.
Sahaftan kitap almayı özlüyor insan gerçekten! Ah bir de aforizmalar olunca... lotarya çeker gibi aç hangi sayfasından istersen oradan yürü...
Lichtenberg'in Aforizmaları (Dost Kitabevi /2000 Ankara) çev: Tevfik Turan
okudukça garipsediğim bazı çıkarımlar... Enteresan.
- Şiddetli hırsla şüpheciliği bir arada gördüğüm çok olmuştur. (benim de bir kere görmüşlüğüm var!)
- kastettiğiniz insanları pekala biliyorum: Zihinden ve teoriden ibarettirler ve bir düğmeyi bile dikemezler. Safi kafa , bir düğme dikmeye yetecek kadar olsun el yok! (müthiş tespit çok güldüm!!!)
- insanların hala katakullilerle yönetilmesi gerektiğine göre , dünyada her şey yolunda olamaz.
(yönetildiği veya yönetilebildiği değil yönetilmesi gerektiği... ifade çok manidar)
- okuduğunun sana hükmetmesine izin verme, sen ona hükmet!
- Çok hoştur , yabancı bir kadının dilimizi konuştuğunu ve güzel dudaklarından hatalar döküldüğünü işitmek. Erkeklerde bu böyle değil ! (hehe yalan mı?)
- yazmak her insanda uyuyan sistemi uyandırmak bakımından mükemmeldir; ve yazan herkes de , yamanın içimizde olduğu halde daha önce açık seçik farkına varmadığımız bir şeyi uyandırdığını fark etmiştir.
- şimdilerde Fransızların o kadar sık kullandığı organizasyon kelimesi pekala bilim meselelerine de uygulanabilir. İnsanın bildiklerini organize etmesi için hipotezleri ve teorileri olmalıdır. yoksa herşey bir moloz yığınından ibaret olur.
- Rousseau der ki; sadece kendi anne-babasını tanıyan çocuk onları da tanımıyor demektir.
- Bence her fırsatta vazife icabı espiri yapmadan duramayanlardan daha berbat bi insan türü yoktur.
-Her fikir erkeği dişisini buldu. Ama onun kafasındaki fikirleri ya safi erkek, ya da safi dişiydi herhalde. Çünkü hiç yeni bir fikir doğmadı.
- Türkler kuru yoldan sarhoş oluyor, afyonla. (ahahahah bu nasıl bi tespit yahu?)
- Altın bir kural: İnsanları görüşlerine göre değil , bu görüşlerin onları neye dönüştürdüğüne göre değerlendirmeli.
.
.
.
ÇİMLER İÇİNDEKİ CAMGÖBEĞİ ŞİŞE
Hangisi gerçek-
çimler içinde bu camgöbeği camdan şişe mi,
Yoksa sardunya saksılı peyke, lekelenmiş şilte ve güneşte kuruyan tulum mu?
Hangisi gerçekten içine almış dünyayı?
Hiç biri, ya da ikisi birden.
çeviri: Talat Sait Halman
okumayı özlediklerim oluyor
gibi yazıyorum kendime...
-hani ıssız yolda yürürken kendine fıkra anlatıp kahkaha atan adam fıkrası var ya; arada elini sallıyormuş'geç allasen' der gibi. Ardında yürüyen adamın dikkatini çekmiş, yetişip sormuş; 'kahkaha atmanızı anladım da o arada yaptığınız el hareketi ne?' diye; ' eh bazen bildiklerim denk geliyor' demiş.
inoportuno
o günün kelimesi paraketa'ydı ve ben bu kelimeyi Sait Faik'in bir hikayesinden hatırlayıvermiştim birden!
otoparkta boş park yeri bulmak için kubera mudra.
Barefoot in the park -James Blake feat. Rosalia güzel parçaymış.
Sahaftan kitap almayı özlüyor insan gerçekten! Ah bir de aforizmalar olunca... lotarya çeker gibi aç hangi sayfasından istersen oradan yürü...
Lichtenberg'in Aforizmaları (Dost Kitabevi /2000 Ankara) çev: Tevfik Turan
okudukça garipsediğim bazı çıkarımlar... Enteresan.
- Şiddetli hırsla şüpheciliği bir arada gördüğüm çok olmuştur. (benim de bir kere görmüşlüğüm var!)
- kastettiğiniz insanları pekala biliyorum: Zihinden ve teoriden ibarettirler ve bir düğmeyi bile dikemezler. Safi kafa , bir düğme dikmeye yetecek kadar olsun el yok! (müthiş tespit çok güldüm!!!)
- insanların hala katakullilerle yönetilmesi gerektiğine göre , dünyada her şey yolunda olamaz.
(yönetildiği veya yönetilebildiği değil yönetilmesi gerektiği... ifade çok manidar)
- okuduğunun sana hükmetmesine izin verme, sen ona hükmet!
- Çok hoştur , yabancı bir kadının dilimizi konuştuğunu ve güzel dudaklarından hatalar döküldüğünü işitmek. Erkeklerde bu böyle değil ! (hehe yalan mı?)
- yazmak her insanda uyuyan sistemi uyandırmak bakımından mükemmeldir; ve yazan herkes de , yamanın içimizde olduğu halde daha önce açık seçik farkına varmadığımız bir şeyi uyandırdığını fark etmiştir.
- şimdilerde Fransızların o kadar sık kullandığı organizasyon kelimesi pekala bilim meselelerine de uygulanabilir. İnsanın bildiklerini organize etmesi için hipotezleri ve teorileri olmalıdır. yoksa herşey bir moloz yığınından ibaret olur.
- Rousseau der ki; sadece kendi anne-babasını tanıyan çocuk onları da tanımıyor demektir.
- Bence her fırsatta vazife icabı espiri yapmadan duramayanlardan daha berbat bi insan türü yoktur.
-Her fikir erkeği dişisini buldu. Ama onun kafasındaki fikirleri ya safi erkek, ya da safi dişiydi herhalde. Çünkü hiç yeni bir fikir doğmadı.
- Türkler kuru yoldan sarhoş oluyor, afyonla. (ahahahah bu nasıl bi tespit yahu?)
- Altın bir kural: İnsanları görüşlerine göre değil , bu görüşlerin onları neye dönüştürdüğüne göre değerlendirmeli.
.
.
destination:
.
31 Mart 2019 Pazar
Aktarmalı okumaları #1
Şimdilerde bi durup düşünmeye vakti olmayan (muhtemelen
durursa, la boom!) drifter’ın bir aktarmalı uçuş esnasında ‘Aynalı Denemeler’i
okurken kendini düşünür bulmuş gibi yapması üzerine notlar:
Ece Ayhan aşkımı hiç sorgulamadım sorgulamam. İlk dizede aşk
benimkisi… Ece Ayhan’ın Nilgün Marmara
aşkını hiç sorgulamadım sorgulamam. (Aşk sorgulama huyum yoktur zati) demiş ki:
‘Ben, Nilgün Marmara’yı İskenderiye’li , stigma’lı çentikli bir arkadaş
sayıyorum.’
“Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiç
bir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin
bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.” (Nilgün Marmara- Canım Sıkıntı
Sınırı şiirinden)
Eduard Munch- La danza de la vida (1899)
Kanat üstü cam kenarına denk gelmişim, kanadın ucunda
kanatlı at’a güneş vurunca pegasus’un logosunun hoş olduğunu düşünüyorum. Sonra
aşağıya bakıyorum. Dağlar boyutsuz. Cama yansıyan aksimde bir düşünce balonu
oluşuyor, tacımın hemen üstünde. “Ön bahçede barbekü partisinde kemikleri
sıyırırken dünyanın bir de arka bahçesi olduğunu bilmeyenler, bilip de
bilmezden gelenler, bilip de bilmeyenlere anlatanlar, bilse de oraya hiç çıkası
gelmeyenler, bi vesileyle çıkıp, çıkar çıkmaz hemen içeri geri kaçanlar…bir de
arka bahçedeyken üstüne kapı kapananlar var.
intihar için hep bir sebep bulunur, yaşamaya sebep çoğaltmak lazım.”
Mehmet Irgat: To ma masi to muni; ahbarın gıdın gıdın
gıllangur! (son şiirler s. 17) sanırım ilki rumca ikincisi Ermenice sinkaf
küfürleri ama yine de bana ‘akılötesi bir dil’in parçaları gibi geliyor.
“Ayıptır söylemesi Rimbaud” bölümü 1992 Beyaz
Tom Wilson kellet – ıts only you i talk to all day.
Özgünlük amuda kalkmak değildir
bölümünde; “Çanakkaleli melahattan bakarsak sivil tarihi daha iyi alatabiliriz
cümlesiyle başlayan paragrafı okurken uçak türbülansa girdi, Melahat’in
memeleri sallandı.
Gülin Tokat – Ece Ayhan muhabbeti:
EA: “Ben sıkı sinema diyorum.
Sıkı şiir deyince akla şunlar geliyor: Pound, eliot, Dylan
Thomas, Cemal süreya, ismet özel…
Yani şair sinemacı Tarkovsky! (…kara sinekler gibi
üşüşmüşler Tarkovski’ye… uzak duruyorum… oysa … ivanın çocukluğu filmini bizim
altın saçlı Nahit hanım bile
hatırlıyor.)
Acaba Jim Jarmush bir Jean vigo olabilir mi?
Jim Jarmusch’un Türk sinemasında bir karşılığı olmasını
isterdim. “
Gülin Tokat da iyi ama kim görecek ? diye soruyor bunun
üstüne…
Kim kimin sureti’nde
İlhan Berk – Madonna
Edip Cansever – Muazzez Abacı
Kendisi –Rasputin
Kim Yves Montand bilin…
Mehmet Fuat’ın maestro olduğu dinar bandosu’nda alt metin ne
ola ki?
Neyse İ’geceler Bay Attila İlhan. Bekleriz. (Ay hiç kin
tutmuyor, La lune ne garde aucune rancune)
Uçak inişe geçerken bizim Mithad Selim’e bir selam
çakıyorum, iki senedir uğramadığım istanbul’u bana update etmişliği için; metrosundan
metrobüsüne, kuş cıvıltısından, inşaat
gürültüsüne, vapurunun denizin üstündeki köpüğüne kadar… kıyılar mutedil, yabancı hissetmiyorum.
Etiketler:
demiş ki:,
ece ayhan,
eduard munch; Mithad Selim,
jean vigo,
jim jarmusch,
nilgün marmara
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)