Belgrad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Belgrad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2013 Pazar

BELGRAD 'STREET ART'; sırp graffitisinin ufak çaplı sosyo-tarihi analizi!! çok iddialı...

Yeni bir şehirde dolaşıyorsam yanımda mutlaka fotoğraf çekebilen bir alet vardır. (genlerimde bir japonluk var mışsa demekki...)Ve şehirde dolaşırken çektiğim fotoğrafların belki %60'ı graffiti fotoğraflarıdır. Takıntı işte naapcan? Özellikle çiziminden tanıdığım bir graffiti sanatçısının bir işine rastladığımda -nooluyosa artık- çocuklar gibi mutlu oluyorum.

Belgrad'a geldiğimde daha farklı bir heyecan içindeydim; çünkü burada rastlayacağım graffitilerin, Avrupa'da rastladıklarıma benzemeyeceğini düşünüyordum.

Sebep mi?

şöyle özetliyeyim;
1992 Sırbistan yani Yugoslavya Federal Cumhuriyeti : Voyvodina, Kosova, Karadağ
1992-1995 Bosna Savaşı
2001- Sırbistan Karadağ
2006- Sırbistan (Kosova hala haritada)
2008- Sade suya Sırbistan

yani bugünün graffiti /sokak sanatçıları savaşla doğup büyüdüler. 
üstelik bugünün kültürel ve ekonomik koşullarını belirleyen 1990'larda güç ve para kimin elindeyse hala onların elinde; Miloseviç yargılanması bile bitmeden öldü; tüm olanlar ona yıkıldı haliyle ama...
bugünün sokak sanatçılarının çocukluğunda savaş vardı. 

ilk gün çektiğim fotoğraf bu;


sonraki günlerde bunları da gördüm; 





bildiğin PUTIN

Sırbistan'da üç şehri gezebildim; Novi Sad, Zerenjenin ve Belgrad. Bu üç şehirde gördüğüm graffitiler 4 farklı stile ayrılabilir.

1. Hiphop style (envayi çeşit renk sprey boyayla, devasa harfleri okunamayacak kadar artistik biçimde yanyana getirerek isim yazmaca)
2.yukarıdakiler gibi şablon çıkarıp üstünden spreyle boyamak suretiyle yapılan "Stencil Art"
3.Text stili : tamamen diyeceğini demek için; hiç bir estetik kaygı gözetmeksizin yazılan duvar yazıları- genelde politik söylem, ya da aşk söylemi diyelim; (Henüz Kril alfabesini çözemediğimden bunları hiç anlamadım zaten çok kafam bozuk bu mevzuya)
4. Leonardo style diye isimlendirdiğim (ben)  'yok artık iyiden iyiye  'Painting' bu!" tarzı duvar resimleri.

doğrusunu isterseniz tam olarak umduğumu bulamadım diyebilirim; yani Belgrad'da özgü; spesifik bir tarz, özel bişey aradım durdum; buradaki sokak sanatçılarını diğerlerinden ayıran bir farklılık göremedim.

THE DAIRY OF A POLITICAL IDIOT adlı kitapta  Jasmina Tesanoviç şöyle diyor; Ülkemde üniformalar vatandaşın söylem gücünü elinden hep almıştır. çünkü üniformalar üstünde silah taşır, halk üstünde korku taşır. Dolayısıyla siviller ve üniformalar arasında süreğen bir savaş var. Hep var."
Tesanoviç, aktivist bir yazar, feminist bir söylemi var. Bir de Anja diye bir aktivist var O da benzer şeyler anlatıyor genç nüfusla ilgili;

Savaş sürerken kültür ölmeye başladı, Rejim sub-kültürleri ve alternatifleri yok etti. "Today we have a superficial culture made of imported trends." bu cümle çok anlamlı tabi.
Etliye sütlüye karışmama durumu...

Tesanoviç şöyle diyor mesela Sırbistan'daki sokak sanatıyla ilgili
"savaş bitmiş olabilir ama bugünün silahları da kurumlar, sokak sanatçılarını avant-garde, antiulusalcı görüyorlar, yapılanı vandalizm olarak görüyorlar."
Aslında çok anlaşılabilir birşey; ama bizim çok uzağında olduğumuz bir ruh hali...
Genel durum bu...
ama olmayanı bırakalım olana bakalım şimdi..

 Hiphop stili çok yaygın ve muhteşem örnekleri var; Tüneller, geçit altları, Tuna ve Sava'nın böldüğü toprakları birleştirmek için yapılan köprü üstleri ve altları, merdivenler, harabeler, basket sahaları, otobüs durakları vs. en çok bu tip graffititlerle dolu. İşin tuhafı sadece bu graffitilerin yoğunluğuna bakarak genç nüfusun rapçi hiphopçu özentisi olduğu sanılabilir; ancak pek öyle bir duruma rastlamadım.
Peki Turbo-Folk diye bir müzik türü duymuş muydunuz?  Tuhaf bir karışım; biraz slav müziği biraz türk müziği, biraz rock biraz pop ve oldukça hızlı bir karışım. Orda burda çalıyor ama pek hoşuma gitti diyemeyeceğim.

Graffiti'de Hip Hop stili aslında Graffiti tarihinin başlangıç noktası. 60'larda Philedelphia sokaklarında başlıyor duvara isim yazma...Cornbread ve Cool Earl bilinen ilk graffiticiler. Onlar o zaman bu işe graffiti demiyorlarmış. "Let's go writing tonight!" diyorlarmış.

Bu graffiti ismini çıkaran New York Times'mış mış...
Şey vardı bir de;
1983 yapımı bir belgesel, STYLE WARS.
orada da Tony Silver ve Henry Chalfant
"bombing" diyorlardı.
çok meşhur eski graffiticilerden Mico bir röportajında tüm sokak sanatçılarının bu işi aynı sebepten yaptığını onun da isimlerini duyurmak olduğunu söylüyor.


ve "going all city" var;
trenlerin üstüne graffiti çizmek demekmiş.
yani bu sayede trenin üstüne çizdiğin graffiti bütüt şehri bir uçtan bir uca dolaşıyor. Bu da değişik bir kafa...Belgrad'da buna rastladım. Ve fotoğrafladım.


Bu stilde yapılmış graffiti fotoğraflarını fotobloguma yükledim incelemek isteyenler buradan buyurun...

Gelelim hepimizin son zamanlarda daha çok ilgisini çeken "stencil-art" stiline.
Babası Banksy olan hani...
anslında entersesan çünkü bu stilin asıl babası Blek le Rat, ve olay Paris'te vuku buluyor ilk.  Banksy'i de etkilemiş olan odur. Ama tabi Banksy'nin anti-kapitalist söylemi, ironik zekası ve uzun süre kimliğini gizlemiş olması ve bunlar bir yana dahiane yeteneği tahtın tek sahibi yaptı onu. Geçenlerde bir haber okudum, ne kadar doğru bilmem ama, Londra'da üzerinde bir orijinal Banksy olan bir duvarın kırılıp çalınarak Miami'de açık arttırmayla satıldığını söylüyordu. "Yuh artık!" dedim. "bu iş bu noktaya dayandı demek pes!..."

Blek le Rat şöyle demiş;
"Graffiti is going to be more global than any art movement has ever been."

***
Şimdi Bu stencil işinde Belgrad'ın en meşhuru TKV
 ki kendisi 19 yaşında bir kızcağız. Hindistan'a falan gitmiş tatilde...
Bu ara, Asya kültürüne takık;  filler, bolywood film artistleri vs çiziyor...

ayrıca ben rastlamadım ama
Virginia Woolf ve Edgar Allen Poe şablonları internette dolaşıyor.
Amelie var bir de...
Onunla yapılmış bir kısa belgesel var; anlatıyor...
aşağıda...





Mir var bir de;
Johny Deep'i çok başarılı buldum.




Putin'leri de onun yaptığı söyleniyor.
Mir'in kim olduğu henüz bilinmiyormuş.

352 denilen arkadaşın işine bir yerde rastladım o da buydu:


bir de Republic Square'e çıkan sokaklarda bir fare şahane takılıyordu. Bayıldım ona...




Bu seri RATPACK adlı bir graffiti çetesine ait. Bunlar bu sene içinde yapılmış yani 2013 model.


bin basamaklı bir merdivenden inerken birden John Lennon karşıma çıktı irkildim.


kimin yaptığını bilmiyorum ama çok başarılı.

Novi Sad'dan sonra Belgrad'a çok uzak olmayan bir şehre gideyim dedim, Zrenjanin diye bir yer buldum haritadan, ilginç geldi. Otobüsle İstanbul- İzmit kadar bir mesafede. Gideyim bari dedim. Zrenjanin'de iki şey buldum başka hiç birşey yoktu;
biri buydu:

diğeri bir vintage dükkanının vitrinindeydi. Muhteşem bir Maxi RusStili Deri Pardesü... Benim olacaksın! dedim  görür görmez. 
Neyse dönelim Street Art mevzuuna...

Politik text stilini geçiyorum, daha önce de söylediğim gibi hiç anlamadım ne dediklerini...Bir tanesi de ingilizce yazmış olsaydı keşke....
aa aslında birtane var. O da Novi Sad'da Petrovaradin Kalesine çıkan merdivenin sağ tarafındaki duvarda...

"Will you marry me bebz?"


Fotoğraf çektirmek için gelen Gelin ve Damatlara bir tepki sanırım. 
ama bazıları onun da önünde foto çektiriyor.
bu da işin ironik yanı.


Gelelim görünce apışıp kaldığımız stile; 
ismini ben koydum "Leonardo Style" diyorum kendimce.

İlk gözünüze çarpan ve gerçekten etkileyici olan Blu'nun 2009'da yaptığı
"yapılaşma ağacı ham yapar"
manasına gelen muhteşem çalışması... 

   
Bu bina Köprüyü geçip Kalemegdan Bulvarına çıkarken solda kalıyor, görmemek mümkün değil 2009'dan beri de orada demek ki buna vandalizm olarak bakmıyor polis.
Blu'nun diğer işlerini görmek için web sitesi

Sava Nehrinin kıyısına inerken de bir başka binanın tüm cephesini kaplayan bu var: 


sonra bohemian neighbourhood dedikleri eskiden yazar ve şairlerin takıldığı caddede bir binada bu var 
en az bir 5 senelik olduğu söyleniyor:



Ve şu sıralar çok revaçta olan bir ikili, ikisi de dişi; projelerinin ismi GHOST PEOPLE OF SAVAMALA

Bu ikilinin blogu var bu adreste


Böyle de komik tipler...

En çok beğendiklerimden biri de kim yaptı bilmiyorum ama bu muhteşem bişey bence..


ve tabi ki 'Ink'in işleri...imzasını bırakıyor olmasına çok sevindim gerçekten.


sonuç olarakSırbistan'da en çarpıcı grafitiler merkezde değil onu biliyorum; muhtemelen başka şehirlere giderken yol üsütndeki tren istasyonları ve köprü altlarında muhteşem işler var..
Bunları görebilmek için o güzergahı takip etmek gerekir. 

Sırp sokak sanatçıları, tüm dünyada olduğu gibi televizyon ve internette dolaşanlardan başka herşeyden daha fazla etkileniyorlar...
TKV Banksy'le karşılaştırılınca şöyle söylüyor; 
"Banksy'yi beğeniyorum, onun yaptıklarını yapmıyorum, yapmam anlamsız olurdu...çünkü sanat çevreyle ilgilidir, onun yaşadığı çevre farklı benimki farklı; Biz üçüncü dünya ülkesiyiz ve başetmemiz gereken kendimizle ilgili daha elzem problemlerimiz var..."

demek istediği Bankys'nin daha global problemlere karşı politik bir söylem içinde olduğu...
çok yanlış da değil ama Sırp sokak sanatçısının da bu kadar etliye sütlüye karışmaması , bollywood'a düşmesi biraz garip gelmiyor değil.

4 stile ayırdığım tüm graffitileri foto bloguma yükledim sonunda ...
buyrun buradan...

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Hakkaten bu neyin kafası?


Birine bir söz vermişliğim var; bir iki yıl oluyor, birinin bundan haberi olduğunu sanmıyorum. Birine bu sözü vermemle kendi kendimle bir oyun oynamaya başlamam aynı zamana denk düşer. O aralar yine çok sıkılıyordum. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık işte; ben ne ara çok sıkılsam kendi kendimle bir oyun oynamaya başlarım; oyunu kendim bulurum, kuralları kendim koyarım, sıkılana kadar oynarım.

Bu kez de oyunu ben buldum, ancak bu güne kadar hiçbir oyunumun bir parçası olmamıştı biri… Tam da bu sebeple oynamakta olduğum oyunun kurallarını keskin hatlarla belirleyemiyorum; 
Herşey bir haritayla başladı, onu söyleyebilirim.
Önümüzdeki hafta Belgrad’a gidiyorum; Sebepsiz!
Ama pekiala oyun gereği diyebiliriz.

Az önce kapı çaldı ve beklediğim kargo geldi.
İki kitap; İvo Andriç’in Drina Köprüsü ve Milorad Paviç’in Hazar Sözlüğü
Sırbistan’a daha önce gitmişliğim yok. Sava Nehrine bakan bir evde kalacağım; Drina Köprüsü Sırp edebiyatının en meşhur eseri; kitap kapağındaki nehir manzarası da etkili oldu seçimimde tabi…

Ama…
Asıl bu yazımın bu kadar uzun olmasının sebebi; (malumunuz çok az uzun yazı yazıyorum bu blogda) , -hatta buraya kadar olan kısım sadece başlangıç onu da belirteyim;  hani ocakta yemeği olan varsa…-
Evet bana bu ilhamı veren asıl kitap ikincisi oldu;

Milorad Paviç’in Hazar Sözlüğü; (Sözlük mü roman mı belli değil kafası!)
Şimdi;
 Kırmızı yayınlarından çıkan bu kitabın yazarı tarafından yazılan önsöz niteliğindeki ilk açıklamasını yazıyorum; sıkı durun!
VE İLK DEFA BİR KİTABI HENÜZ OKUMADAN TAVSİYE EDİYORUM,
Aslında okumaya başlamadan birkaç gün önce diyelim;



LEXICON COSRI- HAZAR SORUNU ÜSTÜNE SÖZLÜKLER SÖZLÜĞÜ
Daubmannus’un 1692’de engizisyon tarafından imha edilmiş 1691 basımının yeniden oluşturulmuş hali. Son bilgileri de içermektedir.

ERDİŞİ BASIM İÇİN
Bana göre sanatlar ‘tersine çevrilebilir’ sanatlar ve ‘tersine çevrilemeyen’ sanatlar olarak sınıflandırılabilir. Gerçekten de bireye –alan kişi- bir yapıta farklı açılardan yaklaşma, çevresinde dolaşma ve hatta bakış açısını değiştirerek bakma olanağı veren sanatlar vardır…’Tersine çevrilebilir’ sanatlar olan mimarlık, heykel ve resimde böyledir durum. Ama başka sanatlar da vardır… Tek yönlü sokaklara, herşeyin başlangıcında sonuna, doğumundan ölümüne doğru hareket ettiği yollara benzeyen müzik ya da edebiyat gibi ‘tersine çevrilmeyen’ sanatlar. Ben uzun zamandan beri edebiyatı  -‘tersine çevrilmeyen’ sanat- ‘tersine çevrilebilir’ bir sanat yapmak istedim. Bu nedenle romanlarımın klasik anlamda ne başı be sonu vardır. Çizgisel olmayan bir yazıyla (nonlinear narratives) yaratılmışlardır.
                Sözgelimi Hazar Sözlüğü sözlük yapısında olan bir romandır… 100 000 sözcükten oluşan bir sözlük roman’. Roman farklı dillerde alfabetik sıraya göre farklı biter. Kiril alfabesiyle yazılmış Hazar Sözlüğü’nün özgün basımı Latince bir alıntıyla biter… sed venit ut illa impleam et confirmem, Matta.

BURADA BİR PARANTEZ AÇIYORUM; çevirmen bu cümleyi çevirmemiş biraz sinir oldum; zaten acayip kompleksim var Latince öğrenmek için ölüyorum ; neyse şunu demiş olabilir sadece köklerden giderek çıkarmaya çalışıyorum,  “geldi ve ölümü kati kıldı…” filan olabilir diye atıyorum.  

Romanımın Yunanca basımışu cümleyle biter: Anında fark ettim ki bende tek değil üç korku vardı. 

Hazar Sözlüğü’nün İbranice, İspanyolca, İngilizce ve Danca basımları şöyle biter: Sonra okuyucu geri döndüğünde tersi oluyordu ve Tibon yürürken okuma sırasında aldığı izlenimlere dayanarak çevirisini düzeltiyordu.

Kitabın Çin ve Kore basımları aynı cümleyle biter. Latince harflerle basılan Sıpçası, Nordstedts’de yayımlanan İsveççesi, Hollandaca, Çekçe ve Almancaları şu cümleyle biter: Bu bakış Cohen adını havaya kaydetti, fitili yaktı ve lamba eve kadar yolunu aydınlattı. 

Hazar Sözlüğü’nün Macarca basımı şu cümleyle biter: O sadece sana gerçek karakterini hatırlatmak istedi. 
Fransızca, İtalyanca, Katalanca basımlar şu cümleyle biter: Gerçekten de Hazar vazosu uzun zaman önce kaybolmuş olsa da kullanılıyor. 
Tokyo Zogen Şa yayını Japoncası şu cümleyle biter: Genç kız dünyaya bir parıltı kız getirdi – ölümü. Bu ölümde güzelliği aryan ve kesilmiş süt oldu ve dibinde kamış tutan bir ağız görünüyordu…

Hazar Sözlüğü’nün farklı sonları olduğu gibi cinsiyeti de vardır. Bu kitap 1984’de eril ve dişil basım olarak yayınlandı…Okuyucu istediği basımı okuyabilirdi.

Kitabımın eril ve dişil basımları arasındaki temel farklılık çok sık soruldu bana. Bunun nedeni bir erkeğin dünyayı kendi bedeni dışında yaşaması, buna karşılık kadının evreni içinde taşımasıdır. Bu farklılık romanımın eril basımına da dişil basımına da yansımıştır. Şöyle söyleyebiliriz: Eril kolektif zaman ve dişil bireysel zaman içinde ayrılan zamanın yok oluşunun imajı… Jasmina Mihayloviç’in Okuma ve Seks’te değindiği  bir konu. 
Hazar Sözlüğü işte böyle, sayısız amaçları, eril ve dişil haliyle Anthony Burgess’in deyişiyle ‘yarı hayvan’ –half an animal- gibi bütün dünyayı dolaştı… Avrupa’dan iki Amerika’ya, Japonya’ya, Çin’e Rusya’ya kadar gitti ve yazarının ve öteki kitaplarının iyi ve kötü yazgılarının tohumlarını ekti. (bkz. http://www.khazars.com)
Hazar Sözlüğü bugün Kova burcunda XXI. Yüzyıla giriyor ama sadece dişil basımıyla… Okuyucunun şu anda elinde tuttuğu basımdır bu: Okuyucu eril basıma ise bu giriş yazısında ulaşacaktır. XX. Yüzyılda iki cinsiyet olan kitap XXI. Yüzyılda erdişi oldu. Ya da ensest gibi bir şey bu! Editoryal kaygıların zorladığı bu yeni görünümü altında bu kitabı dişil zamanın eril zamanı da içine aldığı bir yer gibi görebiliriz. Eril basımdaki farklılık doktor Dorothea Scultz’un 11. Mektubunda şu cümleden sonra yer alıyor. Ve masada duran birkaç sayfa fotokopiyi uzattı bana.

Eril kitap, burada romanın dişil basımına giren Hazar Ağacı şöyle:
O anda ateş edebilirdim. Bundan daha uygun bir fırsatolamazdı – bahçede tek bir tanık vardı- ve bir çocuktu bu. Ama herşey farklı bir biçimde gelişti. Elimi uzattım ve sana bu mektupla gönderdiğim şaşırtıcı sayfaları aldım. Onları alırken ateş etmek yerine tırnakları fındık gibi olan o Sarezen  parmaklara bakıyordum ve Halevi’nin Hazarlarla ilgili kitabında anlatıldığı ağacı düşünüyordum. Her birimizin bir ağaç olduğunu düşünüyordum. Yağmur ve rüzgarlarla gökyüzüne ve Tanrı’ya yükseldikçe çamur ve yeraltı suları aracılığıyla cehenneme doğru köklerimizi kazmak zorundayız. Yeşil gözlü Sarazenin verdiği bu sayfaları  bu düşüncelerle okudum. Çok şaşırdım ve Muaviye’ye bu yazıları nereden bulduğunu sordum. MILORAD PAVIÇ.