8 Ağustos 2012 Çarşamba

7 Ağustos 2012 Salı

VARÚÐ BY RYAN MCGINLEY



Bu film Sigur Ros'un son albümü Valtari için Ryan McGinley - New York sanat sahnesinin genç yaşına rağmen pek bir el üstünde tuttuğu New Jersey'li belgeselci ve fotoğraf sanatçısı- tarafından çekilmiş bir film.

Bu güzel bir proje. Sigur Ros sitesinde projeyi şöyle anlatıyor;
 "we never meant our music to come with a pre-programmed emotional response. we don’t want to tell anyone how to feel and what to take from it. with the films, we have literally no idea what the directors are going to come back with. none of them know what the others are doing, so hopefully it could be interesting."


sonra Ryan McGinley de demiş ki yine filme dair; “This piece is my poem to New York City, I wanted to bring a childhood innocence to the streets, through a character whose own light and wonder effects the world around her. I’m always interested in an atmosphere where dreams and reality mingle on equal terms.” 






alın-tı # 8

"..."tuhaf düşler gördüm...şiddetli...iyi anımsayamıyorum." Oysa düşleri yüzlerinden okunuyor, kendileriyle birliktetaşıyorlar, üzerlerinde görünüyor.

bütün o sanal iskeletler ve aralarında benimkisi, apartman daireleri, otobüsler, metrolar, uçaklar, trenler, arabalar, kaldırımlar. Ne yığın! Ama onlara istendiği kadar toplu mezarlar gösterilsin, boşuna, her seferinde hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Demek ki varsayım çok ciddi. Hipnoz altında yaşıyorlar. Ya sen, uyandın mı?..."
(Stüdyo- P. Sollers)  

alın-tı #7

"...."Bu önce bir hazırlık çalışmasıydı." diye yazıyor Rimbaud. Suskunlukları, geceleri yazıyordum, dile getirilemez olanı kağıda döküyordum. Baş dönmelerini saptıyordum."
işte böyle kitap bir daha beni bırakmadı.
"yaz şafağını öptüm."
"Sarayların cephesinde henüz hiç bir kıpırtı yoktu. Ölüydü su. Gölge alanları koru yolundan ayrılmıyordu..." bu böyle sürüp, gidiyor aynı etkiyi asla tekrarlamıyor. Tükenmez. Kaynak. Hazine.
...

Cehennem'de Bir Mevsim'in kaleme alındığı o sırada en ünlü şiirlerinden birini belirgin biçimde düzeltip yeniden yazdı:

Yeniden bulundu.
Ne? Sonsuzluk.
Güneşe karışmış.
Deniz.

Sonsuz Ruhum
Boyun eğ isteğine
Yalnız geceye karşın
Ve yanan güne.

Bundan önce şöyle yazılmış: "Güneşe uyan deniz." ki bu, hiç de aynı şey değil. Yine: "Nöbetçi ruh/ itirafını mırıldanalım/Bomboş gecenin/Ve yanan günün."  Bunu da Sonsuz ruhum/Boyun eğ isteğine/ Yalnız geceye karşın/ve yanan güne " ile hiç ilgisi yok.

Yarınlar yoktur artık,
Atlasın korlar,
Arzunuz
Göreviniz.

Ayrıntıların bu olağanüstü yer değiştirmesini anlamayan asla bir şey anlamayacaktır."

(Stüdyo - P. Sollers)

alın-tı #6

"...Müzik, öyle işte, sanki içinde bir orkestra varmış gibi. Yine Rimbaud: "Düşüncemin doğuşuna tanık oluyorum; ona bakıyorum, onu dinliyorum; bir yay tınlatıyorum: Senfoni derinlerde kıpırdanıyor, ya da bir sıçrayışta sahneye çıkıyor." Bu kadar basit.
...
Bir kez daha Louis Armstrong'un ve grubu Hot Five'ın 23 Haziran 1926'da Şikago'da kaydedilen King of the Zulus'unu sonra da Thelonious Monk'un 15 Kasım 1971'de Londra'daki Chappels Stüdyolarında kaydedilen Misterioso veya Criss Cross'unu dinleyelim." (Stüdyo- P. Sollers)

Buyrun dinleyelim;






                                          (gerçi bu o söylediği kayıt değil , bir kaç yıl önce kaydedilmiş)







alın-tı # 5

Eski bir Fransız deyimi vardır: "Geceye delik açmak." "Kimsenin haberi olmadan tüymek" anlamına gelir.
Bir de "aya delik açmak" deyimi var. O da usulca kaçmak, borçlarını ödemeden sıvışmak, son anda tüymek, ekmek." anlamına gelir.
Ekmeyi öğrenin.
(Stüdyo-Philippe Sollers)


alın-tı # 4

"gelecekteki tarihçilerden biri, belki de şöyle diyecektir: Ansızın , yirminci yüzyılın sonuna doğru, aslında boşa harcanmış zenginliklerin ortasında, toplumsal bağ çözülüverdi. Böyle bir kopuşu kimse beklemiyordu. Önce bir şaşkınlık bir uyuşukluk oldu...iktidar, yalan, cinayet, Tanrı, Şeytan, Kaçakçılık, Seks Ölüm, Para, alışılmış o koca çarkın bütün eski büyük harfleri dönmeye devam ediyor ama boşa dönüyor gibiydi. Salgın hastalık olayından sonra (ki bazıları salgının bile bile çıkarıldığını ima edecek kadar ileri gidiyordu.) erkekler kadınlara gitmez olmuşlardı, kadınlar da erkeklere. Daha da vahimi , erkekler de , kadınlar da birbirlerine gitmez olmuşlardı ki bu da Kutsal olanın temellerini yok ediyordu. Genelde arzu da duyulmuyordu, mastürbasyon da yapılmıyordu. Hiçbirşey gerçekten çekici gelmiyordu. şaşırtmıyordu, hoşa gitmiyordu, ilgilendirmiyordu, çok kızdırmıyordu.
...
Onları kımıldatmak, şaşırtmak, harekete geçirmek, sıraya sokmak, makineleşmiş gibi, hiç şaşırmadan izledikleri kitlesel temsiller dışında, olanaksızdı.
...
Ne olmuştu? Daha önceki dönemlerde, düğümler fazla mı sıkılmıştı?Aniden ip kopmuş asılanları taşımaz mı olmuştu?
...
özellikle şaşırtıcı olan, paraya karşı duyulan ilginin azalmasıydı. Tabi cinsel ateş veya eskiden duyulanölüm korkusu gibi, para yine vardı, sadece ondan söz ediliyordu ama büyünün etkisinden çıkmış olarak. Sözcüğün tam anlamıyla sönüyordu. Artık ondan ne korkuluyor, ne de ona gerçek bir istek duyuluyordu...Aniden yoksulların umutsuzluğu ya da yeryüzünün sürekli sefalet içindeki ülkeleri kimseyi duygulandırmaz oldu...Herkes herkese karşı ilgisizdi.  En içten olanlar ya da en kurnaz olanlar protestoda bulunuyor, dayanışma çağrısı yapıyor, aktif yardımlaşma istiyorlardı; o an alkışlanıyor ve o an unutuluyordu. Kimileri neredeyse herkesin önünde ağlıyor kimileri de zenginleşiyordu ama hiç sevinmeden, başka ne yapacaklarını bilmedikleri için...Büyük caniler de daha fazla etki yaratmıyordu, cezalandırılır cezalandırılmaz unutuluyorlardı...ortalık tarikat kaynıyordu, Sirius'a gidiş garantisi, önceki hayatların hatırlatılması, vitaminli rejimler, vicdan muhasebesi, toplu intihar, kıyametten arınmış haplar. Öğretmenlere gelince onlar çoktan beri öğrencilerin artık birşey öğrenmemesine ve akıllarında birşey tutamamasına alışmışlardı. Zaten öğrenciler artık ne okumayı ne de yazmayı biliyorlardı...Gelip suratınızı dağıtmıyorlarsa ya da bacadan evinize zehirli gaz salmıyorlarsa ne mutlu!

...
Kuralların içinde kalmak için birbirimizden hala nefret ediyor, ruhsal açıdan birbirimizi elimizden geldiğince zehirliyorduk... özellikle yorgunluk had safhadaydı. Kayda değer tek istek olabildiğince az  anımsamak, uyumak, ölmekti, ama ölmek zorunda olmaksızın, Aslında ölmek değil de artık olmamak.

...
Geçmiş geçmiş! diyorlardı bıyık altından gülerek. "Geçmiş! Neden artık bugün, geçmişle kıyaslanabilecek bir şey yok? Dünküler kadar esaslı yaratıcılar nerede?"...
Geçmiş çekip gitti, artık dönmeyecek, kaldı ki klişelerle tıklım tıklımdolu bir unutkanlığın durmayan ilerlemesi sayesinde geçmişe toz kondurmuyoruz.

Beden için: sportif hareketler, dayanışma konserleri, dev ekranlar, mumlar, bel kırmalar, ve hep birlikte kendinden geçmeler...Ruh için: kurnaz, bunak, tahrik olmuş kasıntılı ihtiyarlar...

O tarihte dekor böyleydi. Yani abartmayacak olursak, olayların görünürdeki küçük bir parçası böyleydi.
Doğa harikaydı, bir anlamda uğradığı onca yıkıma karşın, hiç bu kadar güzel olmamıştı. Hatta ona yöneltilen en küçük bir bakış eskisinden bin kat daha derin, ayrıntılı ve canlı olabiliyordu. Düzenlenmiş ve düşünülmüş yalnızlık asla bu kadar iyi korunmamıştı.
...
Son kurnazlık, son derece romansı bir kurnazlık, boş kent kurnazlığı adını taşıyor. Şundan ibaret; zayıfsan, güç yanılsaması yaratmak. Güçlüysen, zayıflık yanılsaması. İnsan zayıfsa zayıflığını göstermeli ki düşman gücünü sakladığını sansın.  İnsan kuvvetliyse kuvvetini sergilemeli ki, rakip, zayıflıkla karşılaşacağını sanarak ihtiyatsızca ilerlesin.

Basit görünüyor, oysa değil.

(Stüdyo- Philippe Sollers)

6 Ağustos 2012 Pazartesi

alın-tı #3

"..dalgın olarak olabildiğince dalgın olarak, içine fırlatıldığım dünyayı gözlemleyip sınıflandırabildim. Herşey önce sesten geçtiği için, ateş yükseliyor, kulaklar uğulduyor, bunları dinlemek üzere gizlice seçildiğim hissine kapılıyorum. Kalbim işitme duyumu verdiğim bir kulak. İşitme, umutsuz sözcük, sanki uzak bir kıta - Asya gibi- ilerisi için evet'in keyfini ve övgüsünü vaat ediyor. Bir de diğer sözcük: şaşkın Girdapla gizlice tezgahlanandan çıkılıyor. tüm sahte evetler, evetlerde gizlenen hayırlarfark ediliyor. Bir balık solungaçlarından mı yakalanıyor?Daha da iyisi: ben kumların üstündeki bir balığım, ama yine de yaşayan bir balık. Zehirlenmiş bir balık, soluk soluğa... çünkü hemen ardından solunum zorlukları başlıyor. Krizler, hırlamalar, iştir gibi soluk alabilmeli insan, ama bizler bu biçimde yaratılmadık. Bir çarpıklık, bir hata, bir düğüm, temelde bir boğulma var." (Stüdyo - P. S)

alın-tı # 2

"Gerçek ajanlar nasıl işe alınır? Dinleme ile. En iyi oyuncu, ister müzikte olsun ister çapraz bilgilendirmede , ille de en teknik olanı değildir...Yeni gözetim toplumu için sinir sistemlerini istila etmek düşünceden olabildiğince arınmış bilgilerle tıka basa doldurmak öyle önemlidir ki, seks bundan böyle gerçek arzu haline gelir." (Stüdyo- Philippe Sollers)

alın-tı #1

"İrade ayrı bir dünyadır, Ondan sürekliliğinden, aralıksız ve sıkı gözetiminden emin olmak için, iradeyi insanın kendinde, gerilerde aramaya gitmesi gerekir, çocuklukta ve çocukluğun en karışık deneyimlerinde, alçalmada ve karanlıkta.

Sahte bir irade içinde yetiştirildik. Gizli ve yasadışı hayat onu sertleştiriyor, olduğundan büyük gösteriyor ama aynı zamanda , altından kaçarak, koşut bir diyara götürüyor. Bu mesleğin (ajanlık) insanları hatıralarını yazabilecek olsalardı, onların yanında pek çok yazarın imgelemlerinin dar, kısır kalacağı, dayanaktan yoksun anıların yarattığı kanamaların dımdızlak ortaya çıkacağı bütün bir kesin , titiz varoluşun belirdiğini görecektik. Ama işte: Profesyoneller susuyor, harekete geçiyor, aralarındab kısa, şiddetli ya da tam aksine dolambaçlı ve yavaş serüvenler yaşıyorlar; kuralların bir an sonra değişebileceği bir satranç tahtası üzerindeymişçesine, kimlik ve yer değiştiriyorlar. Söylenecek çok şey var, öyleyse beyaz kare, beyaz delik."

Phillippe Sollers - Stüdyo


5 Ağustos 2012 Pazar

şeker gibi müzik; ağu gibi sözler











solo tu...


bi gömlekle albümü bitirmiş vokale bak helal olsun... 

pazar kafası


4 Ağustos 2012 Cumartesi

3 Ağustos 2012 Cuma

gördüğüm en muhteşem kolajlar bunlar sanırım


 kadına kolye yapmış! 








bu kadının dekoltesine ve bileğine vuran ışığa söyleyecek söz bulamıyorum, pes!




adı Alexandros Vasmoulakis ve bu da kendisiyle yapılmış roportaj aynen koyuyorum.

How does your working day start?

Ι check my emails first thing in the morning and then I do some kick-ups, it works as a nice warm-up before hitting the canvas.To be honest, when I get stuck, or miserable, I keep on doing kick-ups all day and avoid looking at the works at all.

How do you work and how has that changed?

I can now work simultaneously on various projects, this happened through the years though, I couldn’t do so in the past. It’s much better now – I feel like a DJ.
My current work is divided between outdoor murals, installations and the studio work, which is mostly figurative oil painting and collage. Sharing my time between three different fields is a sort of trick to avoid boredom. And it works!

Where would we find you when you’re not at work?

In the garden, flirting with the neighbour’s cat.

Would you intern for yourself?

Probably not!
böyle de bir insan işte... 




1 Ağustos 2012 Çarşamba

yağmur mu?

31 Temmuz 2012 Salı

I don't like the real!



“ Je Suis seul dans ma nacelle, Je suis prisonnier du ciel, je m'apelle Nathan, J'aime pas le reel."  ya da 
 "I am alone in my gondola, I am trapped in the sky, My name’s Nathan, I don’t like the real”







http://www.siward.free.fr/accueil.php

29 Temmuz 2012 Pazar

28 Temmuz 2012 Cumartesi

summer breeze kafası


blogunun çıktısını yayınevinden alan yazarlardan değil de çıktılardan pek hoşnut değilim, saygısızlık etmek istemem ama aynı keyifi vermiyor sanki.

27 Temmuz 2012 Cuma

belediye duası diye bişey var... la havle vela illla billla falan diye gidiyor...

24 Temmuz 2012 Salı

bugün daha bir bunaltıcı sanki bir teras partisi olsa da gitsek kafası...


Parçayı da undomundo Mehmet'in blogundan çaldım!


NAPOLI IN SEPIA



napoli'den sarı siyah kareler... 











The beauty of Urban Decay/ Napoli
-Photographic works of the Drifter-

23 Temmuz 2012 Pazartesi