gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
Sheep, Dog & Wolf - Glare from THUNDERLIPS on Vimeo. http://vimeo.com/channels/staffpicks/91349096 Music Video directed by THUNDERLIPS - featuring the heliophobic Daniel McBride.
Bob Dylan' ın 8 dakikalık bu şarkısında anlattığı olayın baş kahramanı Rubin Carter namıdiğer 'hurricane' 20 nisanda öldü. Adam işlemediği halde üç cinayetten müebbet hapse mahkum olmuş 22 yıl da yatmış. Sonunda suçsuzluğunu ispat edebilmiş de özgür kalmış...hayat işte. Filmi de vardı danzel washington oynuyordu. Ama Bob Dylan mevzuyu çok şahane anlatıyor...olayı ilk ağızdan dinlemiş, hapiste. Bu şarkının ilk canlı kaydı. Yıl 1975. Viyolada Scarlet
Rivera.
Mevzuyu daha iyi takip edebilmek için http://www.lyricsfreak.com/b/bob+dylan/hurricane_20021332.html
Georgette’in bu portresi 1921’de yapılmış; sanki hocaya
sunulacak bir resim ödevi gibi… Allahtan altına imza atmış. Georgette Berger o
zaman 19 yaşında, ressam araç gereçleri satan bir dükkanda tezgahtar; babası
kasap! 1922’de evlenene kadar ilişkilerini herkeslerden saklıyorlar; özellikle
kasap babadan…
En son Construal kavramına değinmiştik;
Örtme, kapama, önüne geçme perdeleme vs… Şairane bir durum bu. Kendisi de söylüyor bunu; “the function of painting is to
make poetry visible.”( Yani resmin fonksiyonu şiiri görünür kılmaktır.) Müzede hemen hemen her tablonun önünde bunu hissettim; iyi
bir şiir okumuşum gibi… Onu bu kadar etkileyici yapan figüratif dile çok hakim
olması ve kullandığı metaforlar… algımıza oynadığı oyunlar, ezberimizi bozmaya
yönelik.
Geştalt psikolojisinden bahsetmek istiyorum; bu, bilme
sürecinde algının rölü üzerinde duran bir psikoloji kuramı; yani literatüre
biliş psikolojisi diye geçmiş cognitive psychology’de, görsel algının
rolü
üzerine bazı yasalar koymuşlar; Temel soruları şu: Neden gördüğümüz şeyleri bu şekilde görüyoruz? Neden algısal deneyimimiz kaotik ve tutarsız değil? Cevap: Düzen evrensel organizasyon prensipleriyle birlikte gelir.
Görsel dünyayı bir mantığa oturtmak için zihin kural koyar. Yani, it has to
make sense.
Bu kurallar şunlar oluyor:
Şekil zemin ilişkisi; algıda
seçicilik, yani dikkatin yoğunlaştığı obje şekil, diğer yüzeyler zemindir.
Zemin arka plandır. Şekil arka plansız olmaz. Magritte’se bu yasaya hadi ordan
diyor; mesela Endearing Truth’a bakalım;
"the endearing truth"
şekille zemin konusunda zihnimiz
tamamen başıboş kalmış durumda. It doesn’t make sense at all. Şekil ve zemin
sürekli iç içe geçiyor. Tek bir background olması gerekirken birden fazla…
gördüğümüz herşey başka bir şeyi örtüyor.
Açıklık ve Tamamlama; bir imaj ya da
form yarım veya eksik de olsa zihin onu tamamlar. Yani figürün bir kısmı
perdelense ya da önüne bişey gelse de zihin onu tam olarak algılar ve oradaki
varlığını bilir. Şimdi Carte Blanche’ a bakalım;
Magritte bu örtme işlemini
nasıl yapmış;
Ağacı kadınla kadını ağaçla atı hem kadın hem
ağaçla örtmüş… bu mümkün mü? Şekil zemin ilişkisini de açıklık ve tamamlama
yasasını da sarsıyor.
ve diğerleri;
"the ocean"
"titanic days"
"the magician"
Bir oyuncağı daha var; en sevdiğimiz magritte tablolarında
kullandığı şeffaflık…
Şeffaflığı bir örtme biçimi olarak kullanıyor; manzaraya
bakan bir adam görüyoruz; adam manzaranın önünde durduğu için manzarayı
göremememiz gerekir…oysa magritte adamı manzarayla örtüyor. Böylece adamın
içinden geçerek hem manzarayı hem adamı görebiliyoruz. Yani örterek
şeffaflaştırıyor. Çok dahiyane…
Magritte’e bakarken şu kuşku var; ben mi tabloya bakıyorum
yoksa tablo mu bana…
Hep mümkünsüz bir görme biçimi… impossible looking…
Görmüş olamayacağımız bir şeyi görüyoruz sonra da kendi
kendimize soruyoruz:
Neden görmüş olmayayım? Kim demiş?
Peki Magritte’i Magritte yapan süreç nasıl işliyor?
En son 1920’lerde kalmıştık;
Rene Brüksel’de GüzelSanatlar Akademisi sayesinde kısa sürede sanat ve edebiyat ortamının göbeğine
düşüyor; Bourgoise kardeşler kendini bulma yolunda yoldaşları diyebiliriz.
Bunlar biri avant garde işler yapan bir mimar, diğeri şair iki kardeş. Birlikte
takılmaya başladıkları dönem oldukça üretken bir süreç; birlikte gazete
çıkarıyorlar; bu sıralarda Magritte
empresyonizm ve kübizm arasında kendi sesini bulmaya çalışıyor ama olacak gibi
değil; biliyor aradığı şey burada değil.
Şair olan kardeş Piere Bourgeois sayesinde bir katologda
bazı fütüristlerin çizdiği resimlerle karşılaşıyor ve evreka diyor; bu onu
sürrealizmi keşfedene kadar oyalayacak.
Bu dönemle ilgili şöyle diyor:
"I had before my eyes a powerful challenge to the good sense
with which I was so bored. For me, it was like the light I had found again upon
emerging from the underground vaults of the old cemetery where I had spent my
childhood vacations. In a state of real intoxication.”
Aynı dönemde Dada’ya
da ilgi duymaya başlıyor özellikle İtalyan Futuristler Erik Satie ve Tristan
Tzara’yla yazışıyorlar. Ayrıca bir tiyatro sahnesinin dekorunu çağrıştırın
serilerini çizerken etkisinde kaldığı mimar ve abstrakt ressam dostu Victor
Servranckx’la takılmaya devam ediyor. Mesela
Şu resmine bir bakın;
Bunu görür görmez aklıma funny games geldi. Çok tuhaf değil
mi?
Neyse
Geldik De Chirico vakasına; yani Magritte’in Magritte olma
yolunda karşılaştığı en mühim İlhamilerden biri…
Magritte, Futurizm, kübizm, abstrakt, purism filan gibi yeni
akımlara hep merakla ve heyecanla yaklaşmış ama yine de aradığının orada
olmadığını biliyormuş.
Şöyle diyor;
In the end, I found that none of these experiments really
satisfied me. I am not I believe a painter in the full sense of the Word.
Yıl 1923 bir gün yine şair bir başka arkadaşı Marcel
Lecomte’yle otururken Georgio de Chirico’nun Le Chant d’amour/ song of love
resmini görüyor.
O şu resim;
"the song of love/Chant d'amour "
Bu resim 1914’de yapılmış. O zaman buna metafizik resim
Chirico’ya da Metafizik ressam diyorlar; eh sürrealizm akımının ortaya çıkışına
henüz bir sene var. Zira Andre Breton 1924’de koyacak ismini akımın.
Magritte çok etkileniyor ve şöyle diyor ‘De Chirico is the
first painter to have thought of making painting speak of something other than
painting’ yani “O bir resme resmin
dışında bişey konuşturtmayı düşünen ilk ressamdır.”
Devam ediyor Magritte;
O şunu anlamış; estetik bir sanat eserinin önemsiz bir
aksesuarıdır; asıl olan fikirdir.
Devam edecek...
(bir sonraki yazı; sürrealizm, Magritte'te dil ve imge)