gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
31 Ocak 2019 Perşembe
20 Ocak 2019 Pazar
gecenin parçası ; Open Again
canım Thom Yorke korku filmine soundtrack yapmış Suspiria. Hiç sevmem korkunçlu film ama izliycem. Albümün adı 'suspirium'
işte o albümden open again
işte o albümden open again
17 Ocak 2019 Perşembe
Ah Lanthimos ! veya 'The Lobster'
The Lobster'ı daha yeni seyrettiğin için utan utan yerin dibine gir Drifter!
Senin de alacağın olsun Lanthimos! Dogtooth'tan sonra ben ne bileyim daha çok seveceğimi çekeceğini.
çok beğendim, hayran kaldım, nasıl güzel seyrettim bilemezsiniz.
Adam bence dahi. Kesin dahi!
Clockwork Orange'dan sonra çekilmiş en çarpıcı distopya evrenini yaratmış. (çok mu iddialı oldu? bilmem.) 3 alternatifli üstelik, No way out yani!
Filmi deşifre etmeden biraz bahsetmek istiyorum:
şöyle bir gelecek düşünün; toplum düzeni sadece çift olanları kabul ediyor ve bildiğimiz anlamda insan kalmalarına, Şehir denilen yerde aslında bizim yaşadığımıza epey benzer bir hayat yaşamalarına müsade ediyor (Lanthimos'a göre bu da son derece distopik -bayağı berbat- yansıtılmış ya neyse). Couple'lıktan düşenleri mesela karısı veya kocası tarafından terkedilenleri rehabilite etmek için 'Otel' denilen zaman zaman ıslah evi, zaman zaman hastane zaman zaman da infaz yeri olarak işlev gören bir yere gönderiyor (zorla /yaka paça dersem yerinde olacak). 45 gün içinde çiftini buldun buldun; bulamazsan Otele kaydolurken bildirdiğin/seçtiğin hayvana dönüştürülüyorsun ve Orman'a salınıyorsun ki üçüncü distopya mekanı olan Ormanda, bir de Otel'de çiftini bulamayan veya sisteme karşı gelen asiler- filmdeki adlandırılışlarıyla 'looner' yani 'yalnızlar' yaşıyor. Onlar da süper bi grup insan. Rastgele biriyle çift olmayı reddeden , rehabilite olmayı veya şehirde yaşamayı da reddeden bu insanların bir alternatif olacağını düşündürtüyor size önce dahi Lanthimos, ama acale etmeyin diyor hemen ardından çünkü ne yazık ki mekanlar ve düzenler simetrik. Bütün film boyunca bir extreme'den öbürüne savruluyorsunuz ama tüm bu 'çıkış yok' evreninde hala bir çıkış umudu taşıyorsunuz son sahneye kadar...
Bunun dışında Lanthimos'un sinematografik dehasına hayran kalmamak elde değil, renkler, ışık, mekanların görsel tasarımı, tamamen algınızla oyun oynuyor, anestezi etkisi yaratıyor.
Seyretmeyenlerin iştahları kaçmasın diye fazla uzatmıyorum. Görülesi filmler listesine etiketleyip ekliyorum. Colin Farrel ve Rachel Weisz bi de Lea Seydoux oynuyor. 2015 yapımı filmde.
Senin de alacağın olsun Lanthimos! Dogtooth'tan sonra ben ne bileyim daha çok seveceğimi çekeceğini.
çok beğendim, hayran kaldım, nasıl güzel seyrettim bilemezsiniz.
Adam bence dahi. Kesin dahi!
Clockwork Orange'dan sonra çekilmiş en çarpıcı distopya evrenini yaratmış. (çok mu iddialı oldu? bilmem.) 3 alternatifli üstelik, No way out yani!
Filmi deşifre etmeden biraz bahsetmek istiyorum:
şöyle bir gelecek düşünün; toplum düzeni sadece çift olanları kabul ediyor ve bildiğimiz anlamda insan kalmalarına, Şehir denilen yerde aslında bizim yaşadığımıza epey benzer bir hayat yaşamalarına müsade ediyor (Lanthimos'a göre bu da son derece distopik -bayağı berbat- yansıtılmış ya neyse). Couple'lıktan düşenleri mesela karısı veya kocası tarafından terkedilenleri rehabilite etmek için 'Otel' denilen zaman zaman ıslah evi, zaman zaman hastane zaman zaman da infaz yeri olarak işlev gören bir yere gönderiyor (zorla /yaka paça dersem yerinde olacak). 45 gün içinde çiftini buldun buldun; bulamazsan Otele kaydolurken bildirdiğin/seçtiğin hayvana dönüştürülüyorsun ve Orman'a salınıyorsun ki üçüncü distopya mekanı olan Ormanda, bir de Otel'de çiftini bulamayan veya sisteme karşı gelen asiler- filmdeki adlandırılışlarıyla 'looner' yani 'yalnızlar' yaşıyor. Onlar da süper bi grup insan. Rastgele biriyle çift olmayı reddeden , rehabilite olmayı veya şehirde yaşamayı da reddeden bu insanların bir alternatif olacağını düşündürtüyor size önce dahi Lanthimos, ama acale etmeyin diyor hemen ardından çünkü ne yazık ki mekanlar ve düzenler simetrik. Bütün film boyunca bir extreme'den öbürüne savruluyorsunuz ama tüm bu 'çıkış yok' evreninde hala bir çıkış umudu taşıyorsunuz son sahneye kadar...
Bunun dışında Lanthimos'un sinematografik dehasına hayran kalmamak elde değil, renkler, ışık, mekanların görsel tasarımı, tamamen algınızla oyun oynuyor, anestezi etkisi yaratıyor.
Seyretmeyenlerin iştahları kaçmasın diye fazla uzatmıyorum. Görülesi filmler listesine etiketleyip ekliyorum. Colin Farrel ve Rachel Weisz bi de Lea Seydoux oynuyor. 2015 yapımı filmde.
13 Ocak 2019 Pazar
pazar kısası ve Inger Christensen
bu filmde Sonja'nın 'dreamers must dream like trees dream about fruit in the end' şiirini okuduğu Inger Christensen'in bir de şöyle bir şiiri var ki ben bayaa daha çok beğeniyorum!
If I stand
alone in the snow
it is clear
that I am a clock
how else would eternity
find its way around
12 Ocak 2019 Cumartesi
11 Ocak 2019 Cuma
Düşünce
D H Lawrence'ın 'Düşünce' adlı şiirinde şöyle bir dize varmış. John Berger 'bi fotoğrafı anlamak' kitabında alıntılamış.
"düşünce yaşamın yüzüne gözünü dikmiş;
yüzünden okunabilen ne varsa onu okuyor."
fotoğrafçının deklanşöre basmadan önceki anda gördüğü şey hakkında düşünüyor olduğunu hissettiğiniz fotoğraflar görmüşsünüzdür. O fotoğraflar sizi de düşündürtmüştür üstelik sadece yaşamın yüzünden okunanı değil, okunmayan başka pek çok şeyi.
yine de ben fotoğrafçının ne düşündüğünü fazla açık ettiği fotoğraflardan çok kaçamak düşündüğü, düşündüğünün bile farkında olmadığı düşüncelerinin yansıdığı fotoğraflara da çok bayılıyorum galiba.
mesela Sebastião Salgado onca sanat eseri fotoğrafının içinde şu fotoğraf ilgimi çekmişti.
sebebi postumuza gelecek olursak; Antisosyalist's blog geri dönmüş çok sevindim, şu adreste...
http://asosyalsosyalist.tumblr.com/
mesela Danny Lyon'un çektiği bu Bob Dylan fotoğrafını koymuş .
freeze time right now ! dedikleri türden bir sahne. Herkes bi alemde ve herşey fotoğrafta.
"düşünce yaşamın yüzüne gözünü dikmiş;
yüzünden okunabilen ne varsa onu okuyor."
fotoğrafçının deklanşöre basmadan önceki anda gördüğü şey hakkında düşünüyor olduğunu hissettiğiniz fotoğraflar görmüşsünüzdür. O fotoğraflar sizi de düşündürtmüştür üstelik sadece yaşamın yüzünden okunanı değil, okunmayan başka pek çok şeyi.
yine de ben fotoğrafçının ne düşündüğünü fazla açık ettiği fotoğraflardan çok kaçamak düşündüğü, düşündüğünün bile farkında olmadığı düşüncelerinin yansıdığı fotoğraflara da çok bayılıyorum galiba.
mesela Sebastião Salgado onca sanat eseri fotoğrafının içinde şu fotoğraf ilgimi çekmişti.
görür görmez vurulduğu bu kadına yazdığı şiir gibi bu fotoğraf.
sonra meşhur Diane Arbus'un şu fotoğrafı
Arbus burada ne düşünüyor?
Kürklü kadının başrol olduğu bir polisiye film çekmeyi mi? Dışarıya dalmış genç adamı mı? Yoksa
'you
New Yok
why
today?'
yazmayı mı?
sebebi postumuza gelecek olursak; Antisosyalist's blog geri dönmüş çok sevindim, şu adreste...
http://asosyalsosyalist.tumblr.com/
mesela Danny Lyon'un çektiği bu Bob Dylan fotoğrafını koymuş .
freeze time right now ! dedikleri türden bir sahne. Herkes bi alemde ve herşey fotoğrafta.
Etiketler:
asosyalist's blog,
bob dylan,
D H Lawrence,
Danny Lyon,
Diane Arbus,
john berger
6 Ocak 2019 Pazar
yılın ilk güzel parçası ve pazar modları
yeni yıl için çok süper kararlar aldınız ve uygulamaya başladınız mı arkadaşlar?
çayı şekersiz içcem, facebook'da layklamayı kescem, saçımı kestircem, çince öğrencem, yogaya yazılcam, pazarları koşuya çıkcam filan gibi...
iyi.
bu yılbaşında garip bi aydınlanma yaşadım (yarı-otistik filanım belki de) yeni yıla istediğin zaman girebiliyorsun aslında. Mesela ben bu yıl bi girdim sonra çıktım bi' iki saat sonra tekrar girdim filan. Sonra bi baktım yine çıkmışım. Şimdi diyorum ki ben aslında oluyosa mesela yeni yıla mart sonu filan gibi gireyim.
çünkü hava çok soğuk şimdi. o zamana kadar rölanti, koltukta uzanır acık dizi seyerderim, roman okurum, sigaraya başlarım mesela yeniden , mart sonu gibi bırakıcağım için...
şeyi yazcaktım; havai fişek hadisesini.
oldum olası ışıklı, ateşli, yıldızlı görüntüleri seyretmeyi sevmişimdir. Havai fişek seyretmeye de bayılırdım. Komşular bir gün öncesinden haber verdiler (Kosovalı komsularım var üç küçük çocukları var en küçüğü bayağı şımartılmış bi oğlan;komik bi tip. Arada görüyorum -üç kere filan gördüm- oyunu bırakıp tuvalete gitmeye üşendiğinden bahçelerinin köşesine işeyip oyuna geri dönüyor. annesi fark etse kıyamet kopacak.) Yılbaşı gecesi bahçede çocuklar için havai fişek çatapat filan patlatıcaz senin bahçede tutuşacak bişey varsa kaldır dediler. (Burada bahçeler evler gibi bitişik nizam o sebeple izin gibi değil de haber baabında) Allaaah dedim "ben de! ben de!". "Aaa tabi buyur gel ne demek memnuniyetle" dediler.
Böylece hayatımda ilk defa havai fişek attım. Berbat bir his. Bi kere çok gürültülü, ayrıca hemen hepsi de iyi patlamıyor. sonrası pislik ve kesif kokulu geniz yakıcı duman. Kuşlara da çok zararlıymış (gerçi ertesi sabah kuşlara baktım pek travma atlatıyorlarmış filan gibi görünmüyorlardı, aynen uçmaya konmaya ötmeye devam.)
Bu kadar.
1 Ocak 2019 Salı
DRIFTER AWARDS 2018 YILIN EN SUPER PARÇASI
Müziğiniz susmasın susturmayın aman ha!
yılbaşı gecesi çalmazsam olmazlardan canım Fellini Felin'le başlayalım.
çok güzel bi thinking of you cover'ıyla devam edelim.
bi mother & child koyalım arkasına
ordan müthis bir Amé remixiyle diamonds on the soles of her shoes
böyle böyle nicolas jaar abimizin bi güzide setine bağlarız
ama Yılın parçası diyorduk!
PROMISES tabiki! (aman ne dinledik bu parçayı bu sene; gittiğim her yerde çaldı durdu! kızın o kahkahası yok mu; bizi bizden aldı.) Çok remixi de yapıldı ama ben sadesini seviyorum.
o zaman "go get your everything" diyorum.
Herkese iyi seneler diliyor komşularla bahçeye havayi fişek patlatmaya gidiyorum. Burda usul buymuş!
Etiketler:
AME,
fellini félin,
nicolas jaar,
Paul Simon,
sister sledge
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)