7 Şubat 2013 Perşembe

gecenin şarkısı


bu vokalden çok etkileniyorum. 

3 Şubat 2013 Pazar

driftin' in amsterdam / notlar

son amsterdam postu alternatif gezginler için aldığım ufak notlardan mütevellit buyrun buradan...

ev kiralayacaksanız Jordaan bölgesinden kiralayın;  merkeze yürüme 15 dakika/ istanbul'un cihangiri gibi diyelim.

yemek: 

Tai neemiş kardeşim?
bu holandalılar pek bi düşmüşler Tai food'a.. ortalık tai restoranından geçilmiyor.
Önereceğiniz iyi restorant var mı diyorsunuz, hemen "aa işte bilmem ne grachtstraat'ta bilmemne restorant var şahane tai food yapıyo" diye bir cevap alıyorsunuz, siniriniz bozuluyor.
Sormayın zaten Holandalıya ne yesem diye...
pek yemekten içmekten anlamıyorlar... 
Böyle benim gibi uzakdoğu mutfağına ağız burun yapan varsa birkaç önerim olacak; 

1. Moeders Restaurant ; iyi kalite geleneksel dutch yemekleri yapan sürprizli bir lokanta.


Moeders anne demek;
lokantanın tüm duvarları yüzlerce vesikalık fotoğrafla kaplanmış; önünden geçerken fotoğrafçı sanıyorsunuz; içeri girince çok tuhaf geliyor dekorasyon;
fotoğraflara yakından bakınca %80'inin orta yaşın üstünde teyze fotoğrafları olduğunu görüyorsunuz;  alla allaaa  ne garip yahu derken, menü geliyor.  allahtan ilk sayfada tüm sorularınızın cevabını alıyorsunuz; 

o teyzeler bu lokantada yemek yemeğe gelen ve cüzdanında annesinin fotoğrafını taşıyan müşterilerin anneleri...

menü üç bölüme ayrılmış çünkü lokantanın üç aşçısı var ve her biri ayrı bir yemekte "mmm lezizz" ustalığına erişmiş.  
tabak çatal bardak kadeh hep tek eş çünkü, açılışa gelenler evlerinden getirmişler. zaten yemekler öyle leziz ki kimsenin tabağa bardağa baktığı yok; ilk sayfadaki açıklamada yazıyor olmasaydı ben de anlamazdım zaten. 

fiyatlara gelince ucuz olduğunu söyleyemem ana yemekler 15- 20€ civarında. içeceği tatlısı kahvesi derken kişi başı 50€'yu gözden çıkarmak gerekir.

adres
Rozengracht 251
http://www.moeders.com/

2. muhteşem bir konsept var; dine and smoke :))

allam bu amsterdam nassı biyer dedirtiyor... 

Barney's  Farm Bar Restaurant/ Uptown

şöyle ki; Bu Barney's tam ehlikeyifler için. yemek, içmek, üflemek hepsi birarada..
(ne yazık ki normal sigara içmek için dışarı kapının önüne çıkmanız gerekiyor...) 
üstelik gece 11'den sonra diji müziği başlıyor...

http://www.barneysfarmshop.com/coffeeshops-and-cafes/barneys-farm-bar-restaurant-uptown-31682.html
  

kahvaltı için 
adını söyleyebilmek için asla kendimi yormayacağım bir yer web adresi aşağıda. 
http://www.vlaamschbroodhuys.nl/
Dimitri ve karısı yaratmışlar bu unlu mammüller & cafe konseptini... 
Dimitri'nin sandviçleri kahvaltı için makul... 

bir de  
"bagels and beans" göreceksiniz heryerde; bir simit sarayının yerini tutmaz tabi ama o da iyi bişey yani. 

Bira 

Bu Belçikalılar bira'dan anlıyorlar kardeşim.
şimdi belçika da nerden çıktı diyeceksiniz.
ben Belçika birası seviyorum o bakımdan...

neyse kendi birasını yapan bir yer var Windmill- Amsterdam Brouwerij;
sadece üçle sekiz arasında açık. 
5 biralık deneme sepeti var; küçük bardaklarla deniyorsunuz sonra beğendiğinizden devam ediyorsunuz filan...
 biraz uzak merkeze ama Lidsplein'den tram 10,  Dam'dan 14 gidiyor. 
adresi: Funenkade 7, 1018 AL Amsterdam tel. brouwerij: 020 • 6228325. web sitesi: http://www.brouwerijhetij.nl/index_en.htm 

bira için cafe belgigue de güzel.

Not: Heineken Experinece’a gitmeyin!

coffeeshop hususuna gelince; 

alışveriş için grasshopper'sdan şaşmayın; hemen central station'un karşınında; 
kandinski de olur.
onun dışında bir yer vardı bir kadıncağız ve annesi vardı zaten mekan hiç coffeshop gibi değildi; yeşillik botanik bahçesi gibi bir yerdi. yağmurdan kaçarken tesadüfen girdim. meğerse özelliği tamamen organik üretim olmasıymış; daha çok medical strain ürünler satıyordu ve çok sevimli bir mekandı. üstelik diğer tüm coffeeshopların aksine çok güzel müzik çalıyordu. Ne yazık ki ne adını ne sokağını hatırlıyorum. 

mekan olarak nispeten sevimli olan bir diğeri de Jolly Joker. onun dışında vakit geçirilecek yerler değil coffeeshoplar.  

görülesi müzeler 
yani malum Rembrandt ve Van Gogh müzelerine gitmezseniz ayıp olur. 
işkence müzesi, çakma Madam Tusseud's, Dungeon's museum, flower museum, sex museum filan gibi gereksiz bir sürü turistik müze var ki önündeki kuyruğa bakarak pekiala Japon büyükelçiliği filan sanabilirsiniz. gitmeyin ne gerek var...
onun yerine tavsiye edebileceğim 3 müze: 

Foam Museum/ üç katlı fotoğraf müzesi  
http://www.foam.org/

Eye Film Museum
http://www.eyefilm.nl/

ve 
Modern Sanatlar müzesi/ Stedelijk Museum
http://www.stedelijk.nl/

Bit pazarı/ Flea Markt
Waterloo Flea Merket'ten bahsedecekler, kışın hiç bişey yok nerdeyse; hayal kırıklığı oldu benim için onun yerine 9 küçük sokak denilen "9 little street" dükkanlarını tavsiye ediyorum. 
http://www.theninestreets.com/

vintage, tasarım, antika ve secondhand clothing dükkanları var bu bölgede...
3-10€'ya çok iyi durumda plak bulabilirsiniz..
ve bir de; Singel Meydanında Cuma günleri 2'den sonra ikinci el kitap pazarı kuruluyor. 


grafitti ve street art meraklılarına özel  blog post


street art/ amsterdam


benim gibi grafitti hastasıysanız bilirsiniz ki; amsterdam'a uğramayan street artist rüştünü ispat etmiş olmuyor. Şehrin merkezinde duvar boyamak oldukça meşakkatli; ciddi bir izin alma sürecinden geçmeniz gerekiyor. sıkı denetim var. ( izin aldıktan sonra da ne anladım ben graffitiden; mantığa ters bi kere...) Neyse sonuç olarak amsterdam sokaklarında en meşhur graffiticilerin piece of art denilecek işlerini bulmak ve fotoğraflamak için yağmur çamur demeyip sokak sokak gezdim;
buyrun;




















hepsi birbirinden şaheser tamam ama benim asıl ilgilendiğim tek bir graffitici vardı; Laser 3.14;
çünkü o bir şair, Tosun ekolünden diyebiliriz.









amsterdam'da yaşayanlar her sabah başka bir şiire uyanıyor, 
"the mirror saw me sad" diyor bir sabah, bir başka gün "sometimes it helps to dream" diyor.
bazen kafası bozuluyor...



Laser gerçekten enteresan biri; suya yazı yazanlardan; genelde inşaatlarda kullanılan iskele tahtalarına platformlarına falan yazıyor; çok hisli ama pek umursamıyor ve biliniyor ki inşaat çalışması bitince onun yazdıkları da yok oluyor. 
ona hayranım!

ve diğer çektiğim graffiti fotoğrafları için buyrun.

29 Ocak 2013 Salı

27 Ocak 2013 Pazar

lost in amsterdam / video #1




cumartesi kayıp/
pazar, hava yükseldi,  3 derece...kanalın üstündeki karlar eridi buz tabakası da kırılıp parça parça oldu. bu arada evet kanal donuyor ve üstünde yürünecek kadar kalın bir buz tabakası oluşuyor. gece üstünde yürüyen birkaç kişi görüp şok geçirdim.

videoyu Parov Stelar'ın muhteşem "lost in amsterdam" parçasıyla eşleyerek şahane klip yaptım...

bizim takım da derbiyi almış; şınayder nihayet formayı giymiş, melo tükürmüş, drogba geliyormuş gibi hertür malumatı aldım rahat ettim.

taksi şöförlerinin üçte biri türk (yani ben üç kere kaybolup taksiye bindim bu tamamen benim istatistiğim.)

sigara yasağı burada hakikaten şaka gibi olmuş;
coffeshop'ta esrar içmek serbest, sigara içmek yasak. normal sigara içmek için kapının önüne çıkman gerekiyor :D


şimdilik bu...

yeni fotolar:
http://photographicworksofthedrifter.blogspot.nl/2013/01/amsterdam-at-night.html

http://photographicworksofthedrifter.blogspot.nl/2013/01/amsterdam-jan-2013.html

http://photographicworksofthedrifter.blogspot.nl/2013/01/amsterdam-in-january-black.htm

25 Ocak 2013 Cuma

Ocak'ta Amsterdam, -8 derece!

1. gün:

1.
eksi sekiz derece!!! icy cold dediklerinden... sokaklar bomboş çünkü kimsenin kıçı yemiyor sokakta dolaşmaya.. bisiklet çok tehlikeli, maazallah yüz felci geçirmek an meselesi. 
cofeeshop tek seçenek vakit geçirmek için!
ama şehir acayip fotoğraf veriyor bu haldeyken. 
henüz bu soğukta fotoğraf makineme hakim olmaya alışamadım, ancak bir iki kare çıkarabildim.
Jack Harrer'la hasret giderirken, içeriye iki danimarkalı genç girdi; bu yıl üniversiteye başlayacaklarmış, biri elinde Kerouac tarzı bir defterle dolaşıyor sürekli ufak notlar alıyor. Şiir mi yazıyorsun dedim , daha çok düz yazı dedi.  Diğeri geçen yazını Mısır'da geçirmiş. Ne diye gittin ne işin vardı Mısır'da dedim. 'ööyle meraktan'mış, "özel bir sebebi yoktu" dedi. 
daha önce hiç liseden yeni mezun olmuş Danimarkalı görmemiştim. son derece şaşırttılar beni, entellektüel düzeyleri oldukça yüksek. Ben onların yaşındayken peh! iki kelimeyi arka arkaya getiremiyordum bu iki bebe  neredeyse tüm ortadoğu tarihine ve politikasına hakimler. Ama ilk günden kafamı şişirtecek değilim tabi; "see you around"  dedim çıktım. 
kanala bakan bir çatıkatında kalıyorum; köşedeki sosisliciden yediğim sosisli gayet lezzetliydi ama turşudan hiç anlamıyorlar, tatlı bir sosa mı batırmışlar güzelim kornişon'u ne yapmışlarsa artık, tek tek ayıklamak zorunda kaldım içinden... 
öyle çook soğuk, biraz soğuğa alışayım bir sürü daha şey anlatıcam. 


23 Ocak 2013 Çarşamba

20 Ocak 2013 Pazar

Toosuk için test #1

başka bir problem var sanırım çünkü o dediğin "ayarlar-diğer-içerik takibi- tüm" zaten o şekil duruyordu.
valla blogger'la aranızdan su sızmıyor Deniz Bey, bi' çözün şu takip meselesini duacınız oluciim. yoksa şimdi kalk bütün perdeleri sök, çakma olmayan nakliyat firması bul, bütün blogu taşı, yerleş, muhite alış çok iş, bünyem zor kaldırır :)

19 Ocak 2013 Cumartesi

18 Ocak 2013 Cuma

16 Ocak 2013 Çarşamba

14 Ocak 2013 Pazartesi

13 Ocak 2013 Pazar

Drifter's pick: THE IMPOSTER

Çok başarılı film, müthiş oyunculuk, çok iyi prodüksiyon!!!
tabi bütün bu olanlar film icabıysa...


high quality stream için link:
http://gunlukfilm.com/hayat-avcisi-the-imposter-hd-izle.html

10 Ocak 2013 Perşembe

uyuyan adam

"...işte o anda çok şaşırtıcı bir şey oluyor; öncelikle üç uzay var, bunları birbirine karıştırman imkansız; senin yumuşak, yatay ve beyaz olan yatak-vücudun; sonra gri, vasat, yanlamasına bir uzayı yöneten kaşlarının çizgisi, en sonunda da tahta, üstte hareketsiz duran ve çok sert olan, sana paralel ve belki de ulaşılabilir olan tahta. Şurası çok açık ki, açık olan tek şey de budur aslında, eğer tahtanın üzerine tırmanırsan, uyursun, tahta uyku olur.
Bütün bunlar çok zamanını alacak gibi görünüyorsa da işlemin temel kuralı çok basittir: Yatağı , vücudu tek bir nokta, bir bilye oluncaya kadar toparlamak, veya, ki bu da aynı kapıya çıkar, vücudun tüm pörsüklüğünü tek bir yere toplamak gerekir;
örneğin, bir bel omurunun içine toplamak gibi. Ne varki şu anda, vücudun o az önceki güzel birlikteliğinden eser yoktur, her yöne yayılmaktadır. Ayak parmaklarından birini, baş parmağını, ya da uyluklarını merkeze doğru döndürmeye çalışırsın, ama her seferinde unuttuğun bir kural vardır, ki bu da tahtanın sertliğini hiç göz ardı etmemek gerektiğidir; kurnazca davranman, vücudun bir şeyden kuşkulanmadan, hatta sen bile bunu kesin olarak bilmeden, onu toparlaman gerekiyordu, ama artık çok geç, nicedir çok geç, e sonuçta tuhaf birşey oluyor: Kaşlarının çizgisi kırılıp ikiye ayrılıyor ve merkezde, iki gözün ortasında, sanki birleşme noktası bütün vücudu ayakta tutuyormuşçasına, birden belirgin bir ağrı ortaya çıkıyor, kesinlikle bilinçli bir ağrı ve sen bunun en adisinden bir baş ağrısı olduğunu hemen anlıyorsun."
(Uyuyan Adam- Georges PEREC)  

çok güzel dans eden kızlı klip


9 Ocak 2013 Çarşamba

The Story of Ziggy Sturdust

Bugün itibarıyle 66 yaşındaki David Bowie'nin, ikonik glam-rock alteregosu Ziggy Stardust'ın hikayesi BBC 4 Belgeseli olarak çekilmiş.
1970'lerin en en iyi albümlerinden biri, hatta bazılarınca en iyisi kabul edilen "The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders from Mars" albümünün perde arkası; bütün müzik piyasasını sarsan O "kadın mı erkek mi belli değil" dediğimiz yaratığın ortaya çıkışı, projede sahne önündekiler ve sahne arkasındakiler...cüretkar cinsellik modası, müzikten çok imaja kilitlenen dinleyici, Elton John'un dediği gibi rock grubundan çok "bir art installation" olan şovun yaratılışı...
mevzu budur yani...

Bu arada Ziggy Stardust'a gelince;   insanlığa sevgi, barış ve umut yaymak için dünyaya rock yıldızı olarak gelen bir uzaylı imajı... sahnede özgür ve radikal cinsellik sergileyen, vahşice uyuşturucu kullanan falan filan akıllara zarar bu uzaylı rockstar hikayenin sonunda kendi yarattığı aşırılıklar ve hayranları tarafından yok ediliyor.

Rivayet o ki, ziggy stardust, tavır ve görüntü olarak biraz Iggy Pop ama esasen Bowie'nin etkilendiği İngiliz Rock StarVince Taylor. Çünkü onun kafa öyle bi gitmiş ki, kendini önce Tanrı sonra uzaylı zannediyormuş falan filan...

Neyse buyrun belgeselin tamamı youtube'a düşmüş;



  

7 Ocak 2013 Pazartesi

6 Ocak 2013 Pazar

psikolojik ilüstrasyon

Karl Niholason, Kaliforniyalı bir illustrator. 1960'larda e 70'lerde Psychology Today ve  CRM (communications research machines) kitapları için hazırladığı illustrasyonlarla pek çok ödül almış.
şöyle şeyler;


Developmental Psychology Today, 1971

"The adolescent may show a calm exterior, which often hides a raging inner turmoil."
ergenler dışarıya karşı sıklıkla,  şiddedtli iç çalkantılarını saklayan bir sakinlik sergileyebilirler.


Society Today, 1971 (sosyal bir kurum olarak din.)


                              Abnormal Psychology Today, 1972 (aynı zamanda CRM metinlerinde de kullanılmış)

Fig: 8 
varoluşçu psikoterapinin en mühim gayelerinden biri bireye kendi davranışlarının sorumluluğunu üstlenmede yardımcı olmaktır. Çünkü birey ancak kendi sorumluluklarını kabullenme yoluyla yaşamına anlam katabilir. Farklı varoluşçu terapistler farklı yaklaşımları benimseyebilmektedirler: "varoluşçu" kavramı burada bir methodu değil, bir bakış açısını temsil etmektedir. Örneğin, Frankl paraxoical intention ve de-reflection tekniklerini geliştirmiştir ki; bu tekniklerle nörotik rahatsızlıklarla başetmeye çalışan hastalara yardımcı olmaktadır. Bu bölümde açıklanan teknikler bireye "piyonlardan biri olmak yerine kendi satranç tahtasını kontrol etme"ye yardımcı olacaktır. 



Psychology Today, 1970

bu homoseksüellikle ilgili bir bölümden buna gerçekten bayıldım.



 Society Today, 1971 world of work (çalışma dünyası)


Psychology Today, 1970 (kişilik bozukluklarıyla ilgili bir bölümden)


 Bennington, kolej öğrencilerinin aileden edindikleri kimliklerin kolejde öğrendikleriyle oluşan kimliklere geçişi ile ilgili bir çalışma yürütüyor. Bu ilüstrasyon bu bölüme ait. 



 Goffman'a göre, "karakter bir aktördür; akşam karşılaşacağı insanlar da izleyicilerini oluşturur." (Alıntı: Hubert Selby, Jr., Last Exit to Brooklyn)"



4 Ocak 2013 Cuma

cuma parçası


ahahaha çok aptal !

graffitide çıta yükseldikçe yükseldi malum. artık "bunu yazan tosun okuyana kosun!" tarzı tarihe karıştı. üstün yetenek sergileyen graffitiler, Da Vinci gibi takılan duvar ressamları, vayy be dedirten ince işçilik, devasa şablonlar ya da mikroskobik şablonlar, akıl dolu espiriler revaçta... sprey boyalar bile strese girdi... Aakash Nihalani  bu duruma tepki mahiyetinde sanırım "Sum Times" adını verdiği serisiyle güldürdü beni...buyrun burdan yakın...





1 Ocak 2013 Salı

drifter's back in town!

yılın ilk günü parçası;


veee;
kısa bir kış yolculuğundan kareler:
http://photographicworksofthedrifter.blogspot.com/