8 Kasım 2016 Salı

Drifter proudly presents!!!



yarın burada Türk- Hollanda kültür ayı etkinlikleri kapsamında gösterimini yapacağım 'başka yüzler' ismini verdiğim, (daha afili bir isim bulamadığım için) fotoğraf projemi herkeslerden önce siz görün diye paylaşıyorum.

4 Kasım 2016 Cuma

2 Kasım 2016 Çarşamba

Floransa'da sokakta neler oluyor!!!

dramantik komedi!!!


 yeni kategori buldum!
drifter proudly presents:
Dramantik komedi!!!
 romantik komediler kadar sıkıcı değil; ama esas kızla esas oğlan biraraya gelmiyor. 
woody allen'ın cafe society'si mi yoksa Greta Gerwig'li Magi's plan mı derseniz kesinlikle Magis's plan! 
Greta Gerwig tatlı kadınmış sevdim. 
Julian Moore'a zaten hastayım. Ethan Hawke'ı hiç sevmem ama onun da çok bi önemi yok zaten!

Cafe Society'e gelince; sonunu seyreden varsa söylesin ben biraz sıkılıp ortaları biraz geçince izlemeyi bıraktım. 
    

Buyur burdan yak!

Yahu söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum sonra niye söylemiyorum diyorum!
gastede bunun gibi haberleri görünce gözümüzü başka tarafa kaydırıyoruz ya da sayfayı çeviriyoruz ama... vicdanen kim rahat?

http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/es-dost-akraba-vakfina-15-bin-metrekare-arsa-1482736/

daha dün Nasuh Mahruki'yi ifadeye çağırdılar gıkınız çıkmadı
Akut'u yerinden yurdundan ettiler gıkınız çıkmadı.
Yahu ölünüzü de dirinizi de kaldıran bu adam değil miydi? akut değil miydi? ne çabuk unuttunuz? Bu nasıl din bu nasıl Müslümanlık be hey ahali?

https://www.akut.org.tr/haberler/5417/akut-genel-merkezi-hakk-tahliye-aciklamasi

Ey okur yazar geçinen ahali,
biriniz de demedi ki Beyoğlu Belediyesi ne gerekçeyle Akutu tahliye etmek istiyor, bina eş dost akraba vakfına mı lazım ?


31 Ekim 2016 Pazartesi

23 Ekim 2016 Pazar

Çok güzel pazar sabahı parçası


Gerçi öğlen oldu o başka

hişşt millet!!!

Leonard Cohen'in son albümü 'You want it darker' kısa bir süre için 
full beleş online stream!  




19 Ekim 2016 Çarşamba

18 Ekim 2016 Salı

Nobel Edebiyat Ödülünü Bob Dylan'a vermişler Irwin Welsh bi atarlanmış!!!

Ama işin tuhaf bir yanı var (bazılarına göre!); ödülü 2005'de yazdığı otobiyografik roman için değil. "Amerikan folk müzik geleneğine yeni bir şiirsel ifade biçimi kazandırdığı" için alıyor. Yani bu güne kadar yazdığı dört yüz küsur şarkı sözü için!!! ( o kadar var mı yav? vardır herhalde...)

Aslında kendisi de bir Bob Dylan hayranı olan Irwin Welsh (trainspotting desem hemen çıkarırsınız)  hesabından şöyle yazmış "an ill conceived nostalgia award wrenched from the rancid prostates of senile, gibbering hippies.”
"bunak, prostat, kokumuş, ne dediği anlaşılmayan, hipiler filan gibi sözcükleri tek bir cümlede kullanmak değilse derdi, jüriye epey bi bozulmuş. Derdinin Dylan'la olduğunu sanmam.
Irwin Welsh de iyi bir abimizdir sonuçta!!! bi haset fesatlığını görmedik...

Bana da bak!
haberin dedikodusunu yapmak bana düştü.
olsun!
Dedikodu candır, yaşlandırmaz!


O zaman Drifter proudly presents!!! Bob Dylan'ın başında kahkahayı patlattığı en sevdiğim 10 küsuruncu şarkısı!




13 Ekim 2016 Perşembe

TOMBİLİ

sürekli takip ettiğim bir site var Lost at E-minor diye... tüm dünyadan sanat, edebiyat olaylarından, ortamlarından haberdar ediyor; işte ilginç enstallasyon, graffiti, sokak sanatı, sergi vs. postları yayınlıyor hatta enteresan olanları bu blogda sık sık repost yapıyorum. Neyse şu fotoğrafı görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı çünkü bi tanıdık geldi...


post'u tıkladım şu sayfa çıktı...
http://www.lostateminor.com/2016/10/10/that-really-chill-cat-died-and-people-honored-her-with-a-statue/
önce gülüyorum ondan sandım ama biraz da ağlamayla karışık gözlerimden yaş geldi valla...
işte böyle de bir milletiz.

tombili sizlere ömür! heykelini yaptıran esnaf hususunda sözün bittiği yerdeyim. 


    

3 Ekim 2016 Pazartesi

Thom Yorke'un hologramı olan gecenin videosu!!!


Tophane'de galeri basan ve bastonuyla sanatçı babası hırpalayan dedenin rüyasına girsin Thom Yorke hologramı!

1 Ekim 2016 Cumartesi

29 Eylül 2016 Perşembe

28 Eylül 2016 Çarşamba

Glass Harmonica'nın hikayesi!

Glass Harmonica/Steklyannaya Garmonika Sovyetlerde resmi olarak gösterimi yasaklanan ilk animasyon. 1968 yapımı!
ironisi kendinden! bürokratik sansürcülüğü hicvederken kendisi sansüre takılan film sürreal bir dille bize bir masal anlatıyor. Masal şöyle :  Bir gün bir ülkede bir sanatçı insanların daha önce hiç duymadıkları bazı sesler çıkartan tuhaf bir enstruman yapar. Çıkardığı sesler halk üzerinde pozitif  eylem ve derin düşünüşü tetiklemektedir. Oysa sermayenin güdümüyle hareket eden siyah şapkalı siyah pardösülü adamlar (brükrotlar, polis vs.) bu enstrümanın çıkarttığı seslerden hiç hoşnut değildirler... Gerisini anlatmayayım da seyredin!

Bakalım siz de kendinizi bu masalın içinde bir yerlere koyabilecek misiniz?


The Glass Harmonica (Стеклянная гармоника, 1968) by Andrei Khrzhanovsky

bu arada cam armonika'nın gerçeği bu

gerçeği de yasaklanmış!
niye?
çünkü; 1000 ila 4000 hertz frekans arasındaki sesleri çıkartıyormuş, beynimiz ise 4000 hertz'in altındaki sesleri algılayamadığı için duyma problemleri oluşuyormuş, bir de sağ ve sol kulak arasında faz farkına yol açıyormuş bu da bazımızı delirtiyormuş, ruh hali hali hazırda gelgitli olan arkadaşlar dinlemesin diyollar!
Amaan ben de! hangimizin ruh hali sağlam ki allasen? dinle gitsin! battı balık yan gider!
burda var bi kaydı;
http://listelist.com/delirten-yasaklanan-entruman-glass-harmonica/


25 Eylül 2016 Pazar

Tibidabu !!!

sonra bir gün yağmur yağdı! ama feci yağdı şimşekli filan...
sonra durdu!
sabah uyandığımda durmuştu yani, hafif de serinlemişti hava
terasın kapısını açtım.
sis ve gök yüzünden tutulan spot ışığı karşıdaki tepeyi iyice görünür kılıyordu.
aşağıdaki fotoğrafı çektim. 


fotoğrafa dikkatli bakınca siz de farkedeceksiniz ki oldukça tuhaf bir kompleks!!!
tepesinde dev bir İsa heykeli olan uzaktan epey Gotik görünen bir katedral, hemen önünde bir dönmedolap, vinçler saat kulesi gibi bişey, camimsi kubbeli bir yapı...
gerçekten insanın gidip bir ortama bakası geliyor!!! Bir de sisler kaplamış filan...

iyi de neymiş bu Tibidabu? 


Tibidabo! ya da Allah Ne verdiyse Tepesi !!!

  • "…et dixit illi haec tibi omnia dabo si cadens adoraveris me"[3] – "And saith unto him, All these things will I give thee, if thou wilt fall down and worship me" (Matthew 4:9);
  • "…et ait ei tibi dabo potestatem hanc universam et gloriam illorum quia mihi tradita sunt et cui volo do illa"[4] – "All this power will I give thee, and the glory of them: for that is delivered unto me; and to whomsoever I will I give it" (Luke 4:6).

mevzu şu: 
Şeytan İsa'yı şöyle epey manzaralı bir tepeye çıkarır. Önlerinde uzanan uçsuz bucaksız diyarları göstermek için iki kolunu uzatıp, tam bişey diyecekken dili dolanır Tibidabu diyiverir. 

Isa: puahh!!! Tibidabu ne be? diye sorar gayrıihtiyari
şeytan: cahil cahil konuşma daha Tibidabunun ne demek olduğunu bilmiyorsun Mesihim diye geziniyorsun ortalıkta!
- Tibidabu şey demek "al git" demek , yok "al gitme kal bana itaat et!" demek, şeytanım ya ben! bişey vaadedicem ruhunu alıcam; al işte vaadediyorum Tibidabu!
 Isa: yav söyleme şöyle gülesim geliyor, tövbe tövbe!
şeytan: bak valla tadını kaçırdın ama! alıyon mu gidiyon mu? (seninle zaman kaybetmesem mi ben acaba?)
Isa: taaam taam cümle içinde kullan bi... imar var mı bu arazide? şaka lan şaka!
gibi bir diyalog geçer aralarında... İşte artık şeytan da karizmayı çizdirmemiş olmak için,  bu şükela kelimeyi "al işte hepsini veriyom , al git" manasında literatüre geçirir! Isa da manzara meraklısı değilmişse demekki işte hikayenin geri kalanını biliyoruz zaten tüm insanlık olarak...

ama tabi kimin malını kime veriyon?
Onun için biz şeytan ne verdiyse değil Allah Ne Verdiyse Tepesi olaraktan çeviriyoruz. 


gerçekten bütün bunları okumamış olduğunuzu düşünmek itiyorum.
neyse! 

Tepeye Tibidado ismi şu manzaraya hakim olduğu için verilmiş;


sonra şu manzaraya


bi de bu manzaraya


Neyse daha cıvımadan anlatıyorum; Tibidabu (Katalanca böyle okunuyor)tepesine çıkınca gerçekten heybetli bir Katedral karşılayacak sizi; Adı Sagrat Cor Church; Sacred Heart of Tibidabo (512m ). Yer düzleminden manzaraya doyamazsanız bu katedralin teee en üst katına çıkıp Tepedeki İsa'nın yanından Barcelona'ya bakabilirsiniz. 3€ uçlanırsanız tabi. (ama asansör var bir yandan da. ) İsa'ya hasbihal etmek bedava. Kendisinin çok hoş sohbet birisi olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha çok bişey diyecekmiş de diyemiyormuş gibi bir hali var. 



Kutsal Kalp Katedrali yapımı 60 yıl sürmüş, Katolik kilisesi Protestanların Tibidado Tepesinde arazi kapattıkları duyumunu almışlar bir yerden onlar yapmasın diye apar topar çökmüşler tepeye. yıl 1902 düşünün artık valla bak!  yukarda bi sürü yarı gerçek yarı zırva şey yazdım ama bu gerçek, kesin bilgi yani!

Sonra Protestanlar da bu durumu sindiremeyince hoop getirmiş atlı karıncayı kilisenin önüne kondurmuşlar, arkasından bir dönme dolap arkasından bir roller coaster, gerisi gelmiş, frankfurter sosislicisi, pamuk şekerci, dondurmacı falancı filancı...
çoluk çocuk da amusement park var diye dolmaya başlayınca Katolik cemaatin bütün keyfi kaçmış tabi.  
Nasıl yazıyorum ama...,



    
Ama gerçekten çok sevimli ve nostaljik bir lunapark günümüzün canavar teknolojik aletleri yok. atlı karınca son derece yavaş dönen bir dönme dolap, 10 kilometre hızla uçan 20'lerden kalma uçak...
Değişik bir kafa özetle!!!






13 Eylül 2016 Salı

kararımı verdim burada yaşlanmak istiyorum.

Hayatımın geri kalanını geçirmek istediğim yer burası Katalunya...
evet son kararım!

Barcelona'da Katalan Bayramına ilk kez denk geliyorum. Genelde Eylül'ü istanbul'da karşılardım bundan önce ama sanırım bundan böyle istanbul haricinde heryerde karşılayabilirim. İstanbul mu kaldı zaten. Neyse o konuya hiç girmiyoruz.

Ne diyorduk?
Katalan Bayramı namı diğer 'Diada'...
adı bayram; ama yenilgiyi kutluyorlar... Habsburg için savaşan Katalan güçlerinin Burbon Kralına yenilmesini kutluyorlar... Böylece İspanyol olmuşlar... 300 yıldır kutluyorlar...
ben de İspanyol olsam ben de kutlardım :))
şaka tabi!

elimde Robert Hughes'in 'Barcelona' adlı kitabı kısaca böyle anlatıyor durumu...
önümde yürüyen esmer tenli yeşil gözlü genç adamsa biraz peltek, şöyle bağırıyor:
Catalonya no es espana! Barcelona not spain!



fotolara geçelim;

'independencia socialismo' güzel de, Barcelona'nın sponsoru Qatar Airways??? bu ne perhiz bu ne lahana Turşusu? diyip ortamı germemek lazım tabi... suss!






Hava 30 derece, çok kalabalığız, elimizde Katalan Bayrakları yürüyoruz; nereye yürüyoruz belli değil ama öyle bir şehir ki Barcelona, yürüdükçe yürüyesin gelir. İstikamet Ciutadella Parkı.. Aslında bu arkadaşlar Santa Maria del Mar'ın ordaki Fossar de les Moreres meydanına gidiyorlar orada toplanacaklar, slogan atacaklar sonra da konser başlayacak ve parti yapıp duvar diplerine işeyecekler... zaten bu çiş kokusu bu şehirden nasıl çıkacak bilemiyorum.


Catalans de Siempre! / Catalans since forever!
yani ezelden beri Katalan!
kendilerine böyle diyorlar... 




Yazık bunlar da çok çekmişler Franco'dan... Hem halk hem de şehir çok çekmiş diktatörlükten. Tam 36 yıl, 1939'dan 1975'e kadar. Binlerce solcu sosyalist, mahkemesiz vurulmuş, cesetleri montjuic tepesine rastgele gömülmüş, yağmur yağdığında hala kesif bir koku duyulduğu söyleniyor...(Biraz abartı tabi aradan yetmiş küsur yıl geçmiş..)
Neyse kötü günler geride kalmış görünüyor.
Herkesin keyfi yerinde...
Tapaslar yeniyor, canitalar içiliyor, sangrialar insanı kendinden geçiriyor...
böyle bir memleket.
Konser alanına doğru yaklaşıyoruz; 30 derecenin hakkını veren bir kız bir kağıt uzatıyor. Katalanca iki şiir var üstünde kağıdın arkasında da ingilizce çevirileri...

oh bandera catalana
nostre cor t'es ben fidel
Volaras com au galana
per damunt del nostre anbel.
Per mirar-te sobriana
alçarem els ulls al cel. 
( o flag of Catalunya our hearts keep faith with you You will fly like a brave bird above our desires. To see you reigning there we'll lift our eyes to the sky)
Barcelona'dan çıkmış en ünlü Katalan şair Joan Maragall'ın The song of the Flag şiiri)

diğeri de şöyle,

On ets, Espanya? - No et veig enlloc.
No sents la meva veu entronadora?
No entens aquesta llengua - que et parla entre perills?
Has desapres d'entendre an els teus fills?
Adéu, Espanya!
(Where are you Spain?- nowhere in sight. Don't you hear my resounding voice? Don't you understand this language, speaking to you between risks?Have you left off listening to your sons? Farewell Spain!)



10 Eylül 2016 Cumartesi

ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın!


Barcelona'da bir eylül akşamında;  
kendin içindeyken kafan dışındaysa...

7 Eylül 2016 Çarşamba

gecenin şiiri!

...Kaçabildiğin tek köy kendin
bulabildiğin ya da boğulabildiğin ilk geceyle yatmalısın;
çocuklarınız olmalı 
en az birine herhangi bir isim takmamalısın
dünya kimseye yetemeyecek kadar büyük 
ve ben
kimseye susamayacak kadar küçüğüm!
                                                 
Müslüm Çizmeci- Bazı Mitralyözler erken Boşalır Bazı salyangozlar düşük yapar I

3 Eylül 2016 Cumartesi

1 Eylül 2016 Perşembe

Danimarka dibin kara izlanda zenci!


İskandinav mizahı da biraz fazla mı kara??
Rams! diyorum.
ne bileyim hayvanları iten kakan, film icabı da olsa öldüren, öldürülüşünü gösteren filmlere tahammül edemiyorum.

kara mizah da bir yere kadar!!!

BBC de bu drumu tespit etmiş; iskandinav kara mizahını (Nordic Noir) masaya yatırmış.
Yönetmen Grimur Hâkonarson Galgahumor diye bişey var diyor İskandinavya'da çok yaygınmış... Komik aynı zamanda üzücü...
işşalla da insomniya olursun da filmde katlettiğin koyunları bir bir sayarsın bi gram uyuyabilmek için!
(bu da yeni deformasyonumuz milletçe, Fetö gündemciliği sayesinde Fetöyle yatıp kalkıyoruz yaratıcı bedduada sınır tanımıyoruz maaşallah!)

iskandinav mizahına ilgi The girl with the Dragon Tatoo'yla zirve yaptı. Bütün ödülleri kıvırıp ceplerine ceplerine sokuyorlar İskandinav yönetmenler.

Mesela Anders Jensen 2008 yapımı Men and Chicken'ı çeken yönetmen; bu fazla kara olma durmunu şöyle tescilliyor. "If there is a dead body in Denmark , someone is going to make a joke abot it."
"Herkesin zevkine göre olmayabilir ama bazen insanlar gülmeyince bu durum hoşuma gidiyor." diyor.


güneşsizlikten canım, bunlar hep güneşsizlikten...


31 Ağustos 2016 Çarşamba

Teju Cole'un OpenCity'si bitmiyor bitemiyor, çünkü anlattığı hiç bir şey ilgimi çekmiyor; çünkü bugünlerde New york ve insanı hiç ilgimi çekmiyor. Zaten indirecek daha ilginç bi kitap buldum; I am Zlatan Ibrahimoviç. Onu okuyorum. Zlatan çok iyi ya... kitaba Guardiolayı gömerek başlamış; hatta sanki, "yav ayrılırken iyi bi ağzını burnunu kıramadım bari ipliğini pazara çıkarayım şunun" diye yazmaya karar vermiş... Bir dedikodu bir sitayiş sormayın gitsin. Çocukken en büyük zevkinin bisiklet hırsızlığı olduğunu, iki dakkada cillop gibi bisikletleri yürüttüğünü okuduğum sıralarda birileri benimki de dahil olmak üzere aşağıda park yerinde kilitli bisiklet odasında duran yarım düzine bisikleti patlatmış. Yani yepisyeni drifter seleli caanım bisikletimi çaldılar.

Naapalım 'buralara kadar geldi hırsızlık demek; durum vahim yani!' diyor giden bisiklete değil dünyanın, insanlığın haline üzülüyoruz;

Bir şarkı çalıp kendisini bir fotoğrafla anıyor; yeni bisiklet almaya gidiyoruz yarın ilk iş.


                                                                         şarkı


27 Ağustos 2016 Cumartesi

günün yazısı; içinde Mustafa Kamil Zorti geçen 4 Eylül yazısı!

günün vidyosu ve yanında bissürü saçmalık




"Tecavüzcülerin çoğu büluğ çağının fırtınaları arasında yolunu kaybetmiş aşıklardır.  Uyuşturucu satanlar arasında Breaking Bad vakaları zannettiğinizden daha yaygındır." 

Normalde artık bukkkadar saçma iki cümleyi yanyana gördüğünde insan hsssttr ordan! der geçer ama geçemiyoruz kalıyoruz. Niye kalıyoruz?
e çünkü bunu söyleyen adam Türkiye'nin en prestijli lisesini bitirip Yale'de felsefe, Colombia Üniversitesinde siyaset bilimi okumuş; 23 yaşında Grundrisse'yi çevirmiş, çevirirken bir de 100 sayfalık önsöz yazmış; sonra insan hakları derneği bu adama özgür düşünce ödülü vermiş. falanmış filanmış...
Herhalde ondan sonra kayış koptu...

işte Türkiye işte aydını! 
karısının kafasından aşağı kakasını boşalttığında bu nasıl olabilir bu adam bir kadına , karısına bunu nasıl yapabilir demiştim. Meğer antropoz çağının fırtınaları arasında tuvaletin yolunu kaybetmiş adamcağız.  No big deal!


25 Ağustos 2016 Perşembe

Günün şahsiyeti; nothing! ve sabah sabah şarkısı


Sartre'ın "Hell is other people!" dediğini, simonla takıldığını, mescaline gibi tonla halelülü ilaçları kullandığını, günde iki paket sigara içtiğini, bir gözünün başka bir yere baktığını (belki de sırf bu sebepten mütevellit), Lacan'la iyi dost olduğunu hatta bi ara yengeçlerle kafayı bozduğunu bile biliyorduk... Ama kediden haberim yoktu valla. Şu kedinin yakışıklılığına bakar mısınız?  "Hell is other people!" diyen sartre değil de kediymiş meğer! Kedinin adı Nothing bu arada.



https://www.youtube.com/watch?v=1CYquRZTuXY

  

23 Ağustos 2016 Salı


James Hetfield astrofizik doktoru olmuş.
doktora tezinde şunu analiz ediyormuş; 
"micro-lensing in gravitationally lensed quasars to yield measurements of the structure of their continuum emission regions!!! "  Alla' tamamını erdirsin diyelim ne diyelim?

bu günlerde teju cole'un open city'sini okuyorum. niçin derseniz çünkü bu günlerde pek revaçta kendisi kültür sayfalarında.... gelecek vaadeden yazarlar şeysinde, (kültür söz konusu olduğunda sanki bir gelecek varmış gibi!!) 
bi de böyle bir web sitesi var;
http://www.tejucole.com/photography/
hoş bir adam olsa gerek!
aslında known and strange things diye yeni bir kitabı çıktı. Ben onu okumak istiyorum ama o daha gelmemiş benim kitapçıya, Open city'si var dedi kitapçı; "yok o bende var" dedim. bende yok ama bookz.org'da bi sürü linki var. 'Indiriyosun beş dakkada beşiktaş' desem kadıncağzın morali bozulurdu demedim. çok tatlı bir kadın çünkü, kitapları sarı zarfların içine koyup zarfı çiçekli stikırlarla kapatıyor...
neyse indirdim Open city'i okuyorum.

kitap 
Death is a perfection of the eye. 
cümlesiyle başlıyor. 
kitap yazacaksanız kesin en az bunun kadar  havalı bir cümle bulmalısınız.
ne yazık ki
ilk 50 sayfasında hiç bişey olmadı. 
heyecan verici birşey olursa haber veririm. 

o zaman günün şarkısını dinleyelim: 





21 Ağustos 2016 Pazar

In the Jingle jangle sunday morning the Drifter is back!


4+4+4 diye bilinen 6287 sayılı yasamız var malum. Bir de “Milli Eğitim Talim ve Terbiye Kurulu” var. Hiç gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Bu Milli Eğitim Talim ve Terbiye Kurulundakileri diyorum!! Eğitim, Talim, Terbiye??? Nasıl tiplerdir? Ne yerler, ne içerler? Nasıl otururlar, nasıl kalkarlar? Ne düşünürler?
Hakkaten ne düşünürler?
Neyse bu beyler, hanfendiler (baayan da vardır herhalde içlerinde) şeye karar vermişler yeni..
4+4+4’ün ilk dörtlüğündeki müzik ve resim derslerini haftada 1’e indirmeye karar vermişler. Ve indirmişler! Tabi 5.5 yaşındaki çocuğa haftada bi saat müzik bi saat de boyama yeter.  

Ondan sonra bu cemaat nasıl vücuda yayıldı, kaç dalga kemo versek de kurtulsak???
Kurtulamazsın arkadaş!
İnsanlara yaşamayı yasaklayarak, kendini ifade etme biçimlerini kısıtlayıp sakatlayarak, kendin yapamıyorsun yapmıyorsun diye başkalarının ürettiklerini mundar ederek, toplumu iğdiş ederek, hiçbir yaşam kalitesi, hiçbir zevki hiçbir hobisi olmayan çocuklar yetiştirerek daha çok saplanırsın batağa…
Sonra nooluyo bu çocuklar büyüyo; gelişmemiş ruhları hayattan beklentilerini belirliyor: para ve/veya iktidar. Aaa damat cemaatçi çıktı! Ne çıksaydı? Sizin kızlarınızdan beklentiniz neydi ki? Kızlarınıza ensesi kalın veya eli kolu uzun damatlar seçtiniz, seçtirdiniz aaa onlar da cemaatçi mi çıktı? Ne yazık, tüh!
Neyse diyeceğim o yani…
aynı tas aynı çemberlitaş...
Hani bi ara tayyipsiz akepe konsepti vardı. Dindarı da laiki de buna razıydı. varsa yoksa derdimiz Tayyip'ti hani. Bumerang ters geldi; fetosuz cemaat’e döndü iş.  Yani Türkiye kaldığı yerden yola devam. Düzen aynı düzen; gidiş aynı gidiş; darbe aynı darbe; halk/cemaat aynı halk/cemaat; terör aynı terör; depresyon aynı depresyon.   
yani

Kafam bozuk ama hayat da kısa, bak bugün de Gaziantep patlamış 50 kişi birden…söylemeye dilim yazmaya elim varmıyor.
Onun için bazı kararlar aldım, bugün itibarıyle didem arslan seyretmeyi bırakıyorum, yine gaste okumadığım günlerime dönüp maç seyrederken televizyonu mute’a alıp müziğin sesini açıcam! Her ne kadar soğuk ve steril olsa da yaşanabilir tek kıtada yaşama şansım olduğu için şükredip; gezip görebildiğim, nefes alabildiğim, haftada bir saatten fazla müzik dinleyebildiğim için kendimi suçlu hissetmeyi bırakıcam.

ve sizleri de bu kafası iyi pazar sabahında yeni bir drifter yapımıyla baş başa bırakıyorum. 


https://www.youtube.com/watch?v=axPwt9yTxKU


21 Nisan 2016 Perşembe

buna "anamorphic sanat" deniyor; sadece gökyüzünden bakınca anlamlı!


    mekan Kahire; sanatçımız "El Seed" sadece gökyüzünden bir bütün olarak görünebilecek bu devasa kareografik graffiti'yi 50 bina yüzeyi kullanarak yapıyor.
ismi PERCEPTION yani ALGI...
insan işi değil canım...

büyük resim ancak bakış açınızı değiştirdiğinizde ortaya çıkıyor 
yani Mokattam Dağının tepesinden baktığınızda arapça biliyorsanız 
İskenderiyeli Aziz Atanasius'un vaazlarından alıntı şu dizeleri okuyacaksınız;
"günışığını tam görmek isteyen önce gözlerini/gözyaşlarını silecek."





18 Nisan 2016 Pazartesi

drifter's pick! huzurlarınızda Teoman; bugünün hikayesi!


bu parçaya bundan daha anlamlı bir video daha düşünemiyorum!

23 Mart 2016 Çarşamba

Hani 21.12.2012'de kopması gereken bi kıyamet vardı ya?


  gazetelerde hergün : bomba, şehit, tecavüz, bir önceki günün cenazesi...

avrupada bomba
afrikada zika 
ortadoğuda savaş
kutupta buzlar eriyo
amerikada eline silahı alan okul tarıyo

acaba biz "kıyamet"i ne sanıyoduk da  "kopmadı ki kopmadı ki ahahahahahah" dedik?


                                                         



28 Şubat 2016 Pazar

pazar şiiri!

            

   BÜYÜK İNSANLIK


Büyük insanlık gemide güverte yolcusu 

                         tirende üçüncü mevki 
          şosede yayan 
              büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider 


                           yirmisinde evlenir 

                   kırkında ölür 
                      büyük insanlık.



Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter 

                                        pirinç de öyle 
                                        şeker de öyle 
                                          kumaş da öyle 
                                        kitap da öyle 
            büyük insanlıktan başka herkese yeter.



Büyük insanlığın toprağında gölge yok 

                      sokağında fener 
                          penceresinde cam 
ama umudu var büyük insanlığın 
                               umutsuz yaşanmıyor.


                                                             7 Ekim, Taşkent, 1958 Nazım Hikmet

25 Şubat 2016 Perşembe

drifter'ın düşünce balonu!

Şu maça  4 sene oynadığı takımın sahasına Muslera'nın kaptan çıkması gerekirdi. Istememiş olabilir; o, haza beyfendiliğinden. Biraz düşünseler anlarlardı.
işte Galatasaray bu yüzden bu halde bugün...yazık!