lozan outsider art museum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
lozan outsider art museum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2013 Çarşamba

Drifter'ın kederi..

hayır tabiki bu blogda öyle şeyler yapmıyoruz, kederimizi içimize atıp söz verdiğimiz gibi Pujolle'den bahsediyoruz!
Eylül zaten drifter yağmurdan nefret etsin diye var, onun için Eylül'ü çok seviyoruz.
Ayrıca dün NTV spor'da BBC'nin yaptığı olimpiyat belgeselinde Kulplu Beygir Sporcusu bir arkadaş şöyle dedi..."Bazen kendimi kendime gereğinden fazla yakın hissediyorum."
çok fena.

Neyse Pujolle'den bahsedecektim;

 “tyrannical, obsessed with order, pathalogically jealous”
‘Gaddar, düzenle kafayı bozmuş, patalojik kıskanç’ Doktorun hakkında yazdıkları böyle ben doktorunun yalancısıyım.
Yalnız doktor çok iyi kalpli bir insanmış, Allah hepimize böyle doktorlar bağışlasın inşallah;  

Guillaume Pujolle 1893 Fransa doğumlu; babası 55 yaşında öldüğünde epey bi kumar borcu bırakmış ardında; 31 yaşında evlenip Metz'e taşınmış, iki sene sonra boğazını kesmeye kalkmış.
Asıl hikaye bundan sonra başlıyor.


sanatındaki en önemli özellik delirium dediğimiz bilinç bulanıklığını siyah ve pembe tonlarını birbirine bulaştırırken apaçık ortaya koyması... Bunu doktoru bir bakışta farketmiş; zaten ondaki dehayı keşfeden yine doktoru... 

Düzen hastası, agresif manyak kişilik, aman aman dikkat etmek lazım valla derken; boğaz kesme olayıyla bazı tahammül sınırları aşılınca; Pujolle'nin akıl hastanesi günleri başlıyor. İlk yattığında karısının onu aldattığına dair ağır bir saplantıyla baş etmeye çalışıyor; hatta güyya karısının bir kızı varmış ve onu sürekli takip ediyormuş, hastanede gece uyurken gözetliyormuş sözüm ona... terapiler filan derken bir süre sonra hastaneden çıkartılıyor ama halüsünasyonlar peşini bırakmıyor; bir gün yine bir cinnetle zavallı kadının üstüne yürüyüp onu öldürmeye kalkınca iş yine değişiyor, intihar teşebbüsü sonrasında haydi tekrar akıl hastanesine -ve tabi bu kez sonsuza kadar...
bu hikayede en dokunaklı olan şu;
Karısı Pujolle akıl hastanesinde yalnız kalmasın diye o hastanede hemşire olarak çalışmaya başlıyor ve orada ölene kadar yanında kalıyor.
şimdi resimler;

  




1935'de 42 yaşlarındayken çizmeye başlıyor; resimler mürekkep ve karakalem ağırlıklı... 

28 Ağustos 2013 Çarşamba

yoldaki drifter'dan tutarsız zaman notları #8

bugün kendimle ilgili bir şey daha fark ettim;
ne bir gün batımı, ne bir filmdeki ayrılık sahnesi, ne de hisli bir müzik... Beni en çok hüzünlediren şey müzelerin kapanış saati. Benim müzede yatasım var, niye kapatıyorlar ki bence 24 saat açık olmalı müzeler nedir yani? elbet bir gönüllü bulunur bekçilik edecek illa lazımsa....Hani memleketimizde her güzide sitede 24 saat güvenlik var; müzede de pekiala olur yani...
Brautigan'ın en sevdiğim kitabı hatta karpuz şekerinde'den bile daha çok sevdiğim kitabı Kürtaj'dır. o kitapta öyle bir kütüphaneden bahsedilir ki; bu kitabı okuyan herkes, birgün sıranın ona gelebileceğini düşünerek, kendinin birgün böylesi bir görevi devralacağını hayal ederek o gece rahat bir uyku çeker. benim kafamdaki de aslında o kütüphanenin müze versiyonu...tam da öyle;
şimdi ne anlatıyor bu bi sürü deli saçması diyeceksiniz.
öyle değil, anlatıcam. Hayatta en çok görmek istediğim iki müzeden birindeydim; kapanış saatinde biyerlere saklansam beni bu gece burada unutur mu görevliler diye çılgınca bir fikir geçti bir an aklımdan. Böyle birşey yapamayacak biri olduğum için çok sinirlendim sonra, ağlayabilirdim bile ama üzüntümü hafifletebilirdi diye onu da yapmadım. Neyse "Art brut" müzesiyle ilgili yazacaklarım var, şimdi çok uykum var ama bundan sonraki bir kaç post'um bu müzeyle ilgili olacak...böyle duygusallıklar beni çok paylaşımcı yapıyor idare edin; bu bişey değil hem, siz beni bir de Brüksel'deki Magritte müzesine adım attıktan sonra izleyin diyorum.