22 Ekim 2012 Pazartesi

pazar gecesi billie&louis kafası


Nomen'in Kapitalizmin Soytarısı yazısı'na yan okuma :


Nomen’in Eski Tas Blogundan nefis bir animasyon ve nefis bir yazı daha… Şaka maka müdavimi olduğum blogunda yorum kısmı açık olmadığı için ve zaten birazdan yazacağım yorum mahiyetindeki yazı da biraz uzun olacağı için kendi bloğumda paylaşmak istedim.
Önce linki vereyim zira onun bloğuna uğramadan bu yazıyı okumanızın hiçbir anlamı olmayacaktır.


Tamam mı okudunuz mu, animasyonu da seyrettiniz mi?
Çok iyi…

Şimdi gelelim bu mevzu üzerine düşünürken atlamamamız gereken further reading kısmına… Tabiki Jean Baudrillard’ın Tüketim Toplumu’ndan bahsediyorum.
Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’ından bir alıntıyla açılış yapıyor Baudrillard;

Bütün maddi tatminleri sağlayın ona, öyle ki uyumak, çörek yemek ve dünya tarihini sürdürmeyi dert edinmekten başka yapacak birşeyi kalmasın; yer yüzünün tüm mallarına boğun ve saç diplerine kadar mutluluğa gömün; bu mutluluğun yüzeyine  küçük kabarcıklar çıkacaktır, suyun üzerinde olduğu gibi.

Tüketimin Toplumsal Mantığı bölümünde Baudrillard şöyle diyor: İhtiyaçlar üzerine her söylem naif bir antropolojiye dayanır: Mutluluğa duyulan doğal eğilim antropolojisi…reklamların arkasında parlak harflerle yazılan mutluluk, tüketim toplumunun mutlak göndergesidir…mutluluğun ölçülebilir olması gerekir.Demokratik toplumların her zaman daha fazla toplumsal yazgıların ortadan kaldırılması ve tüm kaderlerin eşitlenmesi olarak, refaha eğilimi olduğunu daha önceden saptamış olan Tocqueville’in dediği gibibu mutluluğun nesneler göstergeler, konfor aracılığıyla ölçülebilirrefah olması gerekir. Bütünsel ya da iç haz olarak mutluluk, başkalarının ya da bizim gözümüzde kendisini bağımsız kılabilecek göstergelerden bağımsız olan ve kanıtlara ihtiyaç duymayan bu mutluluk, tüketim idealinden hemen dışlanır.

Popovic’e dönersek smiley ekranların işlevini çakozluyoruz hemen.
Bir de Levi Straus’un ilkesi var,  Baudrillard şöyle açıklıyor: Tüketime toplumsal olgu niteliğini kazandıran , doğal olanı (tatmin, haz)muhafaza etmesi değil, doğadan koparken izlediği temel yoldur. Tüketim sitemi …ihtiyaca ve hazza değil, bir göstergeler ve farklar koduna yaslanır.

Popovic’e yeniden dönelim o zaman, Palyaço niye palyaço?

Baudrillard’ın bölüm başlığı niye “Fun-system ya da haz zorlaması” ise ondan.

Şöyle diyor bu bölümde: Tüketimin ilkesinin ve erekselliğinin haz olmadığının en iyi kanıtlarından biri, bugün hazzın bir zorlama olması ve hak ya da zevk olarak değil, ama yurttaşlık görevi olarak kurumsallaşmış olmasıdır. (Tam da Nomen’in söylediği gibi.)  Tüketici insan kendisini haz almak zorunda olan şey olarak bir haz ve tatmin işletmesi olarak düşünür. Mutlu, aşık, övgüye boğan/boğulan, baştan çıkaran/çıkarılan, katılımcı, keyifli ve dinamik olmak zorunda olan olarak.

Animasyondaki kervanın izlediği yol boyunca ordan burdan düşen / çıkan malların sepete gelişigüzel atılması Riesman’ın  “Objectless craving” kavramına gönderme sanki. Yani Nesne istifçiliğinin nesnesi yoktur diyor. Nesne ve hazza yönelikmiş gibi görünen tüketim davranışları aslında tamamıyla başka amaçlara yanıt verir.

Bir detay daha var Popovic’in toplum dışı adamının kervanın peşine takılması tam olarak toplumun tamamını uyandırmaya çalışması olmayabilir. Zira sadece kadınlarla ilgileniyor. Yani kendine eş arıyor.
Şöyle diyor Baudrillard:
Evlilik kuralları toplumsal grup içerisinde kadınların dolaşımını güvence altına alma, yani biyolojik kökenli bir kan bağı ilişkileri sisteminin yerine sosyolojik bir ittifak sistemi yerleştirme biçimlerini temsil ederler. Böylece evlilik kuralları ve akrabalık sistemleri bir tür dil gibi, yani bireyler ve gruplar arasında belli bir iletişim tipini güvence altına almaya adanmış bir işlemler bütünü gibi düşünülebilir
….
Hiç kuşkusuz mallar üretilirken bu kadınlar için söz konusu değildir ve mallar sözcüklerden farklı şekilde üretilir.

Dolayısıyla Popoviç’in adamın kendi ittifakını kurmak için kadının ekranını sökmesi, onu farklı bir iletişim sisteminin olabileceğine ikna etmesi gerekiyordu. İşte zor olan bu girişimdir. günümüzde tanık olduğumuz dişil modelin tüm tüketim alanına yayılmasıdır. Çünküüü, kadının sürekli göz ucuyla takip edilmesi ve ivedilikle müdahale edilmesi ve başının mütemadiyen okşanması gerekir… Bu okşama işini bıkmadan sıkılmadan üstlenense kapitalizmin soytarısıdır.  Onun için She Who Measures ismini daha çok tuttum ben.  

Bu arada 
Mayer tarafından yazılmış önsözün son cümlesi şöyle; “Genç kuşak Tüketim Toplumu’nu titizlikle okumalıdır.  Söz konusu kitap, belki de kitle iletişim araçları ve özellikle de televizyon tarafından aşırı şekilde desteklenen nesne bolluğunun korkutucu yada edepsiz bu dünyasını , bizi hepimizi tehdit eden bu dünyayı parçalama uğraşına katkıda bulunacak.”


Nomen’e teşekkür ediyor beyin açıcı, bilgi tazeleyici paylaşımlarının devamını diliyorum.

Dan Zukovic'in bu filmine hasta oldum!

18 Ekim 2012 Perşembe

eski tas: “FUNNY” İŞLER: MADAME TUTLI-PUTLI

çok sevdiğim bloglardan "eski tas" çok acayip bir animasyon film izlememe vesile oldu, bayıldım yazı da şahane.. bir önceki blog postunda da tel adam animasyonu var, o da nefis meraklısına duyurulur!!!


eski tas: “FUNNY” İŞLER: MADAME TUTLI-PUTLI: Bir seyahata çıktığınızda yanınıza neler almak istersiniz? Beş-altı bavul , sekiz-on çanta , sepet ler, envai büyüklükte kutu lar, saksı...

16 Ekim 2012 Salı

pardon ya kalecileri Bolton'un kalecisiymiş!!!


Milli Maç

Milli Takımda daha önce adını duymadığım insan var!
bu arada ikinci yarı gol atamaz da şu bir tane yıldızı bile olmayan Macar Milli Takımıyla berabere kalırsak  pek şaşırmayacağım.


14 Ekim 2012 Pazar

Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!


Bişeyler okuyodum, Didem Madak'ı anasım geldi..

'Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak.'
Pippi Uzunçorap

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!

'Gün akşam oldu' diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.

Ondört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.

Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

Anonymous / HACTIVISM


belgeseli bekliyordum! İnternet'e düştü izledim.

Internet kullanıcısı olup da webin en güçlü ve en "etik" hacker kolektifi ANONYMOUS'u duymayan bilmeyen yok.  
Film de bildiklerimizin pek ötesine geçmiyor onu söyleyeyim...yine de biraz Hactivism de neymiş diyenleriniz varsa ve ilgisini çekiyorsa izleyebilir. 

yalnız bir kaç bi'şey var  altı çizilesi üstünde durulası...
çiziyorum:

"I would love to liven in a country where the government fears its citizens and not the other way around. " 

bu Hactivism'i anlamaya başlamak için güzel bir cümle.


"we know bad things going on in the dark"

Anonymous'un Mısır ve Tunus için yaptıkları gerçekten muhteşem. Mısır'da 27 ocakta internet kapatılıyor. Olacak iş değil ama oluyor. sonra Anonymous devreye giriyor. gerisini anlatmıyorum merak eden izlesin. 


"hackers make a statement about how we should treat information." 
bilgiye erişim özgürlüğüne dair Richard Stallman'ın "Free software Free Society" kitabı filmde de geçiyor. 
"society should not have owners for programs"  cümlesini almış, ama bilgiye ulaşım ve bilginin paylaşımı ve özgürlük kavramları üzerine ufuk açıcı bir kitap. 

Neden kendilerine Anonymous dediklerini neden V For Vandetta filmindeki maskeyi taktıklarını, Scientology ve Tom Keriz'e neden gıcık olduklarını , Paypal ve Mastercard'la nasıl ve niçin uğraştıklarını, INTERNAUT, HACTIVIST, LULZ filan gibi kelimelerin ne anlama geldiğini, Playstation'u nasıl hizaya getirdiklerini vs. merak ediyorsanız....trailer de burada:




13 Ekim 2012 Cumartesi