13 Eylül 2016 Salı

kararımı verdim burada yaşlanmak istiyorum.

Hayatımın geri kalanını geçirmek istediğim yer burası Katalunya...
evet son kararım!

Barcelona'da Katalan Bayramına ilk kez denk geliyorum. Genelde Eylül'ü istanbul'da karşılardım bundan önce ama sanırım bundan böyle istanbul haricinde heryerde karşılayabilirim. İstanbul mu kaldı zaten. Neyse o konuya hiç girmiyoruz.

Ne diyorduk?
Katalan Bayramı namı diğer 'Diada'...
adı bayram; ama yenilgiyi kutluyorlar... Habsburg için savaşan Katalan güçlerinin Burbon Kralına yenilmesini kutluyorlar... Böylece İspanyol olmuşlar... 300 yıldır kutluyorlar...
ben de İspanyol olsam ben de kutlardım :))
şaka tabi!

elimde Robert Hughes'in 'Barcelona' adlı kitabı kısaca böyle anlatıyor durumu...
önümde yürüyen esmer tenli yeşil gözlü genç adamsa biraz peltek, şöyle bağırıyor:
Catalonya no es espana! Barcelona not spain!



fotolara geçelim;

'independencia socialismo' güzel de, Barcelona'nın sponsoru Qatar Airways??? bu ne perhiz bu ne lahana Turşusu? diyip ortamı germemek lazım tabi... suss!






Hava 30 derece, çok kalabalığız, elimizde Katalan Bayrakları yürüyoruz; nereye yürüyoruz belli değil ama öyle bir şehir ki Barcelona, yürüdükçe yürüyesin gelir. İstikamet Ciutadella Parkı.. Aslında bu arkadaşlar Santa Maria del Mar'ın ordaki Fossar de les Moreres meydanına gidiyorlar orada toplanacaklar, slogan atacaklar sonra da konser başlayacak ve parti yapıp duvar diplerine işeyecekler... zaten bu çiş kokusu bu şehirden nasıl çıkacak bilemiyorum.


Catalans de Siempre! / Catalans since forever!
yani ezelden beri Katalan!
kendilerine böyle diyorlar... 




Yazık bunlar da çok çekmişler Franco'dan... Hem halk hem de şehir çok çekmiş diktatörlükten. Tam 36 yıl, 1939'dan 1975'e kadar. Binlerce solcu sosyalist, mahkemesiz vurulmuş, cesetleri montjuic tepesine rastgele gömülmüş, yağmur yağdığında hala kesif bir koku duyulduğu söyleniyor...(Biraz abartı tabi aradan yetmiş küsur yıl geçmiş..)
Neyse kötü günler geride kalmış görünüyor.
Herkesin keyfi yerinde...
Tapaslar yeniyor, canitalar içiliyor, sangrialar insanı kendinden geçiriyor...
böyle bir memleket.
Konser alanına doğru yaklaşıyoruz; 30 derecenin hakkını veren bir kız bir kağıt uzatıyor. Katalanca iki şiir var üstünde kağıdın arkasında da ingilizce çevirileri...

oh bandera catalana
nostre cor t'es ben fidel
Volaras com au galana
per damunt del nostre anbel.
Per mirar-te sobriana
alçarem els ulls al cel. 
( o flag of Catalunya our hearts keep faith with you You will fly like a brave bird above our desires. To see you reigning there we'll lift our eyes to the sky)
Barcelona'dan çıkmış en ünlü Katalan şair Joan Maragall'ın The song of the Flag şiiri)

diğeri de şöyle,

On ets, Espanya? - No et veig enlloc.
No sents la meva veu entronadora?
No entens aquesta llengua - que et parla entre perills?
Has desapres d'entendre an els teus fills?
Adéu, Espanya!
(Where are you Spain?- nowhere in sight. Don't you hear my resounding voice? Don't you understand this language, speaking to you between risks?Have you left off listening to your sons? Farewell Spain!)



10 Eylül 2016 Cumartesi

ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın!


Barcelona'da bir eylül akşamında;  
kendin içindeyken kafan dışındaysa...

7 Eylül 2016 Çarşamba

gecenin şiiri!

...Kaçabildiğin tek köy kendin
bulabildiğin ya da boğulabildiğin ilk geceyle yatmalısın;
çocuklarınız olmalı 
en az birine herhangi bir isim takmamalısın
dünya kimseye yetemeyecek kadar büyük 
ve ben
kimseye susamayacak kadar küçüğüm!
                                                 
Müslüm Çizmeci- Bazı Mitralyözler erken Boşalır Bazı salyangozlar düşük yapar I

3 Eylül 2016 Cumartesi

1 Eylül 2016 Perşembe

Danimarka dibin kara izlanda zenci!


İskandinav mizahı da biraz fazla mı kara??
Rams! diyorum.
ne bileyim hayvanları iten kakan, film icabı da olsa öldüren, öldürülüşünü gösteren filmlere tahammül edemiyorum.

kara mizah da bir yere kadar!!!

BBC de bu drumu tespit etmiş; iskandinav kara mizahını (Nordic Noir) masaya yatırmış.
Yönetmen Grimur Hâkonarson Galgahumor diye bişey var diyor İskandinavya'da çok yaygınmış... Komik aynı zamanda üzücü...
işşalla da insomniya olursun da filmde katlettiğin koyunları bir bir sayarsın bi gram uyuyabilmek için!
(bu da yeni deformasyonumuz milletçe, Fetö gündemciliği sayesinde Fetöyle yatıp kalkıyoruz yaratıcı bedduada sınır tanımıyoruz maaşallah!)

iskandinav mizahına ilgi The girl with the Dragon Tatoo'yla zirve yaptı. Bütün ödülleri kıvırıp ceplerine ceplerine sokuyorlar İskandinav yönetmenler.

Mesela Anders Jensen 2008 yapımı Men and Chicken'ı çeken yönetmen; bu fazla kara olma durmunu şöyle tescilliyor. "If there is a dead body in Denmark , someone is going to make a joke abot it."
"Herkesin zevkine göre olmayabilir ama bazen insanlar gülmeyince bu durum hoşuma gidiyor." diyor.


güneşsizlikten canım, bunlar hep güneşsizlikten...


31 Ağustos 2016 Çarşamba

Teju Cole'un OpenCity'si bitmiyor bitemiyor, çünkü anlattığı hiç bir şey ilgimi çekmiyor; çünkü bugünlerde New york ve insanı hiç ilgimi çekmiyor. Zaten indirecek daha ilginç bi kitap buldum; I am Zlatan Ibrahimoviç. Onu okuyorum. Zlatan çok iyi ya... kitaba Guardiolayı gömerek başlamış; hatta sanki, "yav ayrılırken iyi bi ağzını burnunu kıramadım bari ipliğini pazara çıkarayım şunun" diye yazmaya karar vermiş... Bir dedikodu bir sitayiş sormayın gitsin. Çocukken en büyük zevkinin bisiklet hırsızlığı olduğunu, iki dakkada cillop gibi bisikletleri yürüttüğünü okuduğum sıralarda birileri benimki de dahil olmak üzere aşağıda park yerinde kilitli bisiklet odasında duran yarım düzine bisikleti patlatmış. Yani yepisyeni drifter seleli caanım bisikletimi çaldılar.

Naapalım 'buralara kadar geldi hırsızlık demek; durum vahim yani!' diyor giden bisiklete değil dünyanın, insanlığın haline üzülüyoruz;

Bir şarkı çalıp kendisini bir fotoğrafla anıyor; yeni bisiklet almaya gidiyoruz yarın ilk iş.


                                                                         şarkı


27 Ağustos 2016 Cumartesi

günün yazısı; içinde Mustafa Kamil Zorti geçen 4 Eylül yazısı!

günün vidyosu ve yanında bissürü saçmalık




"Tecavüzcülerin çoğu büluğ çağının fırtınaları arasında yolunu kaybetmiş aşıklardır.  Uyuşturucu satanlar arasında Breaking Bad vakaları zannettiğinizden daha yaygındır." 

Normalde artık bukkkadar saçma iki cümleyi yanyana gördüğünde insan hsssttr ordan! der geçer ama geçemiyoruz kalıyoruz. Niye kalıyoruz?
e çünkü bunu söyleyen adam Türkiye'nin en prestijli lisesini bitirip Yale'de felsefe, Colombia Üniversitesinde siyaset bilimi okumuş; 23 yaşında Grundrisse'yi çevirmiş, çevirirken bir de 100 sayfalık önsöz yazmış; sonra insan hakları derneği bu adama özgür düşünce ödülü vermiş. falanmış filanmış...
Herhalde ondan sonra kayış koptu...

işte Türkiye işte aydını! 
karısının kafasından aşağı kakasını boşalttığında bu nasıl olabilir bu adam bir kadına , karısına bunu nasıl yapabilir demiştim. Meğer antropoz çağının fırtınaları arasında tuvaletin yolunu kaybetmiş adamcağız.  No big deal!