14 Kasım 2019 Perşembe

ANCAK ABSURDE YELTENEN İMKANSIZIN HAKKINDAN GELİR.

John Biden’in oğlu ukrayna’da ne haltlar karıştırmış falan... bize neyse? Bugünlerde gündem bu ya: illa merak edicek drifter!
Donald Duck amcanın impeachment mevzusu...
Biraz gerçek fox biraz gerçek Cnn izliyorum,  tuhaf tuhaf şeyler fark ettim bu iki kanal arasında. Bir kere Fox alenen Trump’çi, Cnn açık muhalif o kesin.
Reklamlar çok enteresan geldi bana.
Mesela CNN’de dikkat çekici sayıda zenginlere yönelik sağlık hizmeti, tedavi, özel klinik filan reklamı var. Zor hastalıklar için özel tedavi reklamının televizyon kanalında yayınlanması aslında biraz sinir bozucu ve tahrik edici. Yani düşünsenize; adam mesela hasta; veya ailesinden biri hasta. ama dar gelirli ve tedavisini sigortadan karşılamak zorunda ve o özel klinikte yatamıyor, o tedaviyi alamıyor ancak standart tedavi uygulanıyor o da iyileştireceksin mi belli degil filan. Televizyonda gördükçe adamın gece gece siniri bozulmaz mı?  öbür kanalda da tam tersine mide sancısı hapı reklamı var. Gece hamburgere yüklenip midesi gaz yapmış dar gelirli Trump taraftarı adam için herhalde... Amerika kopmuş gidiyor yani... Impeachment hadisesinde henüz bir malumat edinemedim işi sulandırdıkça sulandırıyor demokratlar. Impeachment kelimesinin icindeki şeftaliden olsa gerek. Aksam kuşağı yorum programında Nagehan’ın amerika versiyonu olan kadının saçının balyajı nefisti yalnız hakkını vermem lazım.


neyse onu bunu bırakın da cumartesi çok güzel müzeye gittim onu anlatıcam.
M.C. Escher (böyle yazınca da rapçi ismi gibi oldu, komik oldu.)

hani elin kendini çizdiği karakalem resim vardır ya... İste onu çizen grafik dizayncıların ilahi kabul edilen Escher.



Müze Den Haag’da 'Inci küpeli kız'ın sergilendiği Mauritshuis müzesine 150 m uzaklıkta. Herkes Vermeer görmek icin Mauritshuis’a hücum ediyor ama bence, bu müzeyi kaçırıyorlar. Müthiş bir deneyim inanın. Escher’in ağaç uzerine oyduğu detaylar, litografiler inanılır gibi değil  insan işi değil. en azından normal insan işi değil bildiğin deli işi.

mesela woodcut çalışmalarından ikisi:






ama asıl infiniti takıntısı meşhur!





sonsuz merdivenler, merdivenden inip sonsuzluğa karışan insancıklar.
80’lerin bilgisayar oyunu grafiklerine ilham olduğu açıkça görülüyor.

ve bir de denizle gökyüzünün birbirine karıştığı; dolayısıyla balıklarla kuşların içiçe geçtiği, gerçeküstücüsülerle muhabbet eden, 'lucht en water’i var.


 Daliyle kapışacak işleri de var, misal:



Biraz da kendisinden bahsedeyim müzenin girişindeki hediyelik eşyacıda bir kitabi karıştırdım azıcık. 
birkere tipik Hollandalılardan bir takım farklılıklar gösteriyor kişiliği,  onu söylemeliyim. 
enteresanlık çocukluğundan başlıyor. Ufakken hastalanıyor.  1900’lerin başı. Özel eğitim alacağı bir okula gönderiliyor. Ama notlar berbat,  matematik geometri nanay. bi resim super. sınıfta da kalıyor. bundan bisey olmayacak herhalde deyip marangozun yanına çırak veriyorlar. Yaa kader iste ağaç oymaya orada öğreniyor. Ama ne oymak.
1920’de Amsterdam yakınlarında Haarlem’de Mimari ve dekoratif Sanatlar okulu’na kaydoluyor. Orada çizim ve ahşap isleri filan öğreniyor. 
zaten 1920’ler sanatın bir takim kavşaklara geldigi: virajlar aldığı yıllar.   

Aklı dışarda, daha dogrusu güneylerde. Akdeniz’de... excursion modasına kaptırıyor kendisini. Hanimi da alıp Italya’ya uzuyorlar.  Zaten litografların yüzde 90’ında italyan ve ispanyol hatta daha spesifik olarak endulus etkisi var en ince ayrintisina kadar amalfi’yi oymuş falan. 


gelelim sanat camiası tarafından biraz üvey evlat muamelesi görmesi;  görmezden gelinmesi mevzuuna:
onun perspektif oyunlarını sevmiyorlar, simetriyle asimetriyi bir arada kullanışını, ayna icinde ayna obsesyonunu, dışbükey görüşlerini...
biraz ağar kaçtığını düşünüyorlar butun bu matematikselliğin sanata. 
hatta şöyle bir cümleyle ifade ediliyor bu burun kıvırış:

his works have been thought too intellectual and insufficiently lyrical. 

 fazla entellektüel ve şiirselliği (lyrical’dan bahsettiği şiirsellik olsa gerek)yetersiz!!!




neyse Italya’da Mussolini donemi ve faşist düzen belli bir noktadan sonra sanatında grafiğinde olan etliye sütlüye karışmayan allahın Hollandalısı bir insani bile hayatından bezdirdiğinde (9 yaşındaki olguna Ballilla denilen faşist bir organizasyonun üniformasıni giydirmeye kalkınca okul yönetimi) 'hadi hanim toparlan’ diyerekten Hollanda’ya geri donuyor. 

hiç para sikintisi çekmemişler fayans işi yapmış ünlü köşklere filan. 






Müzede kendisinin ve ailesinin fotoğrafları da vardı. Ince adammış ağzından sigarası da hemen hemen hiç düşmüyor.


 bir de ‘demiş ki’ yapayım size son olarak.

Only those who attempt the absurd will achieve the impossible. I think it's in my basement... let me go upstairs and check.


ANCAK ABSURDE YELTENEN IMKANSIZI BASARIR. SANIRIM BODRUMUMDA OLACAK,  BEKLEYIN BI ÜST KATA BAKIP GELEYIM.















8 Kasım 2019 Cuma

André Breton’dan film önerisi

“Filmde kendi kendini çoğaltmak için bilmem hangi yolu bulmuş bir Çinli, tek başına, kendinin birkaç milyon örneğiyle birlikte NewYork'u istila ediyordu. Çinli, peşi sıra kendisi, gene kendisi, gene kendisi, gene kendisi olduğu halde, başkan Wilson'un odasına dalıyor, Wilson gözlüğünü çıkarıyordu bu durum karşısında. Benim için hepsinden çok vurucu olan bu filmin adı: "Ahtapotun Kollarında" idi.”

Alıntı Şuradan: André Breton, “Nadja.” Mitos, 2002

Bahsettigi film 'The Trail of the Octopus’ 1919 yapımı. Fransa’daki gösterim tarihi 1921: L'étreinte de la pieuvre adıyla...




27 Ekim 2019 Pazar

pazar modu


- ne var ne yok millet?
 hayrola drifter pazar pazar hal hatır sorasın mı geldi? yok mu şöyle civcivli birşeyler demeyin. Fırında tavuğum var ve yemek yapabilen bloggerlar bilirler ki tavuk uzuuuuun kalmalıdır fırında, yaklaşık bir saat filan. Evet ayrıca insan illa misafire fırında tavuk pişirmemelidir, bazı pazarlar sırf kendisi için, sırf canı yemek istedi diye; uzuuuun pişen fırında tavuklar hazırlamalıdır.

neyse iki lafin belini kıralım bu arada; 
Sibel'in tavsiyesi fleabag'i seyrettim. Lana Dunham'ın kızlarından sonra daha antipatik bir genç kadın bulup, daha patetik bir feminist dizi çekebilir miyiz ki diye zorlamış İngilizler. İngiliz dizileri niye böyle? nasıl böyle? Hem o kadar sinirbozucu hem de insanı böcek gibi yapıştırıyor ekrana? Yalnız halimize şükredelim valla;  ingilizlerin halini hiç beğenmiyorum; fena kopmuşlar gibi görünüyor.  kent insanının yalnızlığı filan iyi de, çöküşü bu kadar hardcore gözümüze sokmanın hazzı fena. Buradan bakınca brexit çok da anlamsız görünmedi simdi.  bunların biryerden çıkmaları şartmış hakkaten. Bu arada muze girişlerini hala kraliçe mi ısmarlıyor ingiltere'de? herneyse...

joker'i seyretmedim hala. Maria yüzünden. Tutturdu illa birlikte gidelim diye... haftasına bisikletten düştü. seinfeld'in bir bölümü vardı onun gibi oldu, elaine'in illa jerry'yle görmek istediği bir film var; bi saçmalıklar geliyor başına elaine'nin, gidemiyor. George'la jerry gitmiş bulunuyorlar falan... komik bölümdü.
belki ben de bir hainlik yapip giderim yarin, sonra maria iyileşip gitmek isterse görmemiş gibi yapar bir kere daha seyrederim ne var? Arkadaşlık bazen mış gibi yapmayı gerektirir. doğrucu davutluk sart değildir her zaman. dost acı söyler filan derler ya. bullshit! dost acı filan söylemez, söylememelidir. hayat acı söyler, dost göğsünde yumuşatır öyle indirir önüne; ben ona dost derim işte. acı söyleyen dost dost değil sosyopattır bikere. ben çok dürüst, en dürüst insanlardan hep korkmuşumdur. fazla dürüst insanla da çok anlaştığım söylenemez.
 yani böyle deyince biraz tuhaf oldu farkındayım ama siz anlamışsınızdır fazla uzatmıyorum. 
 /
sonuç olarak bir taraftar var bi seyirci var değil mi?
herkes ne olduğunu bilsin ona göre hesap sorsun. 
ben mesela kendimi ne yana koysam hiç bilemiyorum ama sürekli şu anlamsız sorular var kafamda. durduramıyorum. bu sıfır bonservis planı büyük icat sanırsam. (öyle de hesabım kıttır ya ondan herhalde.)
tendonidisgsdgljagljsv falcao kaç bitcoin eder diye yazsam google'a cıkar mi?
sıfır bonservis planı hakkaten dahiane!
bonservisi sıfır ama 3 sene boyunca her sene 7 milyon vercez 33 yasındaki tendonidisgjdsgfjagsdfglehfjdh sakatlığından muzdarip Falcao'ya!
şahane dahiyane...
fati hocami duyar gibiyim : sana ne kızım git tavuğuna bak kızarmış mı?
kızarıyor acele yok! 
o Fener dün 5 mi attı? 
Maaaaşallah diyelim ne diyelim?

 
/
infografiklere bayılıyorum . geçenlerde openculture'da rastladım. harward yazarlık programı profesorlerinden Ben Roth diye birisi okuma tavsiyesi infografikleri olusturmuş: 
felsefi kitap mi okumak istiyorsunuz, iyi de ne tür?






karar veremediniz mi?
şunu deneyelim:




son olarak da

   


yani takılın işte kafanıza göre. Ben bu aralar Anais Nin okuyorum; romanlarını hikayelerini filan değil. Günlüklerini... çünkü aslında romancılığından çok günlükçülüğü önemli onun. Gerçekten enteresan bir kadın tuhaf bir naifliği, bönlüğü var oysa ben onu hep anasının gözü kadınlardan sanırdım. yok öyle değil hakikaten başka bir gezegenden inmiş gibi.  

neyse Paris'te ana gündem Leonardo Da Vinci bu yıl. ölumunun 500. yılı. dunyanın dört bir yanından eserleri toplanıp Paris'e getiriliyor; segiler vs. 
bu arada tuhaf bir bilgiyle karşılaştım geçenlerde newsletter'larin birinde.
1502'de ilk Galata köprüsü önerisi babında 2. Beyazid'a gönderdiği mektupta şöyle demiş:
"a masonry bridge as high as a building, and even tall ships will be able to sail under it."
Neyini beğenmedilerse?

şimdi MIT'den bir ekip 3d modelini yapmış şöyle görünüyor:


2. beyazid'in ne yazik ki projeyi gözü tutmamış. Oysa emayticilerin söylediğine göre yapılsaymış bugün de duruyor olacakmış. Düşünsenize leonardo'nun yaptığı köprü Halicin üstünde duruyor olaydı şimdi !!!! peh!!!
2.beyazid'e biri bi don't be a fool çekseymiş keşke zamanında.

Neyse ne boş konuştum pazar pazar. Pilav yapcam daha.

 derbiyi de kaybetçez gibi bir his var içimde ne fena!

buyrun bu da moody pazar playlisti! afiyetle 

Talk to you later :D



 
 

20 Ekim 2019 Pazar

gecenin kısası günün şahsiyeti:Nelson Molina


hayran kalmamak elde değil adam çöpten müze yapmış.

picasso demiş ki:
 "her çocuk sanatçıdır asıl problem büyüdüğümüzde nasıl öyle kalabiliriz kısmında".
'every child is an artist the problem is how to remain an artist once we grow up.'


15 Ekim 2019 Salı

Gecenin şiiri

An Eastern Ballad

I speak of love that comes to mind:
The moon is faithful, although blind;
She moves in thought she cannot speak.
Perfect care has made her bleak.

I never dreamed the sea so deep,
The earth so dark; so long my sleep,
I have become another child.
I wake to see the world go wild.

Allen Ginsberg 1947


Ben aklıma estiği gibi konşuyorum aşktan
kördür vefakat sadıktır ay
O'ysa konuşamaz düşüncede dolaşır
solgunluğu fazla ihtimamdan

hiç bu kadar derin hayal etmemiştim denizi
yeryüzünü bu kadar kara; 
uykumu ise bu kadar uzun/ uykuma elveda
başka bir çocuk oldum şimdi ya
uyandım dünyanın çıldırışını görmek için.

gecenin vidyosu

13 Ekim 2019 Pazar

Soru

“Fakat sen, ey Zerdüşt,

hâlâ severken uçurumu,

Çam ağacı gibi mi yapmaktasın?–”

F. Nietzsche, Dionysos Dithyrambosları.

10 Ekim 2019 Perşembe

gecenin kısası : ABSTRACT

NETFLIX'den sahane design belgeseli Abstract'in yenisi gelmis!



eskisi burada!

9 Ekim 2019 Çarşamba

gecenin kısası; who is upside down?

 
Yıl 1960, Toronto Universitesi'nde fizik dersi!
Prof. Patterson Hume ve Prof. Donald Ivey Referans Çerçevesi neymiş onu anlatıyor.
filmi çeken yönetmen meşhur belgesel yönetmeni Richard Leacock.

7 Ekim 2019 Pazartesi

Drifter's Pick! dizaynda NØRDIC kopuşlar


          iste ben dizayn diye buna derim!
adam kendine issiz ada yapmis iyi mi? hem de kopenhag'in tam orta yerine.

Hakikaten enteresan kafalar.

Marshall Blecher and Magnus Maarbjerg, 
creative and multidisciplinary studio Fokstrot,

kesinlikle istiyorum bir tane!



2 Ekim 2019 Çarşamba

30 Eylül 2019 Pazartesi

29 Eylül 2019 Pazar

Brassaï, Paris ve Années folles

Bu sonbaharda Amsterdam Foam muzesi bi güzellik yaptı, bize Brassai'yi getirdi. Aralık sonuna kadar devam edecek sergi. Avrupa nostaljiyle avutuyor kendini; ama büyüsüne kapılmamak da elde değil.  Ne yıllarmış... Büyük Buhran'a rağmen bir kesimin 'vur patlasın çal patlasın' hayatı; bohemlerin savaş sonrası yaşadıkları deşarj; şehrin mekan olarak tüm bunlara olanak sağlaması... Tüm o unicorn insanların miknatıs gibi birbirlerini çekmesi... O dönemde batıda veya batıya dönük olup da (istanbul gibi) fransız etkisinde olmayan şehir olamaz zaten. Fotoğraflar iştah kabartıyor. Ben de dayanamadım bu yılı kendime Paris yılı ilan ettim.

Brassai'ye dönecek olursak; Macar asıllı Fransız fotografçı. Asıl adı Gyula Halász ama cemiyet hayatında Brasso'lu anlamına gelen Brassai lakabıyla biliniyor. Brasso bugün  Romanya topraklarında; o doğduğunda Macaristan'daymış. Fransa'nın Années folles diye adlandırılan  'çılgın yıllar' anlamına gelen savaş sonrası 20'ler 30'ları ; o yılların cemiyet hayatını, Paris'in entel, bohem hayatını  fotoğraflamış. Henri Miller'lar, Daliler, Jean Genet, tabiki Picasso falan kendi arkadasları, Paris'te takıldıkları mekanlar vs.  1933'te basılan kitabı 'Paris de Nuit'  (parisin gecesi filan gibi çevrilebilir herhalde) pek sükse yapmış.  Bi diğer özelliği de kedi düşkünü olması.  kedili fotoğrafları çok şükela. Anais Nin'e kedi fotograflarını gösterirken Henri Miller ayar oluyormuş, ters ters bakıyormuş. (atıyorum tabiki)
Benim en sevdiğim Chat Colette: şu:



14 Eylül 2019 Cumartesi

ambale

'information cornucopia' / bilgi ziyafeti

bbc'ye göre artik insanlar yalan habere gerçeğinden daha fazla inanma eğilimindeymiş!
'eskiden öyle değildik internet sebebiyle oldu olan' diyor.
yapılan araştırmalar öyle gösteriyormuş ki: psikolojimiz kimyamız değişmiş.
Ana akım Medya + sosyal medyanın ara vermeksizin beynimize beynimize şırınga ettiği bilgi ziyafeti hepmizi bilgi obezi yapmış
boğazımıza kadar bilgiye batmış durumdayız, uzak kalamıyoruz sürekli tıkınma atakları geçiriyoruz. 
bu sebeple bilgiyi sindirmeden process etmeden hüpletiyoruz. 
Tek biri hakkında bile düşünmeye ne mecalimiz ne zamanımız var. 

bu hafta denk geldiğim iki haber üzerine düşünüp durdum. Aslında sadece biri üzerinde düşünüp durdum diğeri, yani asıl düşünüp durduğum haber hakkında düşünüp durmamı sağlayan sonradan duyduğum ikinci haberdi. Sonra da ikinci haberi duyana kadar birinci haberin ciddiyetine nasıl varamadığım, vahametini nasıl anlamadan geçtiğim üzerine düşünüp durdum  (böyle yazmayı da nerden öğrendiysem)

şimdi size information cornucopia yapıcam hazır mısınız?

Mailime düşen haber başlığı (internet üzerinden takip ettiğim bir haber sitesinden gelen newsletter) sebebiyle öğrendiğim bilgi!

Adalet bakanı ve emniyet müdürü istifa etmiş!

yok deve,  nooldu yav?  ay inanayım mi diyerek tıklıyoruz.

Haber Manşeti
Ülkeyi karıştıran Firar !

Haber:
Paraguay'da, uyuşturucu kaçakçısı bir mahkûmun firar etmesi üzerine ülkenin adalet bakanı istifa etti, emniyet genel müdürü görevden alındı.

Paraguay'mış. bize neyse??? 

iste bu noktada iki gün önce duyduğum aslında hafızamda yer etmiş etmesine ama o ana dek  pek de ne anlama geldiğini tam anlamadığım bir haberi hatırlıyorum/

haber şu:

Firari mahkum sokakta önüne gelen 11 kisiyi bıçaklamıştı. Karar cıktı. 70 yıl!

aslında pek çoğumuzun öyle okuyup 'oh adalet yerini bulmuş' diyerek gönül rahatlığıyla ekonomi spor veya magazin sayfasına geçeceği;  bazılarının gaza gelip twittera oraya buraya idam lazım bunlara filan diye coşacağı türden bir haber.


şimdi bu haberdeki bilgileri bi sindirelim mesela:

bir mahkum varmış. Hırsızlık, tehdit, yaralama suçlarından içerde. 6 ayrı sabıkası var.
cezaevinden kaçmış - geçen kasımda
firariyken sokakta 11 kişiyi bıçaklamış.  - eskiden çalıştığı kasap dükkanına gidip patrona çalışanlara dalayım derken coşmuş!
hemen de yakalanmış. Ne iyi bari!
davası görülmüş.
11 kişiyi kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezası kesilmiş
70 yıl yemiş.

bu!

haberdeki tüm ayrıntılar bunlar.
ikinci haber - şu Paraguay'daki- gelene kadar bu haber sıradan bir ikinci sayfa haberi benim için.

ikinci haber bir şekilde beynimi harekete geçiriyor. iki haberdeki ortak kelimeleri seçiyorum bilgide anlam aramaya dolayasıyla da soru sormaya başlıyorum. 

soru: normal bir insan önüne gelen 11 kişiyi bıçaklar mi?
cevap: hayır ama zaten adam normal değil firari mahkum.

pek güzel!

soru: şöyle sorayım; sokakta önüne gelen 11 kisiyi bıçaklayan bir mahkum normal bir insan mıdır? sıradan bir mahkum mudur?
cevap: yok değildir!  akıl sağlığı hiç iyi olmasa gerek! 

başka bi soru sorayım.

soru: mahkumun sokakta ne işi var?
cevap : e firariymiş ya!
düşünce: yaa ben de onu diyorum.

soru : firar etmek bu kadar kolay mi? nasıl firar etmiş!
cevap: haberde yazmıyor bu ayrıntı haber değeri taşımıyorsa demekki!

soru: haberin aslında bizi ilgilendiren en önemli kısmı bu ayrıntı! haberde nasıl olmaz? peki bu bilgiye nasıl ulaşırım?
cevap:  tahmin yürüt.
tahmin: tünel mi kazmış?
cevap: öyle olsa bırak haber içeriğini manşette geçerdi.
soru: benden başka kimse buna takılmıyor mu yahu? Akli dengesini yitirmiş bir mahkum firar ediyor, firariyken 11 kişiyi bıçaklıyor ama kimse nasıl firar ettiğini merak etmiyor mu?
cevap: yine takıldın; bi restart çek en iyisi!

uyuyorum uyanıyorum kafamda bu soru. Bir mahkum cezaevinden nasıl firar eder? Ona buna soruyorum google'da biraz sörf yapmak suretiyle kuçuk bir data analizi ve sonunda bilgiye ulaşıyorum.

kesin bilgi /fact: 10 senenin altında hüküm giyen mahkumlar açık cezaevine konuluyor ve izine çıkabiliyorlar.
haber kaynaği :
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10-yildan-az-hapis-cezasi-alanlar-icin-acik-cezaevi-40374059

şöyle açıklıyor durumu :

ADALET Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü-tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yeni bir yönetmelik değişikliği daha yaptı. (hurriyet)

 değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alıp, sadece 1 ayını iyi halli geçirenler infaz koşulları son derece rahat olan açık cezaevine gönderilebilecekler.

soru: bir insanin 10 yıl ceza alması için ne tur suçlar işlemis olması lazım? 

cevap: valla bizim ceza hukukumuzda terör suçları işleyenler ve adi suçlar bu cezayı alır. cinayet, tecavüz, cinayete teşebbus filan...

habere devam edelim:

Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekte iken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, disiplin cezasının kaldırılmasından itibaren Yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu ve bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir.

bilgi geldikçe dehşet katsayım yükseliyor sürekli bıçaklanan 11 kişiyi düşünüyorum. yani 11 kişiyi bıçaklayan firari mahkum muhtemelen bu son yönetmelikle kapalıdan açığa geçirilmiş mahkumlardan biri. Kozyatağinda aksam saati işten eve dönerken kasaba uğrayayım bi kıyma bi et bişey alayım diyorsun.   

Deme! 

aç internetten siparişini ver kapına getirsinler; sen sokağa filan çıkma! 

çıkarım: bilgi kötüdür! her bilgi sindirilmez! fazla düşünme!  Robert Walser abimizin de dediği gibi düşüneni sevmezler maazallah dengeni şaşırırsın kafayı yersin. Kafayı yeme aç twitterini bilgiyi löp löp götür! 

7 Eylül 2019 Cumartesi

Tarihe not! Cesaret bulaşıcıdır.


Tam da Kaftancıoğlu'na 9 sene hapis cezası yapıştırıldığı gün... 

2 Eylül 2019 Pazartesi

Sone 36

“[ 36 ]

Keep your eyes open when you kiss: do: when
You kiss. All silly time else, close them to;
Unsleeping, I implore you (dear) pursue
In darkness me, as I do you again
Instantly we part . . only me both then
And when your fingers fall, let there be two
Only, ‘in that dream-kingdom’: I would have you
Me alone recognize your citizen.

Before who wanted eyes, making love, so?
I do now. However we are driven and hide,
What state we keep all other states condemn,
We see ourselves, we watch the solemn glow
Of empty courts we kiss in . . Open wide!
You do, you do, and I look into them.”

Alıntı Şuradan: John, Berryman. “Berryman’s Sonnets.” Farrar, Straus and Giroux, 2014-10-21.


31 Ağustos 2019 Cumartesi

28 Ağustos 2019 Çarşamba

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Bugün pazartesi mi?

“Ben dediğim koskocaman bir oyuk
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
Yetişip öne geçiyorum sık sık. Sözgelimi
Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim
İyi
Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu
Salıyı gösteriyor.”

Alıntı Şuradan: Cansever, Edip. “Bezik Oynayan Kadınlar.” Ada Yayınları


25 Ağustos 2019 Pazar

pazar = junk food; football and mr.robot weekend!


in zeno we trust:  hareket imkansızdır!


günün kelimesi: Balagan

İbraniceye Yiddişten geçmiş bir kelime, "tekmil kaos" anlamına geliyor. Eşsiz bir kelime bu, çünkü kavramın başka dillerdeki zımni olumsuz değerinin aksine , balagan'ın altmetni olumlu. Ama bu olumluluk aleni değil - kibirli bir anne babanın yaramaz çocuğundan gülümsemesini gizlemesi gibi-yine de tamamen orada. Gelgelelim Balagan'la dolu bir toplum için kaos pekiala canlılık ve tutkunun da kanıtıdır. İnsanların birbirini ittiği ve sıraya kaynak yaptığı bir yerde, çocukların kağıda değil duvara resim yapmakta ısrar ettiği bir yerde, evrak çantasında pastırmalı sandviçin arasına lekeli gelir vergisi tutanaklarının girdiği ve kareli bir kağıt parçasında bir şiirin başlangıcının olduğu bir yerde - işte orada insan özgürlüğünü bulacaksınız, Yiddiş ve İbranicenin daima kutsal saydığı özgürlüğü.
Etgar Keret

Thom yorke- 'I see you' off-zine limited ed.


şöyle bir teorim vardı: "Selçuk İnan'ın geri pasları saha kenarından izleyen teknik direktörü, televizyondan veya tribünün üst sıralarından izleyen taraftarı ettiği kadar hasta etmiyor olabilir. Yani durumun vahametini görmek için kuşbakışı bakmak lazım oyuna..." diyordum.   
Fatihcim sağolsun tribünden de baktı baktı benim gördüğümü göremedi demek.Sağlık olsun.

Rabobank diye bi banka var burda , geçen hafta gastede okudum , artık gasteokuyacak kadar hollandaca biliyorum bu arada; futbolla ilişkisi olan yani futbolcu, menajer, teknik adam yönetici klüp başkanı, masör filan... kimseye hesap açmayacağını hiçbir bankacılık işlemi yapmayacağını duyurmuş. sebep? corruption!
ben anlamamışımdır diye sordum soruşturdum. gerçekmiş! İkinci lig transferleri fecaatmış.
şaşırdım kaldım!
yani hollanda da da durum öyleyse bu iş bitmiştir.
Seneler önce biri "ben iyi galatasaraylıydım da çok sıkıldım yanlış giden bişeyler var artık baktım veremiyorum kendimi, izlememeye başladım, sonra da soğuyarak koptum" dediydi. Ben şimdi biraz anlıyorum sanki ne hissettiğini.  İlk kez sezonun açılış maçını Mr Robot'un 2. sezonunun üçüncü bölümüne feda ettim. Selçuk İnanın ilk 11'de olup Donk'un olmayışının da bunda çok katkısı olduğunu yadsıyamam.
Şu falcao transferinin geldiği nokta filan....yok oralara hiç giresim yok. neyse!



Tantanacılık diye birşey var kültürümüzde. Dikkat etmekle, uyanık olmakla kurtulamadığın bir durumdur bu. içine düştün mü madur olmadan yani elini kurtarırsan kolunu kaptırmadan , kolunu kurtarırsan elini kaptırmadan kurtulamadığın bir durumdur bu. Geçmiş olsun!

Gezi için helak olurken Sarıyer ormanlarına daldılardı;
sen kesmesinler diye bağırırken yakıyorlar. Yakmasınlar diye çırpınırken suyuna siyanür katıyorlar. yağmur suyunu emecek toprak bırakmadılar koca kent istanbul'da biraz sağnak uzun sürse adam boğulacak denli sel oluyor. Kanadalı kazanacak, amerikalı kazanacak, rus kazanacak, arap kazanacak, çinli kazanacak ama sen kaybedeceksin. Böyle bu, anladık artık.

tübitak asrın projesi baabında fasülyeye kuran okuyan bilim insanına ödül vermiş ya; o da gitmiş Amerika'da research bursuna başvurmuş. Almazlarsa çok ayıp ederler diye düşünüyorum.

güzel pazar geyiği yaptım.
Hadi maçı seyretçem ben artık. 

24 Ağustos 2019 Cumartesi

23 Ağustos 2019 Cuma

Starry night gif!



"I know nothing with any certainity but the sight of the stars make me dream."
Vincent van Gogh.

12 Ağustos 2019 Pazartesi

bir Murakami romanı bittiğinde...


Sadece roman okumuş olmazsınız.!

Norwegian Woods'u ele alalım; Türkçe'ye İmkansızın Şarkısı olarak çevrilmişti.

Bikere içinde Brahms, Sergent Pepper Lonely Club Band, bolca Beatles, Pat Powel, Thelonious Monk, Bacharach, Miles Davis, Rolling Stones, Jim Morisson, John Coltrane, Tony Bennet, Coleman, Ravel, Drifters, Carlos Jobim, Sarah Vaughan ve dahasının sıralanmış olduğu coşkun dalgalı jazz ağırlıklı bir playliste sahipsinizdir artık. Bildiğiniz şarkıları, okurken fonda duyarsınız; bilmediklerinizi de açıp dinlemek istersiniz.

sonra;
kitaplığınızdan bir iki kitaba yeniden göz atasınız gelir; yada romanı bitirir bitirmez kitapçıya gidesiniz...
çünkü mesela şu kitapların ismi geçmiştir.
Joseph Conrad- Lord Jim
Thomas Mann- Büyülü Dağ
Marx- Kapital
Faulkner- Ağustos Işığı
Hermann Hesse - Çarklar Arasında
Fitzgerald- Muhteşem Gatsby
gibi.
Tenesse Williams, Boris Vian, Eurupides, Georges Bataille, Balzac, Dante, Dickens okuyan karakterlere imrenirsiniz.

sonra tutar bir karaktere şöyle dedirtir:
"Çağdaş edebiyata güvenim yok demiyorum. Ama değerli vaktimi de zamanın vaftiz etmediği eserleri okuyarak ziyan etmek istemem. Hayat zaten yeterince kısa."


bi de üstüne
iştahınız açılır; karakterler laf olsun diye restoranda buluşmazlar, gidince eni konu yemek yerler, içki içerler. Ayrıca yemek de yaparlar, en az bir yemek tarifi alırsınız özellikle Japon mutfağından...

yani bir gün Japonya'ya gidecek olursanız aç kalmazsınız; restorana gittiğinizde menüde içinde ne olduğunu bildiğiniz bir iki yemek bulursunuz.

başkaa...
karakterlerin ilgi alanlarına ve birikimine bağlı değişen konularda- ki bazen hakkaten romanın gidişatıyla hiç bi alakası olmaksızın- gerekli gereksiz çeşitli pratik bilgiye maruz kalırınız. Bu bilgilerin bazıları hayatta işinize yarayacaktır.

enteresan kelimeler , kavramlar öğrenirsiniz.
Deus ex machina falan gibi..


-Söylesene , zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun?
-Hayır.
-Paran olmadığını söyleyebilmektir.

filan gibi diyaloglar geçince o ana dek geyik muhabbeti yapan karakterler arasında; hoppalaa der durur düşünürsünüz acık.


nihayetinde de;
ucu açık bi sonla bırakır sizi keyaki yapraklarının uçuştuğu saçma sapan çıkmaz bir sokakta mesela...
 

10 Ağustos 2019 Cumartesi

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Beatles yeni albüm çıkartmış gibi


Son zamanlarda arabada en çok bu albümü (Raw Honey) dinliyorum çok hoşuma gidiyor, Beatles yeni albüm çıkartmış gibi.
Bu parça da çok güzel bence.


2 Ağustos 2019 Cuma

Ağustos akşamı şarkısı


Gecenin vidyosu , günün kelimesi ve de kıssadan hisse


"tarantino-esque" / tarantinesk
"Özellikle grafik ve stilize edilmiş şiddet, sinematografik referanslar, başlangıç sonuç hattını izlemeyen anlatım, keskin diyaloglar ve dahası... " gibi özellikleri barındıran 90'ların sinemasına damga vurmuş türü çağrıştıran filmleri anlatmak için kullanılan sözcük.


Kıssadan hisse; sanatçı taklit eder, büyük sanatçı çalar! Homage yapmak büyüklüğün şanındandır neticede. (Büyük olduğu için; picasso gibi hehe!)

29 Temmuz 2019 Pazartesi

Drifter is back!!!


Nasıldı diyor Maria?
-cennet gibiydi; kirişi kırılmış cennet gibi..
Duyan gelmiş, o şekil!
Memleket gibisi yok!!!

7 Temmuz 2019 Pazar

drifter's pick! Yazın yazarı veyahut yazın kitabı


Tezer Özlü isviçre'de yaşarken Leyla Erbil'e  gönderdiği mektuplardan birinde methede methede bitiremiyor onu. Sonra başkalarına da okumalarını tavsiye etmiş.  Düşünsenize müthiş bir yazarın müthiş bir başka yazara müthiş diye tavsiye ettiği bir yazarı nasıl olur da okumadan durabiliriz?

Robert Walser; isviçreli yazar , daha çok acayip denemeci
Ekşi sözlükte biri şöyle bişey demiş hakkında; 'onu okuyunca insana yazmak çok kolaymış; insan hemen şimdi yazabilirmiş yazacakmış gibi geliyor ama değil tabi... ' Kesinlikle katılıyorum.


Can yayınlarının öykülerini topladığı 'Gezinti' adlı kitaptan;
 size önokuma kabilinden pazar hedayesi olsun afiyetle :)


HEPSİ BU

Şu veya bu tarihte dünyaya geldim, şurda veya burda yetiştirildim, düzenli olarak okula gittim, şu veya buyum ve adım da falanca veya filanca ve fazla düşünmem. Cinsiyet bakımından erkeğim, devlet bakımından iyi bir vatandaşım ve toplumdaki yerim bakımından da iyi bir ailenin çocuğuyum. Beşeri cemiyetin titiz, sessiz , nazik bir üyesiyim, deyim yerindeyse iyi bir vatandaşım, bir bardak biramı akıllı uslu içmeyi severim ve fazla düşünmem. iyi yemeklere düşkün olduğum bilinir ve aynı şekilde fikirlerden uzak durduğum da bellidir. Keslkin düşüncelerden büsbütün uzak dururum. ; fikirler bana hepten uzaktır ve bu nedenle de iyi bir vatandaşım, çünkü iyi bir vatandaş fazla düşünmez. İyi bir vatandaş yemeğini yer, hepsi bu!

Kafamı pek fazla yormam, bu işi başka insanlara bırakırım. Kafa yoran kişiden nefret edilir. çok düşünen insan huzursuz bir insan olarak görülür. Julius Cesar bile o kalın parmağıyla , gözleri çukura kaçmış cılız Cassius'u göstermişti; ondan korkuyordu, çünkü fikirleri olduğunu tahmin ediyordu. İyi bir vatandaş korku ve kuşku yaymamalıdır; çok düşünmek onun işi değildir. Çok düşünen kişi sevilmez ve sevilmeyen insan olmak tamamen gereksizdir. Horlamak ve uyumak, şiir yazmak ve düşünmekten daha iyidir. Şu veya bu zamanda dünyaya geldim, şurda veya burda okula gittim, arada sırada şu veya bu gazeteyi okurum, şu veya bu mesleği sürdürürüm, şu veya bu yaştayım, iyi bir vatandaş olduğum bilinir ve iyi yemek yemeyi sevdiğim bellidir. Kafamı pek fazla yormam, çünkü bu işi başka insanlara bırakırım. Çok kafa patlatmak benim işim değildir. Çünkü çok düşünen kişinin başı ağrır ve baş ağrısı tamamen gereksizdir. Uyumak ve horlamak, kafa patlatmaktan daha iyidir ve akıllı uslu içilen bir bira , şiir yazmak ve düşünmekten kat be kat daha iyidir. Fikirlere tamamen uzak dururum, ve kafamı hiç bir koşul altında patlatmam, bu işi  baştaki devlet adamlarına bırakırım. Huzurumu bozmadığım için kafamı yormaya gerek duymadığım için  fikirler benden tamamen uzak olduğu için ve gereğinden fazla düşünerek ödümü patlatmadığım için de iyi bir vatandaşım zaten. Keskin düşünmekten korkarım. Keskin düşünürsem gözlerim kararır, dehşete düşerim. Onun yerine güzel bir bardak bira içerim ev her türlü keskin düşünceyi baştaki devlet idarecilerine bırakırım. Devlet adamları istedikleri kadar düşünsünler ve isterlerse kafaları patlayıncaya kadar düşünsünler , benim açımdan bir sakıncası olmaz. Kafamı yorarsam gözlerim kararır, dehşete düşerim ve bu iyi değildir ve bu nedenle de kafamı mümkün olabildiğince az yorarım ve kafasız ve düşüncesiz kalırım güzelce. Eğer baştaki devlet adamları , gözleri kararıncaya ve kafaları patlayıncaya kadar düşünüyorlarsa o zaman herşey yolunda demektir. ve bizim gibiler  huzur içinde akıllı uslu bir bardak biralarını içebilirler, düşkün oldukları güzel yemekleri yiyebilirler ve geceleri , horlamanın ve uyumanın kafa patlatmaktan ve şiir yazmaktan ve düşünmekten daha iyi olduğunu düşünerek mışıl mışıl uyuyabilir ve horlayabilirler.Kafa yoran kişiden , ancak nefret edilir ve niyet ve görüş bildiren insan huzursuz bir insan olarak görülür, ama iyi bir vatandaş huzursuz değil, tersine huzurlu bir insan olmalıdır. Keskine ve kafa kurcalayan düşünceyi , gönül rahatlığı içinde baştaki devlet adamlarına bırakırım , çünkü bizim gibiler sonuçta sadece beşeri cemiyetin sağlam ve önemsiz birer üyesidirler ve bizim gibilere, bir bardak birasını akıllı uslu içmekten ve olabildiğince güzel , yağlı iyi yemekler yemekten hoşlanan iyi vatandaş veya sıradan vatandaş denir hepsi bu!

Devlet adamları gözlerinin karardığını ve başlarının ağrıdığını itiraf edinceye kadar düşünsünler isterlerse. İyi vatandaşın başı asla ağrımamalıdır, tersine o , güzel bir bardak birasını tadına akıllı uslu varmalıdır ve geceleri usul usul horlamaı ve uyumalıdır. Benim adım şu veya bu, şu veya bu tarihte dünyaya geldim, şurda veya burda, düzenli olarak ve kurallar gereği okula gönderildim, zaman zamn şu veya bu gazeteyi okurum, mesleğim şu veya budur, şu veya bu yaşımdayım ve fzala ve çetrefil düşünmekten uzak dururum, çünkü kafa yormayı ve kafa patlatmayı , kendilerini sorumlu hisseden baştaki idareci kafalara seve seve bırakırım. Bizim gibiler, kendilerini uzaktan yakından sorumlu hissetmezler, çünkü bizim gibiler bir bardak biralarını akıllı uslu içerler ve fazla düşünmezler, çünkü bu çok tuhaf zavki , sorumluluk taşıyan insanlara bırakırlar. Bne şurda veya burda  gittiğim okulda , yormaya zorlandığım kafamı o gün bugündür bir daha asla az daolsa yormadım ve kullanmadım. Şu veya bu tarihte doğdum, adım şu veya budur, hiç bir sorumluluk taşımam ve kesinlikle kendi türümün biricik örneği de değilim. Ne mutlu ki benim gibi bir bardak birasının tadını akıllı uslu çıkaran, tıpkı benim gibi az düşünen ve kafa patlatmayı benim kadar az seven , bu işi başka insanlara , sözgelimi devlet adamlarına sevinerek bırakan epeyce insan var. Keskin düşünceler, beşeri cemiyetin benim gibi sessiz bir üyesine tamamıyla uzaktır ve ne mutlu ki , sadece bana değil , tıpkı benim gibi iyi yemeklere düşkün ve fazla düşünmeyen , şu veya bu yaşta olan , şurda veya burda yetiştirilmiş , beşeri cemiyetin , benim gibi temiz üyelerine ve benim gibi iyi vatandaşlara ve keskin düşüncelerden , tıpkı benim gibi uzak duranlara da uzaktır, hepsi bu!    

4 Temmuz 2019 Perşembe

Küçük İskender öldü diye çok üzülüyorum!

Hasta olduğunu bile bilmiyordum, çok ilgilendiğim bir şair değildi. Ama şairdi.
Kendisi.
Yas tutmayın, sevinin, dansa gidin, parti verin demiş; öldüğü için değil, 55 sene yaşadığı için.
Hafta sonu gelsin bi iki kadeh bişey içer yerine getiririz dileğini, yine de üzülüyorum işte. Çok erken gitti.

26 Haziran 2019 Çarşamba

Günün parçası


Bu vokal tanıdık diyordum tam da
Altından canım Angus Stone çıktı.



12 Haziran 2019 Çarşamba

Günün şarkısı

Yakında tatile çıkacak olan drifter'ın keyfi pek yerinde arka arkaya beş benzemez şarkılar çalarak gün sayıyor yağmura orta parmak gösteriyor; gökyüzünün ziline basıp kaçıyor hehe!

Bi Gökçe Kılınçer mi dinlesek o zaman?

6 Haziran 2019 Perşembe