16 Ekim 2012 Salı

Milli Maç

Milli Takımda daha önce adını duymadığım insan var!
bu arada ikinci yarı gol atamaz da şu bir tane yıldızı bile olmayan Macar Milli Takımıyla berabere kalırsak  pek şaşırmayacağım.


14 Ekim 2012 Pazar

Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!


Bişeyler okuyodum, Didem Madak'ı anasım geldi..

'Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak.'
Pippi Uzunçorap

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!

'Gün akşam oldu' diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.

Ondört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.

Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

Anonymous / HACTIVISM


belgeseli bekliyordum! İnternet'e düştü izledim.

Internet kullanıcısı olup da webin en güçlü ve en "etik" hacker kolektifi ANONYMOUS'u duymayan bilmeyen yok.  
Film de bildiklerimizin pek ötesine geçmiyor onu söyleyeyim...yine de biraz Hactivism de neymiş diyenleriniz varsa ve ilgisini çekiyorsa izleyebilir. 

yalnız bir kaç bi'şey var  altı çizilesi üstünde durulası...
çiziyorum:

"I would love to liven in a country where the government fears its citizens and not the other way around. " 

bu Hactivism'i anlamaya başlamak için güzel bir cümle.


"we know bad things going on in the dark"

Anonymous'un Mısır ve Tunus için yaptıkları gerçekten muhteşem. Mısır'da 27 ocakta internet kapatılıyor. Olacak iş değil ama oluyor. sonra Anonymous devreye giriyor. gerisini anlatmıyorum merak eden izlesin. 


"hackers make a statement about how we should treat information." 
bilgiye erişim özgürlüğüne dair Richard Stallman'ın "Free software Free Society" kitabı filmde de geçiyor. 
"society should not have owners for programs"  cümlesini almış, ama bilgiye ulaşım ve bilginin paylaşımı ve özgürlük kavramları üzerine ufuk açıcı bir kitap. 

Neden kendilerine Anonymous dediklerini neden V For Vandetta filmindeki maskeyi taktıklarını, Scientology ve Tom Keriz'e neden gıcık olduklarını , Paypal ve Mastercard'la nasıl ve niçin uğraştıklarını, INTERNAUT, HACTIVIST, LULZ filan gibi kelimelerin ne anlama geldiğini, Playstation'u nasıl hizaya getirdiklerini vs. merak ediyorsanız....trailer de burada:




13 Ekim 2012 Cumartesi

10 Ekim 2012 Çarşamba

muhteşem gif


SUGARMAN kafası/ gecenin parçası/ sixto rodriguez'in akıbeti

Bu nasıl şarkı kardeşiimmm!



şimdi itiraf edin bi'çoğunuz ilk defa duyuyorsunuz bu nefis parçayı ve Sixto Rodriguez ismini...

peki sahnede bir bidon benzini üstüne döküp seyircilerin önünde kendini ateşe veren yok yok pardon silahı kafasına sıkıp intihar eden psychodelic-rock-folk star'la ilgili bir takım söylentileri duymuş muydunuz?

Sixto (Six-toe gibi söyleniyor) Rodriguez, Detroit'te doğmuş,  Meksika kökenli bir ailenin 6. çocuğu (adı o sebeple sixto yoksa altı parmak filan değilmiş.) 1970 ve 71'de politik söylemi olan ve çoğu fakir kesimin problemlerini anlatan üstelik sözü ve müziği tamamen kendine ait parçalardan oluşan iki albüm yapıyor ki bence parçaların hepsi bomba ; her nasılsa tutmayınca sırra kadem basıyor. Aslında plakları basan yapımcılar Onunla  Dylan arasındaki paralellikten çok umutlanmışlar ama olmayınca olmuyor demek ki, bir türlü halk tarafından tutulmuyor. Fakat Dünya işte; hayatında bir defa bile bulunmadığı Güney Afrika'da  iki plak da -Cold Fact ve Coming From Reality- her tür bilboard rekorunu kırmak suretiyle kendisini bir ikona dönüştürüyor. Zimbabwe , Yeni Zellanda ve Avusturalya'da da albümleri açık arttırmalarda filan satılıyor.


sonra bir söylenti dolaşmaya başlıyor, Sixto'nun ölümüne dair.
adamı iki albümden sonra gören duyan bilen yok! Ölümü hakkında da tuhaf söylentiler var, işte biri yaktı kendini diyor birileri sahnede beynini patlatmış diyor...böyle şeyler.



sonra bir takım sivri zekalılar bu rock efsanesinin üstelik böylesi sansasyonel ve hazin öyküsü olan bir rock efsanesinin ölümünün ardındaki giz perdesini kaldırmaya niyetleniyor...işte arayış böyle başlıyor
Sonra Malik Bendjelloul diye bir adam bu filmi yapıyor. 




ya işte hikaye böyle; bu arada Sixto maaşallah sıhatte...iki dirhem bir çekirdek bir de üstüne üstlük...Hatta şimdi bu film ve hikaye sayesinde tur bile yapıyormuş, valla bizim memlekete gelirse muhakkak giderim onu söyleyeyim baştan.

işte burada da kanlı canlı "I was never lost" diye röportaj vermiş.
http://www.guardian.co.uk/film/video/2012/jul/24/searching-for-sugar-man-sixto-rodriguez-video









9 Ekim 2012 Salı

Walk The Light




London Design Festival'de yapılan bir art performance bu. Aslında tek yaptığı ısıya duyarlı ışıkla, raylı sistemi birleştirmek, yürüdükçe ışık seni takip ediyor falan. Ama yağmurlusunu yapsalardı keşke matrak olurdu...Art performance izliycem diye donuna kadar ıslanan insanlara bakıp gülerdik hiç diğilse... 

le temps de l'amour

Bu filmi de izleyin,
olmuyosa soundtrackini izleyin!
(amma film tavsiye eden biri oldum çıktım.)








bu da acayip birşey;
https://www.youtube.com/watch?v=QxRnd_ACxJo
iyi bir kulaklıkla dinleyice daha da bir hoş oluyor!  

8 Ekim 2012 Pazartesi

Biraz Francesca'dan bahsedelim;

öyle independent movies database'ini karıştırırken WOODMANS diye bir filme rastladım. biography kategorisine atılmış 2010 yapımı bir film...önce atlamayı düşündüm isim çok çekici gelmedi ama biyografik anlatımlar beni tutuyor biraz bakayım dedim.
ilk sahnedeki elinde beyaz bir kağıt tutan ve kağıdı yırtarak çırılçıplak kalan kadını görünce jeton düştü bu woodman o woodman dedim. yani Francesca Woodman. fotoğraflarına hep hayran olduğum kadın. 1981'de binanın çatısından atlayarak intihar eden Francesca Woodman...

Film yine kendimi tutamayıp tavsiye edeceğim filmlerden de;

biraz Francesca'dan bahsedeyim;

1972-80 arasında sadece fotoğraf çekmek için yaşayan bir genç kadın Francesca. 1958 doğumlu. Makinayı eline alır almaz Fotoğraf çekmeye ve fotoğrafa vurulmuş biri. Çocukken en sevdiği oyun fotoğraf çekmek ama öyle çiçek, böcek, doğa, manzara sanılmasın; çekmeyi sevdiği kendisi. Fotoğraflarında kendini model olarak kullanıyor.

 14 yaşında çektiği bu fotoğrafta elinde tuttuğu kameraya bağlı bir kablo.
 Bu fotoğraf nadir giyinik ve doğal (burası tartışılır) poz verdiği fotoğraflarından... genelde onu çırılçıplak ve hep bir mizansen içinde, kafasındaki görüntünün, hayalindeki sanatın bir objesi olarak görüyoruz.

 1975'de sanat okuluna gidiyor; sınıfarkadaşının söylediğine göre bir tek o ne yapmak istediğini biliyormuş ve yapıyormuş.

çok etkilendiğim fotoğraflarından bazıları

vitrin camının içine sıkışmış bedeni...

duvarkağıdını soydukça altından bedenim çıkıyor mu diyor? (çok sevdiğim fotoğrafı bu!)

çok sevdiğim bir diğeri...



 ve bir diğeri...(belki de en sevdiğim budur.)

böyle sürüp gider zaten öyle muhteşem şeyler çekmişki...
Neyse google images'da hepsi var bakarsınız.

bu fotoğrafları çeken birine gökten zembille inmiş muamelesi yapmadan edemiyor insan da filmde biraz daha nerde doğmuş, anası babası kimmiş (ki o da benim için tamamen sürpriz oldu pek tahmin edemezdim tahmin etmeyi denemiş olsaydım eğer) özellikle annesi kimmiş, arkadaşları, gönül durumları hakkında birazcık fikir sahibi olabiliyor... ama bu insanlar muamma doğar muamma ölür ve yukarıda saydığım çevresel aktörler ancak bir ölçüde kişiliklerinde etkilidir. 

film günlüğünü biraz karıştırıyor; şöyle şeyler yazmış mesela:

I wish I didn't waste my patience so endlessly in my living life because there is never enough left for study or play.


No!
everything is not ok!
and I don't know.
It's a matter of pride.


It shocks me that I am so obvious
I don't know what to do about it.
Perhaps a hat with a veil.


I feel like I am floating in plasma I need a teacher or a lover. 
I need someone to risk being involved with me.

en çok da şunu sevdim:

I confuse everything for myself.

sonra birgün işte yakın arkadaşını arıyor, artık fotoğraf çekmeyeceğim diyor.

filmin linki'ni yazıyorum ama üye filan olmak gerekiyor belki daha kolay yolu vardır izlemenin...

 http://www.solarmovie.eu/link/play/958237/


aynayla yaptığı işler çok etkileyici gerçekten.