19 Aralık 2013 Perşembe

16 Aralık 2013 Pazartesi

THE RUNNERS

koşar mısınız?
koşarken düşünür müsünüz?
ne düşünürsünüz?
koşarken biri bişey sorsa cevap verir misiniz?
ya sorduğu şey... nasıl desem biraz kişiselse?
 
onun için bu kısa filme bayıldım;
 
 
 
kardiyovasküler sistem filan bir yana koşmak en çok akşamdan kalmaya iyi gelir. çok güzel ayıltır; hiç içmemiş gibi olursun yarım saatte;
bu arada 30 yaşına kadar düzenli koşmamış olanlar koşmasın yürüsün diyorlar ona göre!
 

15 Aralık 2013 Pazar

gecenin parçası; cirrus

 
silver'ını sevdiğim 'bonobo' aka simon green;
-ben de bonobo'yu tercih ederdim-
şahane bir parça daha!
müzisyen adam canım ne diyelim...
 
 
 

Drifter's pick! 'IF I DIE'


Sun Yuan ve Peng Yu
son enstalasyonları bi değişik;
IF I DIE/ ÖLÜRSEM  biraz mumya biraz fiberglass karışımı özel bir malzemeyle hazırlanmış;
epey bi sürreal ifade. etkileyici...



  


2011'de Teenager Teenager sergisi de çok başarılıymış onu da sitelerini gezerken fark ettim.
şöyle ki;


resmi websiteleri burada;

 

13 Aralık 2013 Cuma

13.12.1977

"Ben de hepinizden farklı bir solucandım, kim bilir?
Şimdi yarısı ezilmiş , yerde yattığı için belli olmuyor."

Oğuz Atay- Tutunamayanlar

12 Aralık 2013 Perşembe

The Black Rider'ı izlemek isteyen???

evet o Black Rider!
Tom Waits, Bill Burrougs ve Robert Wilson'ı biraraya getiren Black Rider.
Kar muhalefetinden evde mahsur kafalarına iyi gider diye düşündüm;
rica ederim ne demek...
 



oyun'un ilk gösterimi Hamburg'da Talia sahnesinde yapılıyor; Black Rider Der Freischütz, adlı bir Alman fabl'ından uyarlamadır.




The Drifter proudly presents !!! LA CARAVANE DANS LE CIEL


11 Aralık 2013 Çarşamba

DRIFTER'S PICK; O AN


AN INSTAGRAM MOVIE



merak edersiniz diye söylüyorum toplam 852 instagram fotosu... 

Galatasaray'ın stadı Türk Futboluna 3 Temmuz sürecinden çok daha fazla zarar vermiştir!

Hayır utanmasalar bunu da diyecekler...
Bu nasıl bir çekememezliktir;
kuş kafalı spor yorumcularının hepsi agronom kesildi (bu kelimeyi de Şota'dan öğrendim cümle içinde kullanayım dedim. iyi oldu.)
Neyse şunu diyeceğim;
akıl var mantık var, o alttan ısıtma dedikleri şey karı buzu eritsin diye değil çimin yaşaması için var. zaten karı eritecek bir ısı verecek olsaydı çimi öldürürdü.
sonra kuş diyince kızıyor kuşlar,
haklılar!
ama teşbihte hata olmazmış.

 

9 Aralık 2013 Pazartesi

ilk 'selfie' ; 1839

Oxford Dictionary'e 2013 itibarı ile giriş yapan yılın sözcüğü SELFIE olmuş;  sanal ortamda profil resmi yapmak için akıllı telefonla çektiğin kendi fotoğrafın; bir nevi self portrait. ama telaffuzu cell phone'u da çağrıştırdığı için "selfie" deniyor. İşte Oxford'daki tanımı;

selfie


Pronunciation: /ˈsɛlfi/
(also selfy)

noun (plural selfies)

informal
  • a photograph that one has taken of oneself, typically one taken with a smartphone or webcam and uploaded to a social media website:occasional selfies are acceptable, but posting a new picture of yourself every day isn’t necessary

Origin:

early 21st century: from self + -ie



Origin 21. yüzyıl diyor oysa ilk selfie 1839 yılından çıktı. 


Metalurjist ve kimyager olan Robert Cornelius adındaki bu adam, bu fotoğrafı Philedelphia'daki evinin arka bahçesinde, daguerreotype denilen dönemin fotoğraf makinesiyle çekmiş. Bugünkü kadar kolay olmasa gerek düşününce...  sihirbazlık gibi bişey.
Fotoğrafın arkasına şöyle yazmış; 
'the first light picture ever taken. 1839'
 
 

8 Aralık 2013 Pazar

Drifter's pick! CURFEW; Shawn Christensen'e dikkat!

 
film zaten kısa film;
trailer'ını seyretmeyin tamamını seyredin diye;
online linki burada;

6 Aralık 2013 Cuma

Drifter's Pick; Ingmar Bergman'dan sabun köpüğü serisi!!!


sabun köpüğü dediysek brezilya dizisi çekmemiş tabiki; mecazen değil gerçek sabun reklamı...

sebep?

hayatta hiç bir şeye şaşırma arkadaş;
iki eski karın, bir yeni karın varsa bi de 6. çocuğun yoldaysa Ingmar Bergman olsan çekersin...

sene 1951,
usta 33 yaşında, Svidiş film indastri, hükümetin eğlence sektörü üzerine dayattığı ağır vergileri protesto ettiği için grevde...

sonuç;

jabon bris


bu birincisi;  
burada henüz ürünü tanıyoruz 'bris' şahane köpüren antibakteriyel sabun... ama asıl şenlik ikinci reklamda başlıyor; buyrun...



17. yy'da Kral III. Gustav'ın hijen namına bişey bildiği yok;
e bris yok çünkü.
çok tuhaf!





üç boyutlu filmlere kıl olduğunu okumuştum bir yerde...
bu filmde üç boyutluya gönderme var.


ve son film,
Bibi Anderson 15 yaşında; bir kalıp sabuna 100 öpücük veriyor.

29 Kasım 2013 Cuma

şu an bu parçayı dinleyebiliriz gibi geldi

yani pek late night değil ama...
 

çok güzel albüm bu arada;
late night tales / cinematic orchestra  

alıntı

"nothing speaks anymore. Against all expectations,
an irresistable tide, a more distant new beginning,
the movement, detached from itself, now distributes the distances and roles on the other side,
it continues to weave its unfatiguable function.
Today, in the past, beyond.
while a light, a blinding awakening, overwhelms and covers everything in silencewhere we are no more than a dot, increasingly forgotten and distant. "
 
Philippe Sollers - Mediteranee
 
 
hiçbirşey konuşmuyor artık.  Tüm beklentilerin aksine,
karşıkonulamaz bir gelgit, çok daha uzak bir yeni başlangıç,
hareket,
kendisinden ayrı düşmüş; şimdi öbür taraftaki mesafeleri ve rolleri paylaştırıyor,
bitap düşürülemez fonksiyonunu örmeye devam ediyor.
Bugün, geçmişte, ötede.
bir ışık,
kör edici bir uyanış, sessizlik içindeki herşeyi kaplarken ve yutarken;
bizim, bir noktadan başka bir şey olmadığımız yerde;
(bizim)
giderek unutulmuş ve uzak...

 

27 Kasım 2013 Çarşamba

kairosclerosis!

ne muhteşem bir blog sabahı!
onun için bu şarkıyı dinliyoruz;


sonra bu kelimeyi idrak ediyoruz;

kairosclerosis
n. the moment you realize that you’re currently happy—consciously trying to savor the feeling—which prompts your intellect to identify it, pick it apart and put it in context, where it will slowly dissolve until it’s little more than an aftertaste.

neymiş?
: an itibariyle mutlu olduğunuzu farkettiğiniz şimdi.
farkettiğiniz anda da, hoop uçtu gitti bile... geçmiş olsun!

yeni bir site keşfettim sabah sabah;
the dicitionary of obscure sorrows
http://www.dictionaryofobscuresorrows.com/

onu da keşfetmeme sebep bu video var.

 
 
hayat tesadüflerden ibaret...

aslında en başından alayım;

bir süredir; özellikle üşenmeyip scribd'e paypalla abonelik parası gönderdiğimden beri blogspota nadiren uğruyordum. o da şey yüzünden oldu;
ipad.
onun bunun elinde görüp çocuk gibi özenip; hah tam da ihtiyacım olan şey diye edindiğim mini-ipad.
mesaj insanı olmadığım, klavye insanı olduğum için; (yaşlandığımı hissettim bir an ne tuhaf) ve ipad'e yazı yazamadığım için, tam birine hediye etmek üzereyken;
scribd'i keşfettim.
süper bişeymiş;
amoazondan kitap sipariş etmeye son!
ne keyif anlatamam; böyle işaret parmağınla sayfaya dokununca gerçek kitap sayfası çevriyormuşsun gibi oluyor. nerdeyse işaret parmağını tükürükleyesin geliyor.
öyle gerçekçi...
bi'tek, kitap kokusu yok.
kitapçıda kilitli kalmış gibi bişey;
istediğin kitabı al, bir kaç sayfa çevir, bırak başkasını al.
scribd müptelası oldum, bir aydır okumadığım kitap kalmadı;
alex ferguson'un biyografisini bile okudum. Cüneyt çakırdan da bahsediyor...

neyse,
sabah breakfast at tiffany's filminin yapımıyla ilgili kitabın son sayfasını çevirince blogspot'u özlediğim aklıma geldi.
blogpostun birinde
WAKE UP AND SMELL THE ROUTINE
yazısını gördüğümde mutfakta kahve yapıyordum.
bu la petite morte 'un "türk kahvesi ve saba makamında okunan romantik ezanlar"  başlıklı yazısını okumadan bir iki dakika önceydi.
bu arada bulut aras kim?
neyse;
sonra
"herkes andrey platonov okusun istiyorum." diye başlayan post dikkatimi çekti. Dikkatsiz Okur, nadiren yazanlardan olduğu için dikkatinizi çeker hemen.

o sırada bir süredir yazmayan Nomen'in bloğuna baktım;
bu konuda bir tek ben mi endişeleniyorum acaba?
yazmayı bıraktı mı?

sonra sevgili toosuk'cuğumun sıradışı bloğuna girdim;
kendisi Feroz kondozi'yle bozmuş bu aralar;
o değil'de, 
o profil resmi nasıl bişey allasen?
enson bu resmi gördüğümde;

 kairosclerosis yaşadığımı farkettim.
sonra geçti.







 

20 Kasım 2013 Çarşamba

19 Kasım 2013 Salı

gecenin şiiri; SELF IN 1958/ SEXTON


What is reality?
I am a plaster doll; I pose
With eyes that cut open without landfall or nightfall
Upon some shellacked and grinning person,
Eyes that open, blue, steel, and close.
Am I approximately an I. Magnum transplant?
I have hair, black angel,
Black-angel-stuffing to comb,
Nylon legs, luminous arms
And some advertised clothes.
 
I live in a doll’s house
With four chairs,
A counterfeit table, a flat roof
And a big front door.
Many have come to such a small crossroad.
There is an iron bed,
(Life enlarges, life takes aim)
A cardboard floor,
Windows that flash open on someone’s city,
And little more.
 
Someone plays with me,
Plants me in the all-electric kitchen,
Is this what Mrs. Rombauer said?
Someone pretends with me—
I am walled in solid by their noise—
Or puts me upon their straight bed.
They think I am me!
Their warmth? Their warmth is not a friend!
They pry my mouth for their cups of gin
And their stale bread.
 
What is reality
To this synthetic doll
Who should smile, who should shift gears,
Should spring the doors open in a wholesome disorder,
And have no evidence of ruin or fears?
But I would cry,
Rooted into the wall that
Was once my mother,
If I could remember how
And if I had the tears.

10 Kasım 2013 Pazar

2013'ün son DERBİsi!

Kuşlar bir haftadır ötüp duruyor; En çok da dün...
şimdi Muslera ve sneider'in maç kadrosunda olmayacağı kesinleşti ya...
Neyse ben tabi bu 2013'ün ne lanet bir yıl olduğunu bildiğimden konuşuyorum...
bu kez... hani 14 yıl sonra... meğer o gün bugünmüş...
Drogba da pek bilenmiş diyorlar...Şükrü Saraçoğlu'na çıkmaya can atıyormuş....
Neyse benim başka bir önerim var aslında;
baktık işler iyi gitmiyor;
Manchini Engin Baytar'ı koysun.
Hazır Emre Belözoğlu da oynuyormuş madem,
Engin Emre'ye kafa atsın,
Volkan Kalesinden çıksın Engin'e yumruk atsın,
Drogba'nın Volkan'a hali hazırda bir kıl olmuşluğu var. Drogba dayanamasın Emre'yle Volkanın ağzını burnunu dümdüz etsin.
Biz hükmen yenilelim...
Valla Taraftar ancak o zaman rahat uyku uyur.
yoksa bu sene bir puanla filan ruhumuz huzur bulmaz.

yok valla ben öyle bir insan mıyım? Bunları bana kim yazdırtıyor, içimde biri var; sadece derbi günü dışarı çıkıyor yemin ederim...



Yannız Büyük Fenerbahçe Taraftarı'ndan bir 10 kasım Koreografisi bekliyorum.
ayrıca Diğer seçenek Aziz Yıldırım olmasına rağmen, The Cemaat'in gözdelerinden Mehmet Ali Aydınlar'a  "Yürü git!" diyen Kongre'ye içten içe büyük sempati duyuyorum, kendimi tutamıyorum. 
Ha evet Aziz Yıldırım ceza alacak muhtemelen başkanlığı düşecek The Cemaat Fenerbahçe'yi yine ele geçirecek ama... bu iş sandıkları kadar kolay olmayacak. Olmadı da, görüyoruz.
Bu memlekette iyi direnenlerden biri de Aziz Yıldırım'dır. bunu da buradan söylemiş olayım.
 
 

Diren Atatürk!


Koç'a zaman zaman çok kızıyorum ama sonra yapacak da bişey yok diyorum yine de dik durmaya çalışıyorlar, artık ne kadar dik durulabilirse bu ortamda? zaten hangimiz dik durabiliyoruz kızlı erkekli afedersin...
Neyse şunu diyecektim;
bu yılki 10 kasım filmini çok beğendim, siren, ton... e güzel olmuş, yakışmış.
 

3 Kasım 2013 Pazar

2 Kasım 2013 Cumartesi

benim de rengim belli,
doğal olarak Aziz Yıldırım'ı destekliyorum.