3 Ağustos 2012 Cuma

gördüğüm en muhteşem kolajlar bunlar sanırım


 kadına kolye yapmış! 








bu kadının dekoltesine ve bileğine vuran ışığa söyleyecek söz bulamıyorum, pes!




adı Alexandros Vasmoulakis ve bu da kendisiyle yapılmış roportaj aynen koyuyorum.

How does your working day start?

Ι check my emails first thing in the morning and then I do some kick-ups, it works as a nice warm-up before hitting the canvas.To be honest, when I get stuck, or miserable, I keep on doing kick-ups all day and avoid looking at the works at all.

How do you work and how has that changed?

I can now work simultaneously on various projects, this happened through the years though, I couldn’t do so in the past. It’s much better now – I feel like a DJ.
My current work is divided between outdoor murals, installations and the studio work, which is mostly figurative oil painting and collage. Sharing my time between three different fields is a sort of trick to avoid boredom. And it works!

Where would we find you when you’re not at work?

In the garden, flirting with the neighbour’s cat.

Would you intern for yourself?

Probably not!
böyle de bir insan işte... 




1 Ağustos 2012 Çarşamba

yağmur mu?

31 Temmuz 2012 Salı

I don't like the real!



“ Je Suis seul dans ma nacelle, Je suis prisonnier du ciel, je m'apelle Nathan, J'aime pas le reel."  ya da 
 "I am alone in my gondola, I am trapped in the sky, My name’s Nathan, I don’t like the real”







http://www.siward.free.fr/accueil.php

29 Temmuz 2012 Pazar

28 Temmuz 2012 Cumartesi

summer breeze kafası


blogunun çıktısını yayınevinden alan yazarlardan değil de çıktılardan pek hoşnut değilim, saygısızlık etmek istemem ama aynı keyifi vermiyor sanki.

27 Temmuz 2012 Cuma

belediye duası diye bişey var... la havle vela illla billla falan diye gidiyor...

24 Temmuz 2012 Salı

bugün daha bir bunaltıcı sanki bir teras partisi olsa da gitsek kafası...


Parçayı da undomundo Mehmet'in blogundan çaldım!


NAPOLI IN SEPIA



napoli'den sarı siyah kareler... 











The beauty of Urban Decay/ Napoli
-Photographic works of the Drifter-

23 Temmuz 2012 Pazartesi

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Escif farklı..


Valencia'lı sokak sanatçısı Escif inanılmaz!
Daha önce de söylemiştim Avrupa'da grafitti'de ikinci rönesans yaşanıyor. 









Fotoğrafları muhtemelen kendisi çekmiştir.
Bunlar indirebildiklerim,
Escif'in diğer muhteşem işlerini görmek isteyenler aşağıdaki linke uğrasın, hakikaten inanılmaz.



20 Temmuz 2012 Cuma


bu Lana Del Rey'in sesinde bir Stevie Nicks havası var.

19 Temmuz 2012 Perşembe

kim bu aylin?


"biri şu ağacı sustursun
akşamdan beri içip içip dutlarını dökmekte..."

demiş Gülçin Salihli
ne güzel demiş.
ben de burada gördüm.
http://mavikalemdekiler.blogspot.com/2012/07/1.html#comment-form

sinematografik minyatür


Murat Palta'nın minyatürleri...




goodfellas

godfather (buna çok güldüm)

inception yaa! katman katman çizmiş :))


feslere bak :))


tabi insanın "sebep?" diye sorası geliyor...

dikkat ruheşi çıkabilir!!!



insanın birden fazla fazla ruh eşi olduğuna inanıyorum. misal benimkilerden birine radyoda rastladım geçen... Ekim Baykara diye bir insan... kendisinin ruh eşim olduğuna inancım tam dolayısıyla bir yerde karşıma çıkarsa arkama bakmadan koşarak kaçacağım... 

18 Temmuz 2012 Çarşamba

River Phoenix vardı, nur içinde yatsın...


River Jude Bottom'du asıl adı,güzel insandı. 90'larda overdose'dan sizlere ömür...
bu fotoğrafı da Michael Tighe denilen selebriti fotoğrafçısı çekmiş.
hayran kaldım.


17 Temmuz 2012 Salı

"oturduğum yerden kreton örtülü kanepenin ucunu ve üzerinde bir kase içinde bembeyaz çiçeklerin durduğu masayı görebiliyordum. Arkasındaki duvar tavandan yere kadar kitap raflarıyla kaplıydı. Bir kurabiye daha aşırdım. Güneş dağların üzerine doğru alçalmaya başlamış, denizse onların o kül rengi donuk gölgelerinde tembel tembel parıldamaktaydı. Derken hiç beklenmedik bir anda gelen antik bir sesle , hızlı bir arpejle irkildim, radyodan ya da plaktan gelemeyecek kadar canlı bir sesti bu. Yemeyi bıraktım, içimden acaba bu defa beni nasıl bir sürpriz bekliyor diye geçirdim.

Bir an sessizlik oldu, tahmin yürütmem için zaman verilmişti herhalde. Sonra bir klavsenin o sakin ve hüzünlü sesi duyuldu. Duraksadım ama sonra bu kendi kendime kalma oyununun iki kişiyle de oynanabileceğine karar     verdim..."
BUYUCU - John Fowles


15 Temmuz 2012 Pazar

kentsel çürümüşlüğün romantizmi


"Buenos Aires  kontrolsüz ve çarpık bir şekilde büyüyor,  terkedilmiş bir ülkenin aşırı kalabalık şehri. Bu şehirde binlerce bina gökyüzüne doğru yükseliyor gelişigüzel bir şekilde…  uzun bir binanın yanında kısa bir bina, orantılının yanında orantısız,  Fransız tarzının yanında tarz yoksunu bir bina.
Bu çarpıklıklar muhtemelen bizi temsil etmekte…
Estetik ve ahlaki çarpıklıklarımızı…
Hiçbir mantığı olmayan bu binalar, kötü planlamanın eseri. Tıpkı hayatlarımız gibi, nasıl yaşamak istediğimize dair hiçbir fikrimiz yok.
BA bir mola yeriymiş gibi yaşıyoruz, bir kiracı kültürü yaratmışız.
Binalar daha küçük binalara yer açmak için giderek daha da küçülüyorlar.  Evler oda sayılarına göre ölçülüyor,  ve balkonu, oyun odası,  hizmetçi odası  ve kileri olan beş odalılarla;  ayakkabı kutusu olarak bilinen tek odalılar arasında değişiyor.  
İnsan eli değen her şey gibi binalar da birbirimizle olan farklılığımız yansıtıyor artık.
Bir ön giriş bir de arka giriş var
Ferah ve basık evler var
Ayrıcalıklı insanlar A ya da bazan da B blokda oturuyorlar
Harflar ilerledikçe apartman kötüleşiyor
Vaadedilen  manzara  ve ışık   gerçekle nadiren örtüşüyor
Nehre sırtını dönen bir şehirden ne beklenebilir ki?
Ayrılıkların boşanmaların aile içi şiddetin,
Kablolu kanal sayısındaki patlamanın iletişim eksikliğinin umursamazlığın uyuşukluğun depresyonun intaharların nevrozların Panik atakların
Obezitenin  gerginliğin güvensizliğin melankolinin
Stres ve hareketsiz yaşam tarzının
Mimar ve mühendislerin suçu olduğundan adım gibi eminim. 
intihar hariç bu rahatsızlıkların hepsi ben de de var." 

diye başlıyor film; "Medianeras", yani "Yanduvarlar"
fotoğraf gibi film çekmiş adam; Gustavo Taretto 

ben öyle filmleri günü gününe takip eden biri değilim, bu film de çok yeni bir film değil dolayısıyla...2011 yapımı galiba... mevzu bildik mevzu ama her sahne bir fotoğraf...çok beğendim dayanamayıp tavsiye ediciim... 




filmin tamamı (dublajlı) için link; http://gunlukfilm.com/medianeras-izle-2.html?postTabs=0





14 Temmuz 2012 Cumartesi

kedi postu (yok o anlamda değil!)




ve evet ben hiç kendimi kandırmayayım; kediler hususunda ayrımcıyım! kesin tekiri daha çok seviyorum.


hayattan, kendiliğinden sunduğu şeylerden ötesini beklemeyip içgüdüsel olarak güneş varken güneş, güneş yokken de her nerede olursa olsun, sıcaklık arayan kedileri örnek alana ne mutlu. Ne mutlu hayalgücü uğruna kişiliğinden vazgeçip başka hayatları seyretmekten keyif alana, duyguların kendisini değil, dış dünyada oynanan halini yaşayana. Ve nihayet ne mutlu herşeyden vazgeçene; herşeyden vazgeçtiğine göre hiç bir şeyi elinden alınamayacak, eksiltilemeyecek olana.
(F. Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı, 232)



Kedileri Adlandırmak
Kedileri Adlandırmak zor meseledir,
Tatil oyunlarınızdan biri kesinlikle değildir;
Bir kedinin ÜÇ DEĞİŞİK ADI olmalı dediğimde
Bir zırdeli olduğumu düşünebilirsiniz önce.
Aile arasında günlük kullanılan adlar vardır öncelikle,
Peter, Augustus, Alonzo ya da James gibi,
Victor ya da Jonathan, George ya da Bill Bailey gibi –
Bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Eğer kulağınıza şirin gelirse daha göz alıcı adlar da vardır,
Bazıları centilmenler, bazıları da hanımefendiler için adlardır:
Plato, Admetus, Electra, Demeter gibi –
Fakat bütün bunlar makul gündelik adlardır.
Ancak demem o ki, bir kedinin hususi bir adı olması gerektiğidir,
Kendine has ve daha kellifelli bir adı olmalıdır,
Yoksa nasıl dik tutabilir kuyruğunu,
Ya da yayabilir mi bıyığını, ya da okşayabilir mi gururunu?
Bu tür isimler arasında şunları yeterlice sayıyorum,
Munkustrap, Quaxo, ya da Coricopat gibi,
Bombalurina, ya da olmazsa Jellylorum –
Bu adları asla taşıyamaz bir tane kediden başkası.
Fakat bunların haricinde hâlâ bir ad daha vardır ki,
Asla tahmin edemezsiniz bu adı;
Bu adı hiçbir insan araştırması keşfedemez –
Ancak KEDİNİN KENDİSİ BİLİR, ve bunu hiç ifşa etmez.
Engin bir tefekkür içinde görürseniz bir kediyi,
Hep aynıdır, efendime söyleyeyim, bunun nedeni:
Aklı meşguldür esrimeli bir dalgınlıkla
Düşünmekten, düşünmekten, düşünmekten kendi adını:
Tarifsiz tarifli
Tarifi imkansız
Derin ve esrarlı tekil Adı’nı.

T.S.Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi).
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

orijinalini de eklemeliyim yoksa içimde kalır

The Naming of Cats is a difficult matter,
It isn't just one of your holiday games;
You may think at first I'm as mad as a hatter
When I tell you, a cat must have THREE DIFFERENT NAMES.
First of all, there's the name that the family use daily,
Such as Peter, Augustus, Alonzo or James,
Such as Victor or Jonathan, George or Bill Bailey—
All of them sensible everyday names.
There are fancier names if you think they sound sweeter,
Some for the gentlemen, some for the dames:
Such as Plato, Admetus, Electra, Demeter—
But all of them sensible everyday names.
But I tell you, a cat needs a name that's particular,
A name that's peculiar, and more dignified,
Else how can he keep up his tail perpendicular,
Or spread out his whiskers, or cherish his pride?
Of names of this kind, I can give you a quorum,
Such as Munkustrap, Quaxo, or Coricopat,
Such as Bombalurina, or else Jellylorum-
Names that never belong to more than one cat.
But above and beyond there's still one name left over,
And that is the name that you never will guess;
The name that no human research can discover—
But THE CAT HIMSELF KNOWS, and will never confess.
When you notice a cat in profound meditation,
The reason, I tell you, is always the same:
His mind is engaged in a rapt contemplation
Of the thought, of the thought, of the thought of his name:
His ineffable effable
Effanineffable
Deep and inscrutable singular Name.


bir de böyle danseden adamı yanaklarından öpesim gelir!



                                          bu da işin fantazi boyutu artık!



13 Temmuz 2012 Cuma

ezop'tan değil de kayahan'dan etkilenmiş sanki...





yaz gecesi sıcaktan sanrı kafası;

işte başımı gökyüzüne kaldırıp böyle şeyler görmeyi bekliyorum, dün gece de çok bekledim...

4 Temmuz 2012 Çarşamba