25 Mart 2015 Çarşamba

size biraz rotterdam getirdim/ puslu ve soğuk!


bu sabah penceremde rotterdam var puslu ve soğuk! bir gökdelenin orta katındayım; "yüksek" değilim. dışarı çıkıp buz gibi soğuğu boğazıma çekesim var. Ne olacaksa olsun kafası...
Roni Margulies'in bir şiiri var yazıyim mi?
yazayım, yazayım:
şöyle:

"ROT" diyor elimdeki sözlük, çamurlu demekmiş.
"A" ise su, buna şaşırdım işte.
"Rotta" demek ki, 
çamurlu su. Dam belli, baraj. Rotterdam
bir baraj , çamurlu suyun üzerindeki.

evet üstüne şiirler yazılası bir şehir değil Rotterdam


sokakta yürürken birden bir gökdelenin gölgesi düşüyor

üstüne ürküyorsun.

yani ürküyorum.

ve üşüyorum.

haddinden fazla belki.

perspektifinde kayboldum bu şehrin.
fotoğrafların bazılarını yüklüyorum diğerleri de yakında burada; meraklısına ...













22 Mart 2015 Pazar

İyi pazarlar şarkısı


https://m.youtube.com/watch?v=a6YTRAJxs_g

15 Mart 2015 Pazar

parfüm kokan fotoğraflar




Bu fotoğraflar M&S parfüm reklam kampanyası için çekilmiş Fotoğrafçı Kate Jackling. Fotoğraflardan resmen koku yayılıyor çok başarılı bence.

gecenin vidyosu; ayyuka -sömestr

                       AYYUKA - sömestr (ripoff) from alicantezer on Vimeo.

drifter'spick; pazar alıntısı

DIŞARISI
Hayır, hareket etmek sizi tüketir diye korkmayın.  Evdeki sükunetiniz, eve olan aşkınız buna engel olmamalı.
Hava! Özgürlük! Hadi dışarı çıkalım biraz. Evi geride bırakıyoruz. Şehri geride bırakıyoruz. Bana güvenmeniz gerektiğini pek söyleyemem ama, korkmayın da. Şehrin evlerinin bitiminde, kıra açılan şu sokaktan beni takip edebilir misiniz lütfen?
Evet, evet, bu sokak. Bana hayır deme ihtimaliniz beni ciddi biçimde ürkütüyor. Sokak. Güçlü, kavrayan sokak. Ah, basamaklara dikkat edin. İşte bakın aydınlık dikkatle yaklaşın.
Ah şu uzakta görünen masmavi dağlar! Ben mavi diyorum, siz de mavi görüyorsunuz, değil mi? Anlaştık. Şu dağın eteğinde gözükenler kestane değil mi? Bakın nasıl da anlaşıyoruz? Kahverengi kestaneler. Ardından da bakın ne güzel bir vadi uzanıyor. (yeşil ha? Sizin için de benim için de yeşil. Hayret verici derecede kolay anlaşıyoruz.) Bakın şu çimenlere, gün ışığında nasıl da pancar gibi yanıyorlar. Nasıl? Bebeklerin kırmızı şapkaları gibi mi? Nasıl da körüm. Tabi haklısınız, yün kırmızı şapkalar gibi. Bir an pancar gibi gözüktüler gözüme demek ki.  Ve sizin boyun bağınız da saf kırmızı. Bu hoş serin havada dolaşmak ne harika, mavi göğün altında, yeşillikler içinde. Gökyüzü berrak. Saçlarınıza biraz ak mı düşmüş ne? Ah ne güzel bir hava. Ah ne güzel kırlar ve siz. Tanrı sizi kutsasın! Pantolonunuzdaki siyah pötikarelerle siyahları görseniz… Aşağı doğru bakın ceketin altında. Ne kadar da şeye benziyor. Neyse.
Ah doğa, kırlar! Ne başka bir sükunet değil mi? Biraz gevşediniz bakın. Nereden mi biliyorum? Sakinliğinizden. Aman aman endişe etmeyin. Sizin de burada hissettiğiniz tam bir huzur hali değil mi? Anlaşıyoruz ne hoş.  Bu uyumumuzu bozmayalım aman. İzniniz olursa şunu da belirteyim, benim burada gördüğüm, yani içimde duyduğum his, yoğun bir aptallık, yüzünüze bakınca, ve zannediyorum ki benim de öyledir. Sadece yaşamış olmak için yaşayan ve ancak, bu eblek ruh haliyle yaşamasına imkan olan toprağın yasından, hüznünden bize bulaşmış hoş bir salaklık yayılmıştır yüzümüze.
Bu yüzden içimizdekinin huzur olduğunu söylüyoruz. Size de öyle gelmiyor mu? Ve bu hissin kaynağı ne biliyor musunuz? Hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim, bir şehri geride bırakmış olmanızdan kaynaklanıyor bu huzur. İnşa edilmiş ve neden inşa edildiğini, neden yaşadığını bilmesi gereken, üstüne üstlük bunun hakkını vermesi gereken, buradaki doğa gibi öylesine yaşamaktan mahrum, istek, arzu, his duyması gerekli evler ve insanlar ve şehir geride kaldı. Kimseye faydası olmayan bir hırs ve telaş. İşte yine üstünüze bir zayıflık çöktü ve ardından melankoli.

Anlıyorum, anlıyorum. Sinirleriniz boşaldı. Gevşediğiniz an vazgeçtiğiniz andır zaten. 

LUIGI PIRANDELLO - BİRİ HİÇ BİRİ BİNLERCESİ (Aylak Adam, Haz. 2013, istanbul)

8 Mart 2015 Pazar

sucklord kimdir

Küçükken bebeklerimin saçlarını kesip kollarını bacaklarını koparıp Legolardan takma bacak kol filan yapan ruh hastası bir kuzenim vardı… ailecek onun psikopat katil olacağını sanıyorduk; o geleceği zaman oyncaklarımı nereye saklayacağımı şaşırırdım meğer içindeki sanatçı kişiliği öldürüyormuşum, şimdi çok pişmanım.  

Yaa işte fırsat verilince insanoğlunun elinden kaçanla uçan bile kurtulamıyor; ne demişler doğadaki en vahşi hayvan insan…


Böyle bir gizirgahtan sonra; 
Sucklord’a gelecek olursak ekşın figürlerinin kolunu bacağını koparıp, boyayıp spreylerip filan modifiye eden bootleg oyncak sanatçısı kendisi… onun elinden çıkmış ekşın figürler orijinallerinden daha pahalı naaber…



Yeraltı sanat camiasında aktivist bir kötü adam olarak bilinirken şu günlerde yaptığı işle fikri mülkiyet hukukçularını ikiye bölmüş durumda…

Ona göre yaptığı şey bir şarkı sample etmeye benziyor… hip hop oyuncak bu diyor. Çalıntı filan değil.
Kimine göre intihal’in ağababası…

Şu vidyoda kendisini daha yakınen tanıyabilirsiniz.



Bu da web sitesi ana sayfası pek komik. 

psikolojik üstünlük üzerine bir de böyle düşün! celer...

Neyin psikolojik üstünlüğü varmış Saraçoğlu’nun biri söylesin bana? Bence Saraçoğlunda oynamak sağlasa sağlasa Galatasaray’a psikolojik üstünlük sağlar; Fenerbahçe hangi istediği sonucu alabildi ki en nihayetinde; Türkiye Kupasını kaybetti , Sounes’e bayrak diktirdi. 



Boşuna Ulubatlı Sounnes demiyorlar adama; şampiyonluğu kaybetti, kupayı vermemek için utanmadı sıkılmadı elektrikleri kesti sonunda nooldu cimbom aldı kupayı... 



16 senedir kaybetmiyomuş…canı sağolsun; senede bir gün diye bi şarkı var, zeki müren çok güzel söyler o şarkıyı….
bak;

1 Mart 2015 Pazar

Elin adamı ne anlar senden?

    (Fotoğraf: Ara Güler)

   Yaşar Kemal ölünce fark ettim ki televizyonda görünen ne kadar insan varsa hepsi meğer Yaşar Kemal hayranıymış; ben de  sanırdım ki bir ben, bir Yalçın Küçük okumuş İnce Memed'i, Yer Demir Gök Bakır'ı falan...
Edebiyat hastası filan değil bildiğin ölü seviciyiz.
neyyse;
şu şiiriyle ki yalnızlık başlığı altında çok hislendiğim bir şiiridir Onu bu blogda yad etmek isterim.
ardından da bir Müzeyyen Senar patlatıcam;

  “Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu
Elin adamı ne anlar senden?”


Pazar sabahı şarkısı

Ama siz dörtte beşte dinleyin

28 Şubat 2015 Cumartesi

24 Şubat 2015 Salı

18 Şubat 2015 Çarşamba

Peki bir insan bir diğer insanı kar topu oynuyor diye niye öldürür?




Snowball Fight - 16mm from Michael Scolaro on Vimeo.

Kadıköy'de arkadaşlarıyla kartopu oynarken camına kartopu isabet eden esnaf tarafından bıçaklanan gazeteci Nuh Köklü hayatını kaybetti.

17 Şubat 2015 Salı

dans edeceğine fatiha oku!

(by- selin Akser)


Okunuşu
1- Bismillahirrahmânirrahîm.
2- Elhamdü lillâhi rabbil'alemin
3- Errahmânir'rahim
4- Mâliki yevmiddin
5- İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în
6- İhdinessırâtel müstakîm
7- Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn

Anlamı
1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
2- Hamd o âlemlerin Rabbi,
3- O Rahmân ve Rahim,
4- O, din gününün maliki Allah'ın.
5- Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
6- Hidayet eyle bizi doğru yola,
7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların
ve o sapmışların yoluna değil.

Tamam mı okudun mu Fatiha’yı…

Yok olmuyor değil mi? bi gariplik var değil mi? Fatiha’yı okuduğun halde kurtulamıyorsun değil mi içini kemiren o şeyden onlar gibi rahat? 
Olmuyor değil mi?

O zaman okumaya devam et mesela şunları;



özellikle şurasını oku ;
Also on the protests was a gender studies academic who would only give her first name, Zeynep. She thought Ms Aslan's murder was of a political nature too.
"It is the result of the radical Islamic atmosphere created by the government. The men say that women should be conservative. They think if they are not conservative, they deserve this kind of violence," she said.
'Soaring violence'
The ruling Justice and Development Party (AKP) has its roots in political Islam and has been in power since 2002.
Women's rights organisations say violence against women has risen sharply in the last decade.
Last year alone, almost 300 women were killed at the hands of men and more than 100 were raped, according to local reports.
Sevda Bayramoglu from Women for Peace Initiative demanded new legislation to protect women from violence.
"Men kill and rape and torture women. The state, the 'men's state', is protecting them. We expect the parliament to stop this violence," she said.
Ms Aslan's murder may become a rallying cause for activists seeking to end violence against women in Turkey.

Bunu da oku



son olarak da bunu oku;

(bu yazıyı halka açık bir yerden almadım onun için kaynağı söylemeyeceğim oku yeter sonra üstüne bir de fatiha okur üflersin.)

Dinsellikle bastırılmış, gericilikle yobazlıkla azdırılmış, kıyıda kuytuda açığa çıkan korkak ve sinik bir şiddet. Birikmiş kin ve öfke... Tıpkı şimdi tüm komplekslerini, tüm çaresiz ve gerici edilgenliklerini; idam, linç ve sallandırma çığlıklarıyla temize çekmeye çalışan yazar, şarkıcı, akademisyen, televizyoncu vs. müsveddeleri gibi. Tecavüzcülerle,  kadınları objeleştirip kapatanlar aynı kahvede ve aynı masada oturuyorlar.  Statlarda bağıramayan, işyerinde devlet kapısında küfür yiyip önüne bakan bu korkak, sinik ve kin bağlamış kötülük; kadın cinayetleri, ensest, çocuk istismarı şeklinde içe patlıyor. Taciz, tecavüz ve istismar ve her şekliyle sömürü, tesis edilmiş düzenin varlık ve devamı için gereklidir. Bu kadar ağır sömürü koşullarının devamı -kırılgan ekonominin bekası için şarttır- ancak aklen tüketilmiş, dinsellik ve şiddetle  sindirilmiş bir toplumda mümkündür.
Memleketin “böyük” işadamları,  “kanaat önderleri”, “böyük” gazeteciler ve diğer hazretli düzen adamları : İktisaden sömürerek, en aptal ve kabiliyetsizleri başlarına hoca yaparak, en aşağılık dizi ve programlara maruz bırakarak aklen kötürüm ettiğiniz bu sürüyü, gericilikle dinsellikle bastırmaya kalktınız. Anlayamadığınız: sizin yasaklarınız, tutarsız, şımarık ve çirkef polis devletiniz kötülüğü ortadan kaldıramaz. “Mahrem” diye yüz çevirdiğiniz evlere, yatak odalarına, garsoniyerlere iter.
İdam korosunun en kuvvetli üyeleri bu düzende en çok ganimet ve popülarite elde edenlerdir. Kadınların obje olarak görülüp, kapatılmadığı, ekonomik ve siyasal sömürünün bu kadar hudutsuz bir düzeye ulaşmadığı bir toplumda, acaba bu idam korosundan kaçı yazar, artiz, akademisyen, şarkıcı olup ortalarda boy gösterebilirdi.

Sosyal hayattan her türlü itiraz ve muhalefeti silen bu sinik, pislik tutmuş düzenle var olanlar, olsa olsa ölü sevicidirler.

12 Şubat 2015 Perşembe

Drifter's pick! Çok güzel burning man videosu! 2014!

Şu hayatta orda olmak istediğim tek bir yer/durum/zaman var orası da burası yani burning man.

Bu saykodelik videoyu çeken arkadaş -Ari Fararooy ki kendisini çok yetenekli buluyorum.
Onun için şu videolarını da izlemenizde bir sakınca görmüyorum.

                turkey // J

İşte türkiyeye de gelmiş kızarkadaşıyla adaya filan gitmişler ne güzel...

Soora bu da var;

                Chasing Myself Around South America from Ari Fararooy on Vimeo.
Bak çok da espiritüel bir kişilik kendisi...

10 Şubat 2015 Salı

7 Şubat 2015 Cumartesi

Cumartesi akşamı warm-up kafaları;




drifter's pick!


Robbie Porter'ın "kompüterin arkandan ne işler çeviriyor" adlı çalışması

30 Ocak 2015 Cuma

sabah 4 kafaları

zaman beni sürükleyen bir nehir,
ama nehir benim;
beni parçalayan bir kaplan,
ama kaplan benim;
Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim.
Evren, ne yazık ki , gerçek;
ben , ne yazık ki Borges'im.

diye başlar Kum Kitabı...

sonra bi'de bu şarkı var...



gotye- smoke and mirrors

25 Ocak 2015 Pazar

drifter's pick! total giovanni Ya da gecenin vidyosu


                       Total Giovanni - Can't Control My Love from Sherwin Akbarzadeh on Vimeo.

son zamanlarda seyrettiğim en matrak vidyo klip!

Bişey diycem

Bizim televizyonlarda asla yayınlanmayacak diziler var
Mesela GIRLS
Yazık, seinfeld den sonra beni en çok eğlendiren dizi diyebilirim. Eğlendiren dedim dikkat ederseniz güldüren değil.
Yazık tabi bizim toplumun en hardkor kız modeli nil karaibrahimgil. Ya o da olmayaydı?
 Girls için link vermiyorum fazla direkt vulgar humor herkese hitab etmez neticede çok isteyen bulur.


16 Ocak 2015 Cuma

15 Ocak 2015 Perşembe

Yatmadan önce parçası ve bir de alıntı yine o kitaptan...


"...bilincin derinlerden yükselmekte olduğu böyle anlarda insan herşeyi çocuk kitaplarının dünyasındaki gibi görür..."

Robert Musil - Niteliksiz Adam (henüz) I. Cilt

11 Ocak 2015 Pazar

one nation under surveillance!



Kış/kar tatilime denk geldi de Cahrlie Hebdo Katliamı ve akabinde yaşanan rehine krizlerini evde aksiyon filmi izler gibi an be an televizyondan (yerli ve yabancı) takip etme fırsatı buldum.

Bizim televizyonlarda; ntv, cnn-türk, habertürk filan gibi...30 yaşın üstünde haberci(ne spiker ne muhabir) yok. yaşları itibarıyle durumu değerlendirme yetileri yok; yaşları tutmuyor bir kere. CNN, BBC, TVMONDE, ALJAZEERA filan gibi dış basın televizyonlarına bakınca fark ediyorsun ki böyle büyük haberlere gönderdikleri muhabirlerin önce rüştünü ispat etmiş olması yeterli değil. örnek BBC'nin Dammarten'e gönderdiği muhabir Liz en az 50 yaşında vardı; yazık kadın 9 saat dikildi orda haber yapcam diye.

izlediğim kadarıyla televizyondan edindiğim malumat şudur;

1. Cahrlie Hebdo Katliamının dinle imanla bir alakası yoktur.
2. Katil quaşi kardeşler müslüman filan değildir. Ama Fransız'dır; ve kesin olarak teröristtir.
3. Charb, akıbetinin Teo Van Gogh gibi olacağını biliyordu onun için evlenmemiş; çocuk yapmamış, borca girmemiş ve hatta araba bile almamıştı.
4. Fransız halkı bunca zaman güvenlik önlemlerine karşı direnç gösterdi sonuç böyle oldu.
5.bu iş böyle olmaz güvenlik önlemlerini arttırmak gerekir; Avrupanın çok çeşitli yerlerinde bu terör saldırıları artarak devam edecektir ama Korkmayın, birlik olun ve daha da önemlisi izlenmekten korkmayın.






valla benim bütün bu mevzudan anladığım bu oldu arkadaşlar; daha çok kamera, daha çok izlenme daha çok kayıt, daha çok kaset ama işte bir türlü anlamıyorlar herşey tek bir insanın kendini feda etmesine bakıyor; kafası bozuk tek bir insan!!!


8 Ocak 2015 Perşembe

alıntı;


ne yazık ki alışılmadık sayıda insan günümüzde yine alışılmadık sayıda insana düşmanlık duymaktadır. İnsanın kendi çevresi dışında yaşayan insanlara karşı alabildiğine bir güvensizlik beslemesi, yani bir Germenin bir Yahudiyi değil, fakat bir futbolcunun da bir piyanisti anlaşılmaz ve değersiz bir yaratık yerine koyması , kültürün temel özelliklerinden biridir. Çünkü sonuçta nesne, yalnızca sınırlarıyla ve böylece de çevresine karşı belli ölçüde düşmanca bir eylemle varlık kazanabilir.

Niteliksiz Adam I. Cilt / Robert Musil. (çev. Ahmet Cemal)

Nolan Kafası! BEYOND; WIRED MAGAZINE NOLAN ÖZEL SAYISI

Interstellar'ı seyrettik mi millet?

wormhole'lar, blackhole'lar, hypercube'lar efendime söyleyeyim üç de yetmez beşinci boyutlar; exoplanet'ler, zamanlar, uzaylar, falanlar filanlar rölatif mutlu sonlu duygusallık içinde karman çorman olduysa kafalarda Nolan neyin peşinde daha iyi anlayalım diye WIRED magazine Nolan özel sayısı çıkartmış : BEYOND


drifter proudly presents/ linki burada;  http://www.wired.com/2014/11/wired-nolan-issue/

muhteşem ilüstrasyonları Mario Hugo hazırlamış şöyle şeyler var ki bayıldım;





içerde biyerlerde bir de hiperküp var Nolan'ı Interstellara taşıyan uzay macerası yani Nolan's odyssey.


Yine de çözemezseniz şu kitap var, http://www.kurzweilai.net/the-science-of-interstellar


5 Ocak 2015 Pazartesi

Joan Miró Ferra; çocukça rüyalar, halüsinasyonlar, kuşlar, yıldızlar, renkler ve iştah


1 şubat’a kadar devam eden bir sergi var sakıp sabancı müzesinde… gitmek lazım; bir miro tablosu önünde birkaç dakika durmak lazım… rüyada pencere açmak gibidir Miro tabloları… yaşarken bunları görmek lazım  (Not; Çarşambaları tüm gün ücretsiz gezilebilirmiş müze.)

1937 l'été- summer

Bu bloğu takip edenler bilirler müze gezmeyi severim; ressamların büyük koleksiyonlarının sergilendiği müzeleri özellikle. O müzelerin giriş katlarında kitapçı olur (kimisi için hediyelik eşya dükkanı da diyebiliriz) sanat kitapları indirimli satılır o dükkanlarda ve ben bu fırsatı pek kaçırmamaya çalışırım.
 Elimde o kitaplardan biri var orada Miro diyor ki;  
“I try to apply colors like words that shape poems, like notes that shape music.”
yani
“renkleri şiirleri oluşturan kelimeler gibi; müziği oluşturan notalar gibi uygulamaya çalışırım”


petit universe

Renklere dikkat!


Miro resmini birkaç akımın içinde görebilirsiniz; Miro sürrealisttir muhakkak, biraz kübizm öğeleri vardır; Picasso’yla bir geçmişi var filan, memleketlisi ne de olsa…
fakat renkleri kullanışı…
Fauvism diye bir akım duymuş muydunuz?
Matisse desem?
Çünkü bu akımın yaratıcısı Matisse’dir ama Miro kulağı geçmiştir…
tüpten çıktığı gibi çiğ ve bağıran renklerin bu şekilde doğrudan kullanıldığı bir akım Fauvism / fovizm
Matisse’in de aralarında bulunduğu 3 ressamın ortak sergisinde fark edilmiş ve adı konulmuş bir akım
Louis Vauxcelles; dönemin mühim sanat eleştirmenlerinden biri tarafından.  yıl 1905.
Bir matisse tablosu önünde, elinde şarap kadehi ile durup şöyle demiş olabileceğini hayal ediyorum.
“Vahşi bir hayvan gibi azizim!”
“Les fauves” wild beasts anlamına geliyor. Akımın adı da buradan geliyor.
İşte Miro bu akımın yaşamasına ve gelişmesine en büyük katkıyı yapmıştır sanat hayatı boyunca…

Tabi renklerden ötesi var onun resminde.
Rüyalı, sürprizli, yıldızlı filan şeyler…


Femmes, oiseaux, étoiles, 1942
Women, birds, stars

Miro barcelona’da doğmuş ama Picasso sayesinde Paris’teki sürrealist ortama akmış bir dönem; Paris'teki ilk yıllarında Paul Eluard, Antonin Artaud ve en çok da Tristan Tzara ile takılmış…
Şiire düşkünlüğü biraz Akdenizliliğinden biraz da bu ortamlardan…
Onun için resimden bahsederken hep şiirle karşılaştırarak çıkarımlara varıyor mesela şöyle demiş
 “The painting rises from the brushstrokes as a poem rises from the words. The meaning comes later.”

Yani "resim fırça darbelerinden, şiir kelimelerden çıkar. Anlamsa sonradan gelir."

Femmes, serpent-volant, étoiles, 1942
Women, flying-snake, stars

benim en şiirsel bulduğum tablosu ise;
'l'ampollo de vi' yani 'bi şişe şarap' tablosu.


son olarak size The Farm'ın hikayesini anlatıyorum ve Miro dosyasını kapatıyorum.

"The Farm" Miro'nun 9 ay boyunca gece gündüz uğraştığı, resmen doğum sancısı çektiği tablosu.
Bu tabloda  bir katalan dağ köyü olan Mont Roig'deki çiftlik evini resmeder. Paris'te Picasso'nun himayesinde ve evinde kalırken; tutunmaya çalıştığı dönemde yapmıştır. Tabi orası da ilginç; Paris'e gelirken Picasso'yu tanımadığı söyleniyor; Annesi tanırmış Picasso'yu...  Ailevi dostlukları nasıl kuvvetliyse Paris'de Picasso Miro'ya epey bakmış; hatta bir resmini satın almış falan.. Neyse işte o dönemlerde başlamış bu tabloyu yapmaya... öyle takıntılı çalışıyormuş ki bu tabloyu tamamlamak için rahatlayabilmek ve güçlenmek için akşamları boks salonuna gidiyormuş. Earnst Hemingway'le orada tanışmışlar.
9 ay sürmüş tabloyu tamamlaması... hamilelik gibi resmen.
Hemingway de tabloyu almayı kafasına takmış bu süre içinde.
5000 Franc verip almış sonunda tabloyu. Hemingway; o güne kadar en çok para verip aldığı tablodan 4250 Frank daha pahalı olduğunu söylüyor The Farm'ın. Neden bu kadar çok istediğine gelince tamı tamına kendi kelimeleriyle;

  "It has in it all that you feel about Spain when you are there and all that you feel when you are away and cannot go there. No one else has been able to paint those two opposing things."

şöyle çevireyim

"onda, ispanya'dayken ispanya'ya dair hissedebileceğiniz; ve ispanya'dan uzaktayken ve oraya gidemiyorken hissedebileceğiniz herşey var. Hiç kimse bu iki tezat şeyi (aynı anda) çizemez."

ve sonra şunu diyor;

"After Miró had painted The Farm, and after James Joyce had written Ulysses, they had a right to expect people to trust the further things they did, even when people did not understand them."
yani

Miro The Farm'ı çizdikten ve James Joyce da Ulysses'i yazdıktan sonra ; her ikisinin de, insanların onların sonradan yapacakları işlere güveneceklerini beklemeye hakları vardı; her ne kadar insanlar o işleri anlamamış olsalar da...
(çevirisi biraz bulanık oldu)

işte The Farm