gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
2 Mayıs 2016 Pazartesi
21 Nisan 2016 Perşembe
buna "anamorphic sanat" deniyor; sadece gökyüzünden bakınca anlamlı!
mekan Kahire; sanatçımız "El Seed" sadece gökyüzünden bir bütün olarak görünebilecek bu devasa kareografik graffiti'yi 50 bina yüzeyi kullanarak yapıyor.
ismi PERCEPTION yani ALGI...
insan işi değil canım...
büyük resim ancak bakış açınızı değiştirdiğinizde ortaya çıkıyor
yani Mokattam Dağının tepesinden baktığınızda arapça biliyorsanız
İskenderiyeli Aziz Atanasius'un vaazlarından alıntı şu dizeleri okuyacaksınız;
"günışığını tam görmek isteyen önce gözlerini/gözyaşlarını silecek."
18 Nisan 2016 Pazartesi
drifter's pick! huzurlarınızda Teoman; bugünün hikayesi!
bu parçaya bundan daha anlamlı bir video daha düşünemiyorum!
13 Nisan 2016 Çarşamba
23 Mart 2016 Çarşamba
Hani 21.12.2012'de kopması gereken bi kıyamet vardı ya?
gazetelerde hergün : bomba, şehit, tecavüz, bir önceki günün cenazesi...
avrupada bomba
afrikada zika
ortadoğuda savaş
kutupta buzlar eriyo
amerikada eline silahı alan okul tarıyo
acaba biz "kıyamet"i ne sanıyoduk da "kopmadı ki kopmadı ki ahahahahahah" dedik?
21 Mart 2016 Pazartesi
19 Mart 2016 Cumartesi
28 Şubat 2016 Pazar
pazar şiiri!
BÜYÜK İNSANLIK
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.
7 Ekim, Taşkent, 1958 Nazım Hikmet
25 Şubat 2016 Perşembe
drifter'ın düşünce balonu!
Şu maça 4 sene oynadığı takımın sahasına Muslera'nın kaptan çıkması gerekirdi. Istememiş olabilir; o, haza beyfendiliğinden. Biraz düşünseler anlarlardı.
işte Galatasaray bu yüzden bu halde bugün...yazık!
23 Şubat 2016 Salı
21 Şubat 2016 Pazar
19 Şubat 2016 Cuma
pazar filmini cumadan tavsiye eden drifter bir de alıntı yapar anlayana saz anlamayanla işi olmaz!
"çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkamayanlarla dolu, asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. ... Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapılmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?" Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın...
Aylak Adam- Yusuf Atılgan
sinemadan çıkmışlıklarınız bol olsun!
neyse
Tanrı hayatta, Brüksel'de yaşıyor! izbe bir evde, bilek kısmında iki verev çizgi olan beyaz çorapların üstüne giydiği önü açık çirkin plaj terlikleriyle dolaşıyor. epey bön bir karısı bıcırık bir kızı var; oğlunun akıbeti hepimizin malumu...
çok boktan bi' herif, kafası acayip bozuk.
daha anlatayım mı?
seyeredicek misiniz?
http://gunlukfilm.com/yeni-ahit-le-tout-nouveau-testament-full-izle.html#more-49593
18 Şubat 2016 Perşembe
11 Şubat 2016 Perşembe
Karnaval'a gel!
Günlerdir yağmur yağmur yağmur yağmur; pus, pus, bulut, bulut,bulut, sonra yine yağmur, yağmur, yağmur...
sonra birden bir sabah bi uyanıyorsun Alllaaah güneş tatilden dönmüş.
insanın hemen kendini sokağa atası geliyor;
ama sokakta bi gariplik var
şöyle ki;
sonra birden bir sabah bi uyanıyorsun Alllaaah güneş tatilden dönmüş.
insanın hemen kendini sokağa atası geliyor;
ama sokakta bi gariplik var
şöyle ki;
üstüme iyilik sağlık sabah sabah bi olaylar olmuş bu kasabaya hayırdır inşallah?
noooluyo Albayım?
Bak valla bi ürktüm şimdi! Kaldım böyle kot tişört sokaklarda rezil rüsva! Bari parti nerde onu söyleyin.
Pippi valla da sensin kız!
süperman'e gel!
yok yok Temel Reis'e gel!
neyi kutluyoruz hala anlayabilmiş değilim ama
karnavala gel!
10 Şubat 2016 Çarşamba
iki film'den bahsedeceğim.
ilk olarak;
woody baba'nın son filmi
Joaquin Phoenix ve Emma Stone'lu Irrational Man bi eksik olmuş.
bişey var
karakterler mi birbirine ısınamamış; senaryodan mı hoşlanmamışlar; para mı az gelmiş...
aslında kısa film de olurmuş; ya da biraz daha uzatıp iki film mi çekilseymiş bilemedim; karar veremedim.
ama bi tutukluk var.
ama ne olursa olsun Woody Allen Woody Allen'dır.
ikincisi;
şu adam'a dikkat!
Onur Tukel!
woody allen resurrection!
film'in adı Applesauce
online stream linki burada;
http://putlocker.is/watch-applesauce-online-free-putlocker.html
mevzu ayrı keyiflendirdi, Onur Tukel hem yönetmen hem oyuncu olarak ayrı keyiflendirdi. Her ne kadar Amerika'da büyümüş ve yaşıyor olsa da Türk olması ve görünmesi ve kökünü bu kadar sağlam ifade edebilmesi, tutarlılığı ayrı keyiflendirdi...
yani diyeceğim o ki;
pazar günü öğleden sonra acayip iyi gider!
9 Şubat 2016 Salı
8 Şubat 2016 Pazartesi
drifter's pick! quotes
"Don't you know that only fat people are thrustworthy?" demiş Kafka Milena'ya...
Etiketler:
demiş ki:,
drifter's pick,
kafka,
milena,
quotes
7 Şubat 2016 Pazar
28 Ocak 2016 Perşembe
boş boş bakmayayım ekrana size Rene Char'dan bir şiir yazayım bari
BELKİ BRAQUE' LA SÖYLERDİK...
Kar uyuduğu zaman çağırır köpeklerini gece.
Meyveler , öylesine uzak tutuyorsunuz ki kendinizi ağacınızdan, yansınız gibi göğün yıldızları.
Yolumuzu şaşırıyoruz, önümüzde sabırsızlanan düz çizgi, üzerinde yürüdüğümüz toprak olduğu zaman. Fit oluyoruz değersiz bir mutluluğa.
Tekrar düşmeyen dalgaların tadı.
Geçmişine geri gönderirler denizi.
Okun tüylerinde oturur kan, ucunda değil. Çünkü yay böyle olsun istemiştir.
iki evi var fırtınanın. Biri kısa bir yer kaplar ufukta, bir tam insan yeter ancak ötekini kapsamaya.
Erkenleri acı çeker çiy. Boy ölçüşür gecenin yeraltı gömüsüyle, gündüzün sertliğiyle , sürekli gürültüsüyle çeşmelerin sabah erkenden.
İmgeleminin ısırıklarıyla kaplıydı bu adam. Ancak eski yaralarda kanar düşsel olan.
Patikada atlama tahtasında sona eren bir yoldur sanat, ama bizim olan bir tarlada.
25 Ocak 2016 Pazartesi
Vermeer tablolarının ardındaki sır perdesini tesadüfen öğrenen Drifter soluğu Lahey’de alır!
Lahey Ocak 2016,
Hava dışarıda eksi 10 derece hissediliyor.
Allah hissettirmesin diyerek donmadan meşuuur Dudok cafe’ye giriyorum.
Abartacak
bişey yok aslında, Ankara’dan sıcak;
“Trabzonda kar sebebiyle maç ertelenmiş, sen neden bahsediyorsun?” derler
adama… Ama söyleyeyim bu Beşiktaş’ın lehine olmadı, hep Fenere yarıyor bu işler
valla içim el vermiyor.
Neyse,
Dudok Cafe’de sıcak apple pie yemeyeni dövüyorlarmış
bilginize.
Geçenlerde tesadüfen süper garip bir şey öğrendim; Johannes
Vermeer’le ilgili.
Hani şu meşhur “İnci Küpeli Kız” tablosunu yapan ressam; (Scarlet johanson desene yahu diyenleriniz olabilir.)
Bu tablo şimdilerde Kuzeyin Mona Lisa’sı kabul ediliyor. Tahminen 1650’lerde yapılmış. (Tahmin ,çünkü tam tarihi
belli değil.) 17.yy Hollanda’nın altın çağı. Sanat almış yürümüş zaten. Ama Vermeer konusu biraz muamma.
Şimdi yukarıda ismini zikrettiğim zaaatı muhteşemin oynadığı
filmi seyreden arkadaşlar “oo biz biliyoruz o muamma değil artık, kızla ressam
arasında aşne fişne varmış” diyecekler. Her ne kadar sanatın magazinsel kısmı
da en az sanat kadar beni can evimden vuruyorsa da bu sefer durum öyle böyle
değil. Hakkaten çok şaşırtıcı anlatacaklarım.
Birincisi, söylüyorum: tabloyu gördüm! Küpe kesinlikle inci
değil; metalik bişey; ama mevzu bundan çok daha önemli.
Johannes Vermeer gerçekten ressam mıydı değil miydi?
Soru bu!
Şu tablolar İnci Küpeli’den sonra en çok tarzını yansıtan
tabloları Vermeer’in… Gözünüze takılan bir şey var mı?
Johannes Vermeer 17. Yüzyılın ortalarında Lahey’e 15 dakika
uzaklıktaki Delft’te yaşamış hayatı boyunca. Amsterdam’ın miniği gibi bir şehri
Hollanda’nın; onun gibi kanallı filan. Porselen işçiliğiyle ünlü. Hatta şu Hollanda
porselenlerindeki lacivert’e “delft mavisi” deniyor.
View of Delft
Mauritshuis müzesinde bu tablonun sergilendiği odaya
girerseniz hemen anlayacaksınız; odada sanırım 5- 6 tablo daha var, ama gözünüz
başka hiç birşeyi görmüyor. Çünkü bu tablo canlı gibi. Fotoğraf gibi diyeceğim
dilimi ısırıyorum.
Neyse;
Johannes Vermeer’in özelliği tablolarındaki ışık ve
renklerin mucizevi şekilde gerçekle birebir olması; Hatta yok artık insan
evladı bunu nasıl çizer dedirtecek kadar.
Bu nasıl bir görme kardeşim?
Leonardo Da Vinci zamanında şöyle buyurmuş;
“The surface of every object partakes of the color of the
adjacent object” yani şunu demek istiyor; bir nesnenin rengine yanındaki
nesnenin rengi etki eder… ışık, tonlar ve gölgelerden bahsediyor. İşte Vermeer
tablolarında şaşırtıcı olan bu tonların birebir gerçeği yansıtması hatta
bazıları gözün göremeyeceği tonları ortaya çıkartıyor.
Normalde bir ressamın tekniğini incelemek için tutulan kayıtlara
bakılıyor; büyük ressamların çoğunun çıraklık döneminden ustalık dönemine kadar
teknikleri, stilleri kağıda dökülmüş. Kimden el aldıkları, kimleri eğittikleri
etkiledikleri belli. Ama Vermeer tam bir
muamma. Resme ne zaman merak saldı,
kimden eğitim aldı, fırça tekniğini kimden öğrendi bilinmiyor. Onunla ilgili
bilinenler; babasının resim alıp sattığı, dolayısıyla da pek çok ressamla yiyip
içtiği... Ama bu öyle aynı sofrada oturarak kapılacak bir stile benzemiyor.
Aynı dönemde yapılmış diğer tablolara bakınca fark
piksellerde; bu piksel çeşitliliği o dönem için biraz fazla değil mi?
Bir diğer gariplik; resimlere dikkatli bakarsanız hep aynı
oda ama farklı mizansenler. Sanki Vermeer her bir resim için başka bir sahne
kuruyor ama nedense hep aynı odada… Yer karoları ve pencerelere dikkat edin.
İşte tam bu noktada şüpheler size o soruyu sordurmak
üzereyken Tim Jenison devreye giriyor.
O da kim?
Drifter proudly presents!
Tim Jenison dünya üzerindeki sayılı değişiklerden biri… Çok
meziyetleri var, saymakla bitmez; zamanında bu meziyetlerin bir tanesini para
kazanmak için de kullanmış ve paranın gözüne vurmuş. Para çok olunca abuk sabuk
ne varsa yapmış şimdi de yapacak başka bir şey kalmayınca kafayı Vermeer’e
takmış. Diyor ki; “mümkünatı yok! Vermeer bunları öyle kafadan ya da bakarak
model kullanarak çizmiyordu; teknolojiyi kullanıyordu. Ben de aynısını çizicem
göreceksiniz."
Neee?
1650’lerde ne teknolojisi?
Ama doğru biliyor musunuz?
O dönem Delft’te yaşayan meşhur biri daha var. Adı Anthony van Leeuwenhoek. Mikroskopu bulan amca
Vermeer’in komşusu. Buyur burdan yak.
Tim jenison’a göre Johannes Vermeer tabloları Camera
Obscura, Camera Lucida ve iç bükey/dış bükey ayna kullanarak çiziyodu.
Leeuwenhoek’in
tasarladığı mercekler tam da “music lessons” tablosundaki halının dokusunu
çizebilmek için kullanılmış olmalı.
Yani fotoğraf makinesi yokken o eldeki
imkanlarla fotoğraf çekmeye çalışıyordu. O bir ressam değil bir fotoğrafçı
olmak istiyordu aslında.
Tim Jenison amca bu filmde çok daha güzel anlatıyor. Gerçekten
dumur bir durum.
Link burada iyi seyirler!
http://putlocker.is/watch-tims-vermeer-online-free-putlocker.html
ya da
http://www.solarmovie.sk/external.php?title=Tim%27s+Vermeer&url=aHR0cDovL3d3dy50aGV2aWRlby5tZS82YzUwcWN0NGtncmU=&domain=dGhldmlkZW8ubWU=&loggedin=0
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)