istanbul'u özleyesim var etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbul'u özleyesim var etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2023 Pazartesi

Bir Blog Hikayesi ve Gezinti arabası


La Baladeuse - Gezinti arabası


Eskiden Bayonne ile Biarritz arasında bir tramvay işlerdi: yazın, buna kapalı yeri olmayan , üstü tümüyle açık bir vagon eklenirdi: Gezinti arabasıydı bu. Büyük sevinçti, herkes binmek isterdi: pek yoğun olmayan bir manzara boyunca insan, aynı zamanda hem panoramadan, hem hareketten, hem de temiz havadan yararlanırdı. Bugün artık ne gezinti arabası kaldı ne de tramvay. Biarritz yolculuğuysa tatsız tuzsuz bir iş. Bunu, ne geçmişi mitsel olarak güzelleştirmek için, ne de artık tramvay olmayışına üzülüyormuş gibi yaparak, yitip gitmiş bir gençliğe olan özlemimi belirtmek için söylüyorum. Bunu yaşama sanatının tarihi olmadığını belirtmek için söylüyorum. Evrim geçirmez yaşama sanatı : Yok olup giden zevk, sonsuza dek yitip gider, hiç bir şey konmaz yerine. Ardından başka zevkler gelir, ama bunlar da hiçbirşeyin yerine geçmez Zevklerde ilerleme olmaz, yalnızca değişimler olur. 


Roland Barthes - Roland Barthes



Kıymetli blogger camiası,  2023’e hazır mıyız?

kıymetinizi biliyor musunuz? 

iyi iyi. Ben de öyle düşünmüştüm.


2023 ocak itibarıyla havalı bir dönüş yapayım dedim bloga. Eee nerelerdeydin bunca zaman diye soracak olursanız, duymazdan geldiğimi bilin. Anlatacak olsaydım anlatırdım zaten. 


Geçenlerde benim için ekstra önemli birisine başka birşey anlatırken fark ettim blogumu biraz boşladığımı, ve burada olmayı özlediğimi ve bana iyi geldiğini vs vs.  (Ekstra önemliye vurgu yapınca kendisine vurgu yapamayacağım herkesin içinde ama zaten reklama ihtiyacı yok, alla’ ondan alsın bana versin biraz okuyucu, tıklayıcı filan) 


Sonra düşündüm 2010 yılını.  Ve sordum kendi kendime: Tam 13 sene önce. O mart günü ne olmuş da ben öyle, birden, estiği gibi blog sayfası dizayn etmişim ve Drfiter kişisini doğurmuşum? 


Ilk blogposta gittim. 


https://justdriftingaround.blogspot.com/2012/03/baslangic.html


Hahahahahahahh!

Gülünmeyecek gibi değil hakikaten. 


‘Artık yazacak pek o kadar bir şey bulamıyorum’ diye blog açan bir profildir Drifter. Bilin diye söylüyorum. 


Peki Ne anlatır bu ‘Me Gusta La Noche Me Gustas Tu?’ 

 

İste tam da Drifter kafasını anlatır.  Tam olarak benimle ilgili değildir aslında. Yaşarken etkilendiklerimdir, etkilenirken dönüştüklerimdir,  dönüşürken savrulduklarımdır. Tutunamayıp düştüklerimdir. Hiçbir şey olmamış gibi kalktıklarımdır. Burnum bile kanamamış gibi yaptıklarımdır. yapmayı sevdiğim şeyleri yapmamı istemeyenlere inattır, biraz yaşama sanatıdır biraz Manu Chao’ya öykünmedir ve saygı duruşudur. Biraz neden hayatta olduğunu hatırlamaktır. 


Evet bir süredir yoktum. Ama şimdi buradayım yukarıdaki alıntıyı havalı olsun diye koymadım. Havalı oldu o ayrı, ama aslında kendime koydum. Üzülmeyeyim diye. 

Yad edelim ve devam edelim. 



E çalalım o zaman ve ekleyelim hiçcccc bir yerde bulamayacağınız drifter çevirisini de…  

 






¿Qué hora son, mi corazón?

Orada saat kaç Sevgilim? 


Te lo dije bien clarito

Sana söylemiştim açık açık değil mi?


Permanece a la escucha (bende kal!)

Permanece a la escucha (stay tuned millet!)


Doce de la noche en La Habana, Cuba (Havana Cuba’da gece saat 12) 


Once de la noche en San Salvador, El Salvador (El Salvador, San Salvador’da gece saat 11)

Once de la noche en Managua, Nicaragua (Nikaragua , Managua’da gece saat 11)


Me gusta los aviones, me gustas tú 

(Uçakları severim bir de seni)

Me gusta viajar, me gustas tú

(Seyahat etmeyi severim, bir de seni)

Me gusta la mañana, me gustas tú

(Sabahlar severim, bir de seni)

Me gusta el viento, me gustas tú

(Rüzgarı severim, bir de seni)

Me gusta soñar, me gustas tú

(Hayal etmeyi severim ve tabiki seni)

Me gusta la mar, me gustas tú

(Denizi severim, bi’de seni)


¿Qué voy a hacer?, je ne sais pas (şimdi ne yapsam bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je ne sais plus (ne yaparım şimdi artık bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je suis perdu (Ben şimdi ne yapacağım, galiba kayboldum)

¿Qué horas son, mi corazón? (Orada saat kaç sevgilim?)



Me gusta la moto, me gustas tú 

(Motorları severim bir de seni)

Me gusta correr, me gustas tú

(Koşmayı severim, bir de seni)

Me gusta la lluvia, me gustas tú

(Yağmuru severim, bir de seni)

Me gusta volver, me gustas tú

Dönüşleri severim bir de seni

Me gusta marihuana, me gustas tú

(Marihuana’yı severim, bir de seni)

Me gusta Colombiana, me gustas tú

(Kolombiya nezlesini severim, bir de seni)

Me gusta la montaña, me gustas tú

(Dağları severim bir de seni)

Me gusta la noche (me gustas tú)

Geceye bayılırım ve bir de sana


¿Qué voy a hacer?, je ne sais pas (şimdi ne yapsam hiç bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je ne sais plus (ne yapayim şimdi artık bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je suis perdu (Ben ne yapıyordum, kesin kayboldum)

¿Qué horas son, mi corazón? (Orada saat kaç sevgilim?)


Doce, un minuto (12’yi bir geçiyor.)


Me usta la cena, me gustas tú

(Akşam yemeğini severim, bir de seni)

Me gusta la vecina, me gustas tú (Radio Reloj)

(Komşuluğu severim, ve bir de seni) Radyo da hala açık 

Me gusta su cocina, me gustas tú (una de la mañana)

(Senin yemeklerini severim ve bir de seni)

Me gusta camelar, me gustas tú

(Etkilemeyi severim ve bir de seni)

Me gusta la guitarra, me gustas tú

(Gitar sesini severim, ve bir de seni)

Me gusta el reggae, me gustas tú

Reggae’yi severim, ve  tabiki seni)



¿Qué voy a hacer?, je ne sais pas (şimdi ne yapsam hiç bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je ne sais plus (ne yapayim şimdi artık bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je suis perdu (Ben ne yapsam şimdi, hakikaten kayboldum)

¿Qué horas son, mi corazón? (Orada saat kaç sevgilim?)



Me gusta la canela, me gustas tú

(Tarçını severim, ve bir de seni)

Me gusta el fuego, me gustas tú

(Ateşi severim ve bir de seni)

Me gusta menear, me gustas tú

(Kıpırdatmayı severim ve bir de seni)

Me gusta La Coruña, me gustas tú

(Coruña birasını da takımını da severim ve bir de seni.)

Me gusta Malasaña, me gustas tú

(Malasanya’yı severim ve bir de seni)

Me gusta la castaña, me gustas tú

(Kestaneyi severim ve bir de seni)

Me gusta Guatemala, me gustas tú

(Guatemala’yı severim ve tabiki seni)


¿Qué voy a hacer?, je ne sais pas (şimdi ne yapsam hiç bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je ne sais plus (ne yapayim şimdi artık bilmiyorum)

¿Qué voy a hacer?, je suis perdu (Ben ne yapıyordum, kayıp diyebilirsiniz bana)

¿Qué horas son, mi corazón? (Orada saat kaç sevgilim?)


¿Qué horas son, mi corazón?

¿Qué horas son, mi corazón?

¿Qué horas son, mi corazón?

¿Qué horas son, mi corazón?

¿Qué horas son, mi corazón?

¿Qué horas son, mi corazón?


Cuatro de la mañana

(Sabahın dördü)

A la bin, a la ban, a la bin-bon-bam

A la bin, a la ban, a la bin-bon-bam

Obladí obladá obladí-da-da

A la bin, a la ban, a la bin-bon-bam

Radio reloj

(Radyo Reloj hala açık)

Cinco de la mañana

(Saat sabah beş!!!)


No todo lo que es oro brilla 

(Her parlayan altın değildir malum)

Remedio chino e infalible

çin tıbbı yanılmaz

  


Hepimize iyi seneler olsun kolay geçsin :D 

 


6 Eylül 2015 Pazar

Drifter erdi muradına siz çıkın artık kerevetine filan…



Öldüm mü kaldım mı bi soran olmadı teessüflerimi bildirerekten özgürlükler ülkesi Hollanda The Netherlands’dan selam ederim.
Bugüne bügün uyuşturucu, sex ve başka ne vardı bilemedim şimdi ama bilimum şeyin serbest olduğu (bana ne faydası olacaksa artık amma nümayiş yaptım) yeni cennet tabir edilen ‘düşük arazi’(böyle mi çevriliyor bu ‘lowlands’)de oturma iznim çıkmış bulunuyor.  Bu da demektir ki bir flaman banka hesabı açabilecek, standardı 20 küsür mbps hızında fiber internet başvurusu yapabileceğim.
Hı bi’ de kumar serbest; hatırladığım iyi oldu.
(Şimdi bi daha düşündüm de ne işim var benim burada yav?)
Bisiklet;
Bisiklet çok güzel bişey; düz ya burası…
Bir ‘gazelle’ bisiklet ömre bedel ama ben kendime yakışıklı bir Batavus seçtim; ormanda 8 speed gücünde, arkasında postacı çantası; önünde de sepeti var. 
Bir alışveriş kapasitesi ki sorma gitsin. 
Ooh park yeri sorunu yok; mesela  yok anahtarı bırak abla’ydı; otopark doldu valeye ver bariydi gibi dertler yok; paşa paşa bisikletini kitliyosun kapının önüne bırakıp giriyosun markete.

Sonra bir de ağaçlar var…

Acayip ağaçlar var, mesela 8 katlı binanın tepesinden bakan ağaçlar var… Onlar, Van Gogh, Van Gogh değil de henüz Vincent’ken; kısa pantolonuyla karşımdaki koruda pisklete binerken de varmış;  yaa işte o ağaçların arasındaki bisiklet yolunda pedal çevirirken bunları düşünerek, halihazırda kıç dondurucu soğuklar kapıdan baktırmışken önümdeki kışı düşünmemeye çalışıyorum.
Burası Tilburg bu arada; Amsterdam’ın güneyinde Fransa ve Almanya sınırına yakın.
Neyse işte bir süre burada yaşamayı deneyeceğim;


Bir drifter klasiği… hadi hayırlısı!