31 Aralık 2013 Salı

yıl sonu değerlendirmesi

valla ayıp olacak belki ama bu yıl bitiyor diye zil takıp oynayacağım; (muhtemelen yarın bu saatlerde)

sevdiğim çok insan öldü bu yıl; hayır ölüme karşı olduğumdan değil de hani hepsi üst üste gelince...

ayrıca pek tuhaf olaylar oldu hala da olmaya deva ediyor.
mesela
soru: bir grup insanı bir parka toplar, çıkışları kapatmak suretiyle sıkıştırır; üstüne gaz sıkarsanız ne olur?
zıplamayan Tayyeap olur.
neyse bunları geçtik; Euro'nun 3'ü gördüğü günlere geldik.

kafası bozuk bir yıldı bu 2013 onun için pek sevmedim ama şöyle bir flash back yapacak olursam;

bu yıl okuduğum ve vay be dedirten üç kitap var;

- TOPLU HALÜSİNASYONLAR - Allen Ginsberg. 
- İĞRENÇ ADAMLARLA KISA GÖRÜŞMELER - David Foster Wallace
- LEXİCON CORSI HAZAR SÖZLÜĞÜ - Milorad Paviç

üçünün de çevirmenine gıpta ettim okurken; ellerine sağlık.

Bu arada çok sevdiğim Leyla Erbil ölmeden önce çok mühim bir iş yaptı ve Filinta'yla buluştu.
Ahmed Arif'in oğlu Filinta.
Ahmed Arif'in kendisine yazdığı mektupları basmaya karar verdiler.
çıkar çıkmaz kitabı aldım. okurken sürekli,
Ah Ahmed Arif ah dedim durdum!



filmlere gelince; ne yazık ki filmleri seyretmekte hep geç kalıyorum; bazıları bu yılın filmleri değil ama ben bu yıl seyrettim ve görülesi filmler listeme bu yıl giren;

- THE IMPOSTER
- DİE WAND
- THE HOWL
- L'ECUME DES JOURS

şu bizim Saadet Aksoy'un da rol aldığı Penelope Cruz'un son filmi Twice Born da fena film olmamış onu da söylemiş olayım.


yılın şarkısı tabiki Daft Punk'ın get lucky'sidir. tartışmam, siz de tartışmayın.

ancak bu yılın ilk dinlediğimde içimde tuhaf bir coşkuya sebep olan müzik bir paul simon cover'ı oldu;
işte burada
http://justdriftingaround.blogspot.com/2013/02/drifter-proudly-presents-ve-bu-parcay.html

Devendra Benhart'ın für hildergard fan fin fon'u da şahane bir parça, albüm keza... onu da belirtmiş olayım.

yılın şiiri kendisine de söylemiştim burada da ilan ediyorum;

Le Petit Morte'un bloğunda okuduğum,
İMZALANACAK YERLERİ GÖSTEREN ŞİİR adlı şiiridir.
işte o da burada.
http://nedensizveben.blogspot.com/2013/12/imzalanacak-yerleri-gosteren-siir.html

bu yıl en çok karnımı tuta tuta güldüğüm blog post
http://gasilhane.blogspot.com/2013/11/yuzyln-aday-aday-abdullah-celik.html
bu blog moral bozucu şekilde komik ve muzip yazılarla dolu; sanırım ben söylemek istediğim şeyi bu şekilde ifade ettim de anlatabildim mi bilemem. takip edilesi bir blog bunu da belirtmiş olayım.

bu yıl okuyunca harbiden şaşırdığım haberlere gelelim;

1. Drogba Galatasaray'da! haberi
2. Şu bebeğini bırakıp bayram tatiline giden anne haberi.
3. hastasının karaciğerine lazerle kendi adının baş harflerini yazdığı anlaşılan doktor haberi.

diğer ayakkabı kutusuymuş, euroymuş, falanmış filanmış... bunlara şaşırmadım tabiki.

bu yıl 5 kere belediyeyi, 7 kere zabıtayı en az 10 kere Bedaş'ı aradım, çağrı merkezi çalışanına yüksek desibelde fırça kaydım. sonuç yan apartmandaki inşaat sabah dörde kadar çalışmıyor artık, gece bir dedin mi paydos ediyor.

neyse güzel şeylere gelelim.

bu yıl çok gezdim;

bu yıl yakından görüp fotoğrafını çektiğim en muhteşem graffiti buydu ;
Belgrad'da




İsviçre'de
çok mühim bir müzeyi gezdim
Lozan'daki art-brüt müzesi
işte izlenimlerim burada;

http://justdriftingaround.blogspot.com/search/label/outsider%20art

ama en çok etkilendiğim sanatsal faaliyet şu oldu; yakından görmek içinde olmayı çok isterdim;
ama blogpost olmasa nerden bilicez?
Jee young Lee'nin 'bi dünya enstelasyonu'
şu muhteşem blogda
http://pekguzelseyler.blogspot.com/2013/12/jeeyoung-lee.html

başka bişey kalmadıysa ben yatayım artık;
herkes yarın bi ara bu parçayı dinlesin kendi kendine tuhaf hareketler yaparak dans etsin derim ben!







29 Aralık 2013 Pazar

22 Aralık 2013 Pazar

16 Aralık 2013 Pazartesi

THE RUNNERS

koşar mısınız?
koşarken düşünür müsünüz?
ne düşünürsünüz?
koşarken biri bişey sorsa cevap verir misiniz?
ya sorduğu şey... nasıl desem biraz kişiselse?
 
onun için bu kısa filme bayıldım;
 
 
 
kardiyovasküler sistem filan bir yana koşmak en çok akşamdan kalmaya iyi gelir. çok güzel ayıltır; hiç içmemiş gibi olursun yarım saatte;
bu arada 30 yaşına kadar düzenli koşmamış olanlar koşmasın yürüsün diyorlar ona göre!
 

15 Aralık 2013 Pazar

gecenin parçası; cirrus

 
silver'ını sevdiğim 'bonobo' aka simon green;
-ben de bonobo'yu tercih ederdim-
şahane bir parça daha!
müzisyen adam canım ne diyelim...
 
 
 

Drifter's pick! 'IF I DIE'


Sun Yuan ve Peng Yu
son enstalasyonları bi değişik;
IF I DIE/ ÖLÜRSEM  biraz mumya biraz fiberglass karışımı özel bir malzemeyle hazırlanmış;
epey bi sürreal ifade. etkileyici...



  


2011'de Teenager Teenager sergisi de çok başarılıymış onu da sitelerini gezerken fark ettim.
şöyle ki;


resmi websiteleri burada;

 

13 Aralık 2013 Cuma

13.12.1977

"Ben de hepinizden farklı bir solucandım, kim bilir?
Şimdi yarısı ezilmiş , yerde yattığı için belli olmuyor."

Oğuz Atay- Tutunamayanlar

12 Aralık 2013 Perşembe

The Black Rider'ı izlemek isteyen???

evet o Black Rider!
Tom Waits, Bill Burrougs ve Robert Wilson'ı biraraya getiren Black Rider.
Kar muhalefetinden evde mahsur kafalarına iyi gider diye düşündüm;
rica ederim ne demek...
 



oyun'un ilk gösterimi Hamburg'da Talia sahnesinde yapılıyor; Black Rider Der Freischütz, adlı bir Alman fabl'ından uyarlamadır.




The Drifter proudly presents !!! LA CARAVANE DANS LE CIEL


11 Aralık 2013 Çarşamba

DRIFTER'S PICK; O AN


AN INSTAGRAM MOVIE



merak edersiniz diye söylüyorum toplam 852 instagram fotosu... 

Galatasaray'ın stadı Türk Futboluna 3 Temmuz sürecinden çok daha fazla zarar vermiştir!

Hayır utanmasalar bunu da diyecekler...
Bu nasıl bir çekememezliktir;
kuş kafalı spor yorumcularının hepsi agronom kesildi (bu kelimeyi de Şota'dan öğrendim cümle içinde kullanayım dedim. iyi oldu.)
Neyse şunu diyeceğim;
akıl var mantık var, o alttan ısıtma dedikleri şey karı buzu eritsin diye değil çimin yaşaması için var. zaten karı eritecek bir ısı verecek olsaydı çimi öldürürdü.
sonra kuş diyince kızıyor kuşlar,
haklılar!
ama teşbihte hata olmazmış.

 

9 Aralık 2013 Pazartesi

ilk 'selfie' ; 1839

Oxford Dictionary'e 2013 itibarı ile giriş yapan yılın sözcüğü SELFIE olmuş;  sanal ortamda profil resmi yapmak için akıllı telefonla çektiğin kendi fotoğrafın; bir nevi self portrait. ama telaffuzu cell phone'u da çağrıştırdığı için "selfie" deniyor. İşte Oxford'daki tanımı;

selfie


Pronunciation: /ˈsɛlfi/
(also selfy)

noun (plural selfies)

informal
  • a photograph that one has taken of oneself, typically one taken with a smartphone or webcam and uploaded to a social media website:occasional selfies are acceptable, but posting a new picture of yourself every day isn’t necessary

Origin:

early 21st century: from self + -ie



Origin 21. yüzyıl diyor oysa ilk selfie 1839 yılından çıktı. 


Metalurjist ve kimyager olan Robert Cornelius adındaki bu adam, bu fotoğrafı Philedelphia'daki evinin arka bahçesinde, daguerreotype denilen dönemin fotoğraf makinesiyle çekmiş. Bugünkü kadar kolay olmasa gerek düşününce...  sihirbazlık gibi bişey.
Fotoğrafın arkasına şöyle yazmış; 
'the first light picture ever taken. 1839'
 
 

8 Aralık 2013 Pazar

Drifter's pick! CURFEW; Shawn Christensen'e dikkat!

 
film zaten kısa film;
trailer'ını seyretmeyin tamamını seyredin diye;
online linki burada;

6 Aralık 2013 Cuma

Drifter's Pick; Ingmar Bergman'dan sabun köpüğü serisi!!!


sabun köpüğü dediysek brezilya dizisi çekmemiş tabiki; mecazen değil gerçek sabun reklamı...

sebep?

hayatta hiç bir şeye şaşırma arkadaş;
iki eski karın, bir yeni karın varsa bi de 6. çocuğun yoldaysa Ingmar Bergman olsan çekersin...

sene 1951,
usta 33 yaşında, Svidiş film indastri, hükümetin eğlence sektörü üzerine dayattığı ağır vergileri protesto ettiği için grevde...

sonuç;

jabon bris


bu birincisi;  
burada henüz ürünü tanıyoruz 'bris' şahane köpüren antibakteriyel sabun... ama asıl şenlik ikinci reklamda başlıyor; buyrun...



17. yy'da Kral III. Gustav'ın hijen namına bişey bildiği yok;
e bris yok çünkü.
çok tuhaf!





üç boyutlu filmlere kıl olduğunu okumuştum bir yerde...
bu filmde üç boyutluya gönderme var.


ve son film,
Bibi Anderson 15 yaşında; bir kalıp sabuna 100 öpücük veriyor.

29 Kasım 2013 Cuma

şu an bu parçayı dinleyebiliriz gibi geldi

yani pek late night değil ama...
 

çok güzel albüm bu arada;
late night tales / cinematic orchestra  

alıntı

"nothing speaks anymore. Against all expectations,
an irresistable tide, a more distant new beginning,
the movement, detached from itself, now distributes the distances and roles on the other side,
it continues to weave its unfatiguable function.
Today, in the past, beyond.
while a light, a blinding awakening, overwhelms and covers everything in silencewhere we are no more than a dot, increasingly forgotten and distant. "
 
Philippe Sollers - Mediteranee
 
 
hiçbirşey konuşmuyor artık.  Tüm beklentilerin aksine,
karşıkonulamaz bir gelgit, çok daha uzak bir yeni başlangıç,
hareket,
kendisinden ayrı düşmüş; şimdi öbür taraftaki mesafeleri ve rolleri paylaştırıyor,
bitap düşürülemez fonksiyonunu örmeye devam ediyor.
Bugün, geçmişte, ötede.
bir ışık,
kör edici bir uyanış, sessizlik içindeki herşeyi kaplarken ve yutarken;
bizim, bir noktadan başka bir şey olmadığımız yerde;
(bizim)
giderek unutulmuş ve uzak...

 

27 Kasım 2013 Çarşamba

kairosclerosis!

ne muhteşem bir blog sabahı!
onun için bu şarkıyı dinliyoruz;


sonra bu kelimeyi idrak ediyoruz;

kairosclerosis
n. the moment you realize that you’re currently happy—consciously trying to savor the feeling—which prompts your intellect to identify it, pick it apart and put it in context, where it will slowly dissolve until it’s little more than an aftertaste.

neymiş?
: an itibariyle mutlu olduğunuzu farkettiğiniz şimdi.
farkettiğiniz anda da, hoop uçtu gitti bile... geçmiş olsun!

yeni bir site keşfettim sabah sabah;
the dicitionary of obscure sorrows
http://www.dictionaryofobscuresorrows.com/

onu da keşfetmeme sebep bu video var.

 
 
hayat tesadüflerden ibaret...

aslında en başından alayım;

bir süredir; özellikle üşenmeyip scribd'e paypalla abonelik parası gönderdiğimden beri blogspota nadiren uğruyordum. o da şey yüzünden oldu;
ipad.
onun bunun elinde görüp çocuk gibi özenip; hah tam da ihtiyacım olan şey diye edindiğim mini-ipad.
mesaj insanı olmadığım, klavye insanı olduğum için; (yaşlandığımı hissettim bir an ne tuhaf) ve ipad'e yazı yazamadığım için, tam birine hediye etmek üzereyken;
scribd'i keşfettim.
süper bişeymiş;
amoazondan kitap sipariş etmeye son!
ne keyif anlatamam; böyle işaret parmağınla sayfaya dokununca gerçek kitap sayfası çevriyormuşsun gibi oluyor. nerdeyse işaret parmağını tükürükleyesin geliyor.
öyle gerçekçi...
bi'tek, kitap kokusu yok.
kitapçıda kilitli kalmış gibi bişey;
istediğin kitabı al, bir kaç sayfa çevir, bırak başkasını al.
scribd müptelası oldum, bir aydır okumadığım kitap kalmadı;
alex ferguson'un biyografisini bile okudum. Cüneyt çakırdan da bahsediyor...

neyse,
sabah breakfast at tiffany's filminin yapımıyla ilgili kitabın son sayfasını çevirince blogspot'u özlediğim aklıma geldi.
blogpostun birinde
WAKE UP AND SMELL THE ROUTINE
yazısını gördüğümde mutfakta kahve yapıyordum.
bu la petite morte 'un "türk kahvesi ve saba makamında okunan romantik ezanlar"  başlıklı yazısını okumadan bir iki dakika önceydi.
bu arada bulut aras kim?
neyse;
sonra
"herkes andrey platonov okusun istiyorum." diye başlayan post dikkatimi çekti. Dikkatsiz Okur, nadiren yazanlardan olduğu için dikkatinizi çeker hemen.

o sırada bir süredir yazmayan Nomen'in bloğuna baktım;
bu konuda bir tek ben mi endişeleniyorum acaba?
yazmayı bıraktı mı?

sonra sevgili toosuk'cuğumun sıradışı bloğuna girdim;
kendisi Feroz kondozi'yle bozmuş bu aralar;
o değil'de, 
o profil resmi nasıl bişey allasen?
enson bu resmi gördüğümde;

 kairosclerosis yaşadığımı farkettim.
sonra geçti.







 

20 Kasım 2013 Çarşamba

19 Kasım 2013 Salı

gecenin şiiri; SELF IN 1958/ SEXTON


What is reality?
I am a plaster doll; I pose
With eyes that cut open without landfall or nightfall
Upon some shellacked and grinning person,
Eyes that open, blue, steel, and close.
Am I approximately an I. Magnum transplant?
I have hair, black angel,
Black-angel-stuffing to comb,
Nylon legs, luminous arms
And some advertised clothes.
 
I live in a doll’s house
With four chairs,
A counterfeit table, a flat roof
And a big front door.
Many have come to such a small crossroad.
There is an iron bed,
(Life enlarges, life takes aim)
A cardboard floor,
Windows that flash open on someone’s city,
And little more.
 
Someone plays with me,
Plants me in the all-electric kitchen,
Is this what Mrs. Rombauer said?
Someone pretends with me—
I am walled in solid by their noise—
Or puts me upon their straight bed.
They think I am me!
Their warmth? Their warmth is not a friend!
They pry my mouth for their cups of gin
And their stale bread.
 
What is reality
To this synthetic doll
Who should smile, who should shift gears,
Should spring the doors open in a wholesome disorder,
And have no evidence of ruin or fears?
But I would cry,
Rooted into the wall that
Was once my mother,
If I could remember how
And if I had the tears.

10 Kasım 2013 Pazar

2013'ün son DERBİsi!

Kuşlar bir haftadır ötüp duruyor; En çok da dün...
şimdi Muslera ve sneider'in maç kadrosunda olmayacağı kesinleşti ya...
Neyse ben tabi bu 2013'ün ne lanet bir yıl olduğunu bildiğimden konuşuyorum...
bu kez... hani 14 yıl sonra... meğer o gün bugünmüş...
Drogba da pek bilenmiş diyorlar...Şükrü Saraçoğlu'na çıkmaya can atıyormuş....
Neyse benim başka bir önerim var aslında;
baktık işler iyi gitmiyor;
Manchini Engin Baytar'ı koysun.
Hazır Emre Belözoğlu da oynuyormuş madem,
Engin Emre'ye kafa atsın,
Volkan Kalesinden çıksın Engin'e yumruk atsın,
Drogba'nın Volkan'a hali hazırda bir kıl olmuşluğu var. Drogba dayanamasın Emre'yle Volkanın ağzını burnunu dümdüz etsin.
Biz hükmen yenilelim...
Valla Taraftar ancak o zaman rahat uyku uyur.
yoksa bu sene bir puanla filan ruhumuz huzur bulmaz.

yok valla ben öyle bir insan mıyım? Bunları bana kim yazdırtıyor, içimde biri var; sadece derbi günü dışarı çıkıyor yemin ederim...



Yannız Büyük Fenerbahçe Taraftarı'ndan bir 10 kasım Koreografisi bekliyorum.
ayrıca Diğer seçenek Aziz Yıldırım olmasına rağmen, The Cemaat'in gözdelerinden Mehmet Ali Aydınlar'a  "Yürü git!" diyen Kongre'ye içten içe büyük sempati duyuyorum, kendimi tutamıyorum. 
Ha evet Aziz Yıldırım ceza alacak muhtemelen başkanlığı düşecek The Cemaat Fenerbahçe'yi yine ele geçirecek ama... bu iş sandıkları kadar kolay olmayacak. Olmadı da, görüyoruz.
Bu memlekette iyi direnenlerden biri de Aziz Yıldırım'dır. bunu da buradan söylemiş olayım.
 
 

Diren Atatürk!


Koç'a zaman zaman çok kızıyorum ama sonra yapacak da bişey yok diyorum yine de dik durmaya çalışıyorlar, artık ne kadar dik durulabilirse bu ortamda? zaten hangimiz dik durabiliyoruz kızlı erkekli afedersin...
Neyse şunu diyecektim;
bu yılki 10 kasım filmini çok beğendim, siren, ton... e güzel olmuş, yakışmış.
 

3 Kasım 2013 Pazar

2 Kasım 2013 Cumartesi

benim de rengim belli,
doğal olarak Aziz Yıldırım'ı destekliyorum. 

31 Ekim 2013 Perşembe

Drifter's Pick!!! Devendra Banhart (obi'si de var)


süper tuhaf video, en çok birlikte parmak şıklattıkları kısmı beğendim.
valla hep diyorum; ne biliyorsam yüzde 60'ını internetten öğrendim.

videoyu seyredince -kabul edersiniz ki tuhaf bir çekiciliği var- kimmiş bu Devendra Banhart bir tetkik edeyim dedim. Google, wiki falan derken yeterli malumata ulaştım.
hakikaten esaslı kişilikmiş Banhart
aşağıda yazacaklarımın hepsini wikipedia'dan öğrendim. bu arada söylemeden geçemeyeceğim bu abinin wiki article'ını kim yazmışsa... 
çünkü epey tuhaf detaylara takılmış...  
şöyle ki; 

mesela tam adı Devendra Obi Banhart, o ortadaki Obi Star Wars'daki Obi-Wan Kenobi'den geliyor. ama daha komiği ilk adı yani Devendra, Indra'dan geliyor bildiğimiz Hindu Tanrısı. Eh  be kardeşim bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler adama...Pek tuhaf bir karışım olmuş. 
anasının babasının kafası epey karışıkmış anlayacağınız... daha iki yaşında boşanmışlar zaten.

bir art school geçmişi var. Sanfransisco Art institute'a kaydoluyor, çizim yeteneği var yok değil.
şöyle ki;


bana kalırsa çizdiği en güzel şey bu. 
başka şeyler de çizmiş aslında... ama diğerleri bana lisede girdiğim çook sıkıcı coğrafya derslerini ve hocanın ses tonuyla senkronize çizdiğim mıyıl mıyıl karalamalarla dolu coğrafya defterimi hatırlattı.

bu bahsi geçelim.

The Castro mahallesini duymuş muydunuz? San Fransisco'daki gay mahallesi. Benhart oralara ne diye düşmüş orası muamma ama düşmüş işte...
aç parantez -
busking; sokak performansçılığı.
gitarla takılmacalar falan...
ilk ciddi sahne performansı bir gay düğününde;
Elvis'ten "Love me Tender" söylemiş günün anlam ve önemine binaen.

bu arada şu videosu epey enteresan;
 

okulu bitiremiyor ama müzikte tam gaz.
ilk albüm 2002, The Charles C Leary  (bu ne biçim albüm ismi diyenleriniz olabilir.) 24 parçalık albüm.
özellikle içinde Ride like Roy Orbison diye bir parça var ki gerçekten bu neyin kafası dedirtiyor. iyi ki 2002'de dinlememişim. Neyse siz şu The Charles C. Leary'i dinleyin bence;

 
bu arada videodaki resim kendi çizdiği albümünün kapağı.

ya işte bunlar hep Bob Dylan, Patti Smith filan kafaları...
rock star slash artist slash poet slash writer slash sculptor slash .....
öyle gider yani.
ne diyelim allah tuhaf yaratmış.

ilk albüm den sonra aynı yıl bir başka albüm daha çıkarıyor onun da ismi şöyle ki;
Oh Me Oh My...The Way the Day Goes By the Sun Is Setting Dogs Are Dreaming Lovesongs of the Christmas Spirit
evet ben de fark ettim biraz uzun; 
"title" kavramı üzerine pek düşünmediği aşikar. 

sonra sırasıyla 2004'de Rejoicing in the hands ve Nino Rojo ( ninyo roho yani kırmızı oğlan anlamında aksanlı n yoktu klavyemde onun için açıklama gereği duydum.) albümleri , 2005'de cripple crow, 2007'de smokey rolls down Thunder Canyon, 2009'da What will we be ve son olarak bu yıl Mala...
bayaa albüm anlayacağınız. 
bir sürü şarkı...
peki tür? ne tür müzik yapıyor derseniz... wiki şöyle izah etmiş arkadaşlar

style: NEW WEIRD AMERICA

ahahaha bu wiki beni öldürecek. 
valla yalan söylemiyorum; işte burda http://en.wikipedia.org/wiki/New_Weird_America

neyse çok güzel şarkı sözü var onu yazıyorum son olarak gerisi hep internetlerde dolu....
klibiyle seyredersiniz.




                                                               "Little Yellow Spider"
One, two, three, four

Little yellow spider, laughing at the snow
Ah, maybe that spider knows something that I don't know
'Cause I'm goddamn cold

Little white monkey, staring at the sand
Well, maybe that monkey figured out something I couldn't understand
Who knows?

Well, I came upon a dancing crab, and I stopped to watch it shake
I said, "Dance for me just one more time
Before you hibernate and you come out a crab cake"

Hey there, little snapping turtle, snapping at a shell
Ah, there's mysteries inside, I know
But what they are I just can't tell for sure

And hey ya, little baby crow, you're looking kinda mean
I think I outta spit before you start letting off your steam
For sure

And hey there, little sexy pig, you made it with a man
And you're got a little kid with hooves instead of hands

And oh, all the animals
All the animals

And hey there, little mockingbird, they sing about you in songs
Ah, where you been? Have you broke a wing?
I haven't heard you in so long

And hey there, little albatross, swimming in the air
Ah c'mon, you know I can't fly
And I, I think we really outta play fair

And hey there, Mr. happy squid, you move so psychadelically
You hypnotize with your magic dance all the animals in the sea
For sure

And oh, all the animals
All the animals

And hey there, Mr. morning sun, what kind of creature are you?
I can't stare, but I know you're there
Goddamn, how I wish I knew

And hey there, Mrs. lovely moon, you're lonely and you're blue
It's kinda strange, the way you change
But then again, we all do too


28 Ekim 2013 Pazartesi

2013 bitsin artık yahu!!!


"life is like sanskrit read to a pony"
Lou Reed

24 Ekim 2013 Perşembe

bizim takım bi tuhaf kondisyon olmuş maaşallah!

Felipe Melo'nun golü rüyama girecek bu gece kesin. son golü de yemeseydik olmazdı malum kuşların nazarı değerdi...
ya bi'de bişey diycem;
niye kimse bana son feci bisiklet diye acayip bi' grup olduğunu ve bu grubun varoluşum yokuşu diye bir parçaları olduğunu söylemiyor?
alıcaanız olsun...



23 Ekim 2013 Çarşamba


Bazan başımı kaldırıp tepemdeki bulutların bu halini görünce
Kendimi, gökyüzünde ilahi bir krallığın hüküm sürmediğine inandırmaya epey çabalıyorum.
Sonra

Jupitere bir göz kırpıyorum.

22 Ekim 2013 Salı

Neden ey ruhum, bu kadar hüzünlüsün? 
Ve neden huzursuz edersin beni?
Davut'un mezmuru
XLII, 6-12.

10 Ekim 2013 Perşembe

Drifter's Pick!!! LEAD ME..


Bu nefis filmi yapan arkadaş Meradi Omar şimdi Paris'te namı yürümüş bir FX TD yani 'effects technical director'.
bu 'computer generated short movie' diye categorize edilen muhteşem şeyi yapmaya başladığında yani 3 yıl önce bir 3d animasyon öğrencisiymiş. Maaşallah diyoruz.
Müzik ise Doug Kaufman'a ait.     

9 Ekim 2013 Çarşamba

DALİ MİDİR NEDİR?

Rüyamda Dali'yi gördüm. Kabus mu demeliydim acaba?
çünkü Dali otobüsün en arka koltuğunda yanıma düşmüş bıyıkları da hani o bi elinde kedi tutan harbi manyak bakışlı fotoğrafındakinden biraz daha uzamış boynuma değip duruyordu. Ayaklarında slippers diye tabir ettiğimiz terlikler vardı ve saçları da gri ve kıvırkıvırdı. işte tam bu noktada görüntüsü ara ara einstein'la karışıyordu. Ama rüyamda bu görüntüsüne rağmen epey bi Dali'ydi. ondan emindim çünkü boynuma değen fırça bıyıklardan öyle tiksinç rahatsızlık duymama rağmen Dali diye sesimi çıkarmıyordum. Einstein olsa o kadar tahammüllü olmazdım.
Rüyamın geri kalanında hiç birşey olmadı enteresan kabilinden, öyle sıradan diyalogsuz otobüs camı yolculuğu...
rüyaya sebep muhabbet Dali'nin ilüstrasyonları.
bir arkadaşım sayesinde haberdar oldum.
şöyle ki;
1969 yılında Maecenas Press-Random House yayınevi Dali'nin chapter resimlerini çizdiği Alis Harikalar Diyarında kitabını basar ve ayın kitabı olarak pazarlar. Heliogravür deniyor bu çizimlere. tam 12 tane var;
buyrun;

bu ilk heliogravür.
sonra 
'Down the Rabit Hole' chapter'ı geliyor


 devam ediyorum;

The Pool of Tears


The Causcus Race and a Long Tale

The Rabit Sends in a Little Bill

Advice from A Caterpillar


Pig And Pepper

Mad Tea Party


The Queen's Croquet Ground

The Mock Turtle's Story

The Lobster's Quadrille

Who Stole the Tarts?


Alice's Evidence

Kalan son baskısının 12.900$'a satıldığı söyleniyor.

Gelelim, 1946 basımı Don Kişot'a... 

“Demasiada cordura puede ser la peor de las locuras, ver la vida como es y no como debería de ser.
yani;
Fazla aklıselim delilik olabilir; ve deliliğin en büyüğü hayatı olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi görmek.