gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor. Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini. Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın kement atıp birini tutası geliyor.- ister başının altına yastık yap ister midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama! (hayalperestler- Patti Smith)
21 Mart 2012 Çarşamba
gecenin filmi ; RED MOON
Ne demiş baba - Andre Breton;
"Surrealism does not allow those who devote themselves to it to forsake it whenever they like. There is every reason to believe that it acts on the mind very much as drugs do; like drugs, it creates a certain state of need and can push man to frightful revolts.
bu arada Manifesto of Surrealism'in full textini okumak isteyenler için;
ve;
bu gecenin parçası; little boxes.
Walk off the World'den bir Malvina Raynolds cover'ı;
ama bu insanları da en az Malvina kadar seviyoruz.
17 Mart 2012 Cumartesi
bu derbiyi alıcaz; şampiyon olucaz,
işte bu da şarkısı...
16 Mart 2012 Cuma
Thom York demişken bir de bunların PJ Harvey ile düetleri vardı... (bu arada PJ Harvey diyince hep aklıma pj erhan geliyor ama alakası yok aslında, kadıncağızın adı polly jean, benim de adım polly olsaydı ben de kısaltırdım, polly ve molly ismini hiç tutmam...)
"This mess we're in"
bu gecenin parçası olsun bari...
Can you hear them? The helicopters? I'm in New York No need for words now We sit in silence You look me In the eye directly You met me I think it's Wednesday The evening The mess we're in and The city sun sets over me
Night and day I dream of Making-love To you now baby Love-making On-screen Impossible dream And I have seen The sunrise Over the river The freeway Reminding Of this mess we're in and The city sun sets over me
What were you wanting? I just want to say Don't ever change now baby And thank you I don't think we will meet again And you must leave now Before the sunrise Above skyscrapers The sin and This mess we're in and The city sun sets over me
hayır herşey tamam da;
"we sit in silence
you look me
in the eye directly"
bu bölümde yıkılıyorum, sanki dizlerimden kırılıyor bacaklarım, öylece bombalanmış bina gibi yığılıyorum...
bu ne cüret ama? Insan nasıl bakabilir direkt gözlerinin içine?
yapamam, nasıl yapılır?
15 Mart 2012 Perşembe
tam iki saat kaldı. iki saat sonra 24 saattir sigara içmemiş bir insan olacağım;
"insan" burada kilit kelime.
çünkü bu süre zarfında inanın ne bir sinir krizi, ne bir şirretlik, ne bir çatışma...
neyse şöyle söyleyeyim, son sigarayı içtikten sonra (ah! dün gibi hatırlıyorum);
evet hemen 20 dakika sonra, kan basıncı normale dönüp kalp atışları yavaşlıyormuş; el ve ayaklar ısınırmış;
bu 20 dakikaya fazla takılmamak lazım, önemli olan ilk 8 saat...
kandaki karbonmonoksit seviyesi normale dönüyor ve oksijen seviyesi yükseliyor. ilk sekiz saati geçirince kendinizi temiz havaya çıkarın biraz nefes alın ciğerlerin kapasitesini zorlayın diyorlar; bu arada ilk sekiz saat içinde en az 18 tane craving geliyor...üff acayip yokluyor yani...
bir şişe şarap işe yarayabilir;
ben bu 8 saatin en azından 6'sını uykuda geçirdim...yani gece bırakmak mantıklı olabilir.
bugünü de yatakta geçirdim. müzik dinleyip, film seyredip, blog okudum (depresif olmayanları- en çok olağanüstü sıradana takıldım; bir de siminya'ya tabi.)
Emre'yi evden gönderemiyorum ama odadan atmayı başardım...bu sayede vukuatsız geçirdik bu günü diyebilirim.
cravingler azaldı gibi. yarın daha önemli bir gün; yarın bu saatlerde koku alma ve tat alma duyularımda değişiklik olacakmış; sinir uçlarımdaki hasar tamir olmaya başlayacakmış, sinir uçlarımda hasar oluğunun farkında bile değildim.
yarını da atlatırsam işim kolaylaşacak, bir tek derbiden korkuyorum, yani derbiden sonra mı bırakmaya kalksaydım şu sigarayı diyip duruyorum kendime...
filmi de seyrettim, sıradan bir rom-com; başındaki kadın erkek diyaloğu olmasa woody allen filmi bile demem.
"sevişirken ölümü unutmak ya da ölüm korkusunu unutturan sevişme" beni biraz etkilemiş olabilir.
ama söyleyeyim o kız puppy bakışlı owen wilson'ı iki günde oklavayla kovalar...
ama bu Angus nasıl bir adamdır?
bu nasıl hisli bir erkek sesidir?
tom york vardı bir de...yok yok bu Angus başka...
bugün önümüzdeki 10 saat boyunca yapacak daha iyi bir şeyi olan var mı acaba?
güneşli bir gün için ölebilirim...
- filmimi çekmişler, charlize theoron'u oynatmışlar bozuldum. Natalie'yi tercih ederdim.
- derbiye 3 gün kaldı.
- Tutturdular, Woody Allen'ın, Van gogh tablosunda yürüyen Owen Wilson'lu, paris filmini seyret diye...
- yani on tane film olsa 9. sıraya filan koyarım woody allen'ı. Yani woody allen sevmem de diyemiyorum ne haddime, ayrıca seyrettiğim her filmini de gayet... neyse yine de bir şey var woody allen diyince yüzümü buruşturan...
sonra da bir "aaaa cık cık cık.. nasıl sevmezsin woody allen'ı? neden??" tepkisi geliyor.
"ne bileyim, yani bilemiyorum gerçekten , henüz kendim de bilemiyorum yani, üzerine de çok kafa yormadım hani..."
boş boş bir insanım, ne sevdiğini bilen, ne sevmediğini bilen, hiç bir şeyin önünü arkasını düşünmeyen (bu da emrenin lafı) hep bir "ayıkla pirincin taşını" durumu var benim hayatımda...
ama bu istanbul'da herkes sorgu sualci...ne çok konuşkan bir milletiz..duramıyoruz.. herkes herkesin herşeyle ilgili ne düşündüğünü, ve niye öyle düşündüğünü bilmek istiyor...böylesi diyaloglarda ben se hep kendimi suçlu hissediyorum sonunda..
Bu icat salonumda dursun, bu Niklas Roy'da iyi dostum olsun istiyorum!
adam, parti moduna girdiğin anda vaziyeti çakozlayıp ambiyans yaratan ve sen koptukça abartan makine icat etmiş. - ama öyle böyle değil bir anda evi minas'ın dükkana çevirecek kadar- / bir de babamın süper 8 film makinesinden bir kaç pornografik retro fotoğraf yansıttık mı duvara, tamam yani.
adam "Cemil Turan'a ayıp ettiler, herkes ayıp etti sadece FB camiası değil" diyor.
bence asıl Cemil Turan ayıp etti.
onun ardından yeni doğmuş bebeğinin ismini 'Cemil' koyan kaç baba var düşünüyor mu acaba ?
Bugün Pet shop boys'um ; sinirlerimi aldırdım... oh rahat yani...
mesela bugün domates çorbasından başka kayda değer hiç bir şey yapmadım.
bir de ayşe'yle 20 dakika telefonda konuştuk.
günü Necati'nin golü kurtardı.
22 Şubat 2012 Çarşamba
15 Şubat 2012 Çarşamba
sevgililer günü özel!
8 Ocak 2012 Pazar
Eduard Boubat'ı bilmeyen fotoğrafçı mı olur !!!
insana bulunduğu ortamda ve günlük yaşamında bakan ve onu neredeyse simgeleştiren ayrıntıyı vurgulamasını bilmek...işte fotoğrafçının insansı rolü budur. E. B.- Fotoğraf Sanatı
15 Eylül 2011 Perşembe
Ne güzel insanmış Patti Smith...
In all I do Your thoughts your schemes Captivate my dreams Everlasting, ever new
Sea returns to sea And sky to sky In a life of dream am i When I'm with you
10 Eylül 2011 Cumartesi
Teknede olmak ne güzel; insan biraz olsun...
neyse bu fotoğrafı da çektim diye artizleniyorum.
burası iasos.
herşey yavaş burda. pembe , eflatun, parliament filan...
2 Eylül 2011 Cuma
Basement Jax yapmış yine yapacağını...
20 Ağustos 2011 Cumartesi
RAHATSIZLIK.
Aşk ilişkisinin içkin varlığının bir zorlama gibi etkidiği ve söylenmeyen bir ortak sıkıntı yarattığı, birkaç kişilik sahne.
(A lover's discourse - R. Barthes)
11 Ağustos 2011 Perşembe
"Size arzunuzun imgesini tam olarak verebilecek olan şeye öyle her gün rastlamazsınız." (le Seminaire - LACAN)