gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
8 Nisan 2015 Çarşamba
eski tas: MUTE’LU İNSANLAR
eski tas: MUTE’LU İNSANLAR: Oysa şu salyangoz gibi kendi içine doğru kıvrılan devrim, onların devrimi değildir. Çünkü eleştirici ve dışa doğru patlayan bir devrim d...
2 Nisan 2015 Perşembe
drifter's pick!
Sofia Coppola'nın son filminde, güneş altında şezlonga yatmalı bi sahne var, öyle güzel bi sahne ki uzuuun uzuuun... O kaddar olur yani sööliyim dedim.
28 Mart 2015 Cumartesi
27 Mart 2015 Cuma
Bugün hayatımda ilk defa gerçek bir Oskar Kokoshka gördüm!
niye mi önemli?
çünkü yok yok içinde.
Cezanne
mı ararsın, monet mi , mondrian, Picasso, dali, maggritte, rothko, van Gogh, Rambrant,
Boch, Rubens vs. vs. yok yok. İnanlmaz bir müze. İnsanın gözleri faltaşı
gibi açlıyor; hiii o da varmış bu da varmış diye…
Gezerken sürekli nasıl koruyorlar bu müzeyi dedim durdum, insanın soyası gelir
yani o derece… baştan çıkarcı…
Müzenin hikayesi çok duygularımı sömürdü söyleyeyim.
Babanın biri, (hii çok ayıp!, ne amiyane oldu hiç öyle denir
mi?) adam gibi adammış demek istiyorum yani,
Franz Boijman adında bir avukat kendi koleksiyonunu bağışlamak suretiyle
müzenin temellerini atıyor. yıl 1849! Sonra ona
bir diğer baba, George von Beuningen katılıyor, o da bağışlıyor
bağışlayabildiği kadar. Bu iki yüce
gönüllü adamı örnek alan diğer bazı Hollandalı zenginler de müzeye epey bişey
bağışlamışlar sonra… zaten öncülük edilince gerisi geliyor …
Bizim büyük babalar da evlerinde köşklerinde saklıyorlar
Fikret Muallaları, Şeker Ahmet Paşaları, Abidin Dinoları filan… çok anlamsız,
çok bencilce buluyorum bunu da neyse başka bişeylerden bahsedicem aslında. Topu topu beş şey.
Birincisi; oskar kokoschka gördüğüm için öyle mutluyum ki…
İkincisi şu tablo
Bu bir George Hendrik Breitner. Tablonun adı “the earring”
yani küpe. 1893’de yapılmış. öyle etkileyici ki. Dakikalarca bakabilir insan.
Aynaya yansıyan yüz çizmek ne kadar zordur düşünebiliyor musunuz? Resimdeki aynada
başka bir resim daha var ve inanlmaz. Çok görülesi bişey gerçekten.
Üçüncüsü bu;
Önce yapıldığı tarihi söylüyorum: 1560.
Enteresan olan şu; o tarihte doğa resmi çizmek diye bişey
yok. Ressamlar doğa resmi filan çizmiyorlar; resim çizmek, çizdirmek çok pahalı
bir lüks; sadece kontlar, lordlar, krallar filan ressamlara sipariş usulü resim
çizdiriyorlar; o da işte kendilerinin karılarının çocuklarının filan resimleri.
Kimse aman bir ressam tutayım da şu antreye bir göl resmi çizsin ferah ferah
bakarız demiyor yani.
İşte onun için bu ressam mühim.
Cornelis van Dalem.
Bu yetenekte, ustalıkta bir ressam ve pastoral çalışıyor.
Nasıl mı?
E, çünkü kendisi çook
zengin bir soylu ahahaahaha…
zevk için resim yapıyor yani; ne isterse onu çiziyor. Çok iyi
değil mi?
dördüncüsü;
geçen sene Brüksel’deki Magritte müzesine gidip
orada bulamayınca biraz olsun hayal kırıklığı yaşadığım “La reproduction
interdite” işe bak bu müzede çıktı. Başka birkaç tane daha Magritte var. Ama
bilirsiniz Magritteseverlerin gönlünde bu tablonun yeri ayrıdır.
Son olarak size kafkanın evini takdim edeyim;
1938 tarihli bu tablonun ismi The Doctor’s visit (Kafka’s
House)/ Doktor Ziyareti, (kafka’nın evi).
Pazargünü ressamı diye bişey duymuş muydunuz? Öyle deyince
şimdi aklıma şu TRT’de beş dakkada nehir kıyılı, bahçeli dağ evli manzara resmi
çizen kabarık saçlı amca geliyor, allah rahmet eylesin vefaat etti yakınlarda. Neyse
yok bu Hendrik Nicolaas Werkman öyle değil. Werkman’ a Pazar ressamı diyorlar
çünkü, sadece Pazar günü resim çizermiş. Kafka da yakın dostu olurmuş. Bu
tablodaki ev de gerçekten Kafka’nın eviymiş. Doktor ne alaka hiç anlamadım ama
Kafka’nın evinin duvarının kırmızısına ve ormana bakan balkonuna bakar mısınız?
25 Mart 2015 Çarşamba
size biraz rotterdam getirdim/ puslu ve soğuk!
bu sabah penceremde rotterdam var puslu ve soğuk! bir gökdelenin orta katındayım; "yüksek" değilim. dışarı çıkıp buz gibi soğuğu boğazıma çekesim var. Ne olacaksa olsun kafası...
Roni Margulies'in bir şiiri var yazıyim mi?
yazayım, yazayım:
şöyle:
"ROT" diyor elimdeki sözlük, çamurlu demekmiş.
"A" ise su, buna şaşırdım işte.
"Rotta" demek ki,
çamurlu su. Dam belli, baraj. Rotterdam
bir baraj , çamurlu suyun üzerindeki.
evet üstüne şiirler yazılası bir şehir değil Rotterdam
sokakta yürürken birden bir gökdelenin gölgesi düşüyor
üstüne ürküyorsun.
yani ürküyorum.
ve üşüyorum.
haddinden fazla belki.
perspektifinde kayboldum bu şehrin.
fotoğrafların bazılarını yüklüyorum diğerleri de yakında burada; meraklısına ...
22 Mart 2015 Pazar
15 Mart 2015 Pazar
drifter'spick; pazar alıntısı
DIŞARISI
Hayır, hareket etmek sizi tüketir diye korkmayın. Evdeki sükunetiniz, eve olan aşkınız buna
engel olmamalı.
Hava! Özgürlük! Hadi dışarı çıkalım biraz. Evi geride
bırakıyoruz. Şehri geride bırakıyoruz. Bana güvenmeniz gerektiğini pek
söyleyemem ama, korkmayın da. Şehrin evlerinin bitiminde, kıra açılan şu
sokaktan beni takip edebilir misiniz lütfen?
Evet, evet, bu sokak. Bana hayır deme ihtimaliniz beni ciddi
biçimde ürkütüyor. Sokak. Güçlü, kavrayan sokak. Ah, basamaklara dikkat edin.
İşte bakın aydınlık dikkatle yaklaşın.
Ah şu uzakta görünen masmavi dağlar! Ben mavi diyorum, siz
de mavi görüyorsunuz, değil mi? Anlaştık. Şu dağın eteğinde gözükenler kestane
değil mi? Bakın nasıl da anlaşıyoruz? Kahverengi kestaneler. Ardından da bakın
ne güzel bir vadi uzanıyor. (yeşil ha? Sizin için de benim için de yeşil. Hayret
verici derecede kolay anlaşıyoruz.) Bakın şu çimenlere, gün ışığında nasıl da
pancar gibi yanıyorlar. Nasıl? Bebeklerin kırmızı şapkaları gibi mi? Nasıl da
körüm. Tabi haklısınız, yün kırmızı şapkalar gibi. Bir an pancar gibi
gözüktüler gözüme demek ki. Ve sizin
boyun bağınız da saf kırmızı. Bu hoş serin havada dolaşmak ne harika, mavi
göğün altında, yeşillikler içinde. Gökyüzü berrak. Saçlarınıza biraz ak mı
düşmüş ne? Ah ne güzel bir hava. Ah ne güzel kırlar ve siz. Tanrı sizi
kutsasın! Pantolonunuzdaki siyah pötikarelerle siyahları görseniz… Aşağı doğru bakın
ceketin altında. Ne kadar da şeye benziyor. Neyse.
Ah doğa, kırlar! Ne başka bir sükunet değil mi? Biraz
gevşediniz bakın. Nereden mi biliyorum? Sakinliğinizden. Aman aman endişe
etmeyin. Sizin de burada hissettiğiniz tam bir huzur hali değil mi? Anlaşıyoruz
ne hoş. Bu uyumumuzu bozmayalım aman.
İzniniz olursa şunu da belirteyim, benim burada gördüğüm, yani içimde duyduğum
his, yoğun bir aptallık, yüzünüze bakınca, ve zannediyorum ki benim de öyledir.
Sadece yaşamış olmak için yaşayan ve ancak, bu eblek ruh haliyle yaşamasına
imkan olan toprağın yasından, hüznünden bize bulaşmış hoş bir salaklık
yayılmıştır yüzümüze.
Bu yüzden içimizdekinin huzur olduğunu söylüyoruz. Size de
öyle gelmiyor mu? Ve bu hissin kaynağı ne biliyor musunuz? Hiç lafı
dolandırmadan söyleyeyim, bir şehri geride bırakmış olmanızdan kaynaklanıyor bu
huzur. İnşa edilmiş ve neden inşa edildiğini, neden yaşadığını bilmesi gereken,
üstüne üstlük bunun hakkını vermesi gereken, buradaki doğa gibi öylesine
yaşamaktan mahrum, istek, arzu, his duyması gerekli evler ve insanlar ve şehir
geride kaldı. Kimseye faydası olmayan bir hırs ve telaş. İşte yine üstünüze bir
zayıflık çöktü ve ardından melankoli.
Anlıyorum, anlıyorum. Sinirleriniz boşaldı. Gevşediğiniz an
vazgeçtiğiniz andır zaten.
LUIGI PIRANDELLO - BİRİ HİÇ BİRİ BİNLERCESİ (Aylak Adam, Haz. 2013, istanbul)
13 Mart 2015 Cuma
millet buldum o parçayı!! ya da drifter's pick; tony gee-iron box
2:16 cı saniye; yani freeze'den sonraki parça.
8 Mart 2015 Pazar
sucklord kimdir
Küçükken bebeklerimin saçlarını kesip kollarını bacaklarını
koparıp Legolardan takma bacak kol filan yapan ruh hastası bir kuzenim vardı…
ailecek onun psikopat katil olacağını sanıyorduk; o geleceği zaman oyncaklarımı
nereye saklayacağımı şaşırırdım meğer içindeki sanatçı kişiliği öldürüyormuşum,
şimdi çok pişmanım.
Yaa işte fırsat verilince insanoğlunun elinden kaçanla uçan
bile kurtulamıyor; ne demişler doğadaki en vahşi hayvan insan…
Böyle bir gizirgahtan sonra;
Sucklord’a gelecek olursak ekşın
figürlerinin kolunu bacağını koparıp, boyayıp spreylerip filan modifiye eden
bootleg oyncak sanatçısı kendisi… onun elinden çıkmış ekşın figürler
orijinallerinden daha pahalı naaber…
Yeraltı sanat camiasında aktivist bir kötü adam olarak bilinirken şu günlerde yaptığı işle fikri mülkiyet hukukçularını ikiye bölmüş
durumda…
Ona göre yaptığı şey bir şarkı sample etmeye benziyor… hip
hop oyuncak bu diyor. Çalıntı filan değil.
Kimine göre intihal’in ağababası…
Şu vidyoda kendisini daha yakınen tanıyabilirsiniz.
Bu da web sitesi ana sayfası pek komik.
psikolojik üstünlük üzerine bir de böyle düşün! celer...
Neyin psikolojik üstünlüğü varmış Saraçoğlu’nun biri
söylesin bana? Bence Saraçoğlunda oynamak sağlasa sağlasa Galatasaray’a
psikolojik üstünlük sağlar; Fenerbahçe hangi istediği sonucu alabildi ki en
nihayetinde; Türkiye Kupasını kaybetti , Sounes’e bayrak diktirdi.
Boşuna Ulubatlı Sounnes demiyorlar adama;
şampiyonluğu kaybetti, kupayı vermemek için utanmadı sıkılmadı elektrikleri
kesti sonunda nooldu cimbom aldı kupayı...
16 senedir kaybetmiyomuş…canı
sağolsun; senede bir gün diye bi şarkı var, zeki müren çok güzel söyler o
şarkıyı….
bak;
4 Mart 2015 Çarşamba
2 Mart 2015 Pazartesi
1 Mart 2015 Pazar
Elin adamı ne anlar senden?
(Fotoğraf: Ara Güler)
Yaşar Kemal ölünce fark ettim ki televizyonda görünen ne kadar insan varsa hepsi meğer Yaşar Kemal hayranıymış; ben de sanırdım ki bir ben, bir Yalçın Küçük okumuş İnce Memed'i, Yer Demir Gök Bakır'ı falan...
Edebiyat hastası filan değil bildiğin ölü seviciyiz.
neyyse;
şu şiiriyle ki yalnızlık başlığı altında çok hislendiğim bir şiiridir Onu bu blogda yad etmek isterim.
ardından da bir Müzeyyen Senar patlatıcam;
Yaşar Kemal ölünce fark ettim ki televizyonda görünen ne kadar insan varsa hepsi meğer Yaşar Kemal hayranıymış; ben de sanırdım ki bir ben, bir Yalçın Küçük okumuş İnce Memed'i, Yer Demir Gök Bakır'ı falan...
Edebiyat hastası filan değil bildiğin ölü seviciyiz.
neyyse;
şu şiiriyle ki yalnızlık başlığı altında çok hislendiğim bir şiiridir Onu bu blogda yad etmek isterim.
ardından da bir Müzeyyen Senar patlatıcam;
“Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu
Elin adamı ne anlar senden?”
28 Şubat 2015 Cumartesi
26 Şubat 2015 Perşembe
24 Şubat 2015 Salı
20 Şubat 2015 Cuma
Murakami'den son hikaye Kino
benim gibi haruki murakami hastasıysanız müjde
Yeni hikaye Kino bomba!
Linki de burada...
http://www.newyorker.com/magazine/2015/02/23/kino
Yeni hikaye Kino bomba!
Linki de burada...
http://www.newyorker.com/magazine/2015/02/23/kino
19 Şubat 2015 Perşembe
18 Şubat 2015 Çarşamba
Peki bir insan bir diğer insanı kar topu oynuyor diye niye öldürür?
Kadıköy'de arkadaşlarıyla kartopu oynarken camına kartopu isabet eden esnaf tarafından bıçaklanan gazeteci Nuh Köklü hayatını kaybetti.
17 Şubat 2015 Salı
dans edeceğine fatiha oku!
(by- selin Akser)
Okunuşu
1- Bismillahirrahmânirrahîm.
2- Elhamdü lillâhi rabbil'alemin
3- Errahmânir'rahim
4- Mâliki yevmiddin
5- İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în
6- İhdinessırâtel müstakîm
7- Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve
leddâllîn
Anlamı
1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
2- Hamd o âlemlerin Rabbi,
3- O Rahmân ve Rahim,
4- O, din gününün maliki Allah'ın.
5- Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden
dileriz yardımı, inayeti.
6- Hidayet eyle bizi doğru yola,
7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o
gazaba uğramışların
ve o sapmışların yoluna değil.
Tamam mı okudun mu Fatiha’yı…
Yok olmuyor değil mi? bi gariplik var değil mi? Fatiha’yı
okuduğun halde kurtulamıyorsun değil mi içini kemiren o şeyden onlar gibi
rahat?
Olmuyor değil mi?
O zaman okumaya devam et mesela şunları;
özellikle şurasını oku ;
Also on the protests was a gender studies academic who would
only give her first name, Zeynep. She thought Ms Aslan's murder was of a
political nature too.
"It is the result of the radical Islamic atmosphere
created by the government. The men say that women should be conservative. They
think if they are not conservative, they deserve this kind of violence,"
she said.
'Soaring violence'
The ruling Justice and Development Party (AKP) has its roots
in political Islam and has been in power since 2002.
Women's rights organisations say violence against women has
risen sharply in the last decade.
Last year alone, almost 300 women were killed at the hands
of men and more than 100 were raped, according to local reports.
Sevda Bayramoglu from Women for Peace Initiative demanded
new legislation to protect women from violence.
"Men kill and rape and torture women. The state, the
'men's state', is protecting them. We expect the parliament to stop this violence,"
she said.
Ms Aslan's murder may become a rallying cause for activists
seeking to end violence against women in Turkey.
Bunu da oku
son olarak da bunu oku;
(bu yazıyı halka açık bir yerden almadım onun için kaynağı
söylemeyeceğim oku yeter sonra üstüne bir de fatiha okur üflersin.)
Dinsellikle bastırılmış, gericilikle yobazlıkla azdırılmış,
kıyıda kuytuda açığa çıkan korkak ve sinik bir şiddet. Birikmiş kin ve öfke...
Tıpkı şimdi tüm komplekslerini, tüm çaresiz ve gerici edilgenliklerini; idam, linç
ve sallandırma çığlıklarıyla temize çekmeye çalışan yazar, şarkıcı,
akademisyen, televizyoncu vs. müsveddeleri gibi. Tecavüzcülerle, kadınları objeleştirip kapatanlar aynı
kahvede ve aynı masada oturuyorlar.
Statlarda bağıramayan, işyerinde devlet kapısında küfür yiyip önüne
bakan bu korkak, sinik ve kin bağlamış kötülük; kadın cinayetleri, ensest,
çocuk istismarı şeklinde içe patlıyor. Taciz, tecavüz ve istismar ve her
şekliyle sömürü, tesis edilmiş düzenin varlık ve devamı için gereklidir. Bu
kadar ağır sömürü koşullarının devamı -kırılgan ekonominin bekası için şarttır-
ancak aklen tüketilmiş, dinsellik ve şiddetle
sindirilmiş bir toplumda mümkündür.
Memleketin “böyük” işadamları, “kanaat önderleri”, “böyük” gazeteciler ve
diğer hazretli düzen adamları : İktisaden sömürerek, en aptal ve
kabiliyetsizleri başlarına hoca yaparak, en aşağılık dizi ve programlara maruz
bırakarak aklen kötürüm ettiğiniz bu sürüyü, gericilikle dinsellikle bastırmaya
kalktınız. Anlayamadığınız: sizin yasaklarınız, tutarsız, şımarık ve çirkef
polis devletiniz kötülüğü ortadan kaldıramaz. “Mahrem” diye yüz çevirdiğiniz
evlere, yatak odalarına, garsoniyerlere iter.
İdam korosunun en kuvvetli üyeleri bu düzende en çok ganimet
ve popülarite elde edenlerdir. Kadınların obje olarak görülüp, kapatılmadığı,
ekonomik ve siyasal sömürünün bu kadar hudutsuz bir düzeye ulaşmadığı bir
toplumda, acaba bu idam korosundan kaçı yazar, artiz, akademisyen, şarkıcı olup
ortalarda boy gösterebilirdi.
Sosyal hayattan her türlü itiraz ve muhalefeti silen bu
sinik, pislik tutmuş düzenle var olanlar, olsa olsa ölü sevicidirler.
12 Şubat 2015 Perşembe
Drifter's pick! Çok güzel burning man videosu! 2014!
Şu hayatta orda olmak istediğim tek bir yer/durum/zaman var orası da burası yani burning man.
Bu saykodelik videoyu çeken arkadaş -Ari Fararooy ki kendisini çok yetenekli buluyorum.
Onun için şu videolarını da izlemenizde bir sakınca görmüyorum.
İşte türkiyeye de gelmiş kızarkadaşıyla adaya filan gitmişler ne güzel...
Soora bu da var;
Bak çok da espiritüel bir kişilik kendisi...
10 Şubat 2015 Salı
7 Şubat 2015 Cumartesi
3 Şubat 2015 Salı
2 Şubat 2015 Pazartesi
30 Ocak 2015 Cuma
sabah 4 kafaları
zaman beni sürükleyen bir nehir,
ama nehir benim;
beni parçalayan bir kaplan,
ama kaplan benim;
Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim.
Evren, ne yazık ki , gerçek;
ben , ne yazık ki Borges'im.
diye başlar Kum Kitabı...
sonra bi'de bu şarkı var...
gotye- smoke and mirrors
27 Ocak 2015 Salı
25 Ocak 2015 Pazar
drifter's pick! total giovanni Ya da gecenin vidyosu
son zamanlarda seyrettiğim en matrak vidyo klip!
Bişey diycem
Bizim televizyonlarda asla yayınlanmayacak diziler var
Mesela GIRLS
Yazık, seinfeld den sonra beni en çok eğlendiren dizi diyebilirim. Eğlendiren dedim dikkat ederseniz güldüren değil.
Yazık tabi bizim toplumun en hardkor kız modeli nil karaibrahimgil. Ya o da olmayaydı?
Girls için link vermiyorum fazla direkt vulgar humor herkese hitab etmez neticede çok isteyen bulur.
Mesela GIRLS
Yazık, seinfeld den sonra beni en çok eğlendiren dizi diyebilirim. Eğlendiren dedim dikkat ederseniz güldüren değil.
Yazık tabi bizim toplumun en hardkor kız modeli nil karaibrahimgil. Ya o da olmayaydı?
Girls için link vermiyorum fazla direkt vulgar humor herkese hitab etmez neticede çok isteyen bulur.
23 Ocak 2015 Cuma
21 Ocak 2015 Çarşamba
20 Ocak 2015 Salı
18 Ocak 2015 Pazar
16 Ocak 2015 Cuma
15 Ocak 2015 Perşembe
Yatmadan önce parçası ve bir de alıntı yine o kitaptan...
"...bilincin derinlerden yükselmekte olduğu böyle anlarda insan herşeyi çocuk kitaplarının dünyasındaki gibi görür..."
Robert Musil - Niteliksiz Adam (henüz) I. Cilt
14 Ocak 2015 Çarşamba
13 Ocak 2015 Salı
12 Ocak 2015 Pazartesi
11 Ocak 2015 Pazar
one nation under surveillance!
Kış/kar tatilime denk geldi de Cahrlie Hebdo Katliamı ve akabinde yaşanan rehine krizlerini evde aksiyon filmi izler gibi an be an televizyondan (yerli ve yabancı) takip etme fırsatı buldum.
Bizim televizyonlarda; ntv, cnn-türk, habertürk filan gibi...30 yaşın üstünde haberci(ne spiker ne muhabir) yok. yaşları itibarıyle durumu değerlendirme yetileri yok; yaşları tutmuyor bir kere. CNN, BBC, TVMONDE, ALJAZEERA filan gibi dış basın televizyonlarına bakınca fark ediyorsun ki böyle büyük haberlere gönderdikleri muhabirlerin önce rüştünü ispat etmiş olması yeterli değil. örnek BBC'nin Dammarten'e gönderdiği muhabir Liz en az 50 yaşında vardı; yazık kadın 9 saat dikildi orda haber yapcam diye.
izlediğim kadarıyla televizyondan edindiğim malumat şudur;
1. Cahrlie Hebdo Katliamının dinle imanla bir alakası yoktur.
2. Katil quaşi kardeşler müslüman filan değildir. Ama Fransız'dır; ve kesin olarak teröristtir.
3. Charb, akıbetinin Teo Van Gogh gibi olacağını biliyordu onun için evlenmemiş; çocuk yapmamış, borca girmemiş ve hatta araba bile almamıştı.
4. Fransız halkı bunca zaman güvenlik önlemlerine karşı direnç gösterdi sonuç böyle oldu.
5.bu iş böyle olmaz güvenlik önlemlerini arttırmak gerekir; Avrupanın çok çeşitli yerlerinde bu terör saldırıları artarak devam edecektir ama Korkmayın, birlik olun ve daha da önemlisi izlenmekten korkmayın.
valla benim bütün bu mevzudan anladığım bu oldu arkadaşlar; daha çok kamera, daha çok izlenme daha çok kayıt, daha çok kaset ama işte bir türlü anlamıyorlar herşey tek bir insanın kendini feda etmesine bakıyor; kafası bozuk tek bir insan!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)