16 Kasım 2015 Pazartesi

gecenin kısası; MIGRATION ; tuhaf!

Migration from Fluorescent Hill on Vimeo.

Bu film 2014'de çekilmiş; ne kadar festival varsa katılmış ve şu ödülleri almış
Supertoon 2014 jüri özel ödülü
SeeMor Film Festival 2014 En iyi Animasyon

Giraf Festival of Animated Film 2014 En iyi Film
Canadian Screen Awards 2015 En iyi Animasyon film adayı
Jutra Awards 2015 En iyi animasyon film adayı
Athens Animest 2015 en iyi deneysel film 3.sü.
USA Film Festival 2015 en iyi deneysel film.
Kan-Kan Media Long Week Of Short Films 2015 jüri özel ödülü

15 Kasım 2015 Pazar

Drifter's pick! Pazar şarkısı


https://www.youtube.com/watch?v=SJaNOrG__6A

14 Kasım 2015 Cumartesi

Ruthless kafası!



Avrupa toplumu şok geçiriyor anladık da; bu şok ne kadar sürecek ne zaman bi ayılıp kendilerine gelecekler? hiç bakınca anlaşılmıyor.
Mesela Hollande, bu bir savaştır Fransa olarak “ruthless” tepki vereceğiz dedi. Bu şu demek mi açık olsun: 10 bin füze attık suriyede 50 bin daha atcaz mı demek istedi? Öyleyse öyle deseydi. Ne dediği pek anlaşılmadı çünkü. Ama dinleyenlerin de umrunda olduğunu sanmıyorum. İyi de ne zaman umrunuzda olacak acaba çok merak ediyorum.

Dün gece burda Caro Emerald konseri vardı;  Tilburg için büyük konser. Önce pek aklım kesmedi; koskoca Caro Emerald iki adım ötede Rotterdam , Utrecht varken niye Tilburg’a gelsin diye düşündüm acaba dj set filan olmasın diye iki kere Google translate yaptım bileti almadan. Türkiye’ye geldiğini düşünün ama istanbul’da değil konseri İzmit’te veriyor. Kıllanmaz mısınız? Kıllandım ama sonra bilet fiyatına baktım tamam dedim bu dutch milleti bu parayı dj sete vermez bu kadın harbi harbi geliyor…

Ben son biletleri almış olabilirim çünkü iki gün önce gişenin önünden geçerken gözüme çarptı tükenmişti biletler. Bisikletimle konsere giderken çok havalı hissediyordum kendimi dün 8 sularında. Burda kışın hava erken kararıyor konser de erken başlıyor 20:30 da başladı.
Hakkaten hakkını vermek lazım Caro Emerald bir yana; arkasındaki orkestra ayrı bir olaydı. Epeydir bu kadar keyifli bir sahne görmemiştim. İçerde ikibin kişi filan vardık. Hadi abartmış olayım en az 1500dük.  Bu arada bu ayrıntıyı kaçırmayın Tilburg’da 2000 kişi alabilecek büyüklükte klüp var.

Şimdi bok gibi hissediyorum.
Aynı saatlerde bir grup insan aynı benim gibi bisikletini park edip heyecanla konser seyretmeye gitti çok benzer bir mekana … Paris Tilburg’dan sadece 2 saat uzaklıkta… aynı dakikalarda biz electro swing yaparken onlar kafa sallıyorlardı. Sonra kalaşnikoflar, dehşet ve kangölü.

Bizim konser onbir gibi bitmişti eve gelip televizyonu açtım yanıbaşımdaki dehşeti televizyondan film seyreder gibi seyretmeye başladım.  Biraz bbc biraz cnn…

Burada bu iki kanalı sürekli seryeder olunca şunu fark ettim özellikle CNN’de. Bir kelime veya kavram ortaya atıyorlar, sürekli cümle içinde kullanıyorlar, bazen tırnak içine alıyorlar ve onun etrafında şekilleniyor bütün gündem.  Sanki bir yafta, yapıştırma; bir slogan, brand… reklam yazarı kafası…

Dünkü şeydi;
“Soft Targets”
Yani
“Yumuşak hedefler”
Yani biz; konser seyredenler, restoranda yemek yiyenler, maça gidenler, yoldan geçenler…

Kafamıza kafamıza kaktılar bütün gece; soft target olduğumuzu… uyuyamayalım diye…
Şöyle hissediyor insan;
Ya, hani markette satılan bir ürün olsa da alsam ve yarın sabaha ‘soft target’ olarak uyanmasam.
Aaa yoksa var mı böyle bir ürün? Bunu CNN mi satıyor? Yada CNN nerde satıldığını biliyor mu?  Parası neyse verelim alalım ozaman….
‘Soft  target’mış sensin soft targıt!
Sınırı kapatacakmış, Silvan mı burası?
Sen derdini söylesene…  ne satıyorsun onu söyle? İntihar bombacısı tespit cihazı mı?
Nedir Avrupa’nın Ortadoğu politikası? Naaptınız bunca zaman? Ortadoğuda işid yükselişi için ne yaptınız? Peki şimdi mültecilerden cüzzamlı gibi korkuyorsunuz; Tayyeape üç beş kuruş sıkıştırarak kurtulabileceğinizi mi sanıyorsunuz acaba? Tayyeap ne yapacak midilliye geçen botları mı vuracak?  

Şimdilerde büyük mevzu mülteciler Avrupa’da. Hummalı Yardım kampanyaları; kuruluşlar, dernekler, iştirakler…bilimum. Tek yaptıkları eski kıyafet toplamak.  Valla kafaları başka bişeye basmıyor. Habire kıyafet topluyorlar… Şu memlekette kimse açıkta kalmaz merak etmeyin elbet bişey bulur geçirir üstüne. En nihayetinde Çinde 3 euroya çalışıyor köle tekstil işçileri.
Onu diyorum

Kimse aynaya bakmaz olmuş Avrupada? ağzınız burnunuz kaymış haberiniz yok.  Güvenliği arttırın; yeniden haçlı ordusu kurun; aman ‘ruthless’ olun…

...iyi de düzeniniz sürekli ve hızla kin yaratıyor; 25 yaşında eline kalaşnikofu alıp herhangi bir mekana binlerce insanı taramaya giren kini nefreti yaratıyor. Onu naapcaz?  Onu naapcaksınız?

10 Kasım 2015 Salı

Silmeleri dümdüz takip ediyorum
Tavanı dümdüz takip eden silmeleri
Ama artık içinden çıkılamayacak köşeler var.
Pierre Albert Birot- Poémes a l'autre moi (Öteki Ben'e şiirler)

3 Kasım 2015 Salı

l'arrogance - küçümseme


zafer söylemlerini hiç sevmez O. 
Hiç kimsenin küçük düşürülmesine katlanamaz, bir yerde bir zafer ortaya çıktı mı hemen başka yere gitmek gelir içinden (kendisi tanrı olmuş olsaydı, zaferleri sürekli tersine çevirirdi- Tanrı da zaten bunu yapar!) En yerinde olan zafer bile söylem düzlemine geçtiğinde, kötü bir dilsel değer, bir küçümseme haline gelir.
Bir yerde bilimin küçümsemelerinden söz eden Battaile'da rastladığımız sözcük, bütün başarılı söylemlere yayılmıştır. Bu nedenle ben üç küçümsemeye katlanırım: Bilim'inkine, Doksa'nınkine, Militan'ınkine.
Doksa; (bu sözcük sık sık gündeme gelecek) kamuoyu'dur. çoğunluğun düşünme biçimidir, küçük burjuva konsensüsüdür.Doğal olanın sesidir. Önyargının şiddetidir.
Dış görünüşe, kamuoyuna ya da pratiğe uyarlanmış her konuşma biçimi doksoloji (Leibnitz'den yadigar) olarak adlandırılabilir.

Dillerin Onu yıldırmasına göz yumduğu için çoğu kez pişmanlık duyardı. Ozaman da biri çıkar şöyle derdi Ona; İyi ama bunlar olmadan da yazı yazamazdınız ki! Küçümseme sert bir şarap gibi, metnin konukları arasında dolaşıma girer. Ara-metinde yalnızca incelikle seçilmiş, gizliden gizliye sevilmiş, özgür, ölçülü, yüksek nitelikli metinleri değil ama herkesin olan başarılı metinleri de içerir. Siz kendiniz de bir başka metnin küçümseyen metni olabilirsiniz. 
"Egemen ideoloji" demenin pek öyle yararı yoktur, çünkü bir söz uzatımıdır bu; ideoloji, düşüncenin egemen olması ölçüsünde düşünceden başka birşey değildir. Ama ben öznel olarak daha da ileri gidip şöyle diyebilirim; "Küçümseyici İdeoloji"  

(Barthes, 1998)

1 Kasım 2015 Pazar

Drifter is back with a nice sunday song...

                                           https://m.youtube.com/watch?v=m2nJ6Cml50A

6 Eylül 2015 Pazar

Drifter erdi muradına siz çıkın artık kerevetine filan…



Öldüm mü kaldım mı bi soran olmadı teessüflerimi bildirerekten özgürlükler ülkesi Hollanda The Netherlands’dan selam ederim.
Bugüne bügün uyuşturucu, sex ve başka ne vardı bilemedim şimdi ama bilimum şeyin serbest olduğu (bana ne faydası olacaksa artık amma nümayiş yaptım) yeni cennet tabir edilen ‘düşük arazi’(böyle mi çevriliyor bu ‘lowlands’)de oturma iznim çıkmış bulunuyor.  Bu da demektir ki bir flaman banka hesabı açabilecek, standardı 20 küsür mbps hızında fiber internet başvurusu yapabileceğim.
Hı bi’ de kumar serbest; hatırladığım iyi oldu.
(Şimdi bi daha düşündüm de ne işim var benim burada yav?)
Bisiklet;
Bisiklet çok güzel bişey; düz ya burası…
Bir ‘gazelle’ bisiklet ömre bedel ama ben kendime yakışıklı bir Batavus seçtim; ormanda 8 speed gücünde, arkasında postacı çantası; önünde de sepeti var. 
Bir alışveriş kapasitesi ki sorma gitsin. 
Ooh park yeri sorunu yok; mesela  yok anahtarı bırak abla’ydı; otopark doldu valeye ver bariydi gibi dertler yok; paşa paşa bisikletini kitliyosun kapının önüne bırakıp giriyosun markete.

Sonra bir de ağaçlar var…

Acayip ağaçlar var, mesela 8 katlı binanın tepesinden bakan ağaçlar var… Onlar, Van Gogh, Van Gogh değil de henüz Vincent’ken; kısa pantolonuyla karşımdaki koruda pisklete binerken de varmış;  yaa işte o ağaçların arasındaki bisiklet yolunda pedal çevirirken bunları düşünerek, halihazırda kıç dondurucu soğuklar kapıdan baktırmışken önümdeki kışı düşünmemeye çalışıyorum.
Burası Tilburg bu arada; Amsterdam’ın güneyinde Fransa ve Almanya sınırına yakın.
Neyse işte bir süre burada yaşamayı deneyeceğim;


Bir drifter klasiği… hadi hayırlısı! 

18 Temmuz 2015 Cumartesi

11 Temmuz 2015 Cumartesi

zamanda sıçramalar yaşayan drifter iç karadeniz'de kayıp #2

mühim bir yere gidiyorum, buralara kadar gelmişken gitmemek olmaz çünkü...

     
    yağmur yağdı yağacak; o görünen almus barajı;


     bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum.

   
    bu 's' çizen de Niksar çayının bir kolu...


    ve o muhteşem kuşburnu marmeladının yapıldığı kuşburnu çiçeği buymuş...

işte bu yoldan gidiliyor o köye...
çok hüzünlü topraklar buralar; adım atar atmaz hissediyor insan... adını değiştirsen de toprağın üstüne sinmiş bi kere...

Deniz Gezmişlerin kesinleşen idam kararını öğrenince bişey yapmak gerek diye yola çıkan Mahir Çayan ve devrimci arkadaşlarının 13 gün saklandıktan sonra ihbar üzerine Jandarma tarafından tespit edildikleri ve kurşun yağmuruna tutuldukları o evin altındaki samanlığı arıyorum Ataköy'de... ya da hepizimizin bildiği adıyla Kızıldere Köyünde... tam 43 sene geçmiş kanlı olayın üstünden ama sanki bir hafta önce olmuş gibi evin her yerinde kurşun delikleri...



                            işte sadece Ertuğrul Kürkçü'nün sağ kurtulduğu ve geri kalan herkesin öldürüldüğü                             o ev, bu ev... ve eğer buralara yolunuz düşerse fotoğrafta görünüyor, evin önünde                               oturan amcayı yine orada otururken bulursanız; olup biteni ilk ağızdan                                               dinleyebilirsiniz. Ben dinledim; ama anlatasım gelmiyor içimden....


   https://www.youtube.com/watch?v=40P3qaRy6Rk