15 Temmuz 2012 Pazar

kentsel çürümüşlüğün romantizmi


"Buenos Aires  kontrolsüz ve çarpık bir şekilde büyüyor,  terkedilmiş bir ülkenin aşırı kalabalık şehri. Bu şehirde binlerce bina gökyüzüne doğru yükseliyor gelişigüzel bir şekilde…  uzun bir binanın yanında kısa bir bina, orantılının yanında orantısız,  Fransız tarzının yanında tarz yoksunu bir bina.
Bu çarpıklıklar muhtemelen bizi temsil etmekte…
Estetik ve ahlaki çarpıklıklarımızı…
Hiçbir mantığı olmayan bu binalar, kötü planlamanın eseri. Tıpkı hayatlarımız gibi, nasıl yaşamak istediğimize dair hiçbir fikrimiz yok.
BA bir mola yeriymiş gibi yaşıyoruz, bir kiracı kültürü yaratmışız.
Binalar daha küçük binalara yer açmak için giderek daha da küçülüyorlar.  Evler oda sayılarına göre ölçülüyor,  ve balkonu, oyun odası,  hizmetçi odası  ve kileri olan beş odalılarla;  ayakkabı kutusu olarak bilinen tek odalılar arasında değişiyor.  
İnsan eli değen her şey gibi binalar da birbirimizle olan farklılığımız yansıtıyor artık.
Bir ön giriş bir de arka giriş var
Ferah ve basık evler var
Ayrıcalıklı insanlar A ya da bazan da B blokda oturuyorlar
Harflar ilerledikçe apartman kötüleşiyor
Vaadedilen  manzara  ve ışık   gerçekle nadiren örtüşüyor
Nehre sırtını dönen bir şehirden ne beklenebilir ki?
Ayrılıkların boşanmaların aile içi şiddetin,
Kablolu kanal sayısındaki patlamanın iletişim eksikliğinin umursamazlığın uyuşukluğun depresyonun intaharların nevrozların Panik atakların
Obezitenin  gerginliğin güvensizliğin melankolinin
Stres ve hareketsiz yaşam tarzının
Mimar ve mühendislerin suçu olduğundan adım gibi eminim. 
intihar hariç bu rahatsızlıkların hepsi ben de de var." 

diye başlıyor film; "Medianeras", yani "Yanduvarlar"
fotoğraf gibi film çekmiş adam; Gustavo Taretto 

ben öyle filmleri günü gününe takip eden biri değilim, bu film de çok yeni bir film değil dolayısıyla...2011 yapımı galiba... mevzu bildik mevzu ama her sahne bir fotoğraf...çok beğendim dayanamayıp tavsiye ediciim... 




filmin tamamı (dublajlı) için link; http://gunlukfilm.com/medianeras-izle-2.html?postTabs=0





14 Temmuz 2012 Cumartesi

kedi postu (yok o anlamda değil!)




ve evet ben hiç kendimi kandırmayayım; kediler hususunda ayrımcıyım! kesin tekiri daha çok seviyorum.


hayattan, kendiliğinden sunduğu şeylerden ötesini beklemeyip içgüdüsel olarak güneş varken güneş, güneş yokken de her nerede olursa olsun, sıcaklık arayan kedileri örnek alana ne mutlu. Ne mutlu hayalgücü uğruna kişiliğinden vazgeçip başka hayatları seyretmekten keyif alana, duyguların kendisini değil, dış dünyada oynanan halini yaşayana. Ve nihayet ne mutlu herşeyden vazgeçene; herşeyden vazgeçtiğine göre hiç bir şeyi elinden alınamayacak, eksiltilemeyecek olana.
(F. Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı, 232)



Kedileri Adlandırmak
Kedileri Adlandırmak zor meseledir,
Tatil oyunlarınızdan biri kesinlikle değildir;
Bir kedinin ÜÇ DEĞİŞİK ADI olmalı dediğimde
Bir zırdeli olduğumu düşünebilirsiniz önce.
Aile arasında günlük kullanılan adlar vardır öncelikle,
Peter, Augustus, Alonzo ya da James gibi,
Victor ya da Jonathan, George ya da Bill Bailey gibi –
Bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Eğer kulağınıza şirin gelirse daha göz alıcı adlar da vardır,
Bazıları centilmenler, bazıları da hanımefendiler için adlardır:
Plato, Admetus, Electra, Demeter gibi –
Fakat bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Ancak demem o ki, bir kedinin hususi bir adı olması gerektiğidir,
Kendine has ve daha kellifelli bir adı olmalıdır,
Yoksa nasıl dik tutabilir kuyruğunu,
Ya da yayabilir mi bıyığını, ya da okşayabilir mi gururunu?
Bu tür isimler arasında şunları yeterlice sayıyorum,
Munkustrap, Quaxo, ya da Coricopat gibi,
Bombalurina, ya da olmazsa Jellylorum –
Bu adları asla taşıyamaz bir tane kediden başkası.
Fakat bunların haricinde hâlâ bir ad daha vardır ki,
Asla tahmin edemezsiniz bu adı;
Bu adı hiçbir insan araştırması keşfedemez –
Ancak KEDİNİN KENDİSİ BİLİR, ve bunu hiç ifşa etmez.
Engin bir tefekkür içinde görürseniz bir kediyi,
Hep aynıdır, efendime söyleyeyim, bunun nedeni:
Aklı meşguldür esrimeli bir dalgınlıkla
Düşünmekten, düşünmekten, düşünmekten kendi adını:
Tarifsiz tarifli
Tarifi imkansız
Derin ve esrarlı tekil Adı’nı.

T.S.Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi).
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

orijinalini de eklemeliyim yoksa içimde kalır

The Naming of Cats is a difficult matter,
It isn't just one of your holiday games;
You may think at first I'm as mad as a hatter
When I tell you, a cat must have THREE DIFFERENT NAMES.
First of all, there's the name that the family use daily,
Such as Peter, Augustus, Alonzo or James,
Such as Victor or Jonathan, George or Bill Bailey—
All of them sensible everyday names.
There are fancier names if you think they sound sweeter,
Some for the gentlemen, some for the dames:
Such as Plato, Admetus, Electra, Demeter—
But all of them sensible everyday names.
But I tell you, a cat needs a name that's particular,
A name that's peculiar, and more dignified,
Else how can he keep up his tail perpendicular,
Or spread out his whiskers, or cherish his pride?
Of names of this kind, I can give you a quorum,
Such as Munkustrap, Quaxo, or Coricopat,
Such as Bombalurina, or else Jellylorum-
Names that never belong to more than one cat.
But above and beyond there's still one name left over,
And that is the name that you never will guess;
The name that no human research can discover—
But THE CAT HIMSELF KNOWS, and will never confess.
When you notice a cat in profound meditation,
The reason, I tell you, is always the same:
His mind is engaged in a rapt contemplation
Of the thought, of the thought, of the thought of his name:
His ineffable effable
Effanineffable
Deep and inscrutable singular Name.


bir de böyle danseden adamı yanaklarından öpesim gelir!



                                          bu da işin fantazi boyutu artık!